19 Mart 2022 Cumartesi

Baragan'ın Devedikenleri, Panait İstrati



...

"Hey! Kendini Baragan'da mı zannediyorsun?"

Zira Baragan ıssızdır.Sırtında bir ağaç bile yoktur.Ve bir kuyudan öteki kuyuya kadar her dakika susuluktan çatlanabilir.Açlığa karşı da olsun sizi müdafaa etmek Baragan'ın vazifesi değildir.Fakat eğer, siz, ağzın bu iki felaketine karşı hazırlıklı iseniz ve eğer Allah'ınızla baş başa kalmak istiyorsanız, Baragan'a gidin: Burası Romanya insanının, gönlünce hayal kurabilmesi için, Allah'ın Valaşya'ya bahşettiği yerdir.

...

Koyunlar devedikenini ne kadar koparırsa koparsın, o, o kadar gelişir, büyür, daima bir top şeklini muhafaza eder ve iri bir damacananın boyutlarına ulaşır.Büyümesi durduğu ve korkunç surette batmaya başladığı vakit, hayvanlar onun yakasını bırakır ve bu kötü tohum artık kendisini müdafaa etmeyi bilir.

...

İyi memleket, kötü idare:
Bu düzenin kahrolası adıdır.

...

"Burada, Duduka gibi zavallı mal sahipleri değil, Duduka'nın babası gibi memlekete zulmeden derebeyleri tarafından haksızlığa uğrayan milletimizin bütün ıstırabı var."

...

"Amma da salaksın! Mamaliga ve pırasa yiyeceksin, anladık.Ama ekmek başkadır."

Ekmeğin -bilhassa fakirler için- ne kadar başka olduğunu, çocukların ekmekçinin katiuga'sını takip ederken şeytanca gürültü çıkardıkları köye geldiğimiz vakit anladım.

...

Papaz ihtiyarladıkça, hafızası kendisine ihanet ediyordu.Onun için kendisine birdenbire, "Paskalyaya kaç gün var? diye soran Hıristiyanlara eksiksiz bir cevap verebilmek için papaz, her Büyük Perhiz'den sonra, Paskalyaya olan gün sayısı kadar mısır tanesini cebine koyuyordu.Her akşam bunlardan bir tanesini çıkarıp atıyordu.Böylelikle, bir köylü kendisine o can sıkıcı soruyu sorduğu zaman, cebinden mısır tanelerini çıkarıp sayıyor ve doğru dürüst bir cevap veriyordu.

Fakat bir defasında, şeytan gibi bir çocuk cübbesinin cebine bir avuç mısır doldurmuştu.Bu yüzden zavallı papazın günlük mısır tanesini atması boşuna idi; cebinde hep çok mısır vardı ve bununla beraber büyük bayram yaklaşıyordu.

Böylece sorular altında bunalan papaz, köylülere cebini şişiren mısırları göstermek ve "Bu sene Paskalya olmayacak!" demek zorunda kaldı.

...

"Şimdi ekmek kırıntısı vermek sırası sizde," diye ima etti."Kendimize galuşka* yapmayı unutmuşuz.

Bu unutkanlık bir an için, iki ulvi ekmek parçası sahibinin yüreğine indi, fakat mert çocuklar, fedakârlığı kabul ettiler.Hepimiz galuşla yaptık ve müteakip konaklamada yemek üzere külahlarımızın içine sakladık.

*Bizde bu galuşka, son ekmek veya kovrig (peksimet) lokmasıdır ki bazı çocuklar onu çiğnedikten sonra yutmazlar, top halinde ağızlarından çıkarırlar ve "bir ikinci defa yemek" zevkini muhafaza için bir kenara saklarlar.

...

Sıkıntıdan yüzü gerilmiş olan köylü, başağı eliyle tartıyor, ona uzun uzun bakıyor, onu kokluyor ve iç çekiyordu.Bizim Yolamitsa insanına benzeyen bu Valaşya'lılar, zavallı mahluklardı: zayıf ve bir deri bir kemik idiler.Alınları, daha genç yaşlarında kat kat kırışmıştı.Gözleri pek iyi seçemiyor ve haftalarca tıraşlı kalıyorlardı.Dizlerine kadar sarkan gömleklerinin üzerinde yamaların adedini saymak imkânsızdı.Pantolonları parça parça idi.Ayakları ve başları çıplak, hakiki bir dilenci manzarası arz ediyorlar ve sanki hepsi de ebeveynimmiş gibi bana azap veriyorlardı.Otuzu geçen karıları ihtiyarlara benziyordu.Çabuk görülmesi lazım gelen bu işle sıkışmış olanlar, yavrularını emzirip onları küçük kardeşlerine terk ediyorlar, onlar da mısırların ortasında boğulurcasına viyaklıyordu.Köpekler kirli kundakları kemirmeye ve yüzleri yalamaya koşuyorlardı.O zaman büyük çocuk, yumurcağı kolundan kavrıyor ve onu bir paket gibi arkasından sürükleyerek, "İşte annen!İşte!" diyerek annesini bulmaya gidiyordu.

...

Kalabalık bir ailesiniz, dedim.

"Evet...Bir torba mısır unu üç gün dayanıyor.Bu, mısır ununu elde etmek için sarf edilen zamandan da az."

...

Dünyanın sonu geldi dedirtecek kadar boz renkte bir göğün altında arabaların, tarlalar, yollar ve Allah'ın bütün kiniyle lanet ettiği topraklar üzerinde kaplumbağalar gibi ilerlediği görülüyordu.Arabalar şeklini kaybetmiş, hayvanlar cılız, insanlar tanınmaz halde, samanlar çamura batmış idi; hiçbir yerde merhamet yoktu, ne yerde ne gökte!Bununla beraber, insan merhametine olduğu kadar Rabbin merhametine de muhtaçtık.

...

"Onları bize devedikenleri peşkeş çekti."

Bu fena bir niyetle söylenmiş değildi, fakat yine de beni üzüyordu.Ben, merhamet edilerek "sokaktan toplanmış" bir çocuktum.Daha önce epey acı çekmiş ve on beş yaşında olan biri için, bunu işitmek pek hoş şey değildir.Bu, yürekte birikir ve bazen taşar ve insanı, ona Lateni'deki küçük kulübeyi, ölen anneyi ve dünyada kaybolmuş babayı hatırlatarak ağlatır.

...

"Pek aziz olan Allah, bizi toprak yerine
Kan istemeye itelemesin;
Birer İsa da olsanız,
Mezarda bile elimizden kurtulamazsınız."

...

"Zavallı Marin'in hiçbir kabahati yoktu.Lateni'nin eski balıkçısı!Şurada, burada çalışır kavalını çalardı.Onu da tevkif ettiler, çünkü her yerde bir köy nazbatia'sı (türküsü) söylediği ihbar edilmişti.Ve bu nazbatia, bir cevizden daha büyük olmayan ve çocukların pençeleriyle onu kaçırmamaları için sopalarla müdafaa edilen bir mamaliga'dan (mısır unu lapası) bahsediyordu.Demek bu adam bir kışkırtıcı idi.Ve onu kurşuna dizdiler.

...

Panait İstrati
Baragan'ın Devedikenleri
Yordam Kitap
Türkçesi: Salah Birsel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder