13 Kasım 2011 Pazar

uygunsuz kıyafet, sakallı celal


Sakallı Celal Ankara Erkek Lisesi müdürüyken, okulun lağımı  patlar.Durum bakanlığa iletilir.Ama bakanlıktan, ‘durumun idare edilmesi…’ yolunda bir cevap gelince, Sakallı Celal iş tulumunu giyer, bir öğrencisiyle birlikte patlayan lağımı onarmaya başlar.Tam o sırada okula gelen bir müfettiş, Sakallı Celal’i o halde görünce, bakanlığa ; “Makamına uygun olmayan bir kıyafette görüldü.” Diye rapor eder.Çok geçmeden bakanlık, Sakallı Celal’e bir yazı yazarak: “Niçin makamınıza uygun olmayan bir kıyafette görüldünüz?” diye sorunca Sakallı Celal, doğrudan bakanlığa çıkıp:
“Lağım patladı dedik, ‘idare et’ dediniz.Ben de lağımı onarıp idare edeyim dedim.Lağıma resmi kıyafetle girecek değildik ya; idare etmenin bok içinde oturmak anlamına geldiğini nerden bileyim?!”


 
Derleyen: Süleyman Bulut

8 Kasım 2011 Salı

iki epizod, andrey tarkovski

Bir grup insan, ihanetlerinin cezası olarak kurşuna dizilecektir.Bir hastane duvarının dibinde, çamur birikintileri arasında bekleşirler.Mevsim sonbahar.Ölüme mahkum bu insanlara paltolarını ve ayakkabılarını çıkarmaları emredilir.İçlerinden biri, bu emir üzerine gruptan ayrılarak yırtık çoraplarıyla uzun süre çamurda gezinir.Amacı, bir dakika sonra kullanamayacağı paltosunu ve çizmesini koyacak kuru bir yer bulmaktır.

İkinci epizod: Yola düşen bir adamın bacakları üzerinden bir tramvay geçer.Taşıyıp bir duvar dibine dayarlar.Adam burada, çevresini saran meraklıların utanmaz bakışları altında cankurtaranın gelmesini beklemeye başlar.Bir ara dayanamaz, pantolonunun cebinden bir mendil çıkararak ezilmiş bacağının üstüne örter.

...
Andrey Tarkovski
Mühürlenmiş Zaman

5 Kasım 2011 Cumartesi

filistin'in çocukları, ghassan kanafani

Bildiğimiz tek şey, yarının bugünden daha iyi olmayacağı ve nehir kıyısında, asla gelmeyecek bir gemiyi özlemle beklediğimiz.Her şeyden koparılma hükmünü giydik; kendi yok oluşumuz dışında her şeyden.
...
Sen oğlun için endişelenirken, o dağ taş için endişeleniyor.Bu baş belası çocuk!
...
Burada hiç erdem yoktu.Bilirsiniz.Bu, farklı bir sorundu ve tek erdemin etrafında dönüyordu: beş sterlin.
...
Ben bir adım ettığımda , bizi birbirimizden ayıran şeylere dikkat ederek o da bir adım atıyordu.
...
Utanç, yenilgi ve yıkıntılarla dolu olan o yerde, sözcüklerin, hikâyelerin ve matemin yankılarını duyan, dinleyen bir kulaktan başka hiçbir şey yoktu.
...
Bizim için, senin ve benim için Filistin sadece, anıların tozlarının altına gömülmüş bir şeyi aramak demek.O tozların altında ne bulduğumuza bir bak.Daha fazla toz.

Ghassan Kanafani
Filistin'in Çocukları

4 Kasım 2011 Cuma

takvim yaprağı

"yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer"

kardeşim akif, ece ayhan

Gerçekliklere gözünü kırpmadan bakacaksın.
***
Gerçekten de çok küçük bir alandayız, her anlamda.Sesini kimse duyuramıyor, duyuramaz insan.
***
Kötülük neden uzaklarda aranıyor, anlamıyorum.
***
Düşünce geçmişte de görülmüştür ki, eteklerinden aşağı çekilir hep, algı ortalaması neyse onu aşmıyacaksın, aşamazsın, vs.
***
Şimdi ben biraz dar bir geçitteyim ama geleceğin tarihine(etimde kanımda duyarak hem de) inanırım.
***
Evet acı paylaşılmıyormuş, acı da paylaşılmaz.
***
Bizde hiçbir zaman 'düşünce' adına bir şey olmamıştır, her şey 'memurlar kavgası' olarak geçer tarihte.
***
'Artık atından inmeden sevişmeye alışmalısın' demiştim, şimdi ise o deyim 'gözünü onaltı açmak' olmuştur.



Ece Ayhan
Kardeşim Akif
Akif Kurtuluş'a Mektuplar

umutsuzluk, bakunin

...Ancak bir duygu var ki, insanı çileden çıkarıp isyan ettirebilir, en azından isyan etme ihtimalini artırabilir: umutsuzluk.Keskin, tutkulu bir duygudur bu.İnsanı ağır, acılı uykusundan çekip alır, ona, en ufak bir ulaşma umudu olmasa bile; daha güzel bir dünyanın var olabileceğini hatırlatır.

Bakunin

bir değirmendir bu dünya

Hep kendi sofralarımızı düşünüyoruz. Aradığımız ilaçlar kendi hastalıklarımızın ilaçları. Kar ve su, sanki bu uğursuz zemheride sadece bizim ayakkabılarımızdan içeri sızmakta…Genç dullar, üç günlük yetim yavrular sanki sadece bizim ailelerimizde…
 

Bir günlük yakıt yokluğu, aspirin yerine gripin tavsiyesi, kürk mantodaki tüy dökümü, barbut masasındaki tatsız şakalar, pokerde ters dönen şanslar, hipodromdaki müşterek-bahis hileleri, çocuklarımızın on yerine dokuz alışları, süte su katılması, çorbadaki tuz eksikliği…

Say sayabildiğin kadar. Evet, tüm bunlar bizi, hepimizi, bütün bencilleri zıvanadan çıkarmakta, asıl şirazemizi bozmakta, yataklara düşürmekte, asabi tansiyon illetine giriftâr etmekte… Etrafımız için, sıhhatimiz için zehir-zenberek olmaktayız...


Cahit Zarifoğlu
Bir Değirmendir Bu Dünya

maradona

Biz futbolcular‚ sürekli üzerimizde çok baskı olduğundan yakınırız.Baskı‚ ancak evlerine beş peso getirip çocuklarını geçindiremeyen insanların üzerinde olur. Binlerce dolar alıp‚ sahaya çıkıp oynuyoruz ve ağzımızı açınca stresten bahsediyoruz.Stres bu ülkede‚ sabahın altısında kalkanlar içindir‚ lanet olsun ki!...Diego Armando Maradona

2 Kasım 2011 Çarşamba

kaçmak isterken vuruldu, ismet özel

Gök gürledi
Canı sarsılmadı şimşek çakışından
Ve yağışlar dilinden döküleni epritemedi
Sert esen poyrazın dayattığı siliklik
Ağustos sıcağı gerekçesiyle pelteleşme
Dilsizlik sağırlık çolaklık körlük
Mızrak değdiremediler güzelim gövdesine
Değiştirilsin aniden coğrafya dersinde konu
Kaçmak isterken vuruldu.

1 Kasım 2011 Salı

bir zamanlar anadolu'da


"Ölüyü hiçbir zaman bulamazlar aslında, çünkü kendileri de ölü, kendilerini, kendi cenazelerini arıyorlar" Muhammet Uzuner

Bozkırda, ahkâma yer bırakmayacak kadar boğulmuşluğumuzla baş başa...Akıl sır erdirme gayretinin, sonuçlar karşısındaki hükmen mağlubiyeti.O mağlubiyetin, uzağa bakan adamların gözlerindeki tarifi..Ve tüm bunların sebeplerden müteşekkil olamayacağına inandıracak kadar kalıcı hasarlar..Savcı'nın bilip de inanmayı asla istemediği, Naci'nin karısını, "neden bizim oğlumuz" diye söyleten..Ya da gecenin bir vakti cesedi unutturup, hepsinin birlikte kafa yordukları; öyle bir muhtarın nasıl olup da o güzellikte bir kızı olabileceği.Sebepler işte..Doktor o arayışa ancak otopsi raporunda son verir.Yolculuk boyunca biriktirdiği tüm sebepleri, ölüm nedeninden düşer.

"batmak, çıkmak, görünmemek, neden olsun ki özel bir anlamı" diyor Mehmet İşten.Anadolu'da o özel anlamların karşılığı yine 'batmak'tır.Ve o arayışta, battığı yeri dahi kestiremez insan.O çeşme, bu çeşme arar durur.Çıktığı yerdeyse görünmemek kaydıyla varlığını sürdürebilir ancak, doktor gibi..Malzeme ve yaşama eksiğinin bol olduğu yerlerde.'Allı turna'larla, sual edeni olmayan ellere selam söyler hep.