17 Mart 2022 Perşembe

Dayı Parçası - Murat Yalçın



...

Gerçekle yalan, yaşamla düş yer değiştirir biteviye, adına dayanma gücü deriz.

...

Gençliğinde memleket meseleleriyle yıpranmış, yorulmuş zihni avarelikten kurtulup da hayatına çekidüzen vermeyi mahallesinde kök salan cemaatlerin etkisiyle hidayete erme yoluyla gerçekleştirince, bir yaştan sonra dünyasını öbür dünyayla üleştirme tasasına düştü.Hep bir ölçüyü, bir sakıncayı gözetme eğilimi baş gösterdi.Yıldan yıla, ihtiyatı elden bırakmama adına ihtiyar bir çerçevenin resmine döndü.Yasaklara, buyruklara uya uya huzur denen gönül rahatlığına sığındı.

...

Hayat adi bir blöf!

...

Kimsenin anlamadığı bir nükte oldum.Oracıkta.Anlam yitimine uğradım.Hayat nasıl durur, öğrendim.

...

Dumura uğramış bir zihinle saçmalamak zahmetine girmekten çekiniyorum.Bu süreçte emir kipi bana iyi geliyor.Ne yapacağımı düşünmekten usandım, sadece emirlere uymaya gücüm var.

...

"Armut dalda, dal yerde
Bülbül öter her yerde
Felek çarkın çevirmiş
Her birimiz bir yerde."

...

Hastane bahçesini süpüren kadınlardan gencine kulak kabartmışken kolları, boynu dövmeli bir genç morg kapısını sordu.Ne bileyim, diyecektim, "artık yeşerecek bi dalım yok" şarkısını söyleyecektim, "yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da" diyecektim, klima-havalandırma sistemlerinin tel örgülü yerleşkesinden gelen motor gürültüsünden sesimi duyuramam diye sustum.Omuzlarımı kaldırıp üstüne ağzımın kenarlarını sarkıtıp geçtim.Anladı ne bileyim ben kardeşim demek istediğimi.Gitti.

...

Hastane günlerinin yaşattığı bu tür sevinçlerin sayısı beni şaşırtıyor.Acıyla donanınca yaşama ilişkin her kırıntı bir umut, bir sevinç yaratıyor.Eskilerin metanet, salabet dedikleri dayanma gücüyle, yaşama dönük dirençle besleniyor.

...

Karşıdan, dayımdan daha yaşlı bir hasta, tek başına, bize doğru, soylu adımlarla, koridora bir resmiyet katarak, yaklaşıyordu.Saçları yeni taranmış, pijamasının üstüne ropdöşambrını geçirmiş.Bir elinde salınan doksan dokuzluk tespih olmasa malikanesinin salonunda bir karar arefesinde gezinen bir kont diyeceğim.Biz perperişan, cephede ağır yaralanmış arkadaşımızı sürükleyerek sahra hastanesine taşıyan asker, o bir komutan.Tepeden tırnağa süzdü, geçmiş olsun, diyerek vakarla yürüdü geçti yanımızdan.

Bir süre konuşmadık, dalgın, düşünceli, hemşire odasının önüne dek.

Âdem be, dedi dayım dönüşte, ben içimden eyvah yine kirazlara geldik derken dayım, benim kılık kıyafetin hiç hoşuma gitmiyor, dedi.Bir dahaki gelişinde Kürkçü Hanı'nın alt katındaki o büyük mağazaya uğra da bana uygun bir ropdeşembır al, parası neyse veririm.

...

"Kara bahtım kem talihim, ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur."

...

Gücenmek, darılmak, alınmak, küsmek, kızmak, üzülmek kıyılarında çalkandığımız yeter.Günlerin bizi bir yalosa döndürüp getirdiği bu kıyılardan çıkıp uzaklara, dingin tepelere, esenlikli doruklara varacağımız gün Kafdağı'nın neresinde kim bilir.

...

Ben kendi duygularıma ortak edemediğim herkesi düşman belliyorum.

...


...

Terbiyesiz şey ne olacak.Rahmetli anam derdi ki, deli balkabağından olmaz ya, o da sen ben gibi, insan!

...

Hangi umudu kovaladığımızı düşündüm.Bir yanıt bulamadım.Görünmez bir güç bizi ele geçirmiş, caddelerden sokaklara, kapıdan kapıya savuruyordu.Durup düşündüğümüzde telaşlarımızın anlamsızlığının ayrımına varsak da gün gün olası bir umudu kovalıyorduk.Yarış çoktan bitmiş olsa da biz bir yükümlülük duygusuyla, görev ahlakıyla son çizgiye adım atmaya kararlıydık.

...

Neredeyse otuz yıl önce okuduğum romanın, "Anam ölmüş bugün.Belki de dün, bilmiyorum," girişini bu merdivenlerden inip çıkarken yineleyip eğlendiğim gözü kara zamanları özledim.

Dayım öldü bugün.Belki de hiç, bilmiyorum.

...

Gassal pehlivan kabinden çıktı, gül gibi oldu dayımız, dedi.Dışarı yumak yumak yayılan gül kokulu buğunun boynu bükük kuğusu oldum, kanatlarım uzadı, nemli fayanslı duvara omzumu verdim.Şimdi ben gülsulu muhallebileri, güllacı, gül lokumunu, gül reçelini nasıl yiyeceğim.Dayım gül gibi oldu, beni gülden soğuttu.

...

Ulan, ağa dediniz maldan ettiniz, yiğit dediniz candan ettiniz.

...

Büfenin önüne birikmiş hacılar hocalar tostlarını, bisküvilerini iştahla dişliyor, çaylarını keyifle yudumluyor.Aralarına karışıp onların diliyle konuşarak biraz açılmak, onlardan biri olmak istiyorum.Ben ben kalırsam zaman geçmeyecek, içime kat kat ağırlık çökecek.Onun için gidip bir futbol muhabbetine, bir uluslararası ilişkiler uzmanlığı seminerine, bir vaazlı sohbete katılayım diyorum.

...

"Yedi hafta geçti o günden bu yana," diyordu, "bense, cenazede şiddetle duyduğum yazma isteği, intihar haberini aldığım anda olduğu gibi boğucu bir dilsizliğe dönüşmeden işe koyulmak, annem üzerine yazmak istiyorum."

Elli bir yaşında canına kıyan annesini anlattığı kitabının bu tümcelerinde Handke'nin gövdesine sürtünen dilkenli çalıya değdi benim de parmağım.Yazar ya yatağına gömülüğp pinekleyecek ya valizini alıp uzak yerlerin yolcusu olacak ya da daktilosunun başına kurulup yazmaya çalışacaktı, yani büyük can sıkıntısıyla derin dehşetin dilini yaratıp o kozada kımıldayıp duracaktı.Yazının satırlarında dinamit lokumunun fitili ateşlenecek un ufak olacaktı belleğin yalçın kayalıkları.

...

Çocuklarının burun delikleriyle kulaklarını tükürüğüyle temizleyen annesinden kaçışı, tükürük kokusundan rahatsız oluşu bana dayımın tuhaflıklarını anımsatmıştı.Hisar'ın Çamlıca'daki eniştesine yakın bir dayı gittikçe tuhaflıklarıyla, ideolojik zikzaklarıyla beni içine alıyordu.Sözgelimi Maoculuktan çıkıp vardığı hidayet noktasını, bir softalıktan bir softalığa savrulmak diye açıklayabiliyordum ancak.

...

"Hikâyeler deniyorum elbise dener gibi" Max Fricsh

...

Ben kendimi hiç anlatmadım.Ben kendimi yalnızca ele verdim.

...

Annem, çok okuma zihnin bulanır, derdi daha Kemalettin Tuğcu'ya takılı kaldığım ortaokul yıllarımda.Ben de böyle kitaplarla hayatı, düşlerle tez konularını, derslerimde anlattıklarımla kahvehanede anlattıklarımı, yazdığım şiirlerle okuduklarımı, dahası dinlediklerimle yazdıklarımı birbirine karıştırıyor, işin içinden çıkmak için bin dereden su getiriyordum.

...

Toprağa sırlanmış bir dayının ardından kâğıda sırlanan bir yeğenim.

...

Gönüllendiğim ne varsa içine edildi arkadaş, Leyla ile Mecnun dahil...

"Kâfir ağlar bizim ahvali perişanımıza!"

...

1970 model dual pikapta Ahmet Sezgin "Deryada bir salım yok" derken annem -önce televizyondaki devlet bakanlarından birinin sesini kısar sonra- bu ağlak sesle gırgır geçer,mavra yapar, gürül gürül yanan sobanın çevresinde al yanaklarımızı şişire şişire eğlenirdik.

...

Dahası, bir tiyatro afişi önünde annemle çekilmiş siyah beyaz fotoğraflarına baktıkça yaşamın saçmalığını iyice görüyor, haksızlıklarla dolu boş dünyada insanın yüreğinin parçalanmasına, gözlerinin dolmasına, sesinin titremesine anlam veremiyorum..Ben zaten uçuk kaçık bir çocuktum, ağlamayı sızlamayı bilmez bir duygusuzdum.Acı da keder de dudağımda bir uçuktu.

Gün günü kovalar geçerdi o da.

...

Murat Yalçın
Dayı Parçası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder