21 Ocak 2024 Pazar

Redburn (İlk Seferi) - Herman Melville

...

"Bak ne kocaman gözleri var," diye fısıldamıştı teyzem, "çünkü çölde açlıktan ölmek üzereyken bir anda gözüne üzerinde olgun meyveleriyle bir hurma ağacı iliştiğinde, gözleri böyle büyümüş kalmış."

Bunun üzerine, gözlerinin gerçekten alışılmadık derecede büyük olduğunu ve kafasından aynen bir ıstakozun gözleri gibi fırladığını düşünene kadar adama uzun uzun bakmıştım.Eminim bakarken benim gözlerim de büyümüş olmalıydı.Kilise dağıldığından teyzemden beni yanına alarak gezgini evine kadar takip etmemizi istemiştim.Ama teyzem bunu yapacak olursak polislerin bizi yakalayacağını söylemişti; böylece bu muhteşem Arabistan gezginini bir daha hiç görmedim.Ama adam uzun süre aklımdan çıkmamış ve birkaç kez rüyalarıma girdiğinde, adamın gözlerinin daha da büyüdüğünü ve yuvarlaklaştığını sanmış ve bir keresinde de rüyamda bir hurma ağacı görmüştüm.

...

Evet, denize çıkacaktım; yardımsever amcalarım, teyzelerim ve şefkatli koruyucularımla bağımı kesecek, kendi evimdekiler dışında geride buruk kalpler bırakmayacak ve kendi göğsümde ağrıyandan başkasını da yanıma almayacaktım.O zamanlar dünya bana aralık ayı kadar soğuk, ayaz ve karanlık rüzgarları kadar dondurucu ve kasvetli görünüyordu.Hayal kırıklığına uğramış bir oğlan kadar insanlardan nefret eden kimse yoktur; sıkıntıların sıcakkanlı ruhumu paçavraya çevirmesi sonucunda ben de öyle olmuştum..Ama böyle düşünceler şimdi bile yeterince kederli, zira tamamen uzaklaşmış değiller ve okurun da yeterince canını sıkıyor olmalılar; öyleyse keseyim ve kendi hikayemle devam edeyim.

...

Kendime iyi bakmam için beni defalarca uyardı ve ben de öyle yapacağıma dair ağırbaşlılıkla söz verdim; eğer kendisi yapmazsa başka kimsenin yapmayacağını anladığında, hangi yersiz yurtsuz kendine iyi bakmayacağına söz vermez ki...

...

Her pazar öğleden sonraları kiliseden dönerken yürümeyi alışkanlık edindiğim, köyümüzün mezarlığının güneşli güney tarafını çeviren hoş çalı çitin altında gömülmenin nasıl daha iyi ve güzel olması gerektiğini düşündüm ve şu anda neredeyse orada olmayı istedim; evet, kilise mezarlığında ölü ve gömülü.Gözlerim ikide bir yaşlarla doluyordu ve hıçkıra hıçkıra ağlamamak için nefesimi tutuyordum; böyle hissetmemem elimde değildi ve kuşkusuz dünyada hangi oğlan çocuğu olsa benim o zamanlar hissettiğim gibi hissederdi.

...

O zamanlar hayatımı kazanmak için çalışmayı hiç düşünmez, dünyada taş yürekler olduğunu hiç bilmezdim ve para hakkında o kadar az şey bilirdim ki bir parça şeker alıp altı sent verdiğimde şekerlemecinin beş sent geri vermesinin nedeninin, verdiği sentler paramın üstü olduğu için değil sadece başka bir şey alabilmem için olduğunu, bu nedenle de paranın benim param olduğunu düşünürdüm.Artık para hakkında fikrim ne kadar farklı !

...

Ve bir keresinde kilisede denizciler namına verilen, vaizin onları sürüden ayrılmış kuzular olarak tanımladığı ve onları zavallı kayıp çocuklara, ormandaki bebeklere, anasız babasız öksüzlere benzettiği bir vaazı hatırladım.

...

Şaşı gözüyle bir bakışı bir yumruk kadar etkiliydi, çünkü hayatımda gördüğüm, bir insan kafasına yerleştirilmiş en derin, sinsi ve şeytani bakışlı gözdü.İnanıyorum ki o göz, işin doğrusu, bir kurdun ya da açlıktan ölmekte olan bir kaplanın gözü olmalıydı; her halükarda hiçbir göz doktorunun bunun yarısı kadar soğuk, yılansı ve ölümcül bir cam göz yapamayacağına bahse girerdim.

...

Jackson biraz daha sakinleşti ve incelemesini tamamladıktan sonra ilk adamın daha kıdemli bir denizci olduğunu, çünkü onun dişlerinin ucunun daha düzleşmiş ve aşınmış olduğunu ve bunun nedeninin de kuru peksimet yemek olduğunu ve bir denizcinin yaşını bir atın yaşı gibi söyleyebilmesinin nedeninin de bu olduğunu söyledi.

...

*Tekvin'e göre İbrahim'in cariyesi Hacer'den olan oğlu.İsmail'in dikbaşlılığı nedeniyle İbrahim, Hacer ile İsmail'i kovar.Toplum dışına itilen İsmail, bir süre çöllerde dolaşır.Melville daha sonra Moby Dick'in anlatıcısını İsmail (İshmael) olarak adlandıracaktır.

...

Eğer hayatınızda bir gemi gördüyseniz, orada nasıl bir halat ormanı olduğu ve hepsinin de arapsaçı gibi birbirine dolandığı dikkatinizi çekmiş olmalı.Şimdi, bu iplerin en ufağının bile kendi özel ismi olup, bu isimlerin çoğu da, genç kraliyet prenslerinin adları gibi çok uzundur; sancak-grandi, babafingo-borina halatı ya da iskele-pruva, gabya yelkeni-istinga halatı.

...

Max çok fırça atar, hata bulur ve sık sık kusurlarımı eleştirirdi; ama bu konuda yalnız değildi, çünkü herkesin benim mutsuzluğumda bir parmağı ya da başparmağı ve bazen de her iki eli vardı.

...

*"Erkek Kızılgerdanın Ölümü" olarak bilinen bir İngiliz çocuk şarkısı, kuşun öldürülmesini ve cenazesini anlatır.Her hayvana törende bir görev verilirken, çanı çalma görevi boğaya verilir.

...

Daha sonra gülmeye çalıştıysa da yalnızca tekrar öksürdü."Zavallı heriflere gülme," dedi Max, ciddi bir edayla; "oradaki cesetler görüyor musun, onların ruhları Ümit Burnundan daha uzakta."

...

Ancak adamın üzerine kötülükten çok keder sinmiş gibiydi ve sanki kötülüğü de kederinden kaynaklanıyordu; tüm çirkinliğine rağmen gözlerinde anlatılması imkansız biçimde acıklı ve dokunaklı bir şey vardı ve Jackson'dan neredeyse nefret ettiğim anlar olsa da, ona acıdığım kadar kimseye acımıyordum.

...

Ayrıca sallanma ve yalpalanma gemiye yalnızca hoş bir canlılık verir; öyle ki, denize açılmış bir geminin tepesinde olmak ile limandaki geminin tepesinde olmak arasındaki fark gerçek, canlı bir ata binmekle tahta bir ata binmek arasındaki farkla neredeyse aynıdır.Ve canlı at sizi tepesinden atacak olsa da, bu diğer at üzerinden utanç verici bir düşüşten daha çok tatmin edici olacaktır.

...

Yalnızca swipes'tan nefret ettiğimi biliyorum.Tadına gelince, ancak adına layık olduğunu söyleyebilirim ki, adı kuşkusuz iğrenç bir şeyi belirtir.(Swipe sözcüğünün günlük kullanımda "çalmak, aşırmak, yürütmek.) Ama Liverpool çevresinde yoksullar bunu bol miktarlarda tüketirler, ki muhtemelen yoksulluklarının nedeni bir ölçüde budur.

...

Dünyadaki tüm limanlar arasında Liverpool belki de her türden dolandırıcının, kara sıçanı üçkağıtçının ve bahtsız denizcileri avlayan diğer haşaratın en bol bulunduğu yerdir.Pansiyoncular, meyhaneciler, tuhafiyeciler, madrabaz simsarlar, pansiyon avaresi suretinde denizcilere dadanan dümenciler onları parça parça yutarken, kara sıçanları ve fareler de para keselerini kemirirler.

...

"Mersey ırmağının, uzun uzun dolaştıktan sonra ovada,
Tüm haracını döktüğü yerde etrafını saran deryaya,
Bir grup balıkçı seçmiş mütevazı barınaklarını;
Gözü tok emekleri kutsar güzel sığınıklarını,
Zorluğa alışkın, sabırlı, sert ve cesurlar,
Aslanın ağzındaki yiyecek için dalgalarla boğuşurlar:
Derme çatma sahil boyunca dizilmiş kulübeleri,
Ağlar ve küçük kayıkları tek servetleri."


...

Bu düşüncede beni hüzünlendiren bir şey vardı; zira bir zamanlar kendi ebeveynimin bile hiç aklına gelmediysem, ahirette halim nice olurdu?Zavallı, zavallı Wellingborough! dedim kendi kendime, zavallı çocuk!Gerçekten de dostsuz ve kimsesizsin.Burada, yabancı bir kentte bir yabancı olarak geziniyorsun ve babanın senden önce burada olduğu düşüncesi bile o zamanlar onun seni tanımadığı, seninle zerre kadar ilgilenmediği fikriyle birlikte geliyor.

...

İnsanın başına gelip de pazarlanabilir olmayan hiçbir bela yoktur sanki.Cenazeciler, zangoçlar, mezar kazıcılar, cenaze arabası sürücüleri hayatlarını ölülerden kazanırlar be en çok da salgın hastalık zamanlarında zenginleşirler.Ve bu sefil yaşlı adamlar ve kadınlar kilise mezarlığına kendilerinin gitmesini engellemek için ceset arıyorlardı; zira açklıktan kıvrananlar arasında en biçare olanlar onlardı.

...

Ah ! İnançlarımız nelerdir ve nasıl kurtarılmayı umut ediyoruz?Ey İncil, bana Lazarus'un hikayesini yeniden anlat ki, yoksullar ve kimsesizler için yüreğimde teselli bulabileyim.Bizler hemcinslerimizin sıkıntıları ve dertleri ile kuşatılmış, ama yine de onların acılarını dikkate almaksızın kendi zevklerimizin peşine düşmüşken, bir cesetle oturup cenaze evinde eğlenen insanlar gibi değil miyiz?

...

Adem ile Havva! Eğer gerçekten de hala hayatta ve cennetteyseniz, dilerim ki arkada bıraktığınız dünyayı hor görmek ölümsüzlüğümüzün bir parçası olmasın.Çünkü tüm bu mağdurlar ve kötürümler, genç Habil kadar sizin ailenizdir; dolayısıyla, dünyanın acılarını görmek, sizin için gerçekten de ebeveynlerin hissedeceği türden bir dert olacaktır.

...

Bu cinayetten şöyle bir söz edip geçmek, Liverpool'da denizcilerin uğrak yeri olan mahallelerin en metruk ve en rezil olanlarında olan bitenler hakkında bir fikir verecektir.Denizcilerin lügatinde Çürük-sıraevler, Cebelitarık-semt ve Aşağı Mahalleler olarak geçen ahlaksız sokaklar ve sokak araları kötülük ve suçla öyle kokuşmuştur ki koca dünyada herhalde bir benzeri daha yoktur.Aynı evlerin isli ve kirli tuğlalarının leş kokan, Sodom'a benzer, ölüm saçan bir görünümü vardır ve şehrin bu bölümünün üstünde asılı duran kömür dumanı tabakası, her şeyden öte burada işlenen kötülükleri gizlemeye çalışıyor da olabilir.Bunlar denizcilerin bazen sonsuza kada rkaybolduğu ya da sabahları dımdızlak soyulmuş, kırık dökük kapı aralarından çıktıkları uğraklardır.Bunlar küfrün, kumarın, yankesiciliğin ve sıradan günahların hastalıklı acuzeler ve püsküllü belalar tarafından işlenemeyecek kadar yüksek erdemler olduğu uğraklardır.Ayrıntılara girmeme terbiyem el vermez; ama adam kaçıranlar, katiller ve ceset hırsızları bunların yanında neredeyse aziz ve melek kalırlar.

Bunlar bir araya gelmiş, insanlığa ellerinden gelen tüm kötülüğü yapmaya kararlı, gaddar merdümgirizlerden oluşan bir ortaklı kurmuş gibidir.Kemerlerinden, haşarat gibi kükürt ile yakılarak sökülüp atılmalıdır.

...

Hayvanlarda bilginin keşfedilmemiş alemleri vardır ve ne zaman alışılmışın ötesinde mülayim, sakin, derin bakışlara sahip bir at ya da bir köpek dikkatinizi çekerse, onun insanın gizemleri üzerine sükunetle düşünen bir Aristotales ya da bir Kant olduğuna emin olun.Hiçbir filozof bizi köpekler ve atlar kadar enine boyuna anlayamaz.Bir bakışta içimizi okurlar.Sonuçta bir at, deriden bir tulum giyen ve şansına yulafla beslenmek düşmüş, efendileri için ırgat gibi çalışıp, odun kesip su çeken iki ayaklılar gibi karşılığının ancak yarısını alan ya da kötü muamele gören, dört ayaklı bir dilsiz insan türü değil de nedir?Ama hayvanlarda bile Tanrı'nın bir dokunuşu ve bir atta, onur kırıcı davranışlardan sonsuza kadar muaf kılması gereken özel bir hale vardır.Rıhtımların o heybetli, oturaklı yük atlarına gelince, onların kutsal derilerine el kaldıracağıma, kürsüde oturan bir yargıca vurmayı tercih ederim.

...

Harry'nin gözleri büyük ve kadınsı olsa da, Carlo'nun gözleri Harry'nin gözleri gibi değildi.Tropikal bir gökteki nemli yıldızlar gibi, yumuşak ve ruhani bir nurla parlıyorlar ve alçakgönüllülük, derinden gelen bir düşüncelili, ama yine de hayatın tüm kötülükleri karşısında tasasız bir sabır ifade ediyorlardı.

Başı bilakis küçüktü ve kısmen kaşları ile narin kulaklarının üzerine inen, kalın kıvırcık saç tutamlarıyla dolu haliyle insana nedense Falerna yöresinden yeşilliklerle dolu, klasik bir vazoyu anımsatıyordu.

Dizlerinden aşağı çıplak bacakları, bir hanımefendinin kolları kadar bakılası güzellikteydi; o kadar yumuşak ve dolgun, ama çocuksu bir doğallık ve zarafetle.Tüm endamı rahat, güzel ve uyuşuktu; Napoli'de bir üzüm bağında olgunlaşabilecek türden bir oğlandı; bebekken çingenelerin çaldığı türden bir oğlan; Murillo'nun yoksullar ve kimsesizler arasına karıştığında, sınıf ve zenginlik olarak yukarıda olanların gözlerini cezbedecek konular olarak sık sık resimlerini yaptığı türden bir oğlan; her çatlağından fışkıran şiirle dolu, Endülüslü dilenciler gibi bir oğlan.

Adı Carlo'ydu; yeryüzünün yoksul, kimsesiz, atasız bir oğluydu ve hayat okyanusunda, bir fırtınadaki deniz serpintisi gibi sürükleniyordu.

...

Ama ölüler akla gelince kederlenmek niye?Neden mutlu olmayalım?Bunun nedeni, onların keyfi, neşeyi tamamen arkalarında bırakmış olduklarını düşünmememiz mi?Yoksa onların gerçekten ölmüş olmalarına inanmamız mı?Gidenler tekrar ziyaretimize gelmiyorlar; sesleri artık havada çınlamıyor; yaz gelse de, onlar için kış ve kendi kol ve bacaklarımızda bile, her bahar ağaçların yeşilini yenileyen özsuyu hissetmiyoruz.

...

Hanımefendilere gelince, onlarla ilgili söyleyecek hiçbir şeyim yok, zira hanımlar dini inançlar gibidir; eğer haklarında iyi konuşmayacaksan, hiçbir şey söylemeyeceksin.

...

Orada cehennem azabı içinde kara kara düşünürken, yelken bezinden pantolon giyen, toplum dışına itilmiş, oradan oraya sürüklenen bir denizciden başka bir şey olmamasına rağmen, bu adam yine de Salvator'un karanlık ve karamsar eli tarafından yapılmaya değecek bir resimdi.Ustanın gece yarısı uzaklarda bir gemi kazasının olduğu, Calabria'nın ıssız kayalıklarını temsil eden denizle ilgili kasvetli eserlerinden herhangi birinde, bu Jackson'un yüzü tam da talihsiz geminin yıldırım tarafından parça parça edilmiş baş süsü olarak resmedilecek bir yüzdü.

...

Zira ister soylu, ister yoksul olsun günahkarlıkta saygınlık yoktur ve cehennem herkesin eşit olduğu bir şeytanlar demokrasisidir.

...

Highlander'da göçmenler arasındaki hummayla birlikte yaşananlarla ilgili anlattıklarım kulağa nasıl gelirse gelse de ve bu şeyler çok uzun süre önce olmuş olsa da; yine de böyle olaylar, her şeye rağmen, muhtemelen bugün de olmaktadır.Ama böyle olaylar hakkında ulaştığınız tek açıklama gazetelerde gemicilik konu başlığı altında, genellikle bir paragrafla sınırlıdır.Denizde hayatını kaybeden yoksul ölülerin ölüm ilanı işte oradadır.Kıyıda kırılan dalgalar gibi kırılırlar ve bir daha onları ne duyan ne de gören olur.Ama olup bitenler kataloğunda bu şekilde yalnızca baş harfleriyle anılan ve ağızda daha hoş tat bırakan paragraflarla daha fazla meşgul olan haber okurları tarafından göz ucuyla bakılan bu olaylarda, üç kelimelik bir cümleye sıkıştırılmış halde nasıl bir ölüm kalım dünyası, nasıl bir insanlık ve dertler dünyası yatar!

Fırtınalı denizde yol alan vebalı bir gemi görmezsiniz; umutsuzca feryat figanları duymazsınız; küpeştelerin üzerinden fırlatılan cesetleri görmezsiniz; dul kalan kadınların ve yetimlerin dövünüp saçlarını başlarını yolmalarını fark etmezsiniz; hepsi bir boşluktur.Ve ben Highlander'ın başına gelen felaketin ayrıntılarını anlatarak bu boşluklardan birini doldurdum sadece.

Yoksullaın son acılarını unutturmak için telaş eden o doğal eğilimin yanı sıra, bu tür felaketlerin ayrıntılarını gizli tutmak için başka nedenler de işbirliği yaparlar.Böyle şeyler çok duyulacak olursa, bu durum geminin aleyhine işler ve geminin adına leke sürer; geminin karantinaya alınmaması için bir kaptan elinden geldiğince durumu hafifletmeye ve örtbas etmeye uğraşacaktır.

...

Hiçbir zaman tamamıyla anlayamadığım bir biçimde, denizciler, en azından ben ve Harry'nin kulak misafiri olduklarımız, ölen Jackson'ın adını bile ağızlarına hiç almıyorlardı.Hepsi de Jackson'ın hatırasını hasırltı etmek için sessizce anlaşmış gibiydi.Bunun nedeni, bu adamın onlardan her birini altında tuttuğu esaretin şiddeti gerçekten de adamların yüreklerini derinine kadar çürütmüş olduğundan, denizcilerin bu kadar alçaltıcı bir şeyin anısını bastırmayı düşünmeleri miydi, kararsızdım; ama kesin olan, Jackson'ın ölümünün adamların kurtuluşu olduğuydu ve bunu keyifleri daha önce görülmemiş ölçüde yerine gelerek kutladılar.

...

Herman Melville
Redburn
İlk Seferi
Çeviren: M. Barış Gümüşbağ
Alfa Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder