...
"Sence geçmiş, bir daha geçebilir mi?"
Tongaya düşmemek için, "Bu zor," dedim.Bana her zaman bu tür bilmeceler sorardı.Bende mantığa ve matematiğe yatkın olan, kendisininkine benzer bir zeka görürü ve bunu sınamayı kendisine görev bilirdi.
"Şurada akan nehri görüyor musun?" dedi."Diyelim ki su, geçip giden zaman olsun.Durduğumuz yer şimdiki zamansa, sence gelecek neresidir?"
Düşündüm.Bu gayet kolay görünüyordu.En bariz cevabı verdim."Gelecek suyun aktığı yöndür, şu aşağısı yani."
"Yanlış," diye hüküm verdi."Neyse ki öyle değil."
...
Nehri düşündüm; içindeki gölcüğü, küçük şelaleyi, suyun içinde sabit durmak için kuyruklarını sallayan alabalıkları, uzaklara sürüklenen yaprakları ve dalları hayal ettim.Sonra alabalıkların avlarına nasıl atıldıklarını.Derken bir gerçeği anlamaya başladım: Nehirdeki bir balığın ihtiyacı olan böcekler, dallar, yapraklar ve benzeri her şey dağdan, yukarıdan geliyordu.Demek ki suyun getireceği şeyleri beklerken o yüzden nehrin yukarı tarafına doğru bakıyordu.Nehre daldığın nokta şimdiki zamana karşılık geliyorsa, diye düşündüm, geçmiş de senin üzerinden geçip giden suyun kendisidir, yönü aşağıya yani senin için artık hiçbir anlam ifade etmeyen bir noktaya doğru ilerlemektedir; oysa gelecek tehlikeleri ve sürprizleri beraberinde getirerek yukarıdan inen sudur.Geçmiş nehrin aşağısında, gelecek ise nehrin yukarısındadır.İşte, o gün babama vermem gereken cevap buydu.Kader, iyi ya da kötü, her ne olursa olsun, bize yukarıdan bakan dağlarda yaşıyor.
...
"Buz, dağların bizim için sakladığı geçmiş kışların belleğidir." dedi."Belli bir yüksekliğin üzerinde tüm yaşanmışlıklar gizlidir ve biz geçmişteki bir kış vakti ne yaşandığını bilmek istiyorsak oraya gitmemiz gerekir."
...
Babam, "Şu aşağıda gördüğünüz sular..." dedi."Onları sakın bu kış yağan karların suyu sanmayın.Onlar dağların kim bilir kaç zamandır sakladığı karların sularıdır.Belki de yüz yıl önceki bir kıştan kalmadır."
...
Beni kaybediyormuşçasına hüzünlü gözlerle bakardı yüzüme.İki insan arasındaki sessizliğin gerçekten de bütün felaketlerin başlangıcı olduğuna inanıyordu.
...
Annemle babamın onu bambaşka birine dönüştürmek için bunca şeyi neden yaptıklarını bir türlü anlamıyordum.Hayatının sonuna kadar inekleri otlatmasında ne kötülük görüyorlardı ki?
...
Okudum:
"On dört yaşındaki oğlum Pietro ile buradayım.Takım liderliğinin sonlarına gelmiş olmalıyım, çünkü yakında o beni yukarı çekecek.Şehre dönmeyi canım pek istemiyor, ama bu günlerin anısını tıpkı güzel bir sığınak gibi yanımda götüreceğim.
İmza: Giovanni Guasti"
...
Yaz mevsimi karları erittiği gibi anıları da silip süpürüyor, ama buzullar uzak kışların karıdır ve zihinlerden silinmek istemeyen bir kışın hatırasıdır.
...
Dağkeçileri, kartallar, taze kar.Tıpkı yaşamın ikinci baharı gibi.
...
Ne var ki Bruno tamamen farklı şeyler hissediyordu.Babasından, dayısından ve kuzenlerinden öylesine farklıydı ki sonunda kime benzediğini ve dağın kendisini çağıran sesinin nereden geldiğini anlamıştı.
"Annenden" dedim.Önceden bildiğim bir şey değildi: O anda gelmişti aklıma.
"Evet" dedi Bruno."Annemle ben tıptatıp aynıyız."
Sözlerini tartmak istercesine konuşmasına kısa bir ara verdi ve sonra devam etti: "Ne var ki o bir kadın.Ben başımı alıp yaşamaya ormana gidecek olsam kimse bana bir şey diyemez.Ama bunu bir kadın yapacak olsa, onun cadı olduğunu söylerler.Ağzımı bıçak açmasa ne çıkar?Sadece konuşmayan bir adam olurdum.Oysa hiç konuşmayan bir kadın, yarı deli sayılmak zorundadır."
...
"Gelmek ister misin?" diye sordum.Yarı şaka, yarı ciddi.İşin bitmiş olmasına üzülüyordum.Birinin yanında kendimi bu denli iyi hissetmek daha önce hiç başıma gelmiş bir şey değildi.
"Yok, bana göre değil," dedi."Sen gidip gelensin, bense kalan,Her zaman böyle oldu, değil mi?"
...
Adam eline geçirdiği küçük bir sopayla yere bir çember çizdi.Şeklin kusursuzluğuna bakılırsa, elinin bu şekli çizmeye yatkın olduğu açıkça görülüyordu.Sonra çemberin içine önce bir çap, sonra da onu dik kesen bir ikincisini çizdi, ardından bu ikisinin açıortaylarından geçen üçüncü ve dördüncüsünü çizdi.Böylece sekiz parmaklı bir çark elde etti.Benim böyle bir şekil çizmem gerekseydi ilk önce yere bir artı çizerdim, diye düşündüm, ama bu işe çemberden başlamak tipik bir Asyalı hareketiydi.
Bana, "Böyle bir şekli daha önce gördün mü?" diye sordu.
"Evet" diye karşılık verdi."Mandalalarda, yani enerji kapanlarında."
"Doğru," dedi."Biz dünyanın merkezinde Sumeru diye çok yüksek bir dağ olduğunu söyleriz.Sumeru'nun etrafında da sekiz dağ ve sekiz deniz bulunur.Bu, bizim için bütün dünya demektir.
Konuşurken çarkın dışına, her parmağın bitimine küçük bir tepe çizdi ve sonra her bir tepenin arasına da bir dalga işareti...Sekiz dağ ve sekiz deniz.Son olarak da dairenin merkezine bir sekizgen oturttu ki bu Sumeru'nun karlarla kaplı tepesi olmalıydı.Çıkardığı işe bir an için şöyle bir baktı ve sanki aynı çizimi defalarca tekrarlamış da son zamanlarda eli bir parça marifetini kaybetmişçesine başını iki yana salladı.Öyle de olsa sonunda sopasının ucuyla çemberin ortasını gösterdi ve sözlerini tamamladı: "Ve şöyle deriz: "Kim daha çok bilir?Sekiz dağı gezen mi yoksa Sumeru dağının zirvesine ulaşan mı?"
...
Bu arkadaşlarla dağa gidip orada hep birlikte yaşamayı tartışırdık sık sık.Bookchin okur, hayal kurardık ya da kurar gibi yapardık...
...
Torino'da ya da Milano'da işlerin nasıl gittiğini bana sormadı.Bir ay boyunca ne halt ettiğimi bilmek istemedi.Şehir diye bir şey asla var olmamışçasına, sanki benim oradan uzakta başka bir hayatım yokmuşçasına bana tilkilerden, kartallardan, tavşanlardan ve tavuklardan söz edip durd: Dostluğumuz sadece o dağda hüküm sürüyordu ve vadide, aşağılarda olan biten şey oranın kenarından köşesinden bile geçmemeliydi.
...
Patikalarda onun peşinden gitmeyi bıraktıktan çok zaman sonra, babamdan bazı insanların hayatlarında bir daha geri dönmeleri mümkün olmayan dağların var olduğunu öğrenmiştim.Yazgısı benimkine ve onunkine benzeyen yaşamlarda, diğer bütün dağların ortasında yükselen ve insanın kendi tarihçesinin başlangıcı olan o dağa geri dönülemeyeceğini de...Ve bizim gibi, o dağların ilkinde ve en yükseğinde bir dostunu kaybedenlerin, sekiz dağı dolaşmaktan başka bir seçeneği olmadığını da...
...
Paolo Cognetti
Sekiz Dağ
Kafka Kitap
Çeviri: Yelda Gürlek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder