17 Aralık 2019 Salı

heinrich von ofterdingen, novalis


Ve gezginlerin halktan duydukları efsanelere göre, bugünkü Yunan İmparatorluğu'nun bulunduğu memleketlerde çok çok eski zamanlarda harikulade sazlarının garip tınılarıyla ormanların gizemli yaşamını, ağaçlarda gizlenen ruhları canlandıran, kurak çöllerde bitkileri filizlendiren ve bahçeleri yeşerten, vahşi hayvanları evcilleştiren, çılgın insanları düzen ve ahlaka davet ederek barış ve dostluğu sağlayan, deli ırmakları tatlı sulara çeviren ve hatta ölü kayaları bile yerinden oynatan şairler varmış.Bunlar aynı zamanda kahin ve rahip, kanun koyucu ve doktormuş.Göksel varlıklar bile onların sihirli sanatlarıyla yeryüzüne iner, geleceğin sırlarını, her şeyin doğal düzenini ve dengesini; sayıların, bitkilerin ve bütün varlıkların derin erdemlerini açıklarmış.Efsaneye göre önceleri vahşi, düzensiz ve düşmanca olan doğaya da ancak o zamanlardan sonra ahenkli nağmeler, acayip birliktelikler ve düzen yerleşmiş.Ne gariptir ki, o hoş insanların varlığının anısı olan bu güzel izler kalmış, fakat onların sanatı ve doğadaki ince duyarlık yok olup gitmiştir.Gene o günlerde bu tuhaf veya şarkıcılardan biri -müzik ve şiir aynı şey sayılır ve ağız kulak gibi birbirine bağlıdır; çünkü ağız hareket eden ve cevap veren bir kulak sayılır- evet, şarkıcının biri denizaşırı uzak bir memlekete doğru yola çıkmış.Yanında hayranlarının minnettarlık hediyesi güzel mücevherler ve harikulade objeler varmış.Kıyıda bulduğu bir gemideki adamlar; söz verdiği ücret karşılığı onu istediği yere götürmeye razı olmuş.Hazinelerin şaşaasına ve güzelliğine tamah eden bu kötü adamlar, aralarında anlaşarak onu denize atıp mallarını aralarında paylaştırmayı tasarlıyormuş.Kıyıdan açılınca üstüne çullanarak kendisini denize atacaklarını söylemişler.Yalvararak  onlardan hayatını bağışlamalarını istemiş şair, fidye karşılığı hazineleri onlara bırakacağını ve eğer canına dokunurlarsa başlarına çok büyük felaketler geleceğini söylemiş.Ama söylediklerinden hiçbirisi korsanların fikrini değiştirmemiş, çünkü şairin onları ele vereceğinden korkuyorlarmış.Onların bu kadar kesin kararlı olduğunu gören şair, son dileği olarak basit tahtadan sazından bir şeyler çalmasına izin vermelerini istemiş ve sonra onların gözü önünde kendini denize atacağına söz vermiş.Adamlar, onun büyülü müziğini duyunca katı kalplerinin yumuşayacağını ve pişman olacaklarını biliyorlarmış.Nihayet bu son dileği yerine getirmesine razı olmuşlar, ama kararlarından vazgeçmemek için kulaklarını tıkayarak müziği dinlememeye karar vermişler.Şarkıcı harikulade, sonsuz duygulu bir şarkıya başlamış.Bütün gemi çınlıyor, dalgalar tınlıyor, güneş ve yıldızlar gökte aynı anda parlıyormuş.Yeşil suların içinden sürü halinde dans eden balıklar ve deniz canavarları sıçrıyormuş.Sadece gemiciler düşmanca kulaklarını tıkamış, sabırsızlıkla şarkının sonunu bekliyorlarmış.Az sonra şarkı sona ermiş.Ve şarkıcı kaygılanmadan mucizeler yaratan çalgısıyla birlikte karanlık sulara atlamış.Pırıl pırıl dalgalar tam onu kucaklamak üzereyken altında minnettar bir canavarın sırtını fark etmiş.Canavar, hayretler içindeki şarkıcıyı sırtına almış ve hızla yüzerek oradan uzaklaşmış..Kısa bir zaman sonra şarkıcının gitmek istediği kıyıya vararak onu yumuşakça sazların arasına bırakmış..Şarkıcı, kurtarıcısına neşeli bir şarkı söylemiş ve minnet içinde oradan uzaklaşmış.Bir zaman sonra  şarkıcı deniz kenarında tek başına dolaşmaya ve ahenkli nağmelerle mutlu anlarının anısı ve kendisine duyulan sevgi ve minnetin işareti, kaybolan kıymetli mücevherleri için sızlanmaya başlamış.O böyle şarkı söyleyip dururken denizdeki eski arkadaşı çıkagelmiş ve haydutların çaldığı hazineleri ağzından çıkartarak kumlara bırakıvermiş.Meğer gemiciler, şarkıcı denize atladıktan sonra hemen onun mirasını bölüşmeye başlamışlar.Paylaşma esnasında aralarında çıkan çatışma, birçoğunun hayatına mal olan korkunç bir kavgayla sonuçlanmış.Geri kalanlar gemiyi yönetemedikleri için kısa zamanda karaya oturmuş ve batmış.Zorlukla hayatlarını kurtararak  boş eller ve yırtık pırtık elbiselerle karaya çıkmışlar.Ve minnettar deniz hayvanlarının yardımıyla denizden çıkartılan hazine gene eski sahibini bulmuş.

...

Ah mersin ağaçlarımızı bilsen
Ve çamlarımızın koyu renklerini!
Neşe içinde dans ederken
Görseydin kardeşlerini!
İşlemeli elbiselerimle
Ve şahane mücevherlerle
Beğenirdin beni sen de eskiden

...

Korku ve gözyaşı dolu yıllar
Kötü günleri nurlandırdı
Ve sonsuza dek
Kalıcı bir isim sağladı.

...

Biz değil miyiz dertli yaratıklar?
Kaderimiz karanlık,
Bekliyor zorluk ve yokluklar.
Biz, her şeyi saklamaya alışık.
Şikayetlerimizi bile
Gömmüşüz göğsümüze.

...

İçinden taşan bir kaynak, sakin bir mücadele idim.
Her şey benim içimden ve üstümden akıyor
Ve sessizce beni yükseltiyordu.

...

Ağaç onu neşeyle
Bastı yüreğine.
Ve fırtınalardan korudu.
Günü gelince o da ödeyecek borcunu.
Ve bahçesinde ağacı sulayacak.
Ve yaralarını saracak.

...

Kayalar da diz çöktü.
Mutluluk sarhoşu.
Kutsal ananın ayaklarına gömüldü,
Taşlarda bile aynı huşu.
Mümkün mü ağlamamak.
Kanımızı akıtmamak?

...

Dertliler buraya gelmeli ve diz çökmeli;
Burada herkes iyileşecek,
Artık kimse şikayet etmeyecek.
Ve neşeyle şöyle söyleyecek;
Dertlerimiz bitti, parlaktır gelecek.

...

Geçmiş zamanların çocukları,
Karanlık çağların kahramanları.
Yıldızların dev ruhları.
Garip bir beraberlik içinde burada.
Zarif kadınlar, ağırbaşlı ustalar.
Çocuklar ve çok yaşamış ihtiyarlar
Burada hepsi aynı yerde.

Novalis
Heinrich Von Ofterdingen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder