28 Ekim 2011 Cuma

kalanlar, tezer özlü

İşte Doğu, işte Üçüncü Dünya, biraz ötede de tüketim mağazaları, kalabalık bulvarları, pubları, kahveleri, meyhaneleri ve bitmeyen trafiği ile Batı.
Batı'nın tren istasyonlarından birini sarhoşlar kendilerine haykırma yeri olarak seçmişler.Burada "Bombok! Bombok!" diye haykıran, alkolizm içinde gözleri kızarıp şişmiş Alman alkolikler var.
...
Birdenbire çok yorulduğumu, taşıyamayacağım kadar yaşantı üstlendiğimi ölürcesine algıladım.Kitapsız, sanatçısız, tartışmasız bir yaşam özlemi sardı benliğimi.
...
Şimdi okumuş kitapları yeniden okuyorum.Şimdi bildik müzikleri yeniden dinliyorum.Yenmiş yemekleri yiyorum.Sevip yitirdiklerimi yeniden seviyorum.Şimdi uykusuzluğumu yeniden uyuyorum.Şimdi açlığımla yeniden acıkıyorum.Şimdi gittiğim kentlere yeniden gidiyorum.Şimdi havada uçuyor, raylarda, su yüzeylerinde, yaşama ve ölüme karşı duyduğum aynı umursamazlıkla dolaşıyorum.Tartışmaları biliyorum.Duyguları.Korkuları.Sözcükleri.Her dili anlıyorum.Anlıyor ama kavrayamıyorum.
...
Dün gece Beckett'in "Sen sesinle yalnız olacaksın.Dünyada kendi sesinden başka ses olmayacak" cümlesini düşündüm sık sık.
"Sen kendi sesinle yapayalnız kalacaksın.Dünyada kendi sesinden başka bir ses olmayacak."
...
Herkese kendi sessizliği.
...
Hiç kimseyle birlikte yaşlanmak istemiyorum.Kendimle bile...

Kalanlar
Tezer Özlü


25 Ekim 2011 Salı

yenilmek büyük günah

Her alanda olduğu gibi futbolda da kaybetmek yasaktır.Yüzyılımızın sonlarına yaklaştığımız bir sırada başarısızlık affedilmesi mümkün olmayan tek günahtır.94 Dünya Kupası'nda bir grup fanatik taraftar, Kamerunlu başarısız kaleci Joseph Bell'in evini ateşe verdi ve Kolombiyalı futbolcu Andres Escobar da kendi kalesine gol atmak gibi bir şanssızlığa ulaşmıştı ve bu "vatana ihanet" suçunun affı olmazdı; Escobar, Medellin'de kurşunlanarak öldürüldü...Eduardo Galeano

23 Ekim 2011 Pazar

kronolojik bir seyran



Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür
                               Dadaloğlu



Çıktım yücesine seyran eyledim
Kayak merkezleri olmuş yüceler
                               Hüsrev Hatemi

22 Ekim 2011 Cumartesi

the cyclist, mohsen makhmalbaf

The Cyclist,1987
Mohsen Makhmalbaf

Bisikletçi, çürük teknelerden payına kahraman kaptan olmak düşenlerin uykusuz turu.Yoksulluğun ve ezilmişliğin, ancak kamyon tekerleklerinin altında ölüme yatarak son bulacağına inananların, Nesim'in göz kapaklarının önderliğinde aynı ezilmişliğe kafa tutuşları.Kaç ömürdür gözlerine uyku girmemişlerin ve belki de girmeyeceklerin çevirdikleri pedal tadındaki güzel film...

cool anılar, jean baudrillard

Mutsuzluğun kökekinde hep bir kaza vardır
Mutluluğun kökeninde hep bir rastlantı
...
Başkalık hiç kimsenin kendini gıdıklayıp da gülememesidir.
...
Öğleden sonrası olmayan günler icat etmeli; şafak vaktinden önce duran geceler, giderek artan bir ritimle birbirini izleyen mevsimler, başlamadan sonlanan yıllar ve sonsuza dek birbirinin yerini alan neşe ve bedbahtlık.
...
Tanrı insanı yaratırken, yapayalnız hayatta kalamayacağını gördü ve ona bir gölge verdi.O gün bu gündür, gölgesini şeytana satmaktan vazgeçmedi insan.

21 Ekim 2011 Cuma

savcı,sevan nişanyan

Tarih 1930'lar.Ankara'da hemen herkesin Atatürk'ün direktifleriyle dilci olduğu bu yıllarda, kimin fikri bilinmez, Arapça dava sözcüğünün öz öz türkçe sava'dan geldiği inancı doğmuş.Eski dilde müddei (dava eden) karşılığı olarak da savacı'dan bozma savcı sözcüğü önerilmiş.Bir müddet sonra savcının esas anlamının başka olduğu farkedilince ne yapmışlar dersiniz?Basit: sav sözcüğünün anlamını kurul kararıyla değiştirmişler; 1200 yıldan beri "söz" anlamını koruyan bu eski kelime, 1935 itibariyle "tez,iddia" olarak Yeni Türkçe'nin dağarcığına eklenmiş.

Sevan Nişanyan
Elif'in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı

ömer ihyâüddin efendi

Ömer İhyâüddin Efendi'nin hassas, alıngan ve aşırı duyarlı bir mizaca sahip olması onun intiharına sebep olarak gösterilmektedir.İntiharından bir hafta önce söylediği ve mezar taşına kazınan şu mısralar bu düşünceyi doğrulamaktadır:

"zarûret hiç kalır, bin türlü kahriyat ile bittim
ne hakkı lâkin aldattım, ne bir zîrûhı incittim"


Cemile Sümeyra
Kendi Kalemini Kıranlar, Türk Edebiyatında İntihar

siyah deri beyaz maskeler, frantz fanon

"ruhlarına sinsice korku ve dehşet salınmış, aşağılık kompleksi, küçüklük, kölelik duygusu ve kopkoyu umutsuzluk yerleştirilmiş milyonlarca insandan sözediyorum"
aime cesaire, discours sur le colonialisme



Önüne 'başkaları'nın koyduğu engellerden azade, günyüzüne çıkarılıp yükseltilecek bir anlam, bir gerçeklik bulmak için çapasını kendi toprağına, kendi etine sokmasını bilen bir insanlık...
...
'Elveda sırtlan derisinden yapılmış kısa pantolon, elveda hasır şapka'
...
"Ben Paris'teyken..." diye söze başlarken ağzından isi-kumu iyi kazınmamış sözler dökülmektedir.
...
Ve bu böyle kırk yıl sürüp gider.Evet, bu şehrin insanı kendini böyle tüketir, bu acıklı monotonide.Şehrin hayatı da her çizgisiyle bu tükenişe bir dekor olarak katılır.
...
Senegallinin olup olacağı bir süvari askeri, bir jandarma olmaktır, komutanın emrinden dışarı çıkmayan, emre itaatten başka bir şey bilmeyen iyi asker, cesur asker, kuş uçurmayan jandarma.

"yaklaşma!"
"ama niçin?"
"ben bilmem.yaklaşma!"
...
Çocukluğumda annem, güftelerinde zencinin gölgesine bile yer vermeyen Fransızca şarkılarla, Fransızca romanlarla doldurdu kulaklarımı.Ona itaatsizlik ettiğim, yaramazlık yaptığım zaman, bir zenci gibi davranmamam gerektiğini söyleyip durdu bana.
...
Kölelikten kurtulmakla efendi olunmaz.Kölelerin olmadığı yerde efendi de yoktur çünkü.
...
Sen'in dünyanı inşa etmem için verilmemiş miydi benim özgürlüğüm?
...
Frantz Fanon
Siyah Deri Beyaz Maskeler
"Sakla beni biçilmemiş bir tarlanın
Firar eden bir zenciyi sakladığı gibi"

kitab-ül hiyel, ihsan oktay anar

…Tabiatın kuvvetleri bu müzik kutusunda esir edilmişti.Bu esir kuvvetler, aynı zamanda kendilerine sahip olan kişinin, yani Yâfes Çelebi’nin kudreti ve iktidarıydı.Böylece o, kendisini on yıllardır mutsuz eden şeyin, benliğine hükmeden bir iktidar tutkusu olduğunu anladı.O güne dek kendisi için her şey bir iktidar kaynağıydı: Ateş, buhar makinasını çalıştıran; su, bir çarkı döndüren; toprak ise demir, altın, gümüş ve elmaslarla dolu olan; rüzgâr da, değirmenleri döndüren bir kuvvetti.Kükürt, güherçile ve kömür ise, silahların temel gıdası olan bir güçtü.Hatta, üniformalı, silahlı ve fazla düşünmeyen insanlar da, onun gibilerin emrinde oldukları sürece, baş edilmesi zor bir kudretti.İşte iktidar susuzluğu çeken kendisi, Dünya’yı yıllardır bu güçlerin, cebirlerin ve kuvvetlerin toplamı olarak görmüş ve ona hakim olmak istemişti.O, Dünya’daki bütün güçlerin ve fiillerin öznesi olmak peşinde koşmuş, böylece bir demir külçesini müzik kutusuna dönüştürdüğü gibi, Dünya’yı ve içindekileri de bir makinaya dönüştürmeye çalışmıştı.İşin acıklı yanı, kendisinin de bir makine olduğunu sanmış, ona durmadan yeni parçalar, çarklar, kasnaklar, somunlar, dişliler, bıçaklar, tabancalar, toplar ekleyerek sakatlığını telafi etmeye kalkmış, fakat bu koltuk değneklerinin gideremediği sakatlıkları arttıkça artmıştı.”İktidar makinesi” dediği şey, yani onun öz varlığı, sonu gelmez isteklerle büyüdükçe tutkuları da devleşmiş, bu yüzden o nefret ettiği zaaflarını ortadan kaldırarak benliğindeki son insanca kırıntıları da yok etmişti.Oysa zayıflık denen şey hayat, iktidar ise ölüm değil miydi?O, tabiatın kuvvetlerine hükmetmeye çalışmış, ama aynı kuvvetler onu, yarattığı canavarın içinde kıstırmışlardı.Havasızlıktan yüzünün morarmaya başladığı o anda, demirden olmayan, bu yüzden sevgiyle açan çiçeklerin o güzel kokusuyla yüklü bir soluğu ciğerlerine çekmek için neler verebileceğini düşündü…

Kitab-ül Hiyel
İhsan Oktay Anar