3 Ağustos 2012 Cuma

istiklal mahkemesi, dr. hikmet kıvılcımlı


Tophane Bekirağa Bölüğüne 'Kapital' ile giriş.
Ankara İstiklal Mahkmesi.
'Tarikat'ı Selahiye'.
'Silk'i Askeri'.
'Zatı şahanenin, atabe-i ülyasına suikast' maddesi.
10 yıl kürek.


Dr. Hikmet Kıvılcımlı

2 Ağustos 2012 Perşembe

konçinalar, haldun taner

İskambil destesinin en sevdiğim kağıtlarından biri, üzerine The Jolly Jocker yazılı, o delişmen, o uçarı, o biraz cambaz, biraz sihirbaz, bir miktar da düzenbaz, ama neşe dolu, hayat ve hareket dolu, kanısıcak delikanlıdır. Ne yazık ki, Joker'lere Kanasta'dan, Kumkan'dan, Remi'den başka oyunlarda yer verilmiyor. Verilse, her girdikleri oyuna renk ve hareketlilik,canlılık ve şaklabanlık katarlardı.

Jolly Joker'ler bir yana, destenin en itibarlı kağıtları, bilindiği gibi, Beyler yani Aslar oluyor. Ayıp değil ya, ben Aslardan oldum bittim hoşlanmam. Belki kendim hiçbir zaman As olamadığım, As olamayacağım için. Kabul etmeli ki, onların dördünde de bir Kral havası, bir Padişah cakası vardır. Hele bazı takımlarda bunları daha da bir şatafatlı resmederler.

Karamaça Beyinde uğursuz bir şeyler sezilir. Onun sarayında herhalde birtakım karanlık dalavereler dönüyor, gece, mahzenlerinde, bir sürü kelleler uçuyor olmalıdır.
İspati Beyini ben bir Bizans prensine benzetirim.
Bunlara oranla, Kupa Beyi daha bir bizden gibidir. Kupa Beyi herhalde Osmanlı soyundan olmalı.

Karo Beyine gelince, bakınız, o bir Selçuk Sultanıdır. Çelebi, zarif, nazik...Aksi gibi, Tekel damgasını da hep onun üstüne vurular. Buna karşın öylesine soylu ve kibar bir havası vardır ki, damgası olmayan bir Karo Beyi görsek, bayağı yadırgar, bir eksiklik duyarız.

Resimli kağıtlar içinde kanım en çok Kupa Kızına kaynar. Kupa Kızı, etine dolgun, duru-beyaz, hanım-hanımcık bir tazedir. Üniverisiteyi felan bir kalem geçin, güç hal ile bitirdiği ortadan sonra, liseyi bile okuyamamıştır. Olsa olsa sanat enstitüsü mezunudur. Herkesin okumaya merakı olmasa, buncağızın da başka marifetleri var: Dikişle nakışın her türlüsü, örgü işlerinin daniskası...Eteği belinde, bütün evi o çeviriyor. Yeni yetişirken mahalledeki oğlanlarla mektup alıp verdiği olmuş gerçi. Cahillik işte. Hoş görmeli. Ama evlenince eşi bulunmaz bir hayat arkadaşı olacaktır. Buna eminim. Bir kere kocasına karşı ukala ukala karşılık vermez. Sonra bu cins kadınlar çocuklarına da düşkün olurlar. Daha ne?

Onunla evlendiğiniz taktirde, kaynınız Kupa Oğlu olacaktır ki, Allah için, uslu akıllı, yumuşak başlı, kendi halinde bir çocuktur.
Babaları Kupa Papazına gelince, sizden iyi olmasın, pek babacan pek cana yakın bir adamdır. Hoş fıkralar anlatıp göbeğini hoplata hoplata güler. Daha coşarsa, küt küt karşısındakinin sırtına vurur. Evde teklif tekellüf hak getire...Sen de sen , ben de ben. Candan insanlardır vesselam. Öyle bir aileye damat girmek isterim.

İspati Kızına gelince, bakın ondan her türlü sinsilik umulur. Siz onun öyle sakin ve masum göründüğüne bakmayın, o ne hin oğlu hindir o, o ne içten pazarlıklı aşiftedir o... İskambil üstünde gördüğünüz onun bayramlık resmi. O, bu masum erdem pozunu, fotoğrafçıda resim çektirirken bir, bir de pazarları kiliseye giderken takınır. Şöyle kulağınızı verin de bir dinleyin mahalleyi. Maçanın Oğlu ile sinema localarında, plaj kabinlerinde yapmadığı kalmamış. Hal böyle iken, yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. İspatinin Oğlu ablasının kirli çamaşırlarını herkesten iyi bilir, bilir ama gel gör ki ablası da onun kumar borçlarını öder, evden şunu bunu götürüp satışını gizler. Babaları da zaten itin biri. Bu yaşa gelmiş hala sefih, kumarbaz, birgün olsun ayık gezdiği görülmemiş. Tencere dibin kara hikayesi, kimin kime ne demeye hakkı var.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

naylondan gül olur mu?


heykele bakınca taşı görmek

esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele diyor şair.

"Bizler ne hayal aleminde yaşıyoruz, ne de insanları olduklarından daha iyi hayal ediyoruz, onları oldukları gibi görüyoruz. Bu nedenle insanların en iyisinin bile otoritenin uygulamalarıyla özde kötü kılındığını ileri sürüyoruz. İnsanın insanı yönetmesinden bu nedenle nefret ediyoruz.."( Pyotr Alexeyevich Kropotkin)

ne olduysa oldu,otorite; gerçeğin somutun yerini mecazın soyutun almaya başlamasıyla mümkün oldu..sembolik dünya benliğimize sirayet ettikçe kölelik halkası burnumuza geçirildi.
taşa değil heykele bakılıyor,aşkın değil aşk imgesinin peşinden koşuluyor.

geçenlerde bir arkadaşım manzaraya bak dedi,tablo gibi.

esas olan talileşti,nesneleşti.

kimin boyası tabiattan güzeldi oysa.

aslı imgesiyle aldatıldığı için otorite hakikatin kanseri bu gün.

naylondan gül olur mu?

heykele baktığında taşı,resime baktığında boyayı görmeyi unuttu insan.

işte bu yüzden otorite var.



Çeşm-i Sansar

özdeyişler, georg christoph lichtenberg

*Yeryüzünde, bin gümüş para için namussuz olmaya, bu paranın yarısı için onurlu olmayı yeğleyecek adam yok gibi.

*Öylesine yağmur yağıyordu ki, bütün domuzlar tertemiz oldu, insanlarsa çamur içinde kaldılar.

*Gerçekte, yalnız iki kişi vardı yeryüzünde çok sevdiği: Biri en büyük dalkavuğuydu, ötekiyse kendisi.

*İlk insanlar üzerine çok yazıldı, birinin son iki insan üzerine yazması gerekir bir gün.

*Şu adam öylesine akıllıydı ki, yaşarken başka işe yaramadı.

*Neden şaşı olmaz hayvanlar?İşte insanın bir başka ayrıcalığı.

*500 yıldan beri, ülkenin hiçbir yanında, kimsenin sevinçten ölmediği ileri sürülüyor.

*Bulaşıcı bir sağlık.

*Soru: Kolay nedir, zor nedir?
Yanıt: Böylesine sorular sormak kolay, bunlara yanıt bulmak zordur.


Georg Christoph Lichtenberg

medüza, edip cansever


"ne kadar konuşursak o kadar bir sessizlik olur
adımızı sorarız birine, o bize adını söyler"

sigara, mehmet celal


Şair ve öykü yazarı Mehmet Celal, bir gün Sansürcü Kemal Bey'e, acele cevaplandırılmak kaydıyla şu notu gönderir:


"Yazmakta olduğum hikaye kahramanının canı sigara çekmektedir.Kahramanımın sigara içmesinin sansürce bir sakıncası olup olmadığını bildirmenizi saygılarımla rica ederim."




Nüktedan
Derleyen: Süleyman Bulut

mâni ve orgazm, sinan yeniceli

"mâni"nin söyleyiş hünerini görmüyor pek kimse... yarı şeyda yarı meczup halk aşıklarının basit sözleri gibi görülüyor.acayip bir söz sanatıdır mâni.. hele de cinaslısı, gaymaklıdır gaymakllı... sağ gösterip sol vurur.. sözün etki gücünü artırmanın bir şeklini bulmuşlar eskiler, iyi bir şeklini...mânilerde ilk iki dizeye "doldurma dize" derler, bunu yanlış anlamamak lazım... aslında biraz dostoyevskidir mâni , biraz zeki'nin filmleridir.. biraz yunus'tur.. biraz sehl-i mümtenidir. misal;

"yara bende yara bende
sel sel olmuş akar bende
ben ağlarım dağa taşa
dağ dayanmaz yara bende"

her şey son dizeye varmak içindir...
orgazm gibidir bu varış... doldurma dize dedikleri de ön sevişmedir misal... mani'nin iyisine doyum olmaz, içeriği zayıf olan da boşa gitmiş sayılmaz, sevişme pratiğidir.

"Eski yara eski yara
Kapanmaz eski yara
Sinesine sürer mi
Geri dönsem eski yara"



mânilerde ilk dizelerin boş boş söylenmesine aldırma, ne kadar boşsa o kadar iyidir... yarışmanın birinde izledimdi. irlandalı, orta yaşın üzerinde bir köylü kadın sahneye çıkıyor...konuşma üslübunun kabalığını bir kalem geçsek bile fiziki olarak hiç cımbız görmemiş kaşlarıyla ve erkeksi tavırlarıyla izleyicilerde "bu da niye çıktı ki? kendini rezil etmek için mi" düşüncesini uyandırıyordu... fakat kadın şarkısını söylemeye başlayınca değme ustaların bile zorlanacağı bir aryayı su gibi söylemişti... ortalık yıkılmıştı, alkış kıyamet... aslına bakarsanız zor bir şarkıyı söyleme yeteneği bulunur elbet birilerinde... ama asıl etkiyi yaratan bu derece köylü, kaba intibaı veren birinin zor bir klasik eseri bu derece başarıyla seslendirmesiydi.. işte manideki o doldurma dizeler o kadının ilk yarattığı algıdır, son dizenin etkisini artırmak için özellikle zayıf söylenmiştir.

"Al elmayı daldan al;
Daldan alma benden al.
Duydum gelin olisin.
Dur ben ölem ondan al"

gevezeye bak hele..:) elma, dal felan diye başlıyor, ama o da ne sevgilisi evlendi, adam öldü, kalbini sundu dört satırda... velhasıl mâni numaradan sevişen ama asıl hedefi bir an önce orgazm olmak isteyen erkek gibidir...


Sinan Yeniceli

3 Temmuz 2012 Salı

yazmak eylemi, ferit edgü


Sâdi'nin Beharistan'ını karıştırdım bu mübarek Cuma gecesi.
Ne güzel demiş!
Ebu Ali Rudbari'nin sözleri: "En dar mahpus, size karşı olanların arasında yaşamaktır."
Bir gün, Abul Abbas Keççab, giysisinin dikişlerini söküp diken bir derviş görmüş.Hoşlanmadığı dikişi söküp yeniden dikiyormuş.Keççab ona şöyle eyitmiş: "Derviş Baba, bilir misin ki bu giysi senin putun olmuş."

Mistik
Yazmak Eylemi
Ferit Edgü

yeraltından notlar, dostoyevski





Yağmur yağarken böyle bir saray yerine , bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için oraya sığınırdım.Ama kümes beni yağmurdan korudu diye de ona minnettar kalıp, saray gibi göremem doğrusu.Bana gülerek, böyle bir durumda kümesle sarayın arasında bir fark olmadığını söyleyeceksiniz."Evet, yaşamda tek amacımız ıslanmamak olsaydı, söylediğiniz doğru olurdu" diye cevap veriyorum size..




Yeraltından Notlar
Dostoyevski

2 temmuz, metin üstündağ


Çizim: Metin Üstündağ