2 Temmuz 2014 Çarşamba

gece ziyaretçisi, b.traven

Bazı cahil kişiler kalkarlar size, savaş alanlarındaki cesaretin bir fazilet olduğunu söylerlerse inanmayın sakın.Bu cesaret denen şey, bazı dönemlerde, bazı yerlerde ve bazı koşullarda, hele özellikle Meksika'da bir enayilik göstergesidir yalnızca.Bu ülkede kimse dişleriyle tabanca kurşunu yakalayan cambazlara benzemek istemez, böyle şeyleri görmek için sirke gitmek daha akıllıcadır.
 ---
Köyün içinden geçmedik, yanından dolaştık.Dört bir yanımızda kızgın kızgın havlıyordu köpekler, bizi farketmeyenler ise görenlerden daha beter havlıyorlardı, herhalde bizi farketmedikleri sanılmasın diye ya da havlama zevkini yalnızca diğerlerine bırakmamak için bu kadar azıyorlardı.
---
Akıllıca yönetilmiş bir haydut çetesiyle bazı bankaların yönetici kurulları arasında hiçbir fark yoktur.Ve çoğu kez, iyi ya da kötü işler başarıyla gizlenir, masum bir görüntü ya da basit bir yüzün ardına.

B. Traven
Gece Ziyaretçisi

ne mutlu mütevazilere

Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti (2007)

güvercinin kaybolan gerdanlığı, nacer khemir

Güvercinin Kaybolan Gerdanlığı / Le Collier Perdu De La Colombe / Nacer Khemir
 

"Hakikat, asâ-yı Musa’dır; o ortaya çıkınca sihirbazların oyunları bozulur; bütün yaldızlı yalanlar yok olur."
                                                                                                                                                   O.Şimşek

17 Mayıs 2014 Cumartesi

kötülüğün yayılması, sıradanlaşması üzerine, cehenneme yürüyüş, ümit kıvanç

Tenzin Chopak

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, başlıbaşına bir politik tavır, bir zihniyet ve hattâ giderek bir haleti ruhiye "seti" olduğunu söyleyebileceğimiz üslûbu, siyaset alanının sınırlarını çok aşan sonuçlar yaratıyor. Bu öyle bir üslûp ki, içeriğini beraberinde taşıyor, onunla şekillenip onu şekillendiriyor. Yani bir üslûptan çok daha kapsamlı ve teşkilatlı. Yine de, ona meselâ zihniyet, görüş, teori şu bu yerine üslûp demeliyiz; çünkü o birşeyleri yapmanın etmenin, söylemenin biçimsel ve fizikî-teknik özelliklerine dair bir tanım. Buna karşılık, ancak belli içeriklerle birlikte varolabiliyor. Alıp götürüp başka içeriklerin üslûbu haline sokamıyorsunuz. Sırf biçimsel değil, çünkü meselâ bir içerik bu üslûpla ifade edildiğinde, sadece o içerik dile getirilmiş olmuyor; "söyleme" olmaktan çıkıp, "buyurma"ya veya "azarlama"ya dönüşebiliyor. Ve buyurma ya da azarlama yoluyla dile getirildiğinde, herhangi bir içerik, artık o içerik olmaktan çıkıyor, başka şeye dönüşüyor. Ya da soğuk bir veri, diyelim bir rakam, oran vesaire, başbakan tarafından ifade edildiğinde, basbayağı duygu yüklü bir mesaja dönüşebiliyor. Bir insanın ağzından çıkan basit bir gerçek, nasıl oluyor da milyonlarca insanın karşılıklı geçip birbirlerine kin bilemesine yolaçabiliyor? Üstelik, o laf herhangi bir açık kışkırtma içermese de. Görünüşte sakin bir tonda söylenmiş olsa da. O üslûp bir çeşit torna.

Esas zarar peşindekilere


Türkiye yeni sağının lideri, ilk bakışta insana mantıksız görünse de, esasında en büyük zararı, acımasız polis şiddetini reva gördüğü, her fırsatta hakaret ettiği muhaliflerine değil, kendi seçmenlerine veriyor. Onlara izanlarını, vicdanlarını iptal ettiriyor, onların insanlığını eksiltiyor. Bu süreçte komprime bir tavır önerisini her zaman muhakkak içeren şu üslûbun belirleyici rolü var. Üslûp, ifadeden önce gelen, tasarlama, bazen bulma, keşif veya icat etme, formüle etme aşamalarında da yol gösteriyor. Öyle bir mâmûl gerçeklikle çıkıyor ki insanların karşısına, hem herkes neye nasıl tavır takınacağını hem neden böyle yapacağını, yani kullanacağı argümanları şunları bunları hem de bunun altından kalkabilmek için ihtiyaç duyacağı şirretlik dozunu, nereden nasıl vuracağına dair yol yordamı öğrenebiliyor.

AKP liderinin seçmenine kolaylıkla verebildiği mesajlar, şüphesiz oradan oraya rahatça taşınabilecek, karmaşık olmayan yapılara sahip. Ancak yine de, herhangi bir olay karşısında, bu olayın hangi kahramanlarına ne mesafede durulacağı, kime niye karşı olunacağı, bunun hangi gerekçelere dayandırılacağı, kendilerine yönelebilecek muhtemel eleştirilere karşı ne tür itiraz öne sürüleceği gibi temel ilkyardım bilgilerini bütünüyle içeriyorlar. Elbette bunların dile getirilişinde münasip kaçacak şiddet dozunun bilgisiyle birlikte.

Başbakan, kendisine kayıtsız şartsız bağlılık gösteren geniş seçmen kitlesini şimdiye kadarki bütün manevralarında arkasından firesiz sürüklemeyi, yönlendirmeyi başardı. Elindeki, ağzı laf yapan, eli kalem tutan kapıkulu ordusunun kararlı, adanmış aracılık faaliyetinin katkısını gözardı etmemeliyiz elbette; ama onlara örnek olan, kendininki gibi bir üslûp kazandıran, kendi başlarına muhtemelen cüret edemeyecekleri bir küstahlık aşaması için onları yüreklendiren yine liderdir. Aynı zamanda varlıklarıyla tabiî ki bu ahir zaman yıldızlarıyla asla kıyaslanamayacak kadar iddiasız, geniş takipçi kitlesinin belki bazen, fazla gerilimden endişe duyabileceği zamanlarda, makamlarına hem gevşekçe hem küstahça yerleşmiş bu kapıkulu tayfası bu endişeyi yatıştırmaya yarıyor. Bunların kendinden aşırı emin, ukala, cüretkâr, saygısız, küfürbaz davranışları, o kitleye, peşine takıldığı kuvvetin gelip geçici olmayabileceği izlenimi, dolayısıyla belli bir emniyet hissi verebiliyor.

Adım adım kötülüğe doğru


Buraya kadarı, Türkiye'nin 2000'lerine özgü bir siyaset tarzı, bir toplumsal oluşum kabul edilip yorumlanır, değerlendirilirdi, biterdi. Ama bahsettiğimiz mekanizma içerisinde, liderin kendisine bağlı kitleyi sürekli biraz daha fazla kötülüğe doğru çekmesi diye bir olgu var ki, işin rengini tamamen değiştiriyor. AKP lideri, kendi seçmeni için dahi apaçık kabul edilemez durumlar ortaya çıktıkça, fütursuzca adımlar atıyor. Bu adımlar genellikle kendisi, yakın çevresindeki önderlik elemanları, kapıkulları ve kitlesinin hep birlikte bulunduğu yerden öteye doğru oluyor. Adımı atıyor ve daha atarken, kendinden içerikli üslûbuyla anlatacağını anlatmış oluyor: Benimle gelecekseniz bundan böyle yerimiz burası. Yani: bizim için şu iyidir, şu kötüdür, derken, şu haindir, bu düşmandır'a geçiliyor. Sonra bir adım ötede başka bir çember: bizim polisimiz insan öldürecek, göz çıkaracaktır, bundan rahatsızlık duyamazsınız, iktidarda kalmamızın bedeli bu. Haydi bir adım öteye, yeni bir çember: Benimleyseniz, MİT TIR'larının durdurulmasını vatana ihanet sayacaksınız. Hop! Bir başka adım: Benimleyseniz, düne kadar itibar ettiğiniz bir hocaefendiye soytarı diyeceksiniz, Haşhaşi diyeceksiniz, Cemaat'çileri vatan haini sayacaksınız. Benimleyseniz, varoşun TİKKO'cusuyla Nişantaşılı holding yöneticisini aynı cephenin savaşçısı ilân edecek, size benzemeyen herkesin elbirliğiyle sizi mahvetmek istediğine inanacak, "Gezici"lere söveceksiniz, hattâ zaman zaman elinize sopa alıp saldıracaksınız. Haydi bir adım daha atalım: Ölen çocuğun annesini yuhlayın dediğimde yuhlayacaksınız ki, imanınızı, kararlılığınızı göreyim.

O çıtayı sürekli yukarı çektikçe ve destekçileriyle birlikte içinde yeraldığı daireyi mütemadiyen silip biraz daha öteye çizdikçe, sadece siyasî bir değişim meydana gelmiyor; aynı zamanda

13 Mayıs 2014 Salı

rüyalar, asaf halet çelebi

 
Her gün
            karışık rüyalar görürüm
sincabi uykularda
                    hayaller belirir
                             kaybolur

Aynalar görürüm
aynalarda rüyalar
bütün bahçeleri
              kuşlarıyla
                      silinir

Yüzler görünür
                yüzlerde gözler
                         yanıp söner
hepsi bana bakar
                 bir şeyler konuşur

Uyanıklığımı ayıramıyorum
                       uykulardan
karışık rüyalar içindeyim
                ömrümün uykusunda

Aynalarda beni çağıran kız
            bir daha göründü
işaret ediyor
           bitir rüyalarını da gel
                                     diyor

en son gördüğün yüz
             benim olsun
en son benim uykumda uyu

Rüyaların sonu geliyor galiba
uyanılmaz uykulara dalmak istiyorum
                     
                                           (Yeditepe, 12 Ocak 1959)

Asaf Halet Çelebi

kim bilir, yaylabend




Kim bilir- Yaylabend

kırmızı pazartesi, gabriel garcia marquez


-Kader Bizleri Görünmez Kılar-

...Santiago Nasar'ı kapının önünde, kendi kan gölünün ortasında kalkmaya çabalayarak tozun tıoprağın içinde yüzükoyun yatarken görmüştü.Yan yatarak toparlanmış, dışarı sarkan iç organlarını elleriyle tutarak, rüyadaymış gibi yürümeye başlamıştı.
...
Tam kahvaltıya yeni oturmuşlarken Santiago Nasar'ın salkım saçak iç organlarını elleriyle tutarak kan revan içinde içeri girdiğini görmüşlerdi.
...
Santiago Nasar'ın eski rıhtımın merdivenlerini inip kendinden emin adımlarla evine doğru yürüdüğünü görmüştü.
"Santiago, yavrum!" diye bağırmıştı."Neyin var?"
Santiago Nasar, onu tanımıştı.
"Beni öldürdüler, Wenw Hala" demişti.
Son basamakta tökezlemiş ama kendini hemen toparlamıştı."Hatta bağırsaklarına bulaşan toprağı eliyle silkelemek titizliğini bile gösterdi," dedi bana Wene Halam.Sonra saat altından beri açık olan arka kapıdan evine girmiş; mutfağın içine yüzükoyun yığılıp kalmıştı.

Kırmızı Pazartesi
Gabriel Garcia Marquez

mucizeler kuşu, vicdani red beyanı, inan mayıs aru


Bismillahirrahmanirrahim

Kara ve kızıl kanatlarıyla bir tepeden bir vadiye
ve sonra bir vadiden bir tepeye uçan,
özgürlüğe imanlı bir kuştur anarşi dediğim benim

Ve Hakk bildiğim
Bir düşmüş bir kuş olduğunu gören
Âdemoğlu kuşun kanadında bir tüy
Kuş kanat çırpmış
Tüy dârıdünyaya düşmüş

Dünya, dönüp duran,
Yıldızlı bir örtü altında yanan
bir sır gibi gizlediğimiz
yaralarımızdan sızan gece ve kan.
Dünya, nice zulmet, nice yalan.
Ve yine dünyadır işte
bu cennet bu cehennem
ayan beyan.
Sen ben yer gök seyyârat
İçlerinde inci mercan deryalar
Meyveler, salkımlar, envai çeşit mahlûkat
tecellisidir hep O’nun
O öyle büyük öyle muazzam
perdesi gene kendidir
görmek istersen
dön de bir kendine bak…

Senden içeri bir sen
Benden içeri bir ben
Haşhaş sanmayasın sakın Hakkın esrârıdır
Kalpsiz kalıp zulmete gömülmüş bir dünyada vicdan,
bir ötmeye başladı mı susmak bilmeyen
bir kuşun avazıdır,
kaskatı kesilmiş taştan kalpleri deler geçer
ve öyle taşlar vardır ki içlerinde nehirler kaynar
öyle taşlar ki çatladı mı sular çağlar.
Öyleyse ötsün artık mucizeler kuşu siz de duyun:
Malik-ül Mülkü hiçe sayarak dünyayı kuşatan hiçbir orduda
elime silah almayacağım.
Saçlarımda çiçekler olacak, kulağımda küpeler, parmağımda yüzükler;
içimdeki yaban çocuğun güzelliğine leke süren
aşağılayıcı rütbeler takmayacağım omzuma
uygun adım yürümeyeceğim
ayaklarım talim edecek gerçeğe giden tüm dolambaçlı yolları
ve Hünkârım, Beyim, Paşam
yorma hiç o güzel ağzını emretmek için bana
Hak sözünden gayrı bir buyruğa tabi olmayacağım bundan sonra.

İnan Mayıs Aru
 
 

ıdir, a vava inouva

    ıdir - a vava inouva

"herkesin kendi uçurumuna, gittiği yol hangisi"

eski libas gibi, aşık seyrani ,nevzat karakış


eski libas gibi aşığın gönlü
söküldükten sonra dikilmez imiş
güzel sever isen gerdanı benli
her güzelin kahrı çekilmez imiş

bülbül daldan dala yapıyor sekiş
o sebepten gülle ediyor çekiş
aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
kıyamete kadar sökülmez imiş

sevdiğim değildin böylece ezel
ömrümün bağına düşürdün gazel
ibrişimden nazik saydığım güzel
meğer polat gibi bükülmez imiş

seyrani'nin gönlü gamla yaş imiş
aşkı sevda cümle derde baş imiş
ben gönlümü toprak sandım taş imiş
meğer taşa tohum ekilmez imiş

Aşık Seyrani