Başrahibe bana onlarınkinden ayrı bir görev vermeyi uygun buldu: Bu öyküyü yazma görevini.Ama aslında manastırdaki bütün işler aynı amaca yöneliktir, ruhun selametine, bu nedenle hepsi bir gibidir.
...
İlk ışıklar, çırılçıplak bedenlerden ağarmış bir savaş alanını aydınlatır.Akbabalar yeniden yere konarlar, şölen başlar.Ama ellerini çabuk tutmak zorundadırlar, çünkü çok geçmeden mezarcılar gelecek, kuşlardan esirgedikleri şeyi kurtlara sunacaklardır.
...
"Hedefi tutturuyorsun, ama hep rastlantı işte."
"Rastlantı mı?Hedefi daha bir kez bile şaşırmadım, rastlantı ha!"
"Yüz tane oku şaşırmadan atsan da rastlantı, hep rastlantı."
"Öyleyse ne var rastlantısal olmayan? Rastlantı olmadan başarıya kim ulaşabilir ki?"
...
"Neye güvenmek istiyorsun ki?" diye sözünü kesti Torrismondo."Armalar, rütbeler, geçitler, sanlar...Hepsi maskaralık.Soylu yiğitlerin şanlı serüvenlerinin görüntülerini ve sloganlarını taşıyan kalkanlar demirden değil, kağıttan hepsi: Parmağını bir yanından bastırsan öbür yanından çıkar."
...
"Ne savunma var, ne saldırı, hiçbir şeyin anlamı yok," dedi Torrismondo."Savaş dünya durdukça sürecek, ne kazanan olacak ne kaybeden, sonsuza değin böyle karşılıklı siperlerde çakılı kalacağız.Bir taraf olmasa öteki tarafın hiçbir varlığı kalmayacak, artık onlar da, biz de neden savaştığımızı çoktan unuttuk...Şu kurbağaları işitiyor musun?Bütün yapıp ettiklerimizde, onların vıraklamalarından, kıyıdan suya, sudan kıyıya sıçramalarından fazla anlam yok..."
"Benim için öyle değil," dedi Rambaldo, "benim gözümde , tam tersine, her şey fazla kalıplaşmış, fazla düzenli...Erdemi, yiğitliği gözlerimle görüyorum görmesine de, hepsi öyle sopsoğuk ki...Varolmayan bir şövalyenin olması, açık söyleyeyim, ürkütüyor beni...Yine de ona hayranım, yaptığı her şey öylesine kusursuz ki, varolsa bu kadar güven veremezdi insana, neredeyse -kızardı- Bradamante'yi anlıyorum...Hiç kuşkusuz, Agilulfo ordumuzun en üstün nitelikli şövalyesi..."
...
Kapıdaki nöbetçiler yüzünü göstermesini istiyorlar; yüzünü göstermeyen kimseyi içeri sokmama buyruğu almışlar, çünkü çevreyi haraca kesen korkunç bir haydut olabilirmiş.Agilulfo olmaz diyor, nöbetçilerle vuruşuyor, geçidi zorluyor, kaçıyor.
Bu kentin ötesinde çizdiğim de orman: Agilulfo ormanın her yanını dolaşıyor, sonunda korkunç haydudu bulup ininden çıkarıyor.Silahını alıyor, zincire vuruyor, alıp kendisine geçit vermek istemeyen bekçilerin önüne sürüklüyor."İşte, korktuğunuz haydudu zincire vurdum!"
"Ah, Tanrı senden razı olsun, ak şövalye!Ama söyle bize, kimsin, miğferinin siperini neden kaldırmazsın?"
"Adım yolumun sonunda" deyip kaçıyor Agilulfo.
...
Varolmayan Şövalye
Atalarımız
Çeviri: Neyyire Gül Işık
Yapı Kredi Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder