9 Ocak 2013 Çarşamba

delilik ve toplum, michel foucault

 "Deli, sorumsuz hakikattir"


...Ortaçağ Avrupa'sında deliyi karakterize eden şey neydi?Deli esas olarak hareketli kişiydi; yani bir yere ya da bir senyöre bağlı olmayan , bir şehre yurttaşı olarak bağlı olmayan, şehirden şehre, şatodan satoya, evden eve dolaşan kişiydi, özellikle başıboş bir serseriydi, coğrafi açıdan olduğu kadar hukuki açıdan da marjinaldi, ona ne bir meslek, ne bir mülk, ne de aidiyet atfedilebilirdi.Çok daha kesin bir biçimde, on yedinci yüzyıldan itibaren deli esas olarak çalışamaz durumda olmasıyla tanımlandı.Gerçekten de, on yedinci yüzyılda deliye esas olarak çalışamaz durumda olduğu için bir tedavi, daha doğrusu sistematik ve genel önlemler uygulanmaya başlandı.Deli, on yedinci yüzyılda özündeki aylaklıktan ya da çalışma kurallarına boyun eğmeyi becerememesinden yola çıkarak tanındı.Biraz önce sözünü ettiğim ve on sekizinci yüzyıl sonunda Fransa ve İngiltere'de açılmış olan ve bazı insanların serbest bırakıldığı büyük hastaneler on yedinci yüzyılda, esas olarak, büyük kapitalist ticaret toplumlarının oluşturduğu dönemde çalışacak durumda olamayan insanları tıkmak içindi.Bir anlamda aylakların, çalışmaya koşulamaz olanların alanında, bulunduğu yerde, deliler fark edilmeye, tecrit edilmeye ve kapatılmaya başlandı...

İktidarın Gözü
Michel Foucault

hakkari'de bir mevsim


...
-Yok muydu gerçekte delil ?
-Dağ başında delil ne arar hocam ?
-Doğrusun Halit.Delil yok dağ başında..Olsa olsa tanık olur.
-Ne tanığı hocam ?
-Ne bileyim Halit, kayalar, otlar, köpekler, gökyüzü, güneş..Ya da insan.
-Bizimkinde o da yoktu...

Hakkari'de Bir Mevsim
Ferit Edgü

13 Aralık 2012 Perşembe

trenler de ahşaptır, haydar ergülen


"Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenl"C. Zarifoğlu

Tren, uçak gibi üstümüzden, vapur gibi kıyımızdan geçmez, tren içimizden geçer, o yüzden böyle yakındır bize.
---
Diğer vasıtalar fazlalığı taşıyadursunlar, tren içimizdeki çokluğu, çocukluğu taşımıştır, taşıyıp durur.O yüzden artık "yolculuk nereye?" diye sormanın da anlamı yoktur.Yolculuk buraya kadardır..Çocukluğu da, buharlı yolculukları da emanete brakma zamanıdır.
---
Saatin yarım olma hali, şairin dediği gibi insan olma halidir, vaktidir.Saat yarımsa zaman bizdendir; saat onikiotuzsa zaman bize küsülüdür.
---
Galiba istasyonlara hiç bebek bırakmıyorlar, daha çok camilere bırakıyorlar, üzerine de "adını garip koyun, büyüyünce bulurum" diye yazıyorlar.İstasyonun küçük bahçesine, istasyon şefinin kapısına bırakılırsa, hani karakollarda polisler, "kader" koyuyorlar ya terkedilmiş çocukların adını, onun gibi, "kader"i değişecek belki de...
---
Çünkü biz artık ayrı zamanların acılarıyız, ayrı acıların insanlarıyız.
---
Hem aslında tren ne doğuya, ne batıya gider,tren içimizdeki yolculuktur.
---
Hiçbir şeyi hiçbir şeyle dolduramamanın sıkıntısıdır.Hiçbir şeyin hiçbir şeyin yerine geçmediğini anlarsınız bazen yolculuğun sonunda.

Trenler de Ahşaptır
Haydar Ergülen

sıkıgözetim, jean genet


-İşte budur yıkımı yıkım yapan.Ben artık uçurumun kenarında da değilim.Düşüyorum.Yitirecek şeyim kalmadı.Size söyledim.Yeşil göz güldürecek bizi; öyle yumuşak düşüyorum ki; öyle güzel ki beni düşüren şey, onu incitmemek için isyan edemiyorum.Suç işlediğim gün...dinliyor musun? Suç işlediğim gün aynen böyleydi.Dinliyor musunuz?Bu sizi ilgilendirir beyler"Suç işlediğim gün" diyorum ve utanmıyorum!Kim var bu zindanda, bu zindanın herhangi bir katında kim benimle boy ölçüşebilir? Kim benim kadar genç, benim kadar güzelken böyle korkunç bir yıkıma uğramış?"Suç işlediğim gün" diyorum, o gün büyüyor, büyüyor...

---

Kalp akçesin sen.İliklerine kadar kalp.Kürek hikayesi, bileklerindeki izler kalp.Zenci üstüne karıştırdıkların kalp, dövmelerin kalp, öfken kalp, kalp...İçtenliğin kalp, lafların kalp...

Sıkıgözetim 
Jean Genet

tragedyalar v, edip cansever

Kalender, Çeşm-i Sansar ve Curtains için



"Stepan, bir yağmurluğun yerini bulamamış hışırtısı"

2 Aralık 2012 Pazar

amedee ya da ondan nasıl kurtulmalı, absürd tiyatro


Ölüler korkunç kindar olurlar.Hayattakiler çok daha çabuk unuturlar
---
Yarın, yarın...Senin verdiğin sözleri, senin 'yarınlarını' bilirim ben...Bütün bir ömür senin yarınlarınla geçti gitti...Karar vermen gereken gün yarın değil artık, bugün.Anlaşıldı mı?
---
-Uygunsuz bir insanım ben, yirminci yüzyılda yaşamak için yaratılmamışım.
-Çok önceleri doğmuş olman gerekirdi...ya da çok çok sonra.
---
 Bütün sesler bizim yankımız.Her şey bizi yanıtlıyor.
---
Hiç sporla uğraşmadım.Ağır işlerde de çalışmadım hiç.Ufak tefek işleri bile beceremem.Benimkisi masa başı işi, ben bir entellektüelim.
---
Körsün sen, gerçeği allayıp pulluyorsun !

Amedee ya da Ondan Nasıl Kurtulmalı
Eugene İonesco

Absürd Tiyatro, Hamit Çalışkan


el haimoune, çöl gezginleri, 1986

'Çöl Üçlemesi'nin ilk filmi.Gölgesinde kalmasına rağmen Bab'aziz'den daha sağlam bir yerde durur.Nacer Khemir, kader tarafından incitilen insanların çöldeki arayışlarına hallaci bir şahitlik getirmiştir...

Bir süredir ölümün elini tutmaktayım.
Fakat hâlâ yapmam gereken bir şey var,
Seni bekliyordum.
---
"Beni kınama, kınanmak benden uzaktır.
Allah'ım beni koru, ben yalnızım.
Bu hitabımın hükmünü isteyenler
Okuyun ve bilin ki ben şehidim!"
----
Geçip gidiyorlar!
Gezginlerin hayatı sonsuz bir dolaşmadır.
Kumdan başka bir şey görmezler.
Tozdan başka bir şeye neden olmazlar.
---
- Bize neler öğreteceksin?
- Dilbilgisi, tarih...
- Bahçenin tarihi mi?
- Hayır, ülkelerin.
- Köyümüzün tarihi mi?
---
Belki de mutluluk onlarla yurtları arasında bir engeldir.
---
Lanetle ilgili bir kitabım var.Hayatımı şifresini çözmek için harcadım...Kimse kaderin tecellisini göremeden o kitaba dokunamaz.
---
- Gezginler kim?
- Çocuklarımız.
- Ne yapıyorlar?
- Yalnızca Allah bilir.
---
Yeteri kadar hikayemiz olduğunu bilmiyor musun,
yoksa daha fazlasını mı eklemek istiyorsun?
---
Benim yaşımdaki biri hiçbir yere gidemez.Buralar ölmek için güzel bir yer.
---
Kaderin incittiği bu kimselere karşı anlayışlı ol.
Onları, sonsuzca dolaşan çocuklarının acısıyla başbaşa bırak.

El Haimoune (1986)
Nacer Khemir


hikmet kıvılcımlı sempozyumu, 17-18 ocak 2013

KONUŞMACILAR
Alişan Özdemir: Kıvılcımlı ve Diyalektik
Ayhan Bilgen: Siyasetin Toplumsallaşmasında Dine Yaklaşım ve Kıvılcımlı Dersleri
Birol Dinçel: Çağdaş Sosyoloji Kuramlarına Katkıları Ekseninde Kıvılcımlı ve Sosyolojisi
Demir Küçükaydın: Kıvılcımlı’nın Marksizm'in Gelişimine ve Derinleşmesine Yaptığı Katkılar ve Bu Katkıların Eleştirel Değerlendirmesi

Eser Sandıkçı: Kıvılcımlı’nın “Kadın Sosyal Sınıfımız” Adlı Çalışmasının Feminist Okuması
H.Neşe Özgen: Kıvılcımlı'nın Kürt Analizlerinde Kürtler ve Türkiye Solunun Rolü
İhsan Eliaçık: Kuran'ın Tefsirinde Kıvılcımlı'nın Katkıları
İsmail Beşikçi: Hikmet Kıvılcımlı, Kürtler ve Kürdistan
Kurtuluş Kayalı: Karşılıklı İlişkileri Bağlamında Hikmet Kıvılcımlı ve Memleket Sosyal Bilimcileri Üzerine Bazı Düşünceler
Latife Fegan: Kıvılcımlı Yurtdışı Arşivinin Hikayesi
Mehmet Akyol: Kıvılcımlı’nın Düşünceleri Doğrultusunda Sendikal Hareketin Yeniden Yapılandırılması
                                                                                                     Metin Kayaoğlu: Kıvılcımlı’ya Karşı Kıvılcımlı
                                                                                                     Mustafa Şener: Kıvılcımlı, Kemalizm ve MDD

18 Kasım 2012 Pazar

ulrike meinhof


Kadınların, çocukların ve yaşlıların üzerine napalm bombaları yağdırmak değil, buna karşı çıkmak canilik oluyor...Köyleri haritadan sildiren ve kentleri bombalatan politikacıları onaylamak değil, bu politikacılara pudding ve lor peyniri atmak kabalık oluyor.

Ulrike Meinhof

futbolun tekniğe sığmayan dili: özkan sümer


 *** Özkan sümer, zannedersem Zonguldak'ta antrenörlük yaparken, takımın bitmek bilmez gol sıkıntısini çözmek üzere, zamanın kalburüstü forvetlerinden biri, Ayhan olabilir ismi, epey de bir para dökülerek alınır.Ama futbol iste, bekleneni veremez."Bu maçta patlayacak, olmadı diğerinde patlayacak" derken, neredeyse ligin sonu gelir.Ayhan bir türlü patlayamaz.Son maçlardan birine çıkarken Ayhan, Özkan Sümer'in yanına gelir:

”Hocam” der, “gerçi şimdiye kadar pek iyi gitmedi, ama merak etmeyin, bu maçta yüzünüzü güldüreceğim.”

Sümer bir öksürür ve yapıştırır:

- Oğlum Ayhan, ben ligin başından beri sana gülüyorum zaten.

*** Bir maç esnasında maçın sonlarına doğru yedek kulübesinden birisine ısınması için el eder.İlgili futbolcu (Küçük Soner olabilir) ısınmak için oturduğu yerden kalktığı anda Özkan hoca şöyle bir cümle kurar: "ulan amına koyim sen de işe yarasan zaten yedek kalmazdın ya, neyse"