16 Mart 2022 Çarşamba

Tiamat, İhsan Oktay Anar

...Anteninin ucunda parlayarak avları cezbederken aynı zamanda kendi korkunç gözleriyle, uzun ve sivri dişlerini de aydınlatan fenerinin ışığında, önce taşlaşıp yosun bağlamış o pusula ve dümen tekerleği belirdi.Derken fenerbalığının ışığı, ölü bir denizcinin karanlık ve bomboş göz yuvalarını doldurdu.İkisi o an yüz yüzeyken biri canlı olup bilmemenin, diğeri ise bilebilme ama ölü olmanın birer örneği idiler.

...


...

Vardiya zabiti Mülazım, dakikalar geçmesine ve kıç güvertede çıkan küçük yangın zayıflayıp kendi kendine sönmesine rağmen, şilepten morsla bir teslim işareti göremeyince yanında ışıldakla bekleyen onbaşıya, "Morsla bildir, teslim olsunlar, yoksa batırırız," diye bağırdı.Ardından, yağmur ve deniz suyunun her yalpada içeri dolduğu kaportadan aşağıya, kuleye doğru, "Söyle kumandana, vardiya kıymetli hedefi batırma izni ve yetkisini yazı ile istiyor, anladın mı?" diye haykırınca, aşağıdaki, "Anlaşıldı, kumandana bildiri, vardiya zabiti kıymetli hedef tahrip izni ve yetkisi talep ediyor," diye tekrarladı.

...

Tahtelbahir gemisine çıkar çıkmaz, bileklerindeki üçer beşer kol saatini ayarlamak isteyenler ise seyir gediklisine, tek tek kendi memleketlerinin ve Hicaz'ın zamanını hesaplatıyor, saatlerinden birini fotoğraflarını eksik etmedikleri çıplak kadınların kabarelerde kan-kan dansı yaptığı Paris'e, ikincisini Mekke ve üçüncüsünü Dersaadet'e, eğer varsa dördüncüyü ise, hayallerinin ulaştığı maceralar diyarı Batı Hint Adaları'na göre ayarlatıyorlardı.

...

Sıhhiyecinin gedikliden istediği şey 1000'e kadar bağıra bağıra saymasıydı.Sonra husyeleri bırakılacaktı.Adamcağız acının bu yolla kendi kontrolünde olduğunu düşündüğünden midir, daha bir canıgönülden, adeta marş temposuyla ve coşkuyla, bağıra bağıra, düzlük boyunca hedefine rap rap yürüyen zinde asker gibi, 1000'e doğru ilerliyordu.Kim bilir, evlatlarını kaybeden yaslı anaların, saçlarını yolup dövünürlerken makan ve vezinle ağıt yakmaları da herhalde buna benzer.Belki çingene çalgıcıların en kederli insanların elini aşırı kasvetli bir ezgiyle tuttuktan sonra müziği kaldırıp şenlendirerek, onların karanlık ruhlarında koskoca bir neşe ateşi yakabilmeleri de.

...

Yine, tahtelbahir gemisindeki su kıtlığına rağmen el ve ayakları tertemiz yegane kişi de artık nasılsa oydu.Mürettebat içinde palavracı olanların attığı bir kıtır ise bu adamın her sabah vardiyasında ilahi bir nurla abdest aldığıydı.

...

"Biz askeriz" dedi Kumandan çivilerin yedisini de doldurduğu torbayı kabinden dışarı savurduktan sonra, "Polis yahut hafiye değiliz.İşimiz yapmak, düşünmek değil.Bu işin meraklısı çok, bırakın başkaları düşünsün, boş vakti olan boş kişiler, polisiye tutkunları, feylesoflar, fen adamları, ayağı yere değmez, kafası bulut delen kim varsa."

"Evet," dedi Züp, "İlim adamlarının işi beyaz kuğular.Biz ise siyah kuğuyu ararız.Almanların harpte çuvallamaları da kitabi olmalarından.Akılcı hasımları yine akılcı olan onları öngörebiliyor.Akıldan akıla yol var çünkü.Onlar beyaz kuğu.Ama bizim erlerimiz öyle değil, bazen akıl dışı davrandıkları için tahmin edilemezler, ancak deli bir kumandana yenilirler.Her biri siyah kuğu."

...

"Ben nezih bir şarkı okuyorum, siz tersten tezekten bahsediyorsunuz, his yok mu sizde?Dostunuz aşktan dem vururken, hem de besteli güfteli, siz kenefte nasıl kakizlediğinizi anlatıyorsunuz.Aşk olsun.

...

"Bilginiz de anca ilmihal seviyesinde, mızraklı, oraklı, çekiçli.Ruhsuzlar sizi!"

...

"Su altında en fazla 2 saat 20 dakika kalabiliriz.Tütün içilmezse 3 saat" 

Bu sırada kıç omuzluktan yaklaşan ikinci destroyerin, satıhta gümbürtüsü duyuluyordu.

Mülazım cevap verdi:

"Bırak tüttürsünler, havadan çok morale ihtiyaçları var."

...

Sanki insanoğlunun bin yılda başına gelenlerin tamamını biz yedi saatte yaşadık.

...

Adamın sözlerine kulak veren Karagümrük uzaktan tevekkülle, "Allah bizi bildiğimizden, gördüğümüzden ayırmasın," diye mırıldanmıştı.Aşçının o halini görenler, Mülazım'ı değil de, camide imamın hutbesini yahut bir şeyh vaazı dinliyor zannederdi.Allah için, mürettebatın dini bütün olan neredeyse tamamı, ölümden sonra dirilişe ve meleklere kamilen iman ettiklerinden, yani inanılması en zor ve hatta imkansız şeylere bir kez inandıklarından, tabiatüstü görünen diğer şeyleri, mesela altın sandığın demire dönüşmesini ve içinden çıkan canavarı alelade sayıp hayatın ve hayatlarının olağan akışı içine zaten çoktan yerleştirmişlerdi.Çünkü hem imanları hem de batıl itikatları gayet sağlamdı.Hatta asgari oksijen sarfı için baş torpido dairesinde hareketsiz dinlendikleri o esnada aralarında fısır fısır, sızı ve yaralarına ilaç ve merhem tavsiye eder gibi, hortlak ve ifrit gibi tabiatüstü tehlikeler için faydasını gördükleri duaları ve sihirli lakırdıları birbirlerine ısrarla önerdikleri kesindi.Çünkü kimi erliğini bağlayan bir cadının suratına ağzındaki okunmuş suyu püskürtmüş, kimi ise, kendisini tiyatro sanatçısı diye yutturmaya kalkan ama dudaklarını kıpırdatmaksızın gaipten konuşan bir ifriti haykıra haykıra tekbir getirerek, iki mahalle kovalamıştı.Dedikleri doğruysa bazısı, hem de erkekler gününde, göbektaşı üstünde hamamanası görmüştü.Bazısının ise ecinnilerle merhabası vardı.

...

"Akıl, hayatı sürdürme kabiliyetine denir.Biz askeriz, hayatta olmamız önem taşımaz, yakılacak mermiyiz."

...

Tiamat
İhsan Oktay Anar
Everest Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder