24 Mart 2020 Salı

yaz avucuna, seha can

Seha Can - Yaz Avucuna

Eve geldim akşam üstü,
Üstümdekilerden kurtuldum
Uzandım karanlık salona
Bu dünyaya ne yapmaya geldin can?

Dünya böyle diye susucan mı can?
Sazını eline alıcan mı can?
Köy köy dolaş yaz avucuna
Koy başucuna

Adam mısın lan sen
Türk müsün yoksa
İnsan mısın can?
Allahsız mısın
Aşk mısın yoksa
Aşık mısın can?

Kahve için su koydum
Artık bu şehre doydum
Kendime zor bir şey sordum
Bu dünyaya ne yapmaya geldin can?

Dünya böyle diye susucan mı can?
Sazını eline alıcan mı can
Köy köy dolaş yaz avucuna
Koy başucuna

Adam mısın lan sen
Türk müsün yoksa
İnsan mısın can
Allahsız mısın
Aşk mısın yoksa
Aşık mısın can?

Seha Can

ömer ihyaüddin efendi, kendi kalemini kıranlar - cemile sümeyra, ibnülemin mahmut kemal inal


1874'te Tokat'ta dünyaya gelen Ömer İhyaüddin Efendi, medrese eğitimi almıştır.Eğitimini tamamladıktan ve hafızlık yaptıktan sonra Tokat'tan ayrılarak Sivas'a gitmiş, Sivas'ta camilerde hutbe, meşk meclislerinde de gazeller okuyarak ismini duyurmuştur.1889 yılında Sivas Askeri Ortaokulu'na Osmanlıca öğretmeni olarak atanmıştır.Sivas'ın önemli hamilerinden olan Reşid Akif Paşa, Sivas Valiliği'nde bulunduğu sırada Ömer İhyaüddin Efendi'yi tanımış ve himayesine almıştır.Hamisi sayesinde önce Bidayet, sonra İstinaf Hukuk Mahkemesi azalığına getirilen Ömer İhyaüddin Efendi, 1907 yılında öğretmenliği ve memurluğu bırakmıştır.İstanbul'a gelerek Hukuk Mektebi'ne gitmiş, İstanbul'da yine hamisinin tavsiyesiyle lisede öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır.Bunalımlı ruh hali neticesinde 20 Haziran 1909'da kendini asarak intihar etmiştir.

...

Ömer İhyaüddin Efendi'nin hassas, alıngan ve aşırı duyarlı bir mizaca sahip olması, onun intiharına sebep olarak gösterilmektedir.İntiharından bir hafta önce söylediği ve mezar taşına kazınan şu mısralar bu düşünceyi doğrulamaktadır:

"Zâruret hiç kalır, bin dürlü kahriyat ile bittim
Ne hakkı lâkin aldattım, ne bir zîruhı incittim."

...

Cemile Sümeyra
Kendi Kalemini Kıranlar
Türk Edebiyatında İntihar
Kaynak: İbnülemin Mahmut Kemal İnal
Son Asır Türk Şairleri

therese ve "o" harfi, körleşme, elias canetti

...En sevdiği harf o harfiydi.O yazmaya okuldan alışkandı.(O'larınızı Therese'ninkiler gibi güzel kapatmalısınız, derdi hep öğretmenleri.Aramızda en iyi O'ları Therese yazıyor.Sonra Therese, aynı sınıfta üç kez kalmıştı, ama bunun suçu kendisinde değildi.Suç öğretmenindeydi.Sonunda kendisinden daha güzel O'lar yazmaya başladığı için Therese'yi çekememişti.Herkes O'larını getirip Therese'ye yaptırmıştı.Öğretmenin O'sunu ise kimse kopya etmek istememişti.)Bu yüzden O'ları istediği kadar küçük yazabiliyordu.Tertemiz ve düzenli yazılmış yuvarlaklar, kendilerinin üç katı büyüklükteki komşularının arasında boğulup kalıyorlardı.

...

Elias Canetti
Körleşme
Çeviri: Ahmet Cemal

smoke (1995), wayne wang, paul auster

Dumanın Ağırlığı ve Kraliçe I. Elizabeth

Raleigh, İngiltere'ye tütünü getiren adamdır.
Kraliçe'ye çok yakın olduğu için de (Ona Kraliçe Bess dermiş.) 
sarayda tütün içmek moda haline gelmiş.
Eminim İhtiyar Bess Sir Walter ile bir iki puro paylaşmıştır.
Bir keresinde kraliçeyle dumanın ağırlığını ölçebileceğine dair iddiaya girmiş.
- Dumanın ağırlığı mı?
- Kesinlikle. Dumanın ağırlığı.
- İmkansız.Havanın ağırlığını ölçmekten farksız.
- Tuhaf olduğunu kabul ediyorum.
Ruhun ağırlığını ölçmeye benziyor.
Ama Sir Walter zeki biriydi.
Önce yanmamış bir puro aldı ve teraziye koyup ağırlığını ölçtü.
Sonra puroyu yaktı...
...ve küllerini dikkatlice terazinin diğer kefesine dökmeye başladı.
Puro bitince izmariti de küllerin yanına koydu
ve çıkan ağırlığı içilmemiş sigaranın ağırlığından çıkardı.
Aradaki fark dumanın ağırlığıydı.



Yavaşlamazsan Anlayamazsın Dostum

- Yavaşlamazsan anlayamazsın, dostum.
- Ne demek istiyorsun?
- Çok hızlı geçiyorsun.
Resimlere bakmıyorsun bile.
- Ama hepsi aynı.
- Hepsi aynı ama her biri farklı bir güne ait.
Güneşli sabahların,
karanlık sabahların olur.
Yaz güneşi ve güz güneşi vardır.
Hafta içi günlerin, hafta sonların olur.
Bazen paltolu ya da galoşlu,
...bazen gömlekli ve şortlu insanlar görürsün.
Bazen aynı insanlar
bazen başkaları.
Bazen o başkaları sana tanıdık gelmeye başlar.
...ve tanıdıkların kaybolur.
Dünya güneşin etrafında döner ve her gün...
...güneş ışığı Dünya'ya farklı bir açıdan vurur.
- Yavaşla demek?
- Evet, önerim bu.
Nasıl olduğunu bilirsin.
Yarın, yarın ve yarın...
...zaman biraz aheste ilerler.



Alplerde Bir Baba-Oğul Hikâyesi

- Yaklaşık 25 yıl önce...
Alpler'de tek başına kayak yapmaya giden genç bir adam varmış.
Çığ düşmüş ve kar onu yutmuş.
Vücudu hiç bulunamamış.
-Son.
- Hayır, son değil.Başlangıç.
Oğlu o sıralar küçük bir çocukmuş.
Ama yıllar geçip büyüdüğünde o da kayak yapmaya başlamış.
Kışın son günlerinden birinde, tek başına kaymak için dağa çıkmış.
Yolu yarıladığında durup, büyük bir kayanın yanında yemeğini yemeye başlamış.
Peynirli sandviçini açarken aşağı bakmış.
Ayaklarının dibinde, buzların içinde duran donmuş bir vücut görmüş.
Yakından bakmak için eğilmiş...
...ve birden sanki aynada kendine baktığı hissi içini kaplamış.
...çünkü kendine bakıyormuş.
Ceset orada hiç bozulmamış halde buz kütlesinin içinde,
sanki herkesten gizlenmiş bir roman gibi duruyormuş.
Dört ayak üzerine çökmüş Ve ölünün yüzüne bakmış.
Birden babasına baktığını fark etmiş.
Ve işin garip tarafı, babası oğlundan genç gösteriyormuş.
Çocuk yetişkin biri olmuş 
...ve zaman onu kendi babasından yaşlı hale getirmiş.




Paradoks, Cennet ve Melekler

- Olacaksa olur.
Olmayacaksa olmaz.
Demek istediğimi anladın mı?
Olacakları asla bilemezsin...
Şu anda bildiğini sandığın tek şey, aslında hiçbir şey bilmediğindir.
İşte biz buna paradoks diyoruz.
Dinliyor musun?
- Evet.Dinliyorum, Auggie.
- Hiçbir şey bilmemek, cennette olmaya benzer.
- Neresi olduğunu biliyorum.
Öldükten sonra cennete gidersin ve meleklerle konuşursun.





Mikhail Bakhtin, Kitaplar ve Sigara

- 1942 yılıydı.
Ve kuşatma sırasında Leningrad'da mahsur kalmıştı.
İnsanlık tarihinin en kötü dönemlerinin birinden söz ediyorum.
Beş yüz bin insan yaşamını yitirdi.
Bakhtin ise öldürülme korkusuyla bir apartman dairesine saklanmıştı.
Yanında bir sürü tütün vardı.
Ama sarma kağıdı yoktu.
On yıldır eliyle yazdığı kitabının sayfalarını yırttı...
...ve sigara sarmak için küçük parçalara ayırdı.
- Elindeki tek örneği mi?
- Elindeki tek örneği.
Öleceğini düşünüyorsan hangisi daha önemlidir;
İyi bir kitap mı, güzel bir sigara mı?
O da üfledi, püfledi ve yavaş yavaş kitabını içti.





Tren





Bir Noel Hikâyesi

- Hiç Noel hikâyesi biliyor musun?
- Noel hikâyesi mi?Elbette.Tonlarca biliyorum.
- Güzel olan var mı?
- Güzel mi? Elbette.Dalga mı geçiyorsun?Yemek ısmarla ben de duyabileceğin en iyi Noel hikâyesini anlatayım.Ne dersin?Her kelimesinin gerçek olacağını da garanti ederim.
...
- Pekâlâ.Hazır mısın?
- Hazırım.Ne zaman istersen.
- Seni dinliyorum.
- Resim çekmeye nasıl başladığımı sormuştun, hatırlıyor musun?İşte bu da ilk kameramı nasıl edindiğimin hikâyesi.Aslına bakarsan o sahip olduğum tek kamera.Buraya kadar anladın mı?Her kelimesini.İşte olanların hikâyesi.76 yazıydı. Vinnie'nin yanında çalışmaya yeni başlamıştım.İki yüzüncü yıl dönüm yazı.Sabah çocuğun teki dükkâna girdi ve bir şeyler çalmaya başladı.Vitrinin yanındaki kitapların orada duruyordu.Seks dergilerini gömleğinin altın atıyordu.Tezgâhın önü kalabalık olduğu için önce onu fark edemedim.Hırsızlık yaptığını fark edince bağırmaya başladım.Tavşan gibi kaçmaya başladı.Tezgâhın arkasından çıkmayı başardığımda...o çoktan Yedinci Cadde'ye ulaşmıştı.Yarım blok kadar onu takip ettim ama sonra peşini bıraktım.Kaçarken bir şey düşürmüştü.Daha fazla koşacak halim olmadığı için gidip ne olduğuna bakayım dedim.Meğer düşürdüğü şey cüzdanıymış.İçinde hiç para yoktu, ama ehliyeti vardı ve üç dört tane de fotoğraf.Polisi arayıp tutuklatmayı düşündüm.Ehliyetinde adı ve adresi vardı.Ama onun için üzülmüştüm.Sıradan küçük bir serseriydi ve cüzdanındaki o resimlere bakınca ona kızmayı bir türlü başaramadım.Roger Goodwin.Adı buydu.Hatırladığım kadarıyla resimlerden birinde annesinin yanında duruyordu.Diğerinde ise okulda kazandığı bir ödülü tutuyordu.Sanki İrlanda at yarışlarını
kazanmış gibi gülümsüyordu.Gönlüm elvermedi.Brooklynli zavallı bir çocuk...zaten reşit değildi...ayrıca birkaç ahlaksız dergi kimin umurundaydı.Ben de cüzdanı sakladım.Arada bir cüzdanı ona göndermek için kendimi zorladığım oldu ama sürekli erteledim ve hiçbir şey yapmadım.Derken Noel zamanı geldi, ama yapacak hiçbir şeyim yoktu.Vinnie beni davet edecekti, ama annesi hastalandığı için son anda karısıyla Miami'ye gitmesi gerekmişti.O sabah dairemde oturmuş halime üzülürken...Roger Goodwin'in rafta duran cüzdanı gözüme ilişti.Kendi kendime "Neden, bir kere olsun iyi bir şey yapmıyorsun?" dedim.Paltomu giydim, cüzdanı vermek için yola koyuldum.Adres Boerum Hill'de proje evleri civarındaydı.Dışarısı buz gibiydi ve hatırladığım kadarıyla doğru binayı bulabilmek için birkaç defa kayboldum.Her şey birbirine beziyordu; sen de başka bir yerde olduğunu sanarak süreli aynı yerde dolanıyordun.Her neyse, sonunda aradığım apartmanı bulmuştum. Zili çaldım...Hiçbir şey olmadı.Kimse olmadığını düşündüm, ama emin olmak için tekrar çaldım.Biraz daha bekledim.Tam gidecekken birinin kapıya doğru yavaşça geldiğini duydum.İhtiyar bir kadın sesi "Kim o?" dedi.Ben de Roger Goodwin'i aradığımı söyledim."Roger, sen misin?" dedi.Yaklaşık 15 kilit açtıktan sonra kapıyı açtı.En az seksen yaşındaydı, hatta doksan bile olabilir.Onda ilk fark ettiğim şey kör olduğuydu."Geleceğini biliyordum, Roger" dedi."Noel günü büyükannen Ethel'i unutmayacağını biliyordum."Sonra sarılacakmış gibi kollarını açtı.Düşünecek fazla zamanım yoktu.Neler olduğunu anlamadan önce hemen bir şeyler söylemeliydim.Dudaklarımdan dökülen kelimeleri duyabiliyordum."Aynen öyle, büyükanne Ethel." dedim."Noel için seni görmeye geldim."
Neden yaptığımı sorma.Hiçbir fikrim yok.Olaylar öyle gelişti. Kendimi birden yaşlı kadının kolları arasında buldum.Kapının önünde ben de ona sarılıyordum.İkimizin de oynamaya razı olduğu bir oyun gibiydi ama kuralları belirlememiştik.Demek istediğimi, kadın torunu olmadığımı biliyordu.Kaçık ihtiyarın tekiydi.Ama kendi kanından birini bir yabancıyla karıştıracak kadar bunamamıştı.Ama öyle davranmaktan mutluydu.Benim yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için durumu kabullenmiştim.Böylece dairesine çıktık ve bütün günü beraber geçirdik.Ne zaman bana "Nasıl" olduğumu sorsa, ona hep yalan söyledim.Bir tütün dükkânında iş bulduğumu söyledim.Evleneceğimi söyledim.Yüzlerce hikâye anlattım.O da her birine inanmış gibi yaptı.Başını sallayarak "Çok güzel, Roger." diyip, gülümsedi."Senin için her şeyin güzel sonuçlanacağını biliyordum."Bir süre sonra acıkmaya başladım.Evde pek fazla yemek olmadığı için mahalledeki dükkânların birinden bolca yiyecek alıp geldim.Pişmiş tavuk, sebze çorbası, patates salatası, gibi şeyler işte.Ethel'in yatak odasında zulaladığı birkaç şişe şarabı vardı.Birlikte oldukça tatmin edici
bir Noel sofrası hazırlamayı başarmıştık.Şarap yüzünden biraz çakırkeyif olduğumuzu hatırlıyorum...Yemekten sonra sandalyelerin daha rahat olduğu oturma odasına geçtik.İşemem gerekiyordu, ben de izin isteyip tuvalete gittim.İşte her şey bu noktada değişmeye başladı.
Ethel'in torunu gibi davranmak zaten büyük sorumsuzluktu...ama sonra yaptığım şey gerçekten büyük delilikti ve kendimi hiç affetmedim.Banyoya gittim ve duşun yanında duvara karşı dikildim.Altı ya da yedi tane kamera olduğunu gördüm.Yepyeni 35 milimetre kameralar kutuları açılmamış şekilde duruyordu.Daha önce, fotoğraf çekmek şöyle dursun hırsızlık bile yapmamıştım.Ama banyoda öylece duran kameraları görünce bir tanesini istediğime karar verdim.Birden oluverdi.Durup düşünmedim bile.Kutulardan birini kapıp kolumun altına sıkıştırdığım gibi oturma odasına geri döndüm.Gideli üç dakika bile olmadığı halde Büyükanne Ethel uykuya dalmıştı.İtalyan şarabını fazla kaçırmıştı, sanırım.Bulaşıkları yıkamak için mutfağa gittim ama bütün o patırtıya rağmen bir bebek gibi uyumaya devam etti.Uyandırmanın anlamamı olmadığını düşündüm ve oradan ayrıldım.Kör olduğu için veda mesajı bile bırakamamıştım.Ben de öylece ayrıldım.Torununun cüzdanını masanın üzerine bıraktım.Kamerayı tekrar aldım ve evden çıktım.Hikâye burada bitiyor.
- Onu tekrar gördün mü?Hiç görmeye gittin mi?
- Bir kere, ama üç dört ay sonra.Kamerayı çaldığım için kötü hissediyordum, daha kullanmamıştım bile.Sonunda gitmeye karar verdim ama Büyükanne Ethel orada değildi.Daireye başkası taşınmıştı, ve nerede olduğunu bilmiyordu.
- Büyük ihtimal ölmüştür.
- Evet, büyük ihtimal.
- Yani son Noel'ini seninle geçirmiş oldu.
- Sanırım.Hiç böyle düşünmemiştim.
- İyi bir şey yapmışsın, Auggie.Ona iyilik yapmışsın.
- Ona yalan söyledim, çaldım.Nasıl olur da iyilik dersin anlamıyorum.
- Onu mutlu etmişsin.Kamera zaten çalıntıydı.Gerçek sahibinden çalmakla aynı şey değil.
- Sanat için her yol mubahtır, desene Paul?
- Öyle demezdim. En azından kamerayı iyi bir amaç için kullanıyorsun.
- Artık bir Noel hikâyen var, değil mi?
- Evet.Sanırım var.
- Sallamak büyük yetenek ister, Auggie.İyi bir hikâye yazabilmek için, doğru tuşlara basmayı bilmen gerekir.Sen bu işin ustalarından birisin.
- Ne demek istiyorsun?
- Yani...güzel bir hikâye diyorum.
- Sırlarını dostlarınla paylaşamayacaksan, senden dost olur mu?
- Kesinlikle.Yaşamanın hiçbir anlamı kalmazdı, değil mi?






Final Scene




Smoke (1995)
Yönetmen: Wayne Wang
Yazan: Paul Auster

21 Mart 2020 Cumartesi

elbruz dağları - şehir ışıkları

Elbruz Dağları - Grup Şehir Işıkları

Elbruz Dağları'nda olsam yar,
Bir Çerkez kızı sevsem yar,
Elimde akordiyon, belimde balalayka,
Şimdi Kafkasya'da olsam yar.

Kara günler gelip çökende,
Düşman çizmesiyle ezende,
Yüreğim kan ağlıyor, ilmik boyna geçende,
Sır vermez Partizan Sitare.

Yanan köyüm tüter burnumda,
Yoldaşım asılmış kolhozda,
Gün gelir hesap sorar Sitare’yle Natalia,
Faşiste mezardır Kafkasya.

Krasnodar, Kırım, Odessa,
Kiev, Harkov, Kuban, Ukrayna,
Düşmedi Stalingrad, verilmedi Moskova,
Kızıl süvariler hücumda.

Yoldaşların arasında,
Kızıl yıldız kalpağında,
Berlin'e ilerliyor tankların arkasında,
Ahmet’le İvan kol kola.

Görmeliydin yarim Sitare,
Faşisti ezdik biz ininde.
Kazaska oynuyoruz zafer türküleriyle,
Şimdi bayrağımız Berlin'de.

dönme dolap, behçet necatigil


Dönme Dolap

Nerden niçin mi geldim
Bilmeden bir şey diyemem, ya siz?
Hem hiç önemli değil
Geldim, yer açtılar, oturdum
Girip çıkanlar vardı
Zaten ben geldiğimde.


Başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi
Gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi.
Doğrusu anlamadım bir düğün-dernek mi
Sonra da kimileri düşünceli, durgundu
Gidenler neye gitti doğrusu anlamadım
Zaten ben geldiğimde.


Bir luna-park mı bir konser bir gösteri
Bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı
Sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti
Bak dediler baktım pek bir şey göremedim
Hem her yer karanlıktı
Zaten ben geldiğimde.


Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede
Nasıl kalkıp gideceğim kalk git dediklerinde
Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele
Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan
Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken
Zaten ben geldiğimde.

Behçet Necatigil

20 Mart 2020 Cuma

the souvenir (2019), joanna hogg

The Souvenir (2019)
Joanna Hogg

- Çok özelsin, Julie.
- Öyle olduğumu sanmıyorum.
- Hayır, öyle olduğunu sanmıyorsun.
Çok normal. Gerçekten.
- Evet. Normal.
- Normal falan değilsin.
Sen bir ucubesin.
- Teşekkür ederim.
 Nasıl bir ucube olabilirim ki?
- Kırılganlığın.
- Bu iyi bir şey mi?
- Sanırım biliyorsun.
- Bence tamamen sıradanım.
- Sen sıradan değilsin.
Kaybolmuşsun.
Ve sen hep kayıp olacaksın.















sadece senin yüzün, onat kutlar


Yeraltında bir bizans sarnıcı gibi loş
Kuyularda körlerin durağan bakışlarını
Tedirgin bir çocuğun önsezileriyle
Bozmadan geçerken hiç düşünmemiştim
Yukarda bembeyaz bir güvercinin
Mavi bir balkonun bulutlarından
Benim toprağımı aradığını

Karşıda tepelerin hayal perdesini
Bir sardunya ağacı hışırdatıyor
Koyunlar sessiz bir yılan bir güneş
Bir kısrağı her yıl aşan kırların
Azgın tanrısı Pan'dan doğma yabansı
Ve inatçı bir keçi gibi Gavvino
Bir zincirlemeyle geçiyor çocukluğumun
Kısa pantolonlu kara gözlü yoksulluğuna

Sanki Pera'nın bindokuzyüzden
Art nouveau pencerelerden baktığı
Tirse haliç ve loş kumrular oteli
Birbirinden habersiz iki odada
Seni de salıyor düşlere ve beni
Tanrım görmeden tedirgin ve kızgın
Gümüş bir asansör çıkarırken seni
Kara bir ağırlık gibi iniyorum boşluğa

Sakalının koyu meşe dallarıyla
Kapatınca karanlık bulutlar
Göklerdeki haşin ve eski ahitten
Bir mezmurla isyan eden babamız
Dilsiz ve korkulu ve yoksul
Sıkı toprağı delip güneşe doğru
Alınyazısı yırtan ufacık tohum
Benim geçmiş tarlalardan arkadaşım
Kemik saplı kaçamak bir çakıyla
Kurak hayalgücümü kanatıyor

Sanki bir sayım günü ya da sıkıyönetim
Issız sokaklarında surdiplerinin
Birbirine rastlamadan dolaşan
İki serüvenci gezgin gibiyiz
Bomboş bir sinemanın koltuklarında
Kapkara bir perdeyle ayrılmış gözlerimiz

Bir kuzunun boğazına saplanan hançer
Birden gürültülere boğuyor kenti
Kanlı sokaklarında gondollar yüzdüren
Bir venedik dışarda bu bozgun bizans
Çocukları hançerleyip öldürüyorlar
Kırık bir akordeon gibi yüzleri

Sanki erken rönesansın bir sarayında
Sesleri sarmaşıklar gibi bir madrigalin
İki sağır şarkıcı gibiyiz
Şiirimiz sarılıyor usanmaksızın
Birbirine ve biz sarılamıyoruz

Gölgeli kümeslerde yeniyetmeler
Kucağında fısıldaşan tavuklar
Kara gözlü şipalar ve soluk soluğa
Evreni sevişmenin kuşlarıyla dolduran
Gelinler metresler orospular melekler
Ağaçların ve rüzgarın ve tüm denizlerin
Seslerine karışan şu azgın hayat
Sanki seni ve beni
Boğazın çok derin akıntılarında
Ters yöne habersiz yelken kaldıran
İki çağdışı ve şaşkın balık gibi
Bir doyumsuz hasrete tutsak ediyor

Perdede şimdi kocaman bir hayal
Sadece senin yüzün

Onat Kutlar

salgın hastalıklar, elias canetti, kitle ve iktidar


Elias Canetti

Salgın Hastalıklar
- Kitle ve İktidar -

gökyüzüne, william pattison


Gökyüzüne

Tanrım! Şu hayat denen şeyin anlat esrarını bana, 
inanmayayım, n'olur, bu yükü boşuna taşıdığıma; 
Usandığımda, aman, yılların bezdirici geçişiyle, 
Atıvermeyeyim çaresizce sırtımdaki ağırlığı yere. 

William Pattison 
(1706-1727)

Çeviri: Roni Margulies

ve günler dolu değil yeterince, ezra pound


'Ve günler dolu değil yeterince' 

Ve günler dolu değil yeterince
Ve geceler dolu değil yeterince
Ve hayat süzülüp tarla faresi gibi
Geçiyor titretmeden çimleri. 


Ezra Pound
(1885-1972)

Çeviri: Roni Margulies

flight of the conchords 1. sezon (2007), bret, jemaine & murray


Bizler Robotuz - Bret, Jemaine & Murray Klip Hazırlığı
Flight of the Conchords S01.E01 - Sally

- Video kameran var mı, Dave?
- Tabii, bütçeniz nedir?
- Bütçe mi? Nasıl yani? Bütçe mi sunmalıyız?
- Ne kadar harcayacaksınız?
- Bütçe mi basıp getirelim?
Ne kadar harcayacağınızı soruyorum.
Çünkü tam oluşturamadım.
Çok paramız yok.
Ve motor!
Bunun uygun bir kamera olduğunu sanmıyorum, Murray.
- Evet, cep telefonu kamerası.
- Aslen telefon video kliplerde pek kullanılmaz.
Ama biz kullanıyoruz.
Yani elimde bu var.
Görüntü iyi.İyi gözüküyorsunuz.
- Öyle mi?
- Evet.
- Tamam.
- Bunlar ne işe yarıyor?
- Robot için işlev düğmeleriniz.
- Meme ucuna benziyorlar.
- Dokunmasana!
Onları yapana kadar canım çıktı.Güzel gözüküyorlar.




Ördeği Eve Getir - Bret, Jemaine & Sally Yemekte
Flight of the Conchords S01.E01 - Sally

Peki sen Sally'le çıkmasan da ben de sizinle takılsam?
İyi olmaz mı?
Neden bahsediyorsun?
Sizinle takılamam, değil mi?
- Durum garipleşti.
- Elbette takılabilirsin.
Akşam bizimle yemeğe gelsene.
Seninle ve eski kız arkadaşımla çıkmak istemiyorum.
Bu çok garip olacak.
- Garip olmayacak.
- Olacak, dostum.
Olmayacak, hepimiz arkadaşız.
Sally'i seviyorum,
Sally'i seviyorsun...
...eskiden seni seviyordu,
beni çok seviyor...
- ...sen de beni seviyorsun.
- Sanırım seviyorum.
Garip olmayacak.
- Hayır, garip olacak.
- Olmayacak.
- Garip olacak.
- Olmayacak.
Garip olmayacak.
- Garip olacak.
- Olmayacak.
Aslında burada olman biraz garip, Bret.
- Evet, ben gitsem iyi olur.
- Sorun değil.
Bret, gelirse garip olacağını söylemişti, ben olmaz demiştim...
...ama biraz garip oldu.
- Hey…
- Evet, biraz…
Seni görmek hoş, Sally.Güzel gözüküyorsun.
Bret, kızla ben çıkıyorum.
Duygular sadece.
Gerçekten güzel gözüküyorsun.
Ben de tam onu söyleyecektim.
- Gitsem iyi olacak.
- Hayır, kal.
Aslında Bret'le ben çıkarken senin hep yanımızda olman gibi bu.
Bana fark etmez, kalırım.
Bence gitmelisin.
Evet, gitmeliyim.
Biraz garip oldu.
Ördek sipariş etmezdim.
Bütün paramı ördeğe verdim.
Ördeği eve getirir misin?
- Evet, tabii.
- Tamam.
Peki, ben gideyim.
Seni görmek güzeldi.
- Hoşça kal, Bret.
- Görüşürüz.
- Ördeği getir.
- Evet, getiririm.




Biz Fakiriz Ahbap - Bret & Jemaine
Flight of the Conchords S01.E02 - Bret Gives Up the Dream

Bunu seveceksin.
- Sandviç mi?
- Evet.Güzeldir.
- Biraz reçel. Bu da güzeldir.
- Mmm.
Bu da güzel gözüküyor, değil mi?
Bu harika.Bunları neyle aldın?
Bedavaydı.
- Bedava mı?
- Evet.
- Nasıl olur da bedava olur?
- Ne?
Buldum işte.
Sokaktaydı. Biri istememiş.
N'apıyorsun, ahbap.
O güzel sandviçtir.
Tükürecektim ama galiba yiyeceğim.
Biz fakiriz, ahbap.
Fakiriz, değil mi?




Ben Bir Adam Vurdum, Aynı Şey Değil
Flight of the Conchords S01.E03 - Mugged

Durumu gözünde canlandırabilirsin.
Mickey'nin kuzenini sandalyeye bağladım.Diz kapağından vurmalıydım.
Bir şeyle ilgili ders vermeliydim.
- Ne tür bir şeyle ilgili?
Aileyle ilgili.Onların arasında.
Her neyse, onu vurdum.
45 dakika sonra bir mesaj.
Mesaj, dikkatini çekerim.Arama değil.
"Selam John. Bu arada iş iptal."
- Bu berbat. Mesaj.
- Yaptıktan sonra iptal edildi.
En kötüsü de bunu iki gündür biliyor olmasıydı.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Onu çözmem özür dilemem lazım, değil mi? Her yeri kan içindeydi.
Yardım etmeliydim, çok garipti. Çok üzüldüm.
- Tahmin edebiliyorum, John.
Çok kötüymüş. - Berbattı.
- Bret de aynı şeyi yaptı aslında.
- Gerçekten mi?
Evet. Sinemaya gidecektik.
- "İmparatorun Yolculuğu."
- Bayılırım o filme.
Ve o... Biletleri almıştım.
O gelmedi. Mesaj attı.
"Ben gelmiyorum" yazmış.
Ama bu...
Aynı şey değil,...
değil mi? Yani...
...ben bir adam vurdum.
Seninki daha kötü.




Bret Evi Terkediyor - Şarkılı
Flight of the Conchords S01.E04 - Yoko




Yoko'ya İki Saatlik Şarkı
Flight of the Conchords S01.E04 - Yoko

Hey, Jemaine. Coco'ya şu aşk şarkısını yazdım.
- Öyle mi?
- Dinler misin?
- Fikrini söylersin
- Olur.
İyi, güzel.
# En yüksek dağa tırmanırdım. #
# En derin okyanusta yüzerdim. #
# En uzun yolda yürürdüm. #
# Seninle olmak için, istersen sen. #
# En zor bulmacayı çözerdim. #
# En sıkıcı kitabı okurdum. #
# En sıcak maddeyi tutardım. #
# En zor bulmacayı çözerdim. #
# En hızlı hayvanla yarışırdım. #
# En büyük yemeği yerdim. #
# Seninle olmak için... #
# Co... co. #
Biraz uzun olmuş.
- Tamam.
- İki saat sürdü.
Peki.
Başka bir şey?
Evet.
Bir bakalım.
Tamam.
Peki.
"En yüksek dağa tırmanırdım."
- Gerçekten yapar mıydın?
- Muhtemelen hayır.
Bir nevi söz veriyorsun ama.
- O bir metafor. 
 - Peki, tamam. Neyin metaforu?
Onun için her şeyi yapacağımın.
Onun için en yüksek dağa tırmanır mıydın?
Hayır. Anladım.
Hayır, bunu anladım.
Birçok şeyi yapmazdım.
Koca bir kılıcı yutar mıydın?
Kılıç... Muhtemelen onu da yapmazdım.
Belki de daha gerçekçi şeyler yazmalısın.
- Başka şeyler.
- Ne gibi?
"Seninle takılırım."
- Bu iyi.
- Kötü değil.
Bu benim sözüm.
Kullanabilirsin.
"Seninle takılırım."






Göz Kısmı - Mel & Murray
Flight of the Conchords S01.E04 - Yoko

Bret'in kız arkadaşı bana benziyor mu?
- Birazcık?
- Çok az. Göz kısmı.
Öyle mi?
Büyük gözlü demek.
Yani...
Gözleri var işte.





Bu Hiç Adil Değil, Oysa Ben Çok Gıdıklanırım
 Bret, Yoko & Jemaine
Flight of the Conchords S01.E05 - Sally Returns


Aslında, gerçekten siz sadece birbirinizi gıdıklayıp duruyorsunuz ve,
bilirsin, belki bi başkasını da aranıza alsanız iyi olur.
Evet. Bugün neler yapacaksın, Jemaine?
Uh, Bilmem.
Aslında çok sıkılıyorum.
Hadi, adamım, burdan gitsen iyi olucak.
İlk hamleyi yapmak üzereyim.
- Burda ben de yaşıyorum.
Evet, ama Dave'in yanına git ve kek falan yapın işte
- Kek yapmaktan hoşlanmıyorum.
- Ama bütün gün onu gıdıklayamam.
- Üstelik ben gıdıklanmam.
- Öyle misin?
- Hayır, numara yapıyorum zaten
- Harbi mi?
Evet bence o da numara yapıyor.
Oh bu hiç adil değil.Ben çok gıdıklanırım.

 


Murray - Yoklama
Flight of the Conchords S01.E05 - Sally Returns

Jemaine.
- Burda.
- Bret!
- Evet.
- ve Murray.
Evet, burda, teşekkürler.

 



Sally'e Hediye - Kırık Kelebek
Flight of the Conchords S01.E05 - Sally Returns

Bunu doğum günün için yaptım.
Bir kelebek.
Metroda üstüne oturmuşum.
- Oh, keşke bu hale gelmeseydi.
- Ama biraz da yapıştırıcı aldım.
- Oh.
- Ve bu...Çok fonksiyonlu.
Bunu evinde kullanabilirsin.




Müzikli Kartpostallar - Bret, Jemaine & Murray
Flight of the Conchords S01.E06 - Bowie

- Selam , Murray.
- Selam millet ,elimde ne var tahmin edin.
- Um...
- Bisküvi mi?
Hayır ,yaklaşamadın bile.
- Jemaine?
- Farklı bi bisküvi mi?
Hayır , bende bisküvi yok ,var mı?
Bisküvi yok dediğime göre farklı bi bisküvi nasıl olabilir ki?
- Gerçekten büyük bi bisküvi olmalı.
- Bisküvi falan değil!
Bilmiyorum ,
bilirsin hayal gücüm pek iyi değildir.
Oyunu mahvettiniz.
Neyse sadece göstereyim.
Ah, bu gerçekten muhteşem.
Dinleyin.
- Dinleyin şunu.
- Ama anlaşmamız bozulmamış mıydı?
Hayır Mr. Armstrong Bret in toplarını çok beğendiğini söyledi.
Yeni kartın prototipini görmeyi isteyeceğimizi düşünmüş.
Sana bir içki ısmarlayabilir miyim?
Artık bunu karşılayabiliriz sanırım.
Yarım milyon kart mı bastılar?
Hayır sadece 50 tane.
Bu çok popüler bi model değil.
Ama 50 cent alacağız, sizin kahveleriniz ne kadar?
- 60 cent.
- Bunun bi kopyasını alabilir miyim , Murray?
- Hayır hayır bunun maliyeti 50 centden daha fazla
yoksa zarar ederiz değil mi?
Her şeyi boşa harcamış oluruz
Peki bi süreliğine ödünç alabilir miyim?
Bir geceliğine sende kalabilir, ama onu kimseye gönderme.




Irkçı Ejderha Alby
Flight of the Conchords S01.E07 - Drive By

Ve şimdi de herkesin en sevdiği ejderha, "Albi."
- # Marmelat Ormanında #
- # Ormanında #
# Hayal ürünü ağaçların arasında #
# Lor peyniri kulübesinde #
- # Albi yaşarmış #
- # Albi #
- # Albi #
- # Albi #
# Albi, Irkçı Ejderha. #
Bölüm 6.
Bütün köylünün peşine düştüğü Albi Irkçı Ejderha
çok soğuk ve ürkütücü olan mağaraya sığınır.
Çok karanlık ve ürkütücüdür içerisi
ve Albi ağlamaya başlar...ejderha gözyaşları,
hepimizin bildiği gibi, jelibona dönüşür!
Sonra, kuyruğunda küçük bir el hisseder.
Arkasını döner.
Kim olabilir bu?
Önceki gün çok fena yaktığı Arnavut çocuktur
Ne yapıyorsun?
Seni dün öldürdüm sanıyordum...
...ırkçı bir şekilde şikayetlenir Albi.
Hayır, Albi.
Beni ejderha alevinle öldüremedin.
Güvenli yere kadar süründüm.
Ama çok kötü şeklim değişti...der gülerek çocuk.
Neden ağlıyorsun, Albi?
Bütün köylüler beni bu korkunç mağaraya kadar kovaladılar.
Sanırım çok ırkçı olduğumdan.
Elini kuyruğumdan çek, kirleteceksin.
Seni ırkçılık yaptığın için buraya sıkıştırmadılar.
Böyle şeklim değiştiği zaman beni de buraya kadar kovaladılar
Bizim gibi değiller.
Çünkü... Çünkü biz onlara göre farklıyız.
Ve o an, Albi tek bir göz yaşı döker
ve gök kuşağının tüm renklerine sahip bir jelibona dönüşür..
Ve aniden,
Albi artık ırkçı değildir.
- # Mağaraya otururlar #
- # Otururlar #
- # Ve Balonlu sakız pastası yerler #
- # Yam! #
# Albi, Irkçı #
# Albi, Irkçı #
# Albi, Irkçı... #
Ki artık değil.
#... Ejderha #
Hoşçakal, hoşçakal.
Çocuk programına mı ağlıyorsun?
Evet. Ne olmuş?
- Ağlıyor musun?
- Evet. N'olucak?
Yani sırf Yeni Zelandalı olduğumuz için bize hizmet etmedi.




CD Talaş Kutuları
Flight of the Conchords S01.E08 - Girlfriends

Tamam, hesaplara göre,
Aslında cd satışları iyi gidiyor,
ama istediğimden biraz daha yavaş.
Kaç tane sattın?
Bir.
Ama daha elimde çok var.
Kaç tane kaldı?
İki bin beş yüz tane.
Bir tane alabilir miyim?
Bütün kutuyu alabilirsin.Al götür.
- Gerçekten mi?
- Evet, evine götür.
Kutuları burda tutamam.
Sen...Jemaine, sen de bunu al.
- Bütün bir kutu istemiyorum...
- Dolu kutuyu al ve eve götür.
- Bununla ne yapacağım ki?
- Bunları burda tutamam.
Sadece al...ve eve götür.
Yani ikiniz de ikişer kutu alırsanız...
Murray, burda kaç tane...bütün kutulara baktın mı?
- Sadece birine.
- Bunun içinde talaş var.
Aman Tanrım.
Biraz da talaş mı aldın yoksa?
Kutuyu aç, Jemaine.
Bak, Murray.
Talaş.
Bittik biz.
Bunu size anlatmadım,
ama şu işi biz üst geçidin altında hallettik,
anlarsınız, ve en başından beri kurnaz biriydi
Onunla seviştiniz mi yoksa?
Hayır, bana talaş dolu kutuları satmış.
Talaş kutuları mı almak istemiştin?
Bret, hayır!
Cdleri almıştım.
Bunlar çok hafif.
Kaldırmış mıydın?
Tabiki de kaldırmıştım.
Quincy Jones' u bulmalıyım ve kardeşinin neler yaptığını anlatmalıyım.
Bunu öğrenmesi gerekiyor.
Oh, numarası bende yok.
E-mail yolla.
Yollamak isterdim.




Yazılabilir CD Satışı - İşini İyi Yapıyorsun Murray
Flight of the Conchords S01.E08 - Girlfriends

- Hey, çocuklar!
- Hey, Murray.
...
- Jemaine, cd'lerinizin hepsini sattım.
- Sahi mi?
- Evet.
- İnsanlar beğendi mi?
Hepsini Dave' e sattım.
Yeniden yazılabilir cd'lerdenmiş..
Yani bütün müzikleri silip boş cd olarak satacakmış.
Görünüşe göre bu şekilde halletmiş olduk ve...
- İdeal olmamış.
- İdeal olmadı,
ama evet, yine de cd çıkarmış olduk, öyle değil mi?
Evet, boş cd olarak.
Evet yine de çıkardık,
ve...bilirsiniz.
- Boş olarak.
- Evet.
- Bu iyi.
- Bu...
Bu iyi, biliyorum.
Şimdi de şu talaşları satacak birilerini bulacağım,
ve şu iş bitmiş olacak.
- Sonra görüşürüz.
- Görüşürüz, Murray.
- İşini iyi yapıyorsun, Murray.
- Sağol, dostum.



Araba Yolculuğu ve Otel Lobisi Konseri
 Bret, Jemaine & Murray
Flight of the Conchords S01.E09 - What Goes On Tour

Sana bir sır vereyim, Bret.
Bu hoşuna gidecek.
Bazen geceleri yalnız araba kullanırken,
bunun bir otobüs olduğunu düşünürüm.
- Öyle mi?
- Evet.
Bu çok saçma, değil mi Bret?
- Hayır, iyiymiş.




Deri Takımlar ve Dostluklar
 "Çok Üzgünüz Murray"
Flight of the Conchords S01.E09 - What Goes On Tour

Çok üzgünüz, Murray.
Sizinle konuşmuyorum ben.
Şunu ona ver.
Bret diyor ki şunu sana verecekmişim.
Nedir o?
Kaldığımız otelden çaldığınız bir radyolu saat mi?
- Hayır.
- İçine bakmasını söyle.
Bret diyor ki, "İçine bakmasını söyle."
- Biraz büyük.
Ama biraz ıslat, o zaman çekiyor.
üstüne oturur.
Evet, kendiminkini çıkaramıyorum.
Yol kenarından serseri gibi 40 dakika boyunca yürürken çok şey düşündüm.
Fark ettim ki
İyi bir menajer değilim.
Eee?
Yani bu doğru değil.
Sağ ol, Jemaine.
Ama öyle.
Takma kafana.
Takma kafana, takma kafana.
Dost muyuz?
Gruba dönüyor musun?
Eğer izin verirseniz.
Veririz.
Verdik.
Peki ya sen, Jemaine?
İzin verir misin?
Evet. Evet.
Evet.



 Dünya Müzikleri & Yeni Zelanda
Flight of the Conchords S01.E10 - New Fans

Dünya Müzikleri Salı Gecesine hoş geldiniz.
...
Dünya müzikleri mi?
Biz dünya müziği yapmıyoruz. 
Yapıyor muyuz?
Evet. 
Yeni Zelanda dünyada değil de nerede sence?



 Kızlar Kimi Kesiyor?
Flight of the Conchords S01.E10 - New Fans

Jemaine, şuradaki kızlar bizi kesiyor.
Bana bakıyor olabilirler mi?
Hepimizi kesiyorlar!
Bak ne diyeceğim, 
tuvalete gidermiş gibi yapacağım,
siz de beni kesip kesmediklerine bakın.
- Tamam mı?
- Evet.
Hayır, beni kesmiyorlar!
Şimdi gerçekten tuvalete gitmem gerek
benim işim bitti!



Takma Murray - Beste
Bret & Jemaine
Flight of the Conchords S01.E11 - The Actor

Konser bence iyi geçti.
Evet, bence de güzeldi.
Belki topluluğa daha çok odaklanabilirsiniz, anlatabildim mi?
İzleyiciyle daha çok  içli dışlı olmak gibi,...
...onları alkışlatmak gibi.
Bir çocukla konuşmaya çalıştım ama çenemi kapamamı söyledi...
...çünkü gazete okumaya çalışıyormuş.
Bir kişiyi gazete okurken rahatsız etme sen de, Jemaine.
Okumaya çalıştığı büyük bir haber olabilir.
Daha çok dinleyiciye ihtiyacımız var.
Biliyorum, bu seferki daha kalabalık olur sanıyordum.
Neyi yanlış yapıyorum?
Belki biz yanlış bir şeyler yapıyoruz.
Müziğimizi daha güzel yapsak etkisi olur mu?
Olabilir, evet.
Kimse dinleyemeyecekse, müziğin güzel olması bir şeyi değiştirmez.
Bedava kalem dağıtsak nasıl olur?
Hayır, artık Yeni Zelanda'da değilsiniz, Bret.
Biliyorum, ama önceden  yapıyorduk. Hatırladın mı?
Yirmilik bir kutu kalemimiz olurdu...
- Evet.
- Ve o gece...
- 20 kişi.
- ...20... Herkes oradaydı.
Biliyorum. Her grup yapardı.
Burası Amerika. Burası farklı.
Murray, bizim için herhangi bir plâk şirketiyle anlaşabildin mi?
- Tahminimce hayır.
- Güzel tahmin. Hiç.
"Demo için teşekkürler.
İlgilenmiyoruz."
"Ama her gün denediğiniz için teşekkürler." bile yok.
- Söyle.
- Takma, Murray.
Takma.

# Takma, Murray,
seni alt etmesine izin verme. #
# Kendini toparla. #
# Her şey yoluna girecek. #
# Takma, Murray. #
# Biraz üzgün gibisin. #
# Yaşamın o kadar kötü değil. #
# Güzel gerçirdiğin zamanları düşün. #
# 33. doğum günü hatırlıyor musun? #
# Büyük bir parti vermiştin. #
# Bütün arkadaşların senin için oradaydı. #
# Jemaine, Greg ve ben. #
# Sana dört ve üç şeklinde... #
# ...bir pasta yaptırmıştık. #
# Çünkü 43'üne bastın sanıyorduk. #
# Bir köpeğin var. #
# Seni seviyor, Murray. #
# Çok akıllı bir köpek. #
# İngiliz buldoğu. #
# Bir araban var değil mi, Murray? #
# Bir 03 model Accord #
# Hem de ikinci el. #
# Ve bir işin var. #
# Bir sürü eklemin var. #
# Hassas bir burnun var. #
# Ve tekvando yapıyorsun. #
# Kıyafetine göre kravatı iyi seçiyorsun. #
# Bir gelip bir gitse de bir karın var. #
# Bazıları aramalarına geri dönmüyor. #
# Aramalarına geri dönmüyorlar. #
# İnsanlar sana "Turuncu kafa" diyor. #
# Sana "Turuncu kafa" diyor. #
# Ama onlar ne gördüklerini bilmiyorlar. #
# Sadece turuncu kafa görüyorlar. #
# Turuncu kafa. #
# Takma, Murray, şimdi unutma zamanı.#
# Karın nette biriyle tanıştı. #
># Hadi gidip dondurma alalım. #
# Takma, Murray, hiçbir şey yolunda gitmez. #
# Her gün aynı şey. #
# Yarın bir başka gün. #

Sağolun beyler.





Todd Bret'i Kovduruyor.
Flight of the Conchords S01.E12 - The Third Conchords

Tamam, oraya gideceğim ve diyeceğim ki,
"Sevgili Todd, çok teşekkür ederiz,
ama artık grupta değilsin."
Mmm. Bunu yapabileceğini sanmıyorum, adamım.
Sen çok kırılgansındır.
Bunu söylediğine inanamıyorum.
Bak, bunu ben yapacağım.
Tamam, evet, sen yapsan daha iyi olur.
"Sevgili Todd."
"Sevgili Todd" demeyi unutma sakın.
...
Hey, nasıl gitti?
Kötü. Kötü.
Kovulduğunu söyledim, o da beni itti.
- Ooh.
- Evet.
Sonra da asıl seni kovmamız gerektiğini,
çünkü senin bizi yavaşlattığını söyledi.
- Böyle söyledi.
- Sen ne dedin peki?
Valla, ona vurdum.
Biliyorsun, böyle bir şey söyleyemez.
- Vurdun mu?
- Evet, vurdum. Suratına vurdum.
- Suratına mı?
- Evet, vurdum... tam suratının ortasına vurdum.
- Wow.
- Evet,
Senin hakkında öyle konuşmasına izin vermem.
- Sağol, adamım.
- Evet.
Neyse, ondan kurtulduk.
Mmm.
Ne demek, "Mmm"?
- Yani...hayır.
- Ne? Kovdun mu kovmadın mı?
Yani, aslında, onu kafakola aldığımda,
senin neden grupta olmaman gerektiğini anlattı.
Ve biraz düşününce bana da mantıklı geldi.
Orada sadece 20 saniye kaldın.
Evet, 20 saniyenin ardından mantıklı geldi.
Kafakola aldığın bir adamı kovmak zor oluyor.
Seni kovmak daha kolay, Bret,
çünkü sen benim arkadaşımsın.
- Eee ne diyorsun yani?
- Kovuldun, Bret.
- Kovuldum mu?
- Evet.
- Ama bunu yapamazsın...
- Bak, bunu daha sonra konuşuruz.
Şimdi grup çalışmasına gitmem gerekiyor.
Todd'un katı kuralları var.




1. Sezon Finali
Flight of the Conchords S01.E12 - The Third Conchords