Burnu öylesine uzundu ki, bir şeyi incelerken kuşlar gibi başını yana döndürmek zorundaydı.
...
Neyse, değerli konuğumuzu fazla bekletmedik.Mayıs başlarında iki araba dolusu kocaman bavullarla çıkageldi.Bavulların iriliği öylesine etkileyiciydi ki, arabacılar indirirlerken saygıyla şapkalarını çıkarıyorlardı.
Ben, "Bu sandıklar üniformayla, barutla dolu olmalı," diye düşündüm.
"Niçin barutla" diyeceksiniz.Çocukluk anlayışım generalliği top ve barutla özdeşleştiriyordu.
...
Fiodor Petroviç'in karısına kaç kişi güzel derdi ki?Yirmi yaşlarında, kısaca boylu, balıketinde, düzgün görünüşlü, kara gözlü, kara kaşlı, kırmızı yanaklı, hoş bir kadın düşünün.Ancak ne yüzünde ne de bedeninde gözlerinizi dinlendireceğiniz cesur, kararlı bir çizgiye rastlayabilirdiniz, sanki doğa ana onu yaratırken kendinde büyük bir güven ve esin eksikliği duymuş.
...
Sana nasıl söylesem, bilmem ki...Yaşam böyle oluştu kendiliğinden.
Aslında kimseye bağırdığı, kavga çıkardığı filan yokmuş, erdemleri kusurlarından fazlaymış, gene de evden gidince herkes rahat bir soluk alırmış.Niçin böyle olduğunu kendisi de anlamıyormuş.
Bir zamanlar Moskova'da Vladimir Semyoniç Liadov adında bir arkadaşım vardı.Kendisi hukuk fakültesini bitirdikten sonra demiryollarında denetleyici olarak çalıştığı halde ne iş yaptığını soranlara, altın çerçeveli burun gözlüğünün üzerinden ışıl ışıl iri gözleriyle bakar, kadife yumuşaklığındaki sesiyle "Edebiyatla uğraşıyorum," diye mırıldanırdı.
...
"Seni böyle gördükçe içim daralıyor!Wagner Faust operasını yazarken eşelediği çukurdan börtü böcek çıktı, ama ünlü besteci hazine arıyordu.Oysa sen börtü böcek bulmak için kazıyorsun toprağı."
Söylevci yağmur oluklarından güldür güldür akan sular gibi kesintisiz, coşkuludur; darağacındaki acıklı sözler kimi meyhanelerdeki hamam böceklerinden daha boldur.Esnaf düğünlerinde yaptığı sonu gelmez, şatafatlı konuşmalarında ise onu susturmak için bazen polise başvurmak gerekir.
...
Mezarlıkta dua okundu.Ölünün kaynanası, karısı, baldızı göreneklere uyup bol bol gözyaşı döktüler.Tabut mezara indirilirken karısı "Beni de onun yanına gömün!" diye bağırdı, ancak alacağı dul aylığını anımsamış olacak ki, kocasının peşinden mezara inmedi.
Kendim kaçıp köye gelirdim ama pabuçlarım yok, soğuktan ayaklarım donar.Büyüdüğüm zaman unutmam bu iyiliğini, bakarım sana.Ne kimse kılına dokunabilir ne de öldüğünde seni duasız bırakırım.Pelageya anneme de öyle yapmadım mı?
Altın bulut gecelerdi
Dev kayanın koynunda...
Lermontov
Bütün yetenekler genelde çocukluk çağında ortaya çıkar, benim inanma yeteneğim de bebekliğimde masanın altında emeklerken kendini belli etmiştir.Annem çocuklarının bol bol yemelerini isterdi, beni doyururken "Hadi ye!En önemli şey çorbadır!" derdi.Ona inanır; verdiği çorbayı köpek balığı gibi günde on kez, çatlayıncaya, tıksırıncaya dek yerdim.Dadım masal anlatırdı bize; onun anlattığı ev cinlerine, orman cinlerine, her türlü şeytana inanırdım.Babamdan süblime çalar, bunu annemin pişirdiği kurabiyelerin üzerine sürerek ev cinleri yiyip gebersinler diye çardağa bırakırdım.Okumayı, okuduklarımı anlamayı öğrendikten sonra yaptığım saçmalıkların bini bir paraydı artık.Amerika'ya kaçmaya mı çalışmadım, haydutlara katılmaya mı, manastıra sığınmaya mı?İsa'ya edilen eziyeti bana da etmeleri için çocukluk arkadaşlarımı mı ayartmadm?
...
Ben, otuz beş bin birinci böcek türünü bulup gene de doyuma ulaşamayınca oynanan hokkabazlığın ayrımına vardım.Ancak bu yüzden fazla bir hayal kırıklığına uğradım sayılmaz, çünkü yeni bir inanca kendimi kaptırmış, çeşitli bildirileri, karanlık paylaşımları, bir sürü ıvır zıvırıyla nihilizme toslamıştım.Giderek halkın arasına karıştım, fabrikalarda çalıştım, boyacılık yaptım, ırgatlıkla uğraştım.Ülkede oradan oraya savrulurken, Rus yaşamının ruhunu kokladım, bu yaşamın ateşli hayranı kesildim.Rus halkı vazgeçemeyeceğim putum oldu; Tanrı'sına, diline, sanatına gönül verdim, bunlara yürekten inandım.Daha başka neler gelmedi ki başıma!Zamanla Slavcı kesilip Aksakov'u mektuplarımla canından mı bezdirmedim, Ukrayna ırkçılığına mı bulaşmadım, arkeolojiyle mi ilgilenmedim, halk sanatı örnekleri toplamaya mı başlamadım...Olaylar, düşünceler, insanlar, gezip gördüğüm yerler beni kendine bağlayıp sürükledi, bir düşünce akımını bırakıp ötekine kapıldım hep.Beş yıl önce mülkiyetin yadsınmasında karar kıldım.Sonuncu inancım ise kötülüğe karşı koymama felsefesidir.
...
Biliyor musunuz, biz üniversite öğrencisi erkekler arasında kadınlara karşı belli başlı iki türlü tavır takınılır.Birinde kadın kafatasları ölçülür.Amaç, kadınların erkeklerden daha aşağı bir yaratık olduğunu kanıtlamak, onlarda kusur bulup alay konusu yapmak, böylece değişik bir görüş ortaya atarak iyi şeyler yaptığını sanmaktır...İkincisinde ise ellerinden geldiğince kadınları kendi düzeylerine yükseltmeye çalışırlar.Böylece kadınların da kendileri gibi otuz beş bin böcek türünü ezberlemelerini, kendi konuşup yazdıkları saçmalıkları onların da söyleyip yazmalarını isterler.
...
Bir rahibe benim istememle nihilist oldu, sonradan işittiğime göre jandarmalara ateş etmiş.Karım sağda solda serserice sürttüğüm sürece beni bir adım yalnız bırakmadı, yeni düşüncelere kapılıp sürüklenmeme bakarak o da fırıldak gibi yön değiştirdi.
...
Hanımefendiciğim, bazen insan on yıl kimseye açılmaz, düşündüklerini karısından, en yakın dostundan saklar, ama bir gün trende rastladığı bir askeri lise öğrencisine boşaltıverir içinde birikenleri.
...
Doğa, Rus insanına olağanüstü bir inanma yetisi, irdeleyici bir akıl, büyük bir düşünme gücü vermiştir; gelgelelim bütün bunlar tembellik, umursamazlık, hayalci bir uçarılık engeline çarparak darmadağın olurlar...Gerçek bu...
Biliyor musunuz, uzağı görmeyen, onurlarına fazlaca düşkün insanların öyle anları olur ki, mutsuzluklarını düşünmek onlara bir çeşit haz verir, hatta çektikleri acılarla kendi kendilerine caka satarlar.Düşüncelerimin çoğu için de bulunduğum acı gerçeği yansıtmakla birlikte, saçma sapan, övünmeye benzer olanları da vardı.Kendi kendime "Daha ne gibi bir felaket olabilir?" diye sorarken bile çocukça böbürleniyor, dünyaya meydan okuyor gibiydim.
Mutsuzluk insanları birleştirmez, birbirinden koparır; üzüntülerin benzer olduğu, karşılıklı yakınlaşmanın beklendiği durumlarda bile hallerinden oldukça memnun insanlarda görülenden daha çok haksızlık, kötülük yaparlar.
Karşısında Kuznetsov'un kızı Vera duruyordu.Yirmi bir yaşında, her zaman hüzünlü, özensiz giyinen, alımlı bir kızdı Vera.Sürekli hayal kuran, bütün gün yatağa uzanıp ellerine geçirdikleri her şeyi tembel tembel okuyan, hüzünle karışık can sıkıntısı çeken genç kızlar hep böyle gelişigüzel giyinirler zaten.Doğadan zevk ve güzellik duygusu kapmış olanlara onların giyimlerindeki bu özensizlik daha bir çekicilik verir.
...
Köprüye varınca durdu, derin düşüncelere daldı.Kızcağıza karşı niçin böylesine garip, soğuk davranmıştı?Bunun nedenini bulmalıydı.Asıl nedenin dışarıda değil, kendi içinde olduğunu biliyordu.Ve açık yüreklilikle itiraf etti: Bu, zeki insanların böbürlendikleri bir mantık soğukluğu değildi.Bu, ruhsal zayıflık, güzelliği ta derinden duyma yetersizliğiydi.Öğrenim görme, ekmek parası kazanma yolunda verilen karman çorman bir boğuşmanın, otel odalarında kimsesiz yaşamanın çabuklaştırdığı bir içi geçmişlikti.
Anton Çehov
Bütün Öyküleri-3 (1886)
Eczacının Karısı
Everest Yayınları
...
Neyse, değerli konuğumuzu fazla bekletmedik.Mayıs başlarında iki araba dolusu kocaman bavullarla çıkageldi.Bavulların iriliği öylesine etkileyiciydi ki, arabacılar indirirlerken saygıyla şapkalarını çıkarıyorlardı.
Ben, "Bu sandıklar üniformayla, barutla dolu olmalı," diye düşündüm.
"Niçin barutla" diyeceksiniz.Çocukluk anlayışım generalliği top ve barutla özdeşleştiriyordu.
...
Fiodor Petroviç'in karısına kaç kişi güzel derdi ki?Yirmi yaşlarında, kısaca boylu, balıketinde, düzgün görünüşlü, kara gözlü, kara kaşlı, kırmızı yanaklı, hoş bir kadın düşünün.Ancak ne yüzünde ne de bedeninde gözlerinizi dinlendireceğiniz cesur, kararlı bir çizgiye rastlayabilirdiniz, sanki doğa ana onu yaratırken kendinde büyük bir güven ve esin eksikliği duymuş.
...
Sana nasıl söylesem, bilmem ki...Yaşam böyle oluştu kendiliğinden.
(Müsteşar Dayım)
---
Saçı, sakalı öylesine karışık ve sıktır ki, içine bir sinek ya da hamamböceği düşse kurtulması olanaksızdır.
...
Yaşamı yeterince öğrenmemiş kişiler okudukları kitaplara göre canlandırırlar insan ilişkilerini, ama Yegor Savviç kitapları da bilmemektedir.Bir tarihte Gogol'ü okumak istemiş, ikinci sayfada uykusu gelmiştir.
(Yetenek)
---
Moskova'da onuruma düzenlenen bir gecede genç izleyiciler o kadar çok defne çelengi getirmişlerdir ki, yeryüzünde bütün kutsal şeyler üzerine yemin ederim, bunları ne yapacağımı şaşırdım!Parole d'honneur! Sonra bir gün -parasız kaldığım sıralardı- defne yapraklarını topladığım gibi komşu dükkana götürdüm.Ne kadar geldi dersiniz?Tam kırk kilo!Kah kah kah!Paralar öyle işime yaradı ki, sormayın!Bilirsiniz, sanatçılar çoğu zaman züğürttür.Bugün bakarsınız binlerce rublem vardır, yarın meteliğim kalmaz.Bugün bir dilim ekmek bulamam, yarın istiridye, balık yumurtasından başkasını yemem.
(Sevgili)
---
Numara mı yapıyor, diye bizimkinin yüzüne baktım.Hiç de öyle değildi.Koşarak önümüzden uzaklaşan doru atın arkasından bakarken yüzü uysaldı, mutluluğu da atla birlikte gitmiş gibi hüzün vardı gözlerinde.
Anlaşıldığı kadarıyla, kadınların ortada bir neden olmadan sessizce ağladıkları; erkeklerin ise yaşamdan, kendilerinden, Tanrı'dan yakındıkları sinirli, hüzünlü bir ruhsal durum içerisindeydi o sırada.
(Öylesine Bir Olay)
---
Evde herkesin acı çektiğini biliyordu; ancak kim suçluydu, kimin acısı daha büyük, kiminki daha azdı, orası belli değildi.
(Çekilmez İnsanlar)
---
N. ilçesinde kahverengiye boyalı bir devlet binasında birçok daire sırayla hizmet görür: Çiftçilr Birliği, Sulh Yargıçlığı, Köy İşleri, Borsa, Seferberlik Dairesi vb. Havanın kapalı olduğu bir güz sabahı burada gene Bölge Mahkemesi geçici olarak çalışmaya başladı.Söz konusu kahverengi binayla ilgili olarak yerel yöneticilerden biri şöyle nükte yapmıştı:
"Burası akşam okulları gibi hem polise, hem milise, hem adliyeye, hem askeriyeye çalışır."
(Mahkemede)
---Aslında kimseye bağırdığı, kavga çıkardığı filan yokmuş, erdemleri kusurlarından fazlaymış, gene de evden gidince herkes rahat bir soluk alırmış.Niçin böyle olduğunu kendisi de anlamıyormuş.
(Sıradışı Bir Adam)
---Bir zamanlar Moskova'da Vladimir Semyoniç Liadov adında bir arkadaşım vardı.Kendisi hukuk fakültesini bitirdikten sonra demiryollarında denetleyici olarak çalıştığı halde ne iş yaptığını soranlara, altın çerçeveli burun gözlüğünün üzerinden ışıl ışıl iri gözleriyle bakar, kadife yumuşaklığındaki sesiyle "Edebiyatla uğraşıyorum," diye mırıldanırdı.
...
"Seni böyle gördükçe içim daralıyor!Wagner Faust operasını yazarken eşelediği çukurdan börtü böcek çıktı, ama ünlü besteci hazine arıyordu.Oysa sen börtü böcek bulmak için kazıyorsun toprağı."
(İyi İnsanlar)
---Söylevci yağmur oluklarından güldür güldür akan sular gibi kesintisiz, coşkuludur; darağacındaki acıklı sözler kimi meyhanelerdeki hamam böceklerinden daha boldur.Esnaf düğünlerinde yaptığı sonu gelmez, şatafatlı konuşmalarında ise onu susturmak için bazen polise başvurmak gerekir.
...
Mezarlıkta dua okundu.Ölünün kaynanası, karısı, baldızı göreneklere uyup bol bol gözyaşı döktüler.Tabut mezara indirilirken karısı "Beni de onun yanına gömün!" diye bağırdı, ancak alacağı dul aylığını anımsamış olacak ki, kocasının peşinden mezara inmedi.
(Söylevci)
---Kendim kaçıp köye gelirdim ama pabuçlarım yok, soğuktan ayaklarım donar.Büyüdüğüm zaman unutmam bu iyiliğini, bakarım sana.Ne kimse kılına dokunabilir ne de öldüğünde seni duasız bırakırım.Pelageya anneme de öyle yapmadım mı?
(Vanka)
---Altın bulut gecelerdi
Dev kayanın koynunda...
Lermontov
Bütün yetenekler genelde çocukluk çağında ortaya çıkar, benim inanma yeteneğim de bebekliğimde masanın altında emeklerken kendini belli etmiştir.Annem çocuklarının bol bol yemelerini isterdi, beni doyururken "Hadi ye!En önemli şey çorbadır!" derdi.Ona inanır; verdiği çorbayı köpek balığı gibi günde on kez, çatlayıncaya, tıksırıncaya dek yerdim.Dadım masal anlatırdı bize; onun anlattığı ev cinlerine, orman cinlerine, her türlü şeytana inanırdım.Babamdan süblime çalar, bunu annemin pişirdiği kurabiyelerin üzerine sürerek ev cinleri yiyip gebersinler diye çardağa bırakırdım.Okumayı, okuduklarımı anlamayı öğrendikten sonra yaptığım saçmalıkların bini bir paraydı artık.Amerika'ya kaçmaya mı çalışmadım, haydutlara katılmaya mı, manastıra sığınmaya mı?İsa'ya edilen eziyeti bana da etmeleri için çocukluk arkadaşlarımı mı ayartmadm?
...
Ben, otuz beş bin birinci böcek türünü bulup gene de doyuma ulaşamayınca oynanan hokkabazlığın ayrımına vardım.Ancak bu yüzden fazla bir hayal kırıklığına uğradım sayılmaz, çünkü yeni bir inanca kendimi kaptırmış, çeşitli bildirileri, karanlık paylaşımları, bir sürü ıvır zıvırıyla nihilizme toslamıştım.Giderek halkın arasına karıştım, fabrikalarda çalıştım, boyacılık yaptım, ırgatlıkla uğraştım.Ülkede oradan oraya savrulurken, Rus yaşamının ruhunu kokladım, bu yaşamın ateşli hayranı kesildim.Rus halkı vazgeçemeyeceğim putum oldu; Tanrı'sına, diline, sanatına gönül verdim, bunlara yürekten inandım.Daha başka neler gelmedi ki başıma!Zamanla Slavcı kesilip Aksakov'u mektuplarımla canından mı bezdirmedim, Ukrayna ırkçılığına mı bulaşmadım, arkeolojiyle mi ilgilenmedim, halk sanatı örnekleri toplamaya mı başlamadım...Olaylar, düşünceler, insanlar, gezip gördüğüm yerler beni kendine bağlayıp sürükledi, bir düşünce akımını bırakıp ötekine kapıldım hep.Beş yıl önce mülkiyetin yadsınmasında karar kıldım.Sonuncu inancım ise kötülüğe karşı koymama felsefesidir.
...
Biliyor musunuz, biz üniversite öğrencisi erkekler arasında kadınlara karşı belli başlı iki türlü tavır takınılır.Birinde kadın kafatasları ölçülür.Amaç, kadınların erkeklerden daha aşağı bir yaratık olduğunu kanıtlamak, onlarda kusur bulup alay konusu yapmak, böylece değişik bir görüş ortaya atarak iyi şeyler yaptığını sanmaktır...İkincisinde ise ellerinden geldiğince kadınları kendi düzeylerine yükseltmeye çalışırlar.Böylece kadınların da kendileri gibi otuz beş bin böcek türünü ezberlemelerini, kendi konuşup yazdıkları saçmalıkları onların da söyleyip yazmalarını isterler.
...
Bir rahibe benim istememle nihilist oldu, sonradan işittiğime göre jandarmalara ateş etmiş.Karım sağda solda serserice sürttüğüm sürece beni bir adım yalnız bırakmadı, yeni düşüncelere kapılıp sürüklenmeme bakarak o da fırıldak gibi yön değiştirdi.
...
Hanımefendiciğim, bazen insan on yıl kimseye açılmaz, düşündüklerini karısından, en yakın dostundan saklar, ama bir gün trende rastladığı bir askeri lise öğrencisine boşaltıverir içinde birikenleri.
...
Doğa, Rus insanına olağanüstü bir inanma yetisi, irdeleyici bir akıl, büyük bir düşünme gücü vermiştir; gelgelelim bütün bunlar tembellik, umursamazlık, hayalci bir uçarılık engeline çarparak darmadağın olurlar...Gerçek bu...
(Yolda)
---Biliyor musunuz, uzağı görmeyen, onurlarına fazlaca düşkün insanların öyle anları olur ki, mutsuzluklarını düşünmek onlara bir çeşit haz verir, hatta çektikleri acılarla kendi kendilerine caka satarlar.Düşüncelerimin çoğu için de bulunduğum acı gerçeği yansıtmakla birlikte, saçma sapan, övünmeye benzer olanları da vardı.Kendi kendime "Daha ne gibi bir felaket olabilir?" diye sorarken bile çocukça böbürleniyor, dünyaya meydan okuyor gibiydim.
(Şampanya)
---Mutsuzluk insanları birleştirmez, birbirinden koparır; üzüntülerin benzer olduğu, karşılıklı yakınlaşmanın beklendiği durumlarda bile hallerinden oldukça memnun insanlarda görülenden daha çok haksızlık, kötülük yaparlar.
(Düşmanlar)
---Karşısında Kuznetsov'un kızı Vera duruyordu.Yirmi bir yaşında, her zaman hüzünlü, özensiz giyinen, alımlı bir kızdı Vera.Sürekli hayal kuran, bütün gün yatağa uzanıp ellerine geçirdikleri her şeyi tembel tembel okuyan, hüzünle karışık can sıkıntısı çeken genç kızlar hep böyle gelişigüzel giyinirler zaten.Doğadan zevk ve güzellik duygusu kapmış olanlara onların giyimlerindeki bu özensizlik daha bir çekicilik verir.
...
Köprüye varınca durdu, derin düşüncelere daldı.Kızcağıza karşı niçin böylesine garip, soğuk davranmıştı?Bunun nedenini bulmalıydı.Asıl nedenin dışarıda değil, kendi içinde olduğunu biliyordu.Ve açık yüreklilikle itiraf etti: Bu, zeki insanların böbürlendikleri bir mantık soğukluğu değildi.Bu, ruhsal zayıflık, güzelliği ta derinden duyma yetersizliğiydi.Öğrenim görme, ekmek parası kazanma yolunda verilen karman çorman bir boğuşmanın, otel odalarında kimsesiz yaşamanın çabuklaştırdığı bir içi geçmişlikti.
(Veroçka)
Anton Çehov
Bütün Öyküleri-3 (1886)
Eczacının Karısı
Everest Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder