22 Ocak 2017 Pazar

ihvan-ı safa, cemil meriç, ışık doğudan gelir

Safa kardeşlerin ideal insan tarifi koyu sünnileri kuşkulandıracak mahiyetteydi: "Ahlakça kamil insan, doğu İranlıdır, imanca Arap, terbiyece Iraklı, zekaca İbrani, bir İsa tilmizinin siyretine sahip, Suriyeli bir keşiş kadar dini bütün, ilim dedin mi Yunanlıya eşit, bir Hintli gibi cümle esrara aşina ve sonunda bir sofi ahlakı."
---
Bu cemaata göre safa, temaşai hayat demek, kanunları bulutların üstünde, remzi bir Süleyman'ın hüküm surduğu esir aleminde, Ruh İblis'in iğvasına kapılınca insanlar da cennetten kovulmuş.Ruhları, ilim sayesinde temizlenince tekrar esir alemine dönecekler.
İhvan-ı Safa için, bilgi saflaşmadır; ilme uygun olarak yaşamak, saf olarak yaşamak.Ahlak kaideleri, yaşanılan hayatla temaşa mebdei arasındaki uyuşmayı sağlar.Bu mebde nizam ve ahenktir.
---
...Unsurların terkibi yoluyla Bir'den doğan gerçek, yeniden Vahdet'e döner.Madenden nebat doğar, nebattan da hayvan ve sonra da insan.Atmosferden buzlar bölgesine sonra da esir alemine geçildiği gibi, esir aleminden de arşa geçilir.
---
Topluluk, adını Kelile ve Dimne'deki "Boynu Halkalı Kumru" hikayesinden almış.Hayvanlar, avcıların tuzaklarından ve başka tehlikelerden yardımlaşma sayesinde kurtulan "sadık safiler" imiş.

Cemil Meriç
İhvan-ı Safa
Işık Doğudan Gelir

karhozat, zoom out, bela tarr


Karhozat (1988)
Bela Tarr

rüyalarda buruşmuşum, adamlar

Rüyalarda Buruşmuşum-Adamlar


Kafayı taktım çıkardım
Uzak yakın, dekor tuzak
Savaş meydanında bi tutsak
Uyu uyan unutsak
Başımdan büyük dertlere yar oldum
Biraz bildim az da uydurdum
Rüyamın peşine taksi tuttum da cüzdanımı unuttum

Ah düne bugüne yarına baka baka vay
Yüzümü gözümü iki çift sözümü
Kirli sepeti dibi gibi bastırıp gizlemişim

Ah sola diye sağa düzümü tersime
Tam da başucuma saatli bombalar kurmuşum
Rüyalarda buruşmuşum

Gazı aldım havaya uçtum
Tek iğneyle belaya düştüm
Saat kaç zaman hiç içim taş
Işıkları kapatmıştım
Kulelere tırmanmıştım
Oradan size tükürmüştüm
Sonra aşağı inip durmuşken
Niyeyse başım acık ıslaktı
Rüzgar gibi kısraktı
Kör bi' eşeğe yanıktı
Yerde yatan adam sokak lambasını elini şıklatıp kapattı

Bütün dünya uyumuştu
Saat farkı filan yoktu
Sanki yalana karnı toktu da bi' üfleyip acıkmıştı

Ay düne bugüne yarına baka baka vay
Yüzümü gözümü iki çift sözümü
Kirli sepeti dibi gibi bastırıp gizlemişim

Ah sola diye sağa düzümü tersime
Tam da başucuma saatli bombalar kurmuşum
Rüyalarda buruşmuşum

Ah sola diye sağa düzümü tersime
Tam da başucuma saatli bombalar kurmuşum
Rüyalarda buruşmuşum


Adamlar
Rüyalarda Buruşmuşuz

hepinize el salladım, adamlar


Atlar düşer, krallıklar yıkılır, kuşlar göçer, senden naber? 
Tek mevsimlik çiçek gibi açıp solan neyin peşinde var mı haber? 

Zor zamanlar olur; nasıl çıkarsan içinden, omurgan öyle şekillenir. 
Beni sorarsanız bazen cennet yeri, bazen cehennemin dibi evim gibi evim gibi. 

Bir akşamüstü yuvarlandım yerlerde, 
Bir akşamüstü sarıldım kendime. 
Döndüm ve arkama baktım hepinize el salladım. 

Kendim kadar sonsuzum bu dert benim içim dışım, yanar döner. 
Günler geçer yaram bana kucak açar. 
Yolum ateşmiş ne fark eder? 

Zor zamanlar olur nasıl çıkarsan içinden omurgan öyle şekillenir. 
Beni sorarsanız bazen cennet yeri bazen cehennemin dibi evim gibi evim gibi. 

Bir akşamüstü yuvarlandım yerlerde, 
Bir akşamüstü sarıldım kendime. 
Döndüm ve arkama baktım hepinize el salladım. 

Bir akşamüstü yuvarlandım yerlerde, 
Bir akşamüstü sarıldım kendime. 
Döndüm ve arkama baktım hepinize el salladım. 
Döndüm ve arkama baktım hepinize el salladım.

Adamlar
Hepinize El Salladım
Rüyalarda Buruşmuşuz

stannis baratheon, game of thrones


"Etimi ulu kuşlara sun,
güneş gözlerimin çukurlarında sönsün"
                                                           Hüseyin Ferhad





Stannis Baratheon
Game of Thrones

napoli deplasman tribünü, beşiktaş


Napoli Deplasman Tribünü 
Beşiktaş
19.10.2016



kulaktaki meşale, elias canetti


Apartmana bizimle birlikte güvensizlik de taşınmıştı.Anneme göre apartmanımızdaki bir gizin -Johnnie'nin aşırı kalabalık yatağının varlığı iyi bir şey değildi.Öte yandan ben, hamileliğinin sonan gelmiş kadının bahçede ya da mutfakta sürünmesi karşısında müthiş bir korkuyla doluyordum.Hep, yere yığılıverecek, çığlıklarını duyacağız, mutfağa koşup onu kanlar içinde bulacağız diye ödüm kopuyordu.Çığlıklar, yeni doğmuş bebeğin çığlıkları olacaktı ve Frau Lischaka, ölmüş bulunacaktı.
---
Bugün, gevezeliklerimizin tek bir tümcesini, hatta bir hecesini bile tekrarlayamam.O sözler, kalkerli topraklar üzerinde yaptığımız yürüyüş sırasında akan sular gibiydi; toprakların içine aktı ve iz bırakmadan kayboldu gitti.
---
Her şeyden önemlisi, Veza'ya yaptığım bu ziyaretler sırasında, gördüğüm duyduğum her şeyin, daha önce bildiklerimden farklı olduğuydu.Yakın geçmiş, eridi gitti; benim tarihim yoktu.
---
Veza'nın koyduğu sınırlar aşılmazdı, çünkü bunlar kederden oluşurdu.Kederini durmadan beslerdi o; her acıya karşı duyarlıydı, yeter ki başkasının acısı olsun.Bir başkasının aşağılanması, bu kişi kendisiymiş gibiüzerdi onu.Ona yalnız üzülmekle kalmazdı; aşağılanan kişiyi övgü yağmuruna, armağan yağmuruna tutardı.
Üzüntüler geçtikten uzun süre sonra da yaşardı onun içinde.Keder dünyası uçurum gibiydi, bütün haksızlıkları bu uçurumda saklardı Veza.Çok gururluydu, gururu kolayca yaralanabilirdi.Ama aynı hassaslığı başkalarına da tanır, kendisini, onun korumasına gereksinimi olan, asla unutmayacağı hassas insanlarla çevrili olarak düşlerdi.
---
Berlin'den kendimi kesinlikle koparmakla dış dinginliğe kavuşmuştum, ama geride bırakılmış bir cennete dönmüş sayılmazdım.Kafamda bir yığın soru vardı, bir sürü kuruntu, kuşku, gelecek felaketlerin korkusu aklımı kemiriyordu, ama aynı zamanda ayağımı sımsıkı basacak yeri bulmak, olayları çözümlemek, yönlerini saptamak, böylece onları iyice anlamak yönünde de inanılmaz ölçüde güçlü bir kararlılığım vardı.Berlin bir kenara atılabilirdi.Gece olsun, gündüz olsun, durup dururken her şey ansızın su yüzüne çıkıyor, beni altarının ayrıntıları odamın duvarlarında asılı duran Grünewald'ın resimlerindeki şeytanlar gibi, iekilden şekle sokuyordu.Kendi kendime itiraf etmek istediğimden çok daha fazla yük yüklenmiştim anlaşılan.Çok moda olan basotırmak sözcüğü benim için yaratılmış değildi.Hiçbir şey bastırılmıyordu, her şey, her zaman, aynı anda oradaydı, sanki insan onları elleriyle yakalayabilirmişçesine capcanlı duruyorlardı.Kabarıp alçalmaları benim elimde olmayan dalgalar, önümde birbiri ardına yükseliyor, dilediklerini su yüzüne çıkarıyorlardı; sonra bir başka dalga gelip onu götürüyor, anında bir başkasını bana gösteriyordu.İnsan bu okyanusun enginliğini ve doluluğunu, insanın tanıyıp bildiği canavarlarla kaynadığını hep hissediyordu.İşin ürkütücü yönü, her şeyin bir yüzünün bulunmasıydı, bunlar gözünüze gözünüze bakıyor, ağzını açıyor, bir şeyler söylüyor ya da söylemek üzereymiş gibi duruyorlardı.Sizde gerçekleştirdiği çarpıklıklar hesaplı kitaplıydı, bilerek yapıyorlardı, size, kendinizle işkenc ediorlardı, size gereksinimleri vardı, ve siz, kendinizi teslim olmak zorunda hissediyordunuz.Ama teslim olma gücünü bulduğunuz anda, yoğunluk açısından bundan aşağı kalmayan başka talepler, onları sürükleyip götürüyordu.Bu, böyle devam ediyordu; her şey yeniden, yeniden görünüyor, hiçbir şey birden kapıp koparmanıza yetecek süre olduğu yerde kalmıyordu.Ellerinizi, kollarınızı uzatmanızın bir yararı yoktu, ellerinize sığmayacak kadar çoktular ve dört bir yana dağılmış durumdaydılar; bunu yenmek olanaksızdı, içinde kendinizi yitik hissediyordunuz.
---
Her karaktere ad olarak bir harf verilmişti, kişinin kafasını kurcalayan şeyin ya da egemen özelliğinin baş harfi, W, isze sözünü ettiğim bu Wahrheitsmensch'i (Doğrucubaşı'yı) simgeliyordu.Ph, Phantast'ın  (Hayalci'nin) simgesiydi: Bu kişi, yeryüzünden kaçıp kurtulmak, uzaya gitmek istiyordu; aklı, tümüyle bunun bir yolunu bulmaya çalışıyordu; duyduğu yoğun leşfetme hırsı, burada görülebilecek her şeye karşı bir hoşnutsuzluk beslemesine neden oluyordu.Yeni ve inanılmaz şeylere duyduğu istek, dünysasal şeylere karşı duyduğu tiksintiyle besleniyordu.


Kulaktaki Meşale-Bir Yaşamın Öyküsü
Elias Canetti

keşiş yengeci, katil kitaplar, keder



Keşiş Yengeci (Hermit Crab)


"Hayvancığın gözleri susam taneleri gibi kederli.Varolmaktan duyduğu endişe sanki boyuna gelmiş.Tüm küçük hayvancıkların tehditkar bir çırpınış, bir yere geç kalmış gibi derin aciliyet içinde olmaları bundan belki de.Amansız bir endişe." 
                                                         https://twitter.com/katilkitaplar


valot, ariel (1988), aki kaurismaki


Valot-Ariel (1988)-Aki Kaurismaki
Music: Rauli Badding Somerjoki

yaşa mustafa kemal paşa yaşa, şimşekler, adanademirspor



Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa - Adanademirspor