...
Türküler söylüyoruz.Elif türkü söylerken, Adana'ya bu geceden sonra ilk kez, Elif'in bedenini uğurlamak için geleceğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz.
avluya açılan pencere!
hepsi havalanırken
fesleğenlerin önünde kalan
bir muzır güvercin:
cesaretinden değil
dostluğundan orda
Sanki Elif bizi panele değil de söz kesmeye çağırmış.Bu bizim "son yemeğimiz" olacak.Adına ölüm dene şeyin "on üçüncü havari" olduğunu da bilmiyoruz.Bizi garaja kadar uğurluyorlar.Elif iri gözleriyle beni, Şenal'ı, Akın Birdal'ı öperken, "yine bekliyorum" diyor.
Biz sözümüzde durduk.
dolunayın ırmak boyunda çıkardığı hışırtı
insan bazen şaşırıyor
sen şimdi güldün mü
can erik mi dişledin
Sen de sözünde durdun.
...
Hangi söz, senin artık soğumaya başlamış bedeninin kanıtı olabilirdi?
iri bir yağmur damlasının dünyaya dokunuken verdiği ses!
toprak suyu emerken duyduğumuz o gümbürtü:
çünkü toz denen şeyin de bir anlamı vardır bu hayatta
Sen de sözünde durdun.Her gün içine cübbe ve dosyalar, işkence raporları, iddianameler tıkıştırılmış çantanla kan ter içinde girdiğin aynı sokağa bu kez bir siren çığlığıyla girdin.
...
Sonrası?Sonrası ne kadar birbirimize benziyor..Edip Cansever'i bilirsin Elif.Turgut Uyar'ın cenazesinde, "kendi cenazemi gördüm" diyordu.Seni toprağa karıştırıp Ankara'ya dönerken, otobüste Şenal'a, "hayatımız birbirine ne kadar benziyor" dedim.İnsan ölümünü değil de, hayatını birbirine benzetmeyi daha çok istiyor.
...
Sen kendini bazı akşamüstleri balkona atardın.Mutfaktan çay alıp bir iskemleye oturur, dünyaya dair hülyalar içine dalardın.
seyhan'da boğulan çocuğun gövdesi suyun üstüne
yarım kalmış rüyası dibe vururmuş
ablası, bu göl ondan böyle suskundur
Sen balkondan salona geçtin, merdivenleri indin, sokağa çıktın.Sonra seni o balkonun altına getirdiler.Sızısına tülbent olduğun analardan biri, sana şiir okudu.Sen duydun onu Elif.Duymamış olamazsın.
devrimcilerin küçük halası
anneler mektuplarını sana yazdırırmış
-bu kızın elyazısı bir testiden sızan su gibi
onlar içerken, biz bakarken ferahlarız
Her şey için ne kadar da acele etmek gerekiyordu.Bir çerçevenin içinden bize bakan cübbeli suretin, yarın sabah yine uzak bir ilin cezaevinde olmalıydı.Balkondaki çay belki birkaç yudumda kalır, sigara, bardağın altındaki tabakta söndürülür, hülyalar şehirlerarası bir otobüsün koltuklarındaki geceye saklanırdı.
kuşatılmış bir savaşçının dinginliği
özenle saklanmış son sigara
tutuştururken geceyi
ateşböceklerini sayarsın bir kayaya yaslanarak
insan zaten bir dağa, bir de denize dönmez sırtını
şimdi ayağının altından kayan taş parçası
belki hâlâ yuvarlanmakta aşağılara
....
"Elif ne zaman döner"? Elif dönmez.Elif yok artık.Elif öldü.
...incecikten bir kar yağar...
Haziran 1992
Akif Kurtuluş
Romantik Korno
Türküler söylüyoruz.Elif türkü söylerken, Adana'ya bu geceden sonra ilk kez, Elif'in bedenini uğurlamak için geleceğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz.
avluya açılan pencere!
hepsi havalanırken
fesleğenlerin önünde kalan
bir muzır güvercin:
cesaretinden değil
dostluğundan orda
Sanki Elif bizi panele değil de söz kesmeye çağırmış.Bu bizim "son yemeğimiz" olacak.Adına ölüm dene şeyin "on üçüncü havari" olduğunu da bilmiyoruz.Bizi garaja kadar uğurluyorlar.Elif iri gözleriyle beni, Şenal'ı, Akın Birdal'ı öperken, "yine bekliyorum" diyor.
Biz sözümüzde durduk.
dolunayın ırmak boyunda çıkardığı hışırtı
insan bazen şaşırıyor
sen şimdi güldün mü
can erik mi dişledin
Sen de sözünde durdun.
...
Hangi söz, senin artık soğumaya başlamış bedeninin kanıtı olabilirdi?
iri bir yağmur damlasının dünyaya dokunuken verdiği ses!
toprak suyu emerken duyduğumuz o gümbürtü:
çünkü toz denen şeyin de bir anlamı vardır bu hayatta
Sen de sözünde durdun.Her gün içine cübbe ve dosyalar, işkence raporları, iddianameler tıkıştırılmış çantanla kan ter içinde girdiğin aynı sokağa bu kez bir siren çığlığıyla girdin.
...
Sonrası?Sonrası ne kadar birbirimize benziyor..Edip Cansever'i bilirsin Elif.Turgut Uyar'ın cenazesinde, "kendi cenazemi gördüm" diyordu.Seni toprağa karıştırıp Ankara'ya dönerken, otobüste Şenal'a, "hayatımız birbirine ne kadar benziyor" dedim.İnsan ölümünü değil de, hayatını birbirine benzetmeyi daha çok istiyor.
...
Sen kendini bazı akşamüstleri balkona atardın.Mutfaktan çay alıp bir iskemleye oturur, dünyaya dair hülyalar içine dalardın.
seyhan'da boğulan çocuğun gövdesi suyun üstüne
yarım kalmış rüyası dibe vururmuş
ablası, bu göl ondan böyle suskundur
Sen balkondan salona geçtin, merdivenleri indin, sokağa çıktın.Sonra seni o balkonun altına getirdiler.Sızısına tülbent olduğun analardan biri, sana şiir okudu.Sen duydun onu Elif.Duymamış olamazsın.
devrimcilerin küçük halası
anneler mektuplarını sana yazdırırmış
-bu kızın elyazısı bir testiden sızan su gibi
onlar içerken, biz bakarken ferahlarız
Her şey için ne kadar da acele etmek gerekiyordu.Bir çerçevenin içinden bize bakan cübbeli suretin, yarın sabah yine uzak bir ilin cezaevinde olmalıydı.Balkondaki çay belki birkaç yudumda kalır, sigara, bardağın altındaki tabakta söndürülür, hülyalar şehirlerarası bir otobüsün koltuklarındaki geceye saklanırdı.
kuşatılmış bir savaşçının dinginliği
özenle saklanmış son sigara
tutuştururken geceyi
ateşböceklerini sayarsın bir kayaya yaslanarak
insan zaten bir dağa, bir de denize dönmez sırtını
şimdi ayağının altından kayan taş parçası
belki hâlâ yuvarlanmakta aşağılara
....
"Elif ne zaman döner"? Elif dönmez.Elif yok artık.Elif öldü.
...incecikten bir kar yağar...
Haziran 1992
Akif Kurtuluş
Romantik Korno
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder