2 Temmuz 2014 Çarşamba

kafka öykülerinden


Herkes kanuna göre ölüyor, değil mi?
---
Nil'in bizi aklayacak suyu yoktur.Yaşayan bedenlerinin yalın görüntüsünden daha temiz havaya, çöle kaçıyoruz; orası bu yüzden vatanımızdır.
---
Ölen her şeyin, önceden belirlenmiş bir çeşit hedefi, bir uğraşı vardır ve bu yüzden yıpranmıştır.
---
"Beyefendi nereye gidiyor?" Bilmiyorum" dedim, "Sadece buradan gitmek, sadece buradan gitmek.Sürekli buradan giderek hedefime ulaşabilirim." "Hedefini biliyorsun yani?" diye sordu."Evet" diye cevap verdim, "Dedim ya buradan gitmek, işte hedefim bu."
---
Benim talihsizliğim sallanan bir talihsizliktir, ince bir uçta sallanan talihsizlik, ona dokununca soranın üstüne düşer.İyi geceler efendim.

Franz Kafka

intihar etmek için uzun bir hayat, intihar dükkanı(2012), animasyon


Not: İntihar acıdır..Acı olan matah değildir.Bu da burada matah olmayana sevk gibi değil, karikatürize edilmiş bir numune olarak kalsın.Hayatında iyi durmayan çizgilerin, yakıştığı sayfalar ve kareler vardır.O çizgilerin üzerinden giderek çekilir kılabildiğimiz hayatlar olmuştur; ve olmalıdır da..

Sizi yiyip bitiren dertler
- yiyip bitiren dertler
- Nefis bir ölümden daha tatlı ne olabilir ki?
- Nefis bir ölüm
Aklınızı başınıza toplayın ve cesur olun
aklı başında ve cesur
Haydi söyleyin
- İntihar etmek için uzun bir hayat!
- Gir, gir Korkmana gerek yok.Akşam 8'e kadar açığız.
Her şey açık,
Yanlış anlaşılcak hiçbir şey yok

'doğadaki insan'dan bir karacaoğlan türküsü, niçin ağlamayım niçin gülmeyim, serdar kılıç


Niçin ağlamayım niçin gülmeyim
Deli gönül bir sevdaya bağlıdır
Özü şirin sözü şirin bir güzel
Gamzesi ok kaşı yaya bağlıdır

Karacaoğlan der ki düştü bir fırsat
Daha yadlarınan eylemem sohbet
Söküldü yürekten eski muhabbet
Şmdi gönlüm nazlı yare bağlıdır


véronique’in ikili yaşamı, krzysztof kieslowski

Véronique’in İkili Yaşamı/ The Double Life of Veronique / Krzysztof Kieslowski



"kuyuya sarkıttığın kadardır gerçek, sonrası sensin"


gece ziyaretçisi, b.traven

Bazı cahil kişiler kalkarlar size, savaş alanlarındaki cesaretin bir fazilet olduğunu söylerlerse inanmayın sakın.Bu cesaret denen şey, bazı dönemlerde, bazı yerlerde ve bazı koşullarda, hele özellikle Meksika'da bir enayilik göstergesidir yalnızca.Bu ülkede kimse dişleriyle tabanca kurşunu yakalayan cambazlara benzemek istemez, böyle şeyleri görmek için sirke gitmek daha akıllıcadır.
 ---
Köyün içinden geçmedik, yanından dolaştık.Dört bir yanımızda kızgın kızgın havlıyordu köpekler, bizi farketmeyenler ise görenlerden daha beter havlıyorlardı, herhalde bizi farketmedikleri sanılmasın diye ya da havlama zevkini yalnızca diğerlerine bırakmamak için bu kadar azıyorlardı.
---
Akıllıca yönetilmiş bir haydut çetesiyle bazı bankaların yönetici kurulları arasında hiçbir fark yoktur.Ve çoğu kez, iyi ya da kötü işler başarıyla gizlenir, masum bir görüntü ya da basit bir yüzün ardına.

B. Traven
Gece Ziyaretçisi

ne mutlu mütevazilere

Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti (2007)

güvercinin kaybolan gerdanlığı, nacer khemir

Güvercinin Kaybolan Gerdanlığı / Le Collier Perdu De La Colombe / Nacer Khemir
 

"Hakikat, asâ-yı Musa’dır; o ortaya çıkınca sihirbazların oyunları bozulur; bütün yaldızlı yalanlar yok olur."
                                                                                                                                                   O.Şimşek

17 Mayıs 2014 Cumartesi

kötülüğün yayılması, sıradanlaşması üzerine, cehenneme yürüyüş, ümit kıvanç

Tenzin Chopak

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, başlıbaşına bir politik tavır, bir zihniyet ve hattâ giderek bir haleti ruhiye "seti" olduğunu söyleyebileceğimiz üslûbu, siyaset alanının sınırlarını çok aşan sonuçlar yaratıyor. Bu öyle bir üslûp ki, içeriğini beraberinde taşıyor, onunla şekillenip onu şekillendiriyor. Yani bir üslûptan çok daha kapsamlı ve teşkilatlı. Yine de, ona meselâ zihniyet, görüş, teori şu bu yerine üslûp demeliyiz; çünkü o birşeyleri yapmanın etmenin, söylemenin biçimsel ve fizikî-teknik özelliklerine dair bir tanım. Buna karşılık, ancak belli içeriklerle birlikte varolabiliyor. Alıp götürüp başka içeriklerin üslûbu haline sokamıyorsunuz. Sırf biçimsel değil, çünkü meselâ bir içerik bu üslûpla ifade edildiğinde, sadece o içerik dile getirilmiş olmuyor; "söyleme" olmaktan çıkıp, "buyurma"ya veya "azarlama"ya dönüşebiliyor. Ve buyurma ya da azarlama yoluyla dile getirildiğinde, herhangi bir içerik, artık o içerik olmaktan çıkıyor, başka şeye dönüşüyor. Ya da soğuk bir veri, diyelim bir rakam, oran vesaire, başbakan tarafından ifade edildiğinde, basbayağı duygu yüklü bir mesaja dönüşebiliyor. Bir insanın ağzından çıkan basit bir gerçek, nasıl oluyor da milyonlarca insanın karşılıklı geçip birbirlerine kin bilemesine yolaçabiliyor? Üstelik, o laf herhangi bir açık kışkırtma içermese de. Görünüşte sakin bir tonda söylenmiş olsa da. O üslûp bir çeşit torna.

Esas zarar peşindekilere


Türkiye yeni sağının lideri, ilk bakışta insana mantıksız görünse de, esasında en büyük zararı, acımasız polis şiddetini reva gördüğü, her fırsatta hakaret ettiği muhaliflerine değil, kendi seçmenlerine veriyor. Onlara izanlarını, vicdanlarını iptal ettiriyor, onların insanlığını eksiltiyor. Bu süreçte komprime bir tavır önerisini her zaman muhakkak içeren şu üslûbun belirleyici rolü var. Üslûp, ifadeden önce gelen, tasarlama, bazen bulma, keşif veya icat etme, formüle etme aşamalarında da yol gösteriyor. Öyle bir mâmûl gerçeklikle çıkıyor ki insanların karşısına, hem herkes neye nasıl tavır takınacağını hem neden böyle yapacağını, yani kullanacağı argümanları şunları bunları hem de bunun altından kalkabilmek için ihtiyaç duyacağı şirretlik dozunu, nereden nasıl vuracağına dair yol yordamı öğrenebiliyor.

AKP liderinin seçmenine kolaylıkla verebildiği mesajlar, şüphesiz oradan oraya rahatça taşınabilecek, karmaşık olmayan yapılara sahip. Ancak yine de, herhangi bir olay karşısında, bu olayın hangi kahramanlarına ne mesafede durulacağı, kime niye karşı olunacağı, bunun hangi gerekçelere dayandırılacağı, kendilerine yönelebilecek muhtemel eleştirilere karşı ne tür itiraz öne sürüleceği gibi temel ilkyardım bilgilerini bütünüyle içeriyorlar. Elbette bunların dile getirilişinde münasip kaçacak şiddet dozunun bilgisiyle birlikte.

Başbakan, kendisine kayıtsız şartsız bağlılık gösteren geniş seçmen kitlesini şimdiye kadarki bütün manevralarında arkasından firesiz sürüklemeyi, yönlendirmeyi başardı. Elindeki, ağzı laf yapan, eli kalem tutan kapıkulu ordusunun kararlı, adanmış aracılık faaliyetinin katkısını gözardı etmemeliyiz elbette; ama onlara örnek olan, kendininki gibi bir üslûp kazandıran, kendi başlarına muhtemelen cüret edemeyecekleri bir küstahlık aşaması için onları yüreklendiren yine liderdir. Aynı zamanda varlıklarıyla tabiî ki bu ahir zaman yıldızlarıyla asla kıyaslanamayacak kadar iddiasız, geniş takipçi kitlesinin belki bazen, fazla gerilimden endişe duyabileceği zamanlarda, makamlarına hem gevşekçe hem küstahça yerleşmiş bu kapıkulu tayfası bu endişeyi yatıştırmaya yarıyor. Bunların kendinden aşırı emin, ukala, cüretkâr, saygısız, küfürbaz davranışları, o kitleye, peşine takıldığı kuvvetin gelip geçici olmayabileceği izlenimi, dolayısıyla belli bir emniyet hissi verebiliyor.

Adım adım kötülüğe doğru


Buraya kadarı, Türkiye'nin 2000'lerine özgü bir siyaset tarzı, bir toplumsal oluşum kabul edilip yorumlanır, değerlendirilirdi, biterdi. Ama bahsettiğimiz mekanizma içerisinde, liderin kendisine bağlı kitleyi sürekli biraz daha fazla kötülüğe doğru çekmesi diye bir olgu var ki, işin rengini tamamen değiştiriyor. AKP lideri, kendi seçmeni için dahi apaçık kabul edilemez durumlar ortaya çıktıkça, fütursuzca adımlar atıyor. Bu adımlar genellikle kendisi, yakın çevresindeki önderlik elemanları, kapıkulları ve kitlesinin hep birlikte bulunduğu yerden öteye doğru oluyor. Adımı atıyor ve daha atarken, kendinden içerikli üslûbuyla anlatacağını anlatmış oluyor: Benimle gelecekseniz bundan böyle yerimiz burası. Yani: bizim için şu iyidir, şu kötüdür, derken, şu haindir, bu düşmandır'a geçiliyor. Sonra bir adım ötede başka bir çember: bizim polisimiz insan öldürecek, göz çıkaracaktır, bundan rahatsızlık duyamazsınız, iktidarda kalmamızın bedeli bu. Haydi bir adım öteye, yeni bir çember: Benimleyseniz, MİT TIR'larının durdurulmasını vatana ihanet sayacaksınız. Hop! Bir başka adım: Benimleyseniz, düne kadar itibar ettiğiniz bir hocaefendiye soytarı diyeceksiniz, Haşhaşi diyeceksiniz, Cemaat'çileri vatan haini sayacaksınız. Benimleyseniz, varoşun TİKKO'cusuyla Nişantaşılı holding yöneticisini aynı cephenin savaşçısı ilân edecek, size benzemeyen herkesin elbirliğiyle sizi mahvetmek istediğine inanacak, "Gezici"lere söveceksiniz, hattâ zaman zaman elinize sopa alıp saldıracaksınız. Haydi bir adım daha atalım: Ölen çocuğun annesini yuhlayın dediğimde yuhlayacaksınız ki, imanınızı, kararlılığınızı göreyim.

O çıtayı sürekli yukarı çektikçe ve destekçileriyle birlikte içinde yeraldığı daireyi mütemadiyen silip biraz daha öteye çizdikçe, sadece siyasî bir değişim meydana gelmiyor; aynı zamanda

13 Mayıs 2014 Salı

rüyalar, asaf halet çelebi

 
Her gün
            karışık rüyalar görürüm
sincabi uykularda
                    hayaller belirir
                             kaybolur

Aynalar görürüm
aynalarda rüyalar
bütün bahçeleri
              kuşlarıyla
                      silinir

Yüzler görünür
                yüzlerde gözler
                         yanıp söner
hepsi bana bakar
                 bir şeyler konuşur

Uyanıklığımı ayıramıyorum
                       uykulardan
karışık rüyalar içindeyim
                ömrümün uykusunda

Aynalarda beni çağıran kız
            bir daha göründü
işaret ediyor
           bitir rüyalarını da gel
                                     diyor

en son gördüğün yüz
             benim olsun
en son benim uykumda uyu

Rüyaların sonu geliyor galiba
uyanılmaz uykulara dalmak istiyorum
                     
                                           (Yeditepe, 12 Ocak 1959)

Asaf Halet Çelebi

kim bilir, yaylabend




Kim bilir- Yaylabend