13 Ekim 2019 Pazar

ya rabbi aşkın ver bana, aslıhan & ertuğrul erkişi - seyyid nizamoğlu

Ya Rabbi Aşkın Ver Bana - Seyyid Nizamoğlu
Aslıhan & Ertuğrul Erkişi


"Çâhe düştüm Yusuf gibi
Derde düştüm Eyyûb gibi
Ağlayayım Yakub gibi
Hû diyeyim döne döne"


Makam: Nihavend 
Tambur: Ertuğrul Erkişi
Kemençe: Aslıhan Erkişi
Ney: Peter Deverington
Gitar: Fatih Bayram

l'age des tenebres (2007), denys arcand

L'age Des Tenebres (2007)
Denys Arcand













karamazov kardeşler, dostoyevski


Zaten askerler, yüksek çevreden gençlerin bildiklerinin, anladıklarının çoğunun cahilidir.

---

Sararetz,
-Söylediklerinizin tıpkısını bana önceleri bir doktor anlatmıştı, dedi.Yaşlı, akıllı bir adamdı.Sizin gibi açık, şaka eder gibi, ama hüzünlü bir şaka havasıyla konuşuyordu."İnsanlığı sevdiğim halde kendi kendime şaşıyorum," diyordu."Toplu olarak insanları sevdikçe kişilere sevgim o oranda azalıyor.Hayalimde, olanca tutkumla insanlığa hizmet etmeyi kurduğum çok olmuştur, gerekirse bu uğurda kendimi feda edebilirdim.Gelgelelim, kimseyle aynı odada iki gün bile geçiremem; bunu deneylerimden biliyorum.Bana yaklaşan kimse kişiliğimi eziyor, özgürlüğümü sınırlıyormuş gibi geliyor bana.Yirmi dört saat içinde en iyi insandan nefret edebilirim.Birinden, sofrada yemeği ağır yediği için, öbüründen, nezlesi var, durmadan burnunu temizliyor diye...İnsanlarla ilişkiye girer girmez onlara düşman kesiliyorum.Ama kişilere nefretim arttıkça genel olarak insanlığa sevgim o oranda artıyordu."

---

-İsa'nın bağışladığı sevgi bu değildi.
-Hayır böyleydi, bunun gibi bir sevgiydi rahiplerim.Siz burada lahana yiyerek ruhunuzu kurtarmayı düşünüyorsunuz.Günde birer tanecik kayabalığıyla nefsinizi körletiyor, Tanrıyı kayabalığıyla satın almak istiyorsunuz.

---

Alyoşa,
-Şimdi meselenin ilk yarısını biliyorum, dedi.
-Evet, ilk yarısını biliyorsun; bir dramdı, orada geçti, ikinci yarısı trajedidir ve burada tamamlanacak.

---

Tanrı güne sadece yirmi dört saat ayırmış, işlerimiz başımızdan aşkınçPişmanlık duymaya deil, doğru dürüst uyumaya zaman yetmiyor.

---

Alyoşka, demin Başrahibini kırdım diye gücenme bana.Kızıyorum birader.Tanrı varsa, o zaman elbette suçluyum, bunun hesabını vereceğim.Ama yoksa, o vakit pederlerinize bu bile az.

---

-Akıttığım kana pişman değilim! diye bağırdı.Kendini koru ihtiyar; hayalini koru, çünkü benim de bir hayalim var!

---

-Onunla mutlu olursun, yalnız belki bu mutluluk sakin, huzur veren bir mutluluk olmayacak.

---

-Şiir saçmadır saçma...düşünün bir kere, dünyada kafiyeyle konuşan var mı?Büyüklerimizin emriyle kafiyeli konuşmaya başlasak bile kime ne söyleyebilirdik!Şiir ciddi iş değildir.

---

Bence insanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman ayrılmalarına yakın zamandır.

---

Kimi zaman insanda hayvanca bir zalimlik olduğundan dem vurulur, ama hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık, bir hakarettir bu.Bir hayvan asla insan gibi zalim olamaz, böylesine ustalıklı, böylesine sanatsal bir zalimlik insanda olur sadece.Bir kaplan yalnızca parçalayıp kemirir.İnsanları kulaklarından duvara çivileyip gece boyunca öyle beklemek, bunu yapabilecek olsa bile aklının ucundan geçmez.

---

-Şunu bil ki keşiş, yeryüzünde saçmalıklara büyük ihtiyaç var.

---

Kurumuş yüzünde çukura batık gözleri hala kor gibi yanıyor.

---

Çünkü insanoğlunun, insan toplumunun ezelden beri, özgürlükten çok yadırgadığı şey olmamıştır!

---

Fakat seçme özgürlüğü gibi ağır bir yük altında ezilenlerin, senin hayalini de, verdiğin gerçeği de iteleyip, hatta seni bile inkara varacaklarını düşünmedin mi hiç.

---

Çünkü insan Tanrıdan çok mucize arar.Üstelik mucizesiz duramayacağı için bu sefer kendisi yeni mucizeler yaratmaya kalkar.Üfürükçüler, büyücüler, kocakarılar önünde dize gelir.

---

Çocukçadır, okul çocuklarının böbürlenmesine benzer bu...Çıngar çıkarıp öğretmenlerini sınıftan atan çocuklara benzerler: Taşkınlığın sonunda nasıl olsa hesap vereceklerdir.Bunlar da tapınakları yıkarak dünyayı kana boğacaklar, sonunda, akılsız çocuklar ne derece yetersiz bir isyancı olduklarını, hiçbir sonuç elde edemeyeceklerini anlayacaklardır.

---

Zayıf insanlar güçlü olanların çektiklerini çekmedilerse suçlu mu sayılacaklar?Zayıf bir ruh, doğanın olanak verdiğinden daha ağır bir yükü kaldıramıyorsa ne yapsın?

---

Sen, paye vermekle gururu öğrettin onlara.Aciz, güçsüz çocuklar olduklarını, ama en tatlı mutluluğun da çocuk mutluluğu olduğunu ispat edeceğiz.O zaman pısırıklaşıp tıpkı korku içinde ana tavuğun kanatları altına üşüşen civcivler gibi bize sokulacaklar.

---

"Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur."

---

Çoğu zaman en büyük küstahlıkla işlenen cinayetler en başarılı olanlarıdır.

---

İnsanlar peygamberleri kabul etmez, onları öldürür, ama acı çekerek ölenleri severler, yok ettiklerini kutsallaştırırlar.

---

-Tanrıma isyan ettiğim yok, dedi.Sadece "dünyasını kabul etmiyorum."

---

Bir zamanlar bir kocakarı varmış...Kötü, hırçın mı hırçın bir şeymiş.Bir gün bu kocakarı, arkasında tek bir hayır bırakmadan ölüyor.Şeytanlar kaptıkları gibi ateş gölüne fırlatmışlar onu.Kadının koruyucu meleği bunu görünce düşünmeye koyulmuş: Ah, yaptığı tek bir iyiliği hatırlasam da Tanrıya anlatsam!..Derken birden hatırlamış, Tanrının huzuruna çıkmış.Bir gün bostanından bir baş soğan koparıp bir dilenciye vermişti, demiş.Tanrı, al o soğanı, göldeki kocakarıya uzat, demiş; ona tutunsun, kurtulmaya çalışsın.Başarırsa, varsın girsin cennete, soğan koparsa, talihine küssün kocakarı...Melek göle koşmuş, soğanı kocakarıya uzatmış: Tutun şuna kadın, demiş, yukarı çıkmaya çalış.Kadın usulca çekmeye başlamış, ama göldeki öbür günahkarlar bunu görünce birlikte kurtulmak için asılmışlar.O da hırçın biri olduğu için başlamış onları tekmelemeye: Sizi değil, beni çekiyorlar.Soğan da sizin değil, benim!.. diye bağırmış.Tam o anda soğan kopmuş, kocakarı yeniden göle düşmüş.O gün bugün gölde yanıyormuş.Melek de ağlayarak çekilmiş gitmiş...

---

İsa, ilk mucizesini yaratmak için kederli değil, sevinçli insanlara gitti, sevinçlerinin sönmesine yardım etti."İnsanları seven sevinçlerini de sever..." Bu, ölenin başlıca fikirlerinden biri, her an tekrarladığı bir sözdü.Mitya da, "Sevinçsiz yaşanılamaz," der...Mitya...ya.."Her doğru ve güzel şey daima bütünüyle bağışlanmalı..."Bu da Mitya'nın sözüydü.

---

Sizin tecrübeli bir doktor olduğunuz kadar ben de tecrübeli bir hastayım hanımefendi.

---

Yaşadığım hayata karşılık kendimi cezalandırıyorum.

---

Hoşça kal Pyotr İlyiç! Son gözyaşım sana olsun!

---

"Ci-gît Piron qui ne fut rien,
Pas même acadêmicien."

(Burada yatan Piron, hiçbir şey olamadı hayatta, bir akademi üyesi bile.)

---

İnancım bu.Smerdyakov bayağı, korkak bir adamdır, öyle herhangi bir korkak da değil, dünyanın bütün korkaklığını, tabansızlığını içinde toplamış iki ayaklı bir yaratıktır.

---

Geçenlerde bir süre Rusya'da kalmış bir Almanın, eğitim çağındaki gençlerimiz için Avrupa'da yayımladığı bir yazıyı okudum."Rus öğrencisine, şu ana kadar hiç bilmediği yıldızlarla dolu bir gök haritası gösterin.Ertesi gün bunu size, üzerinde düzeltmeler yaparak geri verecektir..."Almanın Rus öğrencisi için söylemek istediği şu: Bilgiden yana sıfır oldukları halde alabildiğine bir kendini beğenmişlik.

---

Acaba insan delirirken farkına varıp kendini inceleyebilir mi?

---

Aranıza karışınca bütün adetlerinize ayak uyduruyorum.Hamama gitmeye bayılırım, inanır mısın?Orada tüccarlarla, papazlarla birlikte kızgın taşın üstünde terlemek pek hoşuma gider.Biricik emelim, temelli, kesin olarak insan haline girip şöyle yedi pud'luk şişko bir tüccar karısı olmak, onun inandıklarına inanmak.Kiliseye uğrayarak temizyürekle bir mum yakmak; idealim bu oldu, gerçekten öyle!O zaman bütün acılarım dinecek.

---

-Geçen yıl öyle bir romatizmaya yakalandım ki, hala aklımdan çıkmıyor.

-Şeytanın romatizması mı olurmuş?

-Bazen insanlaştığıma göre neden olmasın?Maddi bir vücutla beraber bütün özelliklerine de sahip olurum.Şeytan sum et nihil humanum a me alienum puto. (Şeytanım ben ve insanlara ait hiçbir şeyi kendime yabancı saymıyorum.)

---

Köylü kızların bir oyunu vardır, sıfırın altında otuz derecede toy bir delikanlıya baltanın demirini diliyle yalamasını söylerler.Dokunur dokunmaz enayinin dili demire yapışır, derisi kanlar içinde üstünde kalır.Ya orada eksi yüz elli derecede, parmağını baltaya dokundursan ne olur acaba?Parmak o anda gider...tabii orada balta bulabilirsen eğer...

---

Faust'un karşısına çıkan Mefisto, kendini tanıtırken kötülük isteyip iyilik yaptığını söylüyor.Bu onun bileceği iş; benim davranışım tam tersine.

---

İvan'ın hastalığının nedenini anlamaya başlıyordu: "Gururdan doğan kararın üzüntüsüyle aşırı bir vicdan azabı!"

---

Şairliğimiz boşa değil, ömrümüzü mum gibi iki ucundan boşuna yakmadık.

---

Sayın jüri üyeleri, tabiata karşı işlenen bir suçun öcü insan adaletinden daha zorlu oluyor.Hatta mahkeme, idam, tabiatın verdiği cezayı hafifletir; umutsuzluk anlarında bu, suçlunun ruhuna bir kurtuluş çaresi gibi gelir.

---

Suçluyu konuşturmanın en güvenilir çaresi, cinayete ait aslında çok önemli, fakat suçlu için beklenmedik, önemi kestirilemeyen bir ayrıntıdan ansızın, yeri gelmiş gibi söz açmaktır.
...
İnsan, hayatının en korkunç anlarında, mesela idama götürülürken ille de bu gibi ayrıntıları hatırlar.Aklından her şey silindiği halde yolda gördüğü yeşil bir çatı, kilisenin haçına konmuş bir karga belleğine nakşolur sanki...

---

Bir bayan tanımıştım, kadıncağız, sokakta bütün gece havlayan hoşhoşun onu uykusuz bıraktığından acı acı şikayet ediyordu.Sonradan anlaşıldığına göre, hayvancağız bütün gece topu topu üç kere havlamış.Ama bu doğaldır, insan uyurken, uyku arasından bir inilti duyar, öfkeyle uyanır, sonra yeniden dalar.Bir iki saat sonra gene bir inilti; gene uyanıp tekrar dalar, birkaç saat sonra üçüncü defa aynı iniltiyle uyanıp tekrar uyur.Ertesi sabah kalkınca, birisinin inleye inleye gece onu uyandırdığından şikayet eder.

---

Müsaade buyurun, vicdan pişmanlık demektir, Smerdyakov pişmanlık duymamış olabilirdi; sadece acı bir umutsuzluk içindeydi o.Umutsuzluk ve pişmanlık temelde birbirinden ayrıdır.Ölene kadar umutsuzluk duymuştur, ama ömrü boyunca kıskandığı kişilere karşı nefretinin kat kat artmış olması da mümkündür.

---

Rica ederim, Kartaşov, seninle konuşmadıkça, varlığınla yokluğunla ilgilenmedikçe saçmalıklarınla söze karışma.

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Karamazov Kardeşler

Rusça Aslından Çeviren: Nihal Yalaza Taluy
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Hasan Ali Yüce Klasikler Dizisi

güven turan, 101 bir dize - selçuk altun'un seçtikleriyle 10 dize

Ülkenin kısmen ıskalanmış şairi Güven Turan'ın 101 Bir Dize adlı şiir kitabını henüz bitirmiştim.Her biri şiir kıvamında on dize seçtim

1) Bir mürdüm eriğinin buğusunu siliyorum, bir fırtına açılıyor.

2) Kendi sesinden tanır kışın geldiğini kavak ağacı.

3) Dayanmış sarmaşıklarına, ayakta durmaya çalışıyor ahşap köşk.

4) "Dur orada, aşma çizgiyi" diyor açıkdenize fener.

5) Sen aşksın, bilirsin, yalnızlığın gözleri ne renk?

6) Hüzün gelir çöker çimenlere...Kırağı.

7) Ah bu ayrılık; tırnağın arasına saplı kıymık...

8) Rüzgârın söylediğiyle yetin, söz dilsiz.

9) Takılıp kaldın kentlere; sevda bekleme.

10) Bütün gece yandı lambam; tek seyircisi sendin penceremin ayışığı.

Selçuk Altun
Ku(r)şun Lezzeti

sürgün, hilmi yarayıcı - cennetin düşüşü belgeselinden (2014)



Sürgün - Hilmi Yarayıcı
Şiir: İbrahim Karaca

Cennetin Düşüşü Belgeseli (2014)







türkçe seslendirmeler ile birlikte dumbo'dan, baby mine , sharon rooney & betty noyes - dumbo (2019) tim burton & (1941) Walt Disney

Baby Mine - Sharon Rooney
Dumbo (2019) - Tim Burton


Baby Mine - Betty Noyes
Dumbo (1941) - Walt Disney


Baby Mine 2019 - Türkçe Seslendirme
Dumbo (2019) - Tim Burton

Bebeğim ağlama,
Gözyaşın akmasın.
Başını göğsüme yasla,
Ayrılmıycaz bizler asla.

Küçüğüm, oynarken
Aldırma onlara,
Gözlerin parıldasın, hiç ağlama
Sarıl bana.

Baby Mine (1941) - Türkçe Seslendirme
Dumbo (1941) - Walt Disney


Music by Frank Churchill
Lyrics by Ned Washington















Dumbo & Jumbo

abdülbaki gölpınarlı'dan bir kare


Abdülbaki Gölpınarlı (1900-1982)

medeniyet kaybı, milliyetçilik ve faşizm üzerine yazılar, tanıl bora


...Böyle bir zamanda milliyetçilik, belki en dayanıklı ezberdir.Hala işler gibi görünen bir ezberdir, zira dünyanın "kötülüğüne" karşı lanet okumaya, istim boşaltmaya yarar en azından.Üstelik, özellikle insanların kendini mağdur, güçsüz, aciz hissettiği koşullarda, onlara değerli bir kimlik ve sorumlu tutacakları dışsal bir neden, bir düşman verir!Zaten en kuvvetli yanı da bu, milliyetçi ideolojilerin : Kolay bir kimlik vermesi.Her kimlik kendisini "öteki"lerden ayırarak ve biricikleştirerek "biz"i herhangi bir vasfından önce salt "biz" oluşuyla değerli kılan yalın bir "biz" ontolojisinin, en teşekküllü halidir; yaygınlık ve sıklıkla teyid edilir, geniş bir zeminde yeniden üretilir.

Milliyetçiliğin "biz"i, belirli tercihlerle, deneyimlerle, edinimlerle insan/toplum tarafından inşa edilmiş bir kimlik, dolayısıyla medeni ve demokratik bir "biz" değildir.İnsanın içine doğduğu, kendi seçmediği ama dışına da çıkamayacağı (çıkması yasaklanan!), alınyazısı gibi bir "biz"dir.Milliyetçilerin en çok sevdiği "milli refleks" teriminin işaret ettiği gibi "refleks"e, güdülere indirger insan ve toplum eylemini.Düşünmenin, tartışmanın, değiştirmenin, müzakerenin karşısına, "refleks"i çıkartır.Üstelik malum, toplumsal ve siyasal ilişkiler karmaşık ve zahmetlidir, oysa refleks ne kolay!

(Sunuş)
---

...Fakat unutmamak gerekir ki, milliyetçiliğin özcü bir zihniyet kalıbı olarak dahlinin, cumhuriyet ile demokrasi arasındaki ilişkiyi ve çekişmeyi deforme etme ihtimali bir hayli yüksektir.Milliyetçilik, bu etkileşimdeki "pathos" boyutunu patetik bir düzeye sıçratma istidadıyla kalmaz; cumhuriyetçiliği bir tarihsel cemaat narsizmine, demokrasiyi de "milli irade" otoriteryanizmine doğru kaydırmaya yatkındır.

(Cumhuriyet, Demokrasi ve Muhafazakar Türk Cumhuriyetçiliği)
---
...Türk milli tarihçiliğinde Devlet Mitosunun inşasını ele alırken, özellikle cumhuriyetin kuruluş dönemini, yani resmi milli tarihi, "Türk Tarih Tezi"ni esas alıyorum.Resmi tarihin oluşum sürecini sanırım iki evreye ayırabiliriz.Doruğunu "1.Türk Tarih Kongresi'nin (1932) oluşturduğu "romantik" denebilecek evre ile 2.Türk Tarih Kongresi'nden (1937) başlatabileceğimiz, 1950'lere kadar uzanan ikinci evre.İlk evrelere kadim Tğrk tarihinin idealleştirilmesi ve etnisist bir tarihçilik hakim.İkinci evrede ise tarihsel mitos üretiminde bir durulma sözkonusu; mamafih Devlet Mitosu tahkim ediliyor ve ilk evrede üzerinden atlanan Osmanlı tarihi daha fazla içeriliyor.

(Milli Tarih ve Devlet Mitosu)
---
...Geleneksel muhafazakar yaklaşım, bu konuda teyakkuz halinden uzak olmakla birlikte, Osmanlı'nın çöküşünde oynadıkları rolden ötürü azınlıklara en azından "buğzeder".Genellikle görmezden geldiği azınlıklar meselesi hakkında söz aldığında da ırkçı ve milliyetçi yaklaşımdan 'aşağıda' kalmaz.Türkçü ve dinci söylemlere mesafeli, 'saf' bir muhafazakarlık çizgisinde duran, 1960'ların popüler kalemi Nihad Sami Banarlı'nın şu satırlarını aktarmak yeterlidir.: "Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfus kağıdını taşıdıkları halde, eski ve soysuzlaşmış Anadolu ve Balkan kavimlerinin çocukları da yaşamaktadır.Bunlar, nüfusça ne kadar az olurlarsa olsunlar, (...) rahatça kundak vazifesi görebilirler."

(Türkiye'de Milliyetçilik ve Azınlıklar)
---

...Post-faşist gibi yeni bir sıfata başvurmayı gerektiren bir başka yenilik, yeni-neofaşizmin rejimle, makro politikayla ilgili hedeflerinin muğlaklaşması, sınırlanması, karşı-devrimci karakterin sönümlenmesidir.Post-faşizmin topyekün değişim iddia eden bir söylemi yoktur; mevcut düzenin çok da ileri gitmeyen bir revizyonuyla 'yetinecektir'.Neofaşist partilerin üst-orta sınıflara açılmasıyla doğrudan bağlantılı bir gelişmedir bu.

Post-faşizmin galiba en tehlikeli yanı, faşist hareketler ve ideoloji için bir potansiyel güç kaynağı olan sıradan faşizm etmenleriyle etkileşim kurmaya yetenekli oluşudur.Klasik faşizm, öncücü çizgisiyle, sıradan faşizm unsurlarını dönüştürmeye, işlemeye, örgütlemeye ihtiyaç duyardı.Post-faşizm, esnek ve popüler-medyatik bünyesiyle, sıradan faşizmin psişik, söylemsel ve eylemsel belirtileriyle titreşime geçebilir; onlara 'ham', kendiliğinden halleriyle, "bilinçlendirmeye" girişmeden seslenebilir ve onlardan yankı alabilir.Sıradan faşizmin fragmanter, dağınık, anlık dışavurumlarını stilize edip faşizan bir toplumsal-kültürel hegemonya istikametinde biriktirmeye dönük 'sinsi' bir stratejidir bu.

(Faşizmin Halleri)
---
Orta birdeyken bir gün, "Heil Hitler, pireler ve bitler" yazmıştı arkadaşlar tahtaya.Komiklik olsun diye.Almanca öğretmenimiz, İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamış bir aksaçlı Alman, 'Hitler' kelimesini gördüğü anda, yüzündeki mûnis ifade kaybolmuştu.Buz kesmişti.Hiçbir şey söylemeden tahtayı sildi, biz de 'Hitler'in şakaya gelir bir şey olmadığını anladık.

('Kavgam' ne demektir?)
---
Faşizmin en ürpertici yanlarından biri, toplumun alt sınıflarından ezilip horlanan insanları kendine bağlamasıdır.Zaten ne denli gaddar ve kıyıcı olursa olsunlar sair otoriter, totaliter rejimlerden faşizmi ayıran da budur.Faşizmin iktidara gelişi, "aşağıdakilerin" kör öfkesini seferber etmesiyle olur."Yukarıdakilere", yönetenlere, bilenlere (entelektüellere), zenginlere karşı parlayan kör öfke, o kör haliyle pohpohlanır, okşanır.Asla aşağıdakilerin yönetmesine, bilmesine, zenginleşmesine dönük bir teşvik değildir bu.Eşitsizliği doğuran otoriter ve hiyerarşik ilişkilerin değişmesiyle ilgili bir vaad yoktur.Yozlaşmışlıklai toplumuna yabancılaşmışlıkla veya ihanetle damgalanan otoritenin yerini; onun gibi riyakar ve namussuz olmayan, dobra, hakbili ve dürüst otoritenin alacağı vaadi vardır.Faşist hareket, sunduğu 'adil otorite' hayaliyle aşağıdakilerin, ezilenlerin kör öfkesini, hıncını örgütler.Faşizmin kitle ruhunun psikanalitik tahlilini yapan Wilhelm Reich'in kıymetki eserine verdiği adla "sıradan, küçük adam"ı dolduruşa getirir."Sıradan, küçük adam"ı yine sıradan, küçük bırakır -hatta hayat pratiği itibariyle daha sıradanlaştırıp daha küçültür; ama onun kendini bir büyük organizmanın (milletinin) parçası gibi ve bir yüce gücün (devlet) himayesi altında hissederek şişinmesini sağlar.Faşizm işte bu yönüyle bir öz-yıkım ideolojisidir.

("Küçük adam" ve faşizm)
---
Bernhard Schlink, vatan sevgisinin billurlaşma anı olan sıla hasretinin, 'vatan'ın ütopik karakterine dair bir işaret olduğunu yazar: "Has vatan duygusu, sıla hasretidir.Ama bir yere gitmiş değilseniz de vardır sıla hasreti ve eksikliği çekilenden beslenir; artık olmayandan veya henüz olmayandan." Tıpkı Can Yücel'in, "Başka türlü bir şey"le verdiği duygu gibi: "Başka türlü bir şey benim istediğim/Ne ağaca benzer ne de buluta/Burası gibi değil gideceğim memleket/Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava..." Schlink, vatan imgesi belirli bir yere, belirli bir surete sıkı sıkıya bağlandığında, fanteziyle gerçeklik birbirine lehimlendiğinde, "İnsanın doğup büyüdüğü yerle, memleketiyle ilgili" hatıraları ve hasretleri, hatıra ve hasret olmakla kalmayıp ideoloji haline geldiğinde, kısacası vatan duygusu ütopik karakterinden soyundurulduğunda, vatanseverliğin insana ufuk açan 'sahih' doğasının bozulacağı fikrindedir:

"Vatan her ne kadar belirli yelerle, doğulan ve çocukluğun geçtiği yerle, mutluluğun bulunduğu yerle, yaşanan, oturulan, çalışılan, insanın dostlarının ve ailesinin olduğu yerle ilişkili olsa da, neticede ne bir yeri vardır, ne de bir yerdir o.Vatan, yer-olmayandır.Vatan, ütopyadır.En yoğun olarak, uzağa gidildiğinde veya eksikliği hissedildiğinde yaşanır; esas vatan duygusu, sıla hasretidir.Ama başka bir yere gitmeden de, vatan duygusu eksikliği duyulandan beslenir; artık veya henüz olunmayan bir halden...Çünkü yerleri vatan yapan, hatıralar ve özlemlerdir.Anne babanın elini turarak atılan ilk adımların mutluluğundan, arkadaşlarla oynanan futbol maçının güzel duygusundan, yüzme havuzundaki yaz günlerinin  keyifli tembelliğinden, ilk öpücüğün büyüsünden bir şeylerin, büyüdüğümüz en sıkıcı taşranın ve en çirkin sanayi şehrinin bağrında saklı kalmasını sağlayan, hatıralardır.(...)Vatan, olduğu yer değil, olmadığı yerdir.Vatanın imgesi daha fantastik veya gerçekçi olabilir, bu arada.Bir yerin daha çok şimdiki halini veya daha çok dün olduğu hali kavrayabilir.Daha ziyade hatırayla ve daha ziyade özlemle yaşıyor olabilir.Hatta gelecekteki bir yerin imgesi olabilir vatan.Daha kurulacak bir evin, kurulacak bir koloninin, erişilecek bir vaat edilmiş ve cennetin imgesi"

Sol bir vatanseverlik, 'somut' vatanla, vatanın bu ütopik karakteri arasındaki gerilimi, hatta bir mücadeleyi, göze almak ve ciddiye almak zorundadır.

(Yurtseverlik ve Sol)

Tanıl Bora
Medeniyet Kaybı
Milliyetçilik ve Faşizm Üzerine Yazılar
Birikim Yayınları

defter-i divanımız, nur yoldaş & ergüder yoldaş


Defter-i Divanımız - Nur Yoldaş
Ergüder Yoldaş

Metin, "Ekşi Sözlük"ten 'kjm'ye aittir.

"Ergüder Yoldaşın çok güzel bir derlemesi, Nur Yoldaşın muhteşem eseri.
sultanı yegah albümünün en underrated şarkılarından biri...
şarkının sözleri pek çok farklı şairin gazelinden yada kıtasından seçilerek derlenmiştir.
aslında bu şarkı adından da anlaşılacağı üzere biz şiir tutkunlarının her zaman yaptığı gibi, kişinin beğendiği beyitleri alt alta yazdığı bir şiir defteridir, hatta belki iki sevgilinin ortak defteri... * * *
ancak benim için çok önem arzeden kısmı şudur ki, ergüder yoldaşın alt alta yazmak için tercih etmiş olduğu bu beyitlerin birçoğu benim de en sevdiğim gazellerin en sevdiğim beyitlerine denk düşmektedir.
o yüzden bu şekilde bir entry yazarak, isteyen tüm herkesin bu muhteşem gazellere kolayca ulaşmalarına olanak sağlamak istedim.

öncelikle şarkıda söylendiği -derlenmiş- haliyle sözleri paylaşalım:

01. gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur
02. ateş kesilir geçse saba gülşenimizden
03. o mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler
04. bir ah etsem bu dünyayı viran ederim ben
05. göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım
06. kurbanın olam var mı benim bunda günahım
07. o gül endam bir al şala bürünsün yürüsün
08. neler çeker bu gönül derdim şikayet olur
09. ben aşıkım sözüm de benim aşıkânedir
10. ne yanar kimse bana ateş dilden özge
11. ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı

01. [aslında bizim şikâyetimiz kendi gönlümüzdendir, kimseden şikâyetimiz yoktur.]
02. [serinliğiyle bilinen "saba" rüzgarı, bizim bahçemizden geçerse ateş kadar sıcak olur.]
03. [o balıklar ki denizin içindedirler, denizin ne olduğunu bilmezler.]
04. [ben bir ah çeksem bu dünyayı yıkarım.]
05. [gözüm gördü gönlüm de sevdi seni ey ay yüzlü güzel,]
06. [ne olur söyle bunda benim günahım nedir?]
07. [boyu bir gülfidanını andıran o güzel, bir kırmızı şala bürünüp yürüsün]
08. [gönlümün neler çektiğini söylerdim ama şikayetleniyor gibi olmamak için söylemem]
09. [ben bir aşığım, benden çıkan sözler de aşıkane sözler olacaktır,]
10. [ateş gibi olan kalbim haricinde benim için bir yanan yoktur]
11. [sabahleyin şiddetli esen "saba" rüzgarı haricinde de kapımı açan bir kimse yoktur zaten...]

aslında görüldüğü üzere sözler tam olarak bir anlam bütünlüğü içerisinde değiller, arada kopukluklar var, ancak bu beyitlerin orijinal alındıkları yeri bilenlere kısa kısa o asıl gazelleri anımsattıkları için pek kıymetli, zaten muhtemelen amaç da bu idi. yalnızca bu hali yeterli olmadığı için asıl alındıkları yerleri de paylaşmak istiyorum, alındıkları yeri bir kere öğrendikten sonra, bu derlemedeki küçücük bir beyiti her duyduğunuzda alındığı koca gazeldeki tüm duygular size yüklenmiş oluyor, nur yoldaşın o muhteşem sesinin de buna etkisi büyük tabii..

sırasıyla beyitlerin alındığı gazeller/kıtalar:

*********

01. gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur

belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur
gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur

niçün aşk ehlini yâd etmez ol la’l-i mesîh-âsâ
bilir hod âlem-i ervâha nisbet yâdımız yoktur

harâbât ehline rûz-ı hesâbı anma ey zâhid
bizim hergiz bu varlık defterinde adımız yoktur

doğup kumru-sıfat biz anadan tavk-ı mahabbetle
esîr-i kayd-ı derd ü mihnetiz âzâdımız yoktur

mukarrer şâir-i şîrîn-zebânız nev’iyâ ancak
bu devr içinde bir şöhret verir ferhâdımız yoktur.

anlam_____
[belâmın, sıkıntımın sebebi benim gönlümdür; yoksa o sevgiliden şikâyetimiz yoktur.
aslında bizim şikâyetimiz kendi gönlümüzdendir, kimseden şikâyetimiz yoktur.
o isa gibi dudakları olan sevgili, ölüler âlemindekilerden daha da ölü olduğumuzu bilir de âşıkları niye hatırlamaz?]
/hz. isa, edebiyatımızda sık sık ölülere hayat verme mucizesiyle geçer. burada da sevgili hz. isa’ya benzetilmekte, ölü hükmündeki âşığa öpüşüyle can vermesi istenmektedir./

[meyhanede oturup kalkanlara -ilâhi aşk sahiplerine- kıyametteki hesap gününü açma ey zahid! bizim asla bu varlık defterinde adımız geçmez bundan dolayı bizim için hesap yoktur.]

[biz kumru kuşu gibi anamızdan aşk halkasıyla doğmuşuz. bunun için dert ve üzüntü bağının tutsağı ol-muşuz, artık hürriyetimize kavuşma umudu kalmamıştır.]
/tavk, gerdanlık ve suçluların boyunlarına vurulan demir halka anlamlan yanısıra kumru, güvercin gibi kuşların boyunlarını çevreleyen farklı renkteki tüylerden oluşan şekil anlamına da gelir./

[ey nev’î! şüphesiz biz tatlı dilli bir şairiz. faka bu devirde bizi üne kavuşturacak ferhadımız yoktur.]
/ilk mısrada geçen şirin kelimesi tatlı anlamına gelmekle birlikte ikinci mısradaki ferhad ismiyle birlikte ferhad’ın sevgilisi şirin'i de çağrıştırmaktadır. şair şirin'i tanıtanın aslında ferhad olduğunu söylemektedir. (bkz: tenasüb)/

(bkz: nev'î)

*********

02. ateş kesilir geçse saba gülşenimizden

kan aktığı günden beri can-ı tenimizden,
yakut fer almış denilir madenimizden

biz bülbül-i muhrik dem-i gülzâr-ı firâkız,
ateş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.

anlam_____
[derler ki; bedenimizden kan aktığı günden sonra,
yakut taşı o dökülen madenimizden -kanımızdan- rengini almıştır.]

[ayrılık gülbahçesinin, -içinin aşk ile yanması sebebiyle- nefesi ateş gibi olan bülbülleriyiz ki eğer bu gül bahçemizden, serinliğiyle bilinen "saba" rüzgarı geçerse, ateş kadar sıcak olur.]
/sultan ıı.selim'e ait bu beyit için yahya kemal; "bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var" demiştir. (bkz: selimiye camii)/

(bkz: ikinci selim)

*********

03. o mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler

cihân-ârâ cihân içindedür ârâyı bilmezler
o mâhîler ki deryâ içredür deryayı bilmezler

harâbât ehline dûzah azâbın anma ey zâhid
ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler

şafak-gûn kan içinde dâğını seyr eyler âşıklar
güneşde zerre görmezler felekde ayı bilmezler.

hamîde kadlerine rişte-i eşki takub bunlar
atarlar tîr-i maksûdu nedendür yayı bilmezler

hayâlî fakr şâlına çekenler cism-i uryanı
anunla fahr ederler atlas ü dibâyı bilmezler.

anlam_____
[dünyayı süsleyen varlık, yine bu dünya içindedir, ama aramasını, arayıp bulmasını bilmezler.
tıpkı denizin içinde olup da denizi bilmeyen, tanımayan balıklar gibi.]

[ey zahid! sen meyhanedekilere cehennem azabından bahsetme, onları bununla korkutmaya çalışma. zira bunlar zamanı yaşarlar ve yarın endişesi duymazlar.]

[âşıklar şafak rengini alan kanlar içindeki yaralarını seyrettiklerinde güneşi zerre kadar görmedikleri gibi gökteki ayın da farkına varmazlar. aşk derdini çekenler, madde âleminden soyutlanırlar, ruhları yücelir ve başka şeyle ilgilenmezler.]

[aşk derdinden iki büklüm olan boylarına gözyaşlarından bir ip takıp istek okunu atarlar, ama yayın neden yapılmış olduğunu bile bilmezler.]
/aşk derdiyle iki büklüm olan âşığın boyu yaya, sürekli sicim gibi dökülen gözyaşları da bu yayın, okun yerleştirildiği gergin ipine benzetilmiştir./

[hayâlî! çıplak bedenini fakirlik şalıyla örtenler bununla övünürler, atlas ve diba gibi kıymetli kumaşlar nedir bilmezler.]
/fakirlik tasavvufta hiç kimseye muhtaç olmamak, gönül zenginliği anlamlarına gelen değerli bir niteliktir. böyle olan insanlar pahalı kumaşlara, yani mala mülke, gösterişe değer vermezler./

(bkz: hayali)

*********

04. bir ah etsem bu dünyayı viran ederim ben

derdim nice bir sinede pinhân iderim ben
bir âh ile bu âlemi vîrân iderim ben

âh ile komam dilleri zülfünde huzura
cem'iyyet-i ağyarı perişan iderim ben

cem'iyyet-i ağyarı ger itmezse perişan
çerh-i feleği aksine gerdan iderim ben

yâr olmayıcak zehr-i sitemdir bana bâde
bilmem nice def-i gam-ı hicran iderim ben

gûyâ ki olur didelerim ma'den-i yakut
her gâh ki yâd-ı leb-i cânân iderim ben

bu hâl ile avarelik el virse bana ger
baştan başa dünyâyı gül-istân iderim ben

nefi gibi yârana dimem dahi nazire
yâ bu gazeli ziver-i dîvân iderim ben

anlam_____
[derdim çok fazla, hepsini tek bir gönülde gizlerim ben
bir ah çeksem bu dünyayı yıkarım ben]

[ah ederek, gönülleri senin saçlarında rahat bırakmam,
rakiplerin topluluğunu, dağıtırım, bozarım ben]

[şayet sevgilimin çevresinde toplanan rakipler topluluğunu, dağıtıp bozmazsa,
o feleğin çarkını tersine döndürürüm ben]

[sevgili yanımda olmayınca, şarap bana zulüm zehri olur,
şarap da zehir olunca bilmem, ayrılık üzüntüsünü nasıl giderebilirim ben.]

[her ne zaman ki sevgilinin dudağını andığımda
sanki gözlerim bir yakut madeni olur, /ağlamaktan kızarır/]

[şayet bu hal ile avarelik bana fırsat verirse,
dünyayı baştanbaşa gül bahçesi ederim ben.]

[nefi gibi dostların şiirlerine de artık nazire söylemem,
ya da söylersem bu gazeli divanın süsü /en beğenilen gazeli/ sayarım ben.

(bkz: nefi)

*********

05. göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım
06. kurbanın olam var mı benim bunda günahım

göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
kurbânın olam var mı benim bunda günâhım

âşıklığıma şâhid-i âdil mi değildir
evzâ-i hazînimle garîbâne nigâhım

memnûn-ı visâl eyle beni gel kereminle
yansın hased âteşlerine baht-ı siyâhım

ey seng dil etmez mi senin kalbine te'sîr
hârâları hâkister eden âteş-i âhım

bir bağrı yanık âşık-ı mihnet-zededir dil
ağlatma nahîfî kulunu cevr ile şâhım

anlam_____
[ey ay yüzlü sevgili, seni göz gördü, gönül sevdi.
kurbanın olayım benim bunda bir günahım var mı?]

[benim içler acısı halimle garip bakışım
âşıklığıma en sağlam delil değil midir?]

[gel kereminle vefa göster, beni mutlu kıl.
böylece kara bahtım kıskançlık ateşlerine yansın.]

[ey taş kalpli! mermerleri yakıp kül eden âh ateşim
senin kalbine etki etmez mi?]

[sultanım, bağrı yanık üzüntülü bir aşığın olan
nahifi kulunu cevr ile gel ağlatma.]

(bkz: nahifi)

*********

07. o gül endam bir al şala bürünsün yürüsün

o gül endâm bir al şâle bürünsün yürüsün
ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün

alub ağuşa bu çağında miyânı nâzın
saran ol servkadi vasıf öğünsün yürüsün.

anlam_____
[boyu bir gülfidanını andıran o güzel, bir kırmızı şala bürünüp yürüsün de,
şalının ucu ardı sıra gönlüm gibi sürünsün]

[nazın belini bu genç yaşında kucaklayıp
o servi boyluyu saran vasıf övünsün de yürüsün]

(bkz: enderunlu vasıf)

*********

08. neler çeker bu gönül derdim şikayet olur

cihânda âşık-i mehcûr sanma râhat olur
neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur

anlam_____
[bu dünyada birbirinden uzakta kalmış aşıklar zannetme ki rahat olurlar]
[şikayetleniyor gibi anlaşılmamak için bu gönlümün neler çektiğini söylemek istemiyorum] * *

(bkz: şeyhulislam yahya)

*********

09. ben aşıkım sözüm de benim aşıkanedir

kabrim taşına kim gam odumdan zebânedir
ta’n okun atma kim hatarı çok nişânedir

eyler kadeh zamâne gamın def’ galiba
devr-i kadeh muhâlif-i devr-i zamânedir

kaldırdı eşk-i dûn beni ol âsitâneden
kim maksadım benim dahi ol âsitânedir

vâ’iz sözüne tutma kulak gâfil olma kim
gaflet yuhusunun sebebi ol fesânedir

nezr etmişim firâkına kim yok nihâyeti
nakd-i sirişkimi ki tükenmez hızânedir

can vermeyem mi gurbete kim bîm-i ta’neden
yâd-i vatan figânına sensiz behânedir

ey dil hazer kıl âteş-i âhınla yanmasın
cismim ki derd kuşlarına âşyânedir

benden fuzûlî isteme eş’âr-i medh ü zem
ben âşıkım hemişe sözüm âşıkânedir

anlam_____
[gam ateşinin bir alevi olan kabrimin taşına,
/kanıma/ okunu atma ki tehlikesi çok bir hedeftir.

[kadeh galiba zamane gamını def eder,
çünkü kadeh devri zamane devirne muhaliftir.]

[geceleyin gözyaşı beni o eşikten kaldırdı.
halbuki benim de maksadım o yüksek makamdır.]

[şeriatın yalnız zahir kısmını anlatan kuru sofunun sözüne kulak verme ve gafil olma.
zira gaflet uykusunun sebebi o masaldır]

[sonu olmayan ayrılığına
tükenmez bir hazine olan gözyaşımın parasını adamışım.]

[gurbette can vermeyeyim mi, nasıl can vermem;
çünkü senin ayrılığından dolayı feryat etsem beni kınarlar.]
/güya vatan yad edip onun için figan ediyormuşum gibi yapıp senin yokluğundan feryat ediyorum, vatan yadı bahane oluyor, bunun için de gurbette canımı veririm./

[ey gönül kork, dert kuşlarına yuva olan cismin
ahının ateşi ile yanmasın]

[ey fuzuli benden medih ve zem, övme ve yerme şiirleri isteme!
ben aşıkım benim sözüm daima aşıkanedir.]

/bu sade nazmı ehli sanayi beğenmese
nevi ne gam bizim sözümüz aşıkanedir. şeklinde benzer bir beyit de (bkz: nev'î) ye aittir./

(bkz: fuzuli)

*********

10. ne yanar kimse bana ateş dilden özge
11. ne açar kimse kapım bad-ı sabahtan gayrı

hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı
garâzım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı

ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı

perde çek çehreme hicrân günü ey kanlı sirîşk
ki gözüm görmeye ol mâh-likâdan gayrı

yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
kimse yok çizgine girdâb-ı belâdan gayrı

ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge
ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyl
koymadı hiç imâret bu binâdan gayrı

bezm-i aşk içre fuzûlî nice âh eylemeyem
ne temettu' bulunur neyde sadâdan gayrı

anlam_____
[sokağının sonunda belâdan başka elde edeceğim bir şey yok; aşkının yolunda yok olup gitmekten başka bir hedefim yok.]

[ey âh! gam meclisinin ney’iyim, ateşe yanmış kuru vücudumda
arzudan başka ne bulursan savurup dağıt.]

[ayrılık günü yüzüme perde çek ey kanlı gözyaşı!
ki gözüm o ay yüzlüden başka bir şey görmesin.]

[kimsesizliğim o noktaya vardı ki,
çevremde belâ girdabından başka dönen kimse yok.]

[bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,
ne de esen rüzgârdan başka kimse kapımı açar.]

[ey dalga, gözümün yaşının üzerindeki hava kabarcıklarını bozma,
ki onun şiddetli akışı bu gözden başka hiç bir şeyi sağlam bırakmadı.]

[fuzuli! aşk meclisinde nasıl olur da âh etmem?
ney'in sesten başka ne kazancı olabilir ki?]

(bkz: fuzuli)

*********

işte tüm bu gazelleri okuyup anladıktan sonra, nur yoldaşın seslendirdiği bu muhteşem parçayı tek bir kere dinlemeniz halinde tüm bu gazelleri okumuş gibi oluyor, aynı duyguları o kısacık 6 dakikada yaşıyorsunuz.

özet: toplama şarkı yapmışlar ama çok güzel" kjm/Ekşi Sözlük

12 Ekim 2019 Cumartesi

adsız, cem karaca

Adsız - Cem Karaca

Oturmuşum yatağa, ben beni düşünürüm
Kapı baht kapısı, bahtımın kapısı kapalı
Karanlığın rengini bilmem
Aydınlık ne demek?
Mutlu olmak sevmekse, sevmek aydınlık demek

Dışarda kar yağarsa hissederim görmem
Ayak sesin uzakta, koklarım duymam

Bir köşeye savrulmuş buruş buruş ceketim
Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar
Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar

Dışarda kar yağarsa hissederim görmem
Ayak sesin uzakta, koklarım duymam

Bir köşeye savrulmuş buruş buruş ceketim
Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar
Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar
Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar

Cem Karaca