"Topluluk (İhvan-ı Safa), adını Kelile ve Dimne'deki "Boynu Halkalı Kumru" hikayesinden almış.Hayvanlar, avcıların tuzaklarından ve başka tehlikelerden yardımlaşma sayesinde kurtulan "sadık safiler" imiş."
Cemil Meriç
Işık Doğudan Gelir
Pâdişâh Debşelim, filozof Beydebâ'ya dedi ki:
— Bir yalancının iki eski dostu birbirinden nasıl koparttığına ve ettiğinin yanına kâr kalmadığına dâir anlattıklarını dinledim...
Şimdi uygun görürsen "birbirlerine gönülden bağlı arkadaşların"* (*Metindeki ifade ihvân-ı Safâ'dır: saf, temiz sevgiye dayanan bir dostlukla birbirlerine bağlananlar demektir.) nasıl tanıştıklarını ve aralarında ne tür bir yarar ilişkisinin zuhur ettiğini anlat...
Aldı sözü Beydebâ:
— Akıllı kişi hiçbir şeyi dostlara denk tutmaz! Zîrâ dostlar, iyilik ve güzelliklerin devamı için gayret eden, bir musibet geldiğinde teselli eden kaliteli kişilerdir. Bu mevzûya en iyi misâl, tasmalı güvercin, fare, ceylan ve karga arasında kurulan dostluktur.
Hükümdar merakla sordu:
— Nasıl oldu bu?
Beydebâ anlattı:
— Söylerler işte: Sekâvendecin eyaletine bağlı Dâher kenti civarında avı bol bir mıntıka varmış. Avcıların sık sık geldiği bir uğrak yeri... Orada bol yapraklı bir ağaçta (hikâyemizin kahramanlarından) karganın yuvası varmış. Karga bir gün ağaca doğru yaklaşan bir avcı görür, bed suratlı kaba saba bir herif; üstelik omzunda ağ, elinde değnek vardır.
Avcının gelişiyle endişelenen karga kendi kendine söylenir:
— Adam durup dururken buraya gelmedi elbet! Ya benim canıma kıyacak ya başkasının... Bakayım hele ne yapacak hayırsız! Avcı ağını açar, üzerine hububat saçar, kıyıda bir kuytuya kayar... Çok geçmeden tasmalı güvercin çıkar sahneye... O, güvercinlerin ve yanında bir sürü güvercin vardır. Hepsi de üşüşürler tanelerin üstüne, tek tek kursaklarına indirirlerken ağa takılırlar! Avcı ellerini ovuşturarak gelir, keyfi gıcır adam yaklaşır güvercinlere. Hayvancıklar tuzakta çırpınmakta, kurtuluş çaresi aramaktadır. Tasmalı güvercin der ki:
— Derdinize çare ararken aranızdaki dayanışmayı bozmayın! Hiçbirinizin canı, yanıbaşındaki arkadaşının canından tatlı gelmemeli size! Şimdi hepimiz birbirimize yardım etmeli, ansızın tek kuş gibi kanatlarımızı çırparak havalanmalıyız. Böylece her fert, yekdiğeri sayesinde kurtuluş olacaktır! Güvercinler toparlanırlar, bir sıçrayış yaparlar; toplu dayanışma sayesinde ağı kaldırıp havaya yükselirler... Ama avcı ümidini kesmez, biraz sonra onların düşeceğini sanır. Bu esnada karga kendi kendine: "güvercinleri tâkibetmeli ve işin nereye varacağını görmeliyim" der. Güvercinlerin başı etrafına bakınır ve avcının arkadan geldiğini farkeder, arkadaşlarına dönerek der ki:
— Şu kurnaz avcı bizi tâkibetmekte kararlı gözüküyor! Eğer açıkta uçmaya devam edersek hep bizi tâkibedecektir, gizli kalamayız ona! Ama insanların oturduğu şenlikli yerlere yönelirsek ondan gizlenmiş oluruz, çekip gider ve bize ilişmez. Daha sonra falan yerdeki fare dostuma gideriz. O bizim ağı parçalar dişleriyle...
Güvercinler söyleneni yapar, avcı onlardan ümidini keser, hevesi kursağında kalır, geri döner. Karga ise takibe devam eder. Tasmalı güvercin diğerlerini ardına takarak farenin yanına gelir; herkese emreder, yere konsunlar diye. Fare çeşitli tehlikeler zuhur ettiğinde rahatça kaçabilmek için zamanında delik kazmış tedbirli bir hayvanmış. Bizim güvercin başı onu kendi adıyla "Zeyrek, Zeyrek!" diye çağırır. Fare, derhal deliğinden çıkar ve
— Sen kimsin? diye sorar.
— Ben dostun Tasmalı güvercin! diye cevap verir beriki.
Fare koşarak gelir;
— Vay, sen bu tehlikeli duruma nasıl düştün? diye sorar. Güvercin alır sözü:
— Sen de iyi bilirsin ki, insanın başına gelen iyi kötü her hâdise evvelce yazılmış bir kaderin mahsûlüdür. İşte başıma gelen musibetin temel sebebi budur aslında. Ve şu kesin bir hakikattir ki benden daha iyi imkanlarla donatılmış güçlü biri de alınyazısından kurtulamaz. Güneş ve ay bile takdir edilen günde "tutulur", kaçamazlar kaderden...
Fare bu kısa vaazı dinledikten sonra ağın ilmeklerini kesmeye başlar. Güvercin başı:
— Önce diğer güvercinlerin düğümlerini kes, sonra bana gel! der. Ama güvercin defaatla bu uyarıyı yapsa da fare onu dinlemez, önce ondan başlar; bir yandan da çıkışır:
— Bir yalancının iki eski dostu birbirinden nasıl koparttığına ve ettiğinin yanına kâr kalmadığına dâir anlattıklarını dinledim...
Şimdi uygun görürsen "birbirlerine gönülden bağlı arkadaşların"* (*Metindeki ifade ihvân-ı Safâ'dır: saf, temiz sevgiye dayanan bir dostlukla birbirlerine bağlananlar demektir.) nasıl tanıştıklarını ve aralarında ne tür bir yarar ilişkisinin zuhur ettiğini anlat...
Aldı sözü Beydebâ:
— Akıllı kişi hiçbir şeyi dostlara denk tutmaz! Zîrâ dostlar, iyilik ve güzelliklerin devamı için gayret eden, bir musibet geldiğinde teselli eden kaliteli kişilerdir. Bu mevzûya en iyi misâl, tasmalı güvercin, fare, ceylan ve karga arasında kurulan dostluktur.
Hükümdar merakla sordu:
— Nasıl oldu bu?
Beydebâ anlattı:
— Söylerler işte: Sekâvendecin eyaletine bağlı Dâher kenti civarında avı bol bir mıntıka varmış. Avcıların sık sık geldiği bir uğrak yeri... Orada bol yapraklı bir ağaçta (hikâyemizin kahramanlarından) karganın yuvası varmış. Karga bir gün ağaca doğru yaklaşan bir avcı görür, bed suratlı kaba saba bir herif; üstelik omzunda ağ, elinde değnek vardır.
Avcının gelişiyle endişelenen karga kendi kendine söylenir:
— Adam durup dururken buraya gelmedi elbet! Ya benim canıma kıyacak ya başkasının... Bakayım hele ne yapacak hayırsız! Avcı ağını açar, üzerine hububat saçar, kıyıda bir kuytuya kayar... Çok geçmeden tasmalı güvercin çıkar sahneye... O, güvercinlerin ve yanında bir sürü güvercin vardır. Hepsi de üşüşürler tanelerin üstüne, tek tek kursaklarına indirirlerken ağa takılırlar! Avcı ellerini ovuşturarak gelir, keyfi gıcır adam yaklaşır güvercinlere. Hayvancıklar tuzakta çırpınmakta, kurtuluş çaresi aramaktadır. Tasmalı güvercin der ki:
— Derdinize çare ararken aranızdaki dayanışmayı bozmayın! Hiçbirinizin canı, yanıbaşındaki arkadaşının canından tatlı gelmemeli size! Şimdi hepimiz birbirimize yardım etmeli, ansızın tek kuş gibi kanatlarımızı çırparak havalanmalıyız. Böylece her fert, yekdiğeri sayesinde kurtuluş olacaktır! Güvercinler toparlanırlar, bir sıçrayış yaparlar; toplu dayanışma sayesinde ağı kaldırıp havaya yükselirler... Ama avcı ümidini kesmez, biraz sonra onların düşeceğini sanır. Bu esnada karga kendi kendine: "güvercinleri tâkibetmeli ve işin nereye varacağını görmeliyim" der. Güvercinlerin başı etrafına bakınır ve avcının arkadan geldiğini farkeder, arkadaşlarına dönerek der ki:
— Şu kurnaz avcı bizi tâkibetmekte kararlı gözüküyor! Eğer açıkta uçmaya devam edersek hep bizi tâkibedecektir, gizli kalamayız ona! Ama insanların oturduğu şenlikli yerlere yönelirsek ondan gizlenmiş oluruz, çekip gider ve bize ilişmez. Daha sonra falan yerdeki fare dostuma gideriz. O bizim ağı parçalar dişleriyle...
Güvercinler söyleneni yapar, avcı onlardan ümidini keser, hevesi kursağında kalır, geri döner. Karga ise takibe devam eder. Tasmalı güvercin diğerlerini ardına takarak farenin yanına gelir; herkese emreder, yere konsunlar diye. Fare çeşitli tehlikeler zuhur ettiğinde rahatça kaçabilmek için zamanında delik kazmış tedbirli bir hayvanmış. Bizim güvercin başı onu kendi adıyla "Zeyrek, Zeyrek!" diye çağırır. Fare, derhal deliğinden çıkar ve
— Sen kimsin? diye sorar.
— Ben dostun Tasmalı güvercin! diye cevap verir beriki.
Fare koşarak gelir;
— Vay, sen bu tehlikeli duruma nasıl düştün? diye sorar. Güvercin alır sözü:
— Sen de iyi bilirsin ki, insanın başına gelen iyi kötü her hâdise evvelce yazılmış bir kaderin mahsûlüdür. İşte başıma gelen musibetin temel sebebi budur aslında. Ve şu kesin bir hakikattir ki benden daha iyi imkanlarla donatılmış güçlü biri de alınyazısından kurtulamaz. Güneş ve ay bile takdir edilen günde "tutulur", kaçamazlar kaderden...
Fare bu kısa vaazı dinledikten sonra ağın ilmeklerini kesmeye başlar. Güvercin başı:
— Önce diğer güvercinlerin düğümlerini kes, sonra bana gel! der. Ama güvercin defaatla bu uyarıyı yapsa da fare onu dinlemez, önce ondan başlar; bir yandan da çıkışır: