 |
Tenzin Chopak |
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, başlıbaşına bir politik tavır, bir zihniyet
ve hattâ giderek bir haleti ruhiye "seti" olduğunu söyleyebileceğimiz
üslûbu, siyaset alanının sınırlarını çok aşan sonuçlar yaratıyor. Bu
öyle bir üslûp ki, içeriğini beraberinde taşıyor, onunla şekillenip onu
şekillendiriyor. Yani bir üslûptan çok daha kapsamlı ve teşkilatlı. Yine
de, ona meselâ zihniyet, görüş, teori şu bu yerine üslûp demeliyiz;
çünkü o birşeyleri yapmanın etmenin, söylemenin biçimsel ve
fizikî-teknik özelliklerine dair bir tanım. Buna karşılık, ancak belli
içeriklerle birlikte varolabiliyor. Alıp götürüp başka içeriklerin
üslûbu haline sokamıyorsunuz. Sırf biçimsel değil, çünkü meselâ bir
içerik bu üslûpla ifade edildiğinde, sadece o içerik dile getirilmiş
olmuyor; "söyleme" olmaktan çıkıp, "buyurma"ya veya "azarlama"ya
dönüşebiliyor. Ve buyurma ya da azarlama yoluyla dile getirildiğinde,
herhangi bir içerik, artık o içerik olmaktan çıkıyor, başka şeye
dönüşüyor. Ya da soğuk bir veri, diyelim bir rakam, oran vesaire,
başbakan tarafından ifade edildiğinde, basbayağı duygu yüklü bir mesaja
dönüşebiliyor. Bir insanın ağzından çıkan basit bir gerçek, nasıl oluyor
da milyonlarca insanın karşılıklı geçip birbirlerine kin bilemesine
yolaçabiliyor? Üstelik, o laf herhangi bir açık kışkırtma içermese de.
Görünüşte sakin bir tonda söylenmiş olsa da. O üslûp bir çeşit torna.
Esas zarar peşindekilere
Türkiye yeni sağının lideri, ilk bakışta insana mantıksız görünse de,
esasında en büyük zararı, acımasız polis şiddetini reva gördüğü, her
fırsatta hakaret ettiği muhaliflerine değil, kendi seçmenlerine veriyor.
Onlara izanlarını, vicdanlarını iptal ettiriyor, onların insanlığını
eksiltiyor. Bu süreçte komprime bir tavır önerisini her zaman muhakkak
içeren şu üslûbun belirleyici rolü var. Üslûp, ifadeden önce gelen,
tasarlama, bazen bulma, keşif veya icat etme, formüle etme aşamalarında
da yol gösteriyor. Öyle bir mâmûl gerçeklikle çıkıyor ki insanların
karşısına, hem herkes neye nasıl tavır takınacağını hem neden böyle
yapacağını, yani kullanacağı argümanları şunları bunları hem de bunun
altından kalkabilmek için ihtiyaç duyacağı şirretlik dozunu, nereden
nasıl vuracağına dair yol yordamı öğrenebiliyor.
AKP liderinin seçmenine kolaylıkla verebildiği
mesajlar, şüphesiz oradan oraya rahatça taşınabilecek, karmaşık olmayan
yapılara sahip. Ancak yine de, herhangi bir olay karşısında, bu olayın
hangi kahramanlarına ne mesafede durulacağı, kime niye karşı olunacağı,
bunun hangi gerekçelere dayandırılacağı, kendilerine yönelebilecek
muhtemel eleştirilere karşı ne tür itiraz öne sürüleceği gibi temel
ilkyardım bilgilerini bütünüyle içeriyorlar. Elbette bunların dile
getirilişinde münasip kaçacak şiddet dozunun bilgisiyle birlikte.
Başbakan, kendisine kayıtsız şartsız bağlılık gösteren geniş seçmen
kitlesini şimdiye kadarki bütün manevralarında arkasından firesiz
sürüklemeyi, yönlendirmeyi başardı. Elindeki, ağzı laf yapan, eli kalem
tutan kapıkulu ordusunun kararlı, adanmış aracılık faaliyetinin
katkısını gözardı etmemeliyiz elbette; ama onlara örnek olan, kendininki
gibi bir üslûp kazandıran, kendi başlarına muhtemelen cüret
edemeyecekleri bir küstahlık aşaması için onları yüreklendiren yine
liderdir. Aynı zamanda varlıklarıyla tabiî ki bu ahir zaman
yıldızlarıyla asla kıyaslanamayacak kadar iddiasız, geniş takipçi
kitlesinin belki bazen, fazla gerilimden endişe duyabileceği zamanlarda,
makamlarına hem gevşekçe hem küstahça yerleşmiş bu kapıkulu tayfası bu
endişeyi yatıştırmaya yarıyor. Bunların kendinden aşırı emin, ukala,
cüretkâr, saygısız, küfürbaz davranışları, o kitleye, peşine takıldığı
kuvvetin gelip geçici olmayabileceği izlenimi, dolayısıyla belli bir
emniyet hissi verebiliyor.
Adım adım kötülüğe doğru
Buraya kadarı, Türkiye'nin 2000'lerine özgü bir siyaset tarzı, bir
toplumsal oluşum kabul edilip yorumlanır, değerlendirilirdi, biterdi.
Ama bahsettiğimiz mekanizma içerisinde, liderin kendisine bağlı kitleyi
sürekli biraz daha fazla kötülüğe doğru çekmesi diye bir olgu var ki,
işin rengini tamamen değiştiriyor. AKP lideri, kendi seçmeni için dahi
apaçık kabul edilemez durumlar ortaya çıktıkça, fütursuzca adımlar
atıyor. Bu adımlar genellikle kendisi, yakın çevresindeki önderlik
elemanları, kapıkulları ve kitlesinin hep birlikte bulunduğu yerden
öteye doğru oluyor. Adımı atıyor ve daha atarken, kendinden içerikli
üslûbuyla anlatacağını anlatmış oluyor: Benimle gelecekseniz bundan
böyle yerimiz burası. Yani: bizim için şu iyidir, şu kötüdür, derken, şu
haindir, bu düşmandır'a geçiliyor. Sonra bir adım ötede başka bir
çember: bizim polisimiz insan öldürecek, göz çıkaracaktır, bundan
rahatsızlık duyamazsınız, iktidarda kalmamızın bedeli bu. Haydi bir adım
öteye, yeni bir çember: Benimleyseniz, MİT TIR'larının durdurulmasını
vatana ihanet sayacaksınız. Hop! Bir başka adım: Benimleyseniz, düne
kadar itibar ettiğiniz bir hocaefendiye soytarı diyeceksiniz, Haşhaşi
diyeceksiniz, Cemaat'çileri vatan haini sayacaksınız. Benimleyseniz,
varoşun TİKKO'cusuyla Nişantaşılı holding yöneticisini aynı cephenin
savaşçısı ilân edecek, size benzemeyen herkesin elbirliğiyle sizi
mahvetmek istediğine inanacak, "Gezici"lere söveceksiniz, hattâ zaman
zaman elinize sopa alıp saldıracaksınız. Haydi bir adım daha atalım:
Ölen çocuğun annesini yuhlayın dediğimde yuhlayacaksınız ki, imanınızı,
kararlılığınızı göreyim.
O çıtayı sürekli yukarı çektikçe ve destekçileriyle birlikte içinde
yeraldığı daireyi mütemadiyen silip biraz daha öteye çizdikçe, sadece
siyasî bir değişim meydana gelmiyor; aynı zamanda