Hatıralar Dükkânı'ndan içeriye girdiğimde, yağmur -elbette!- yağıyordu.Ufak tefek, güleç yüzlü, ihtiyar satıcı, az kullanılmış hatıraları görmek istediğimi söyleyince, tezgâhın üstünü irili ufaklı, rengarenk bir sürü malla doldurdu ve bunları birer birer eline alıp anlatmaya koyuldu.Doğrusu, satıcıyı can kulağıyla dinlediğim söylenemezdi, çünkü bu arada ben dükkânın içini incelemekle meşguldüm.İçerisi antikacı dükkânlarının içlerine hiç de benzemiyordu -oraları küf kokar ve gizli acıları barındırır, yanılgılar peşinizi bırakmaz oralarda.Burda gördüklerimse, bir kinetoskoptan görülenlere benzetilebilir belki de: Apaçık sahteliğin ve kısalığın hükmü.Böylece, bu dükkânın tahminimin aksine, ne denli hayatın içinde olduğunu farkettim.
Satıcıdan işitebildiğim kadarından anladığıma göre, dükkândaki mallar az çok hepimizin bildiği, yaşadığı hatıralardı.Olsun!Zaten hepimizi müşterek kılan da, bu sıradan hatıraların bizde yarattığı kırık dökük tesirler değil de nedir?Kaldı ki, insanlar arasındaki dar mesafeleri
-sahiden dardır-, bu az kullanılmış hatıralar doğurmuştur ve ferd olabilmek için o dar mesafeler fevkalade lüzumludur.
Dükkândan hatıra paketleriyle çıktığımda yağmur dinmiş, hava kararmıştı ve sokak fenerlerinin ışıkları ıslak parke taşlarında pek hoş bir manzara arzediyorlardı.Bu göz şöleni beni adeta sarhoş etti.Momentum'un bütün güzelliği işte önümde duruyordu.Bu güzelliği ürkütmemek ve muhafaza edebilmek için bir gölge gibi süzüldüm sokaklardan.Odama vardığımda huzurlu bir yorgunluk vardı üzerimde.Paketleri açmadan ve soyunmaya dahi fırsat bulamadan, kendimi uykunun kollarına terk ettim.
O gece rüya gördüğümü ve bunu anlatacağımı zannedenler yanılıyorlar.Onlara, bitememiş şiirimle cevap verirsem, uyurken rüya görmediğim meydana çıkacaktır.
tut avucunda sıkıca altını, sabret!
Bırak dalsın şair gümüş rüyalara,
en nihayet o da eşyalaştığını
hissetmeyecek mi, bizzat eşyalaştırıp
harabeye çevirdiği onca aşkla?
Affet şairi, okur,
onun hatıraları alfabetik olmayan
bir acayip lügatta -vaktinde kül olamaz!
Aslında sen çok iyi bilirsin,
neler olur hayatta!
Kalktığımda ilk işim, paketleri açıp hatıraları kaleme almak oldu.Tabii, biraz mürekkep sıkıntısı çektim.Bu meseleyi, kendi bulduğum bir usulle, kullanmadığım kitaplardan kazıdığım harfleri kanla karıştırarak hallettim.Çok kıymet verdiğim bazı kitapların da bu arada kazaya uğradığını iş işten geçtikten sonra farkettim.Kaybolan kanımı ise, bir müddet vampirlikle telafi ettim.
İşte, kitabın hikayesi bu.O dükkânı da bir daha bulamadım.Yalnız bir kitapta, Nathaniel Hawthorne'un The House of the Seven Gables'ında o dükkâna çok benzeyen başka bir dükkândan bahsediliyordu.
***
Gönül isterdi ki, elinizdeki bu kitabın şöyle bir ilanı yapılsın:
SATILIK ANLAR.Çok ucuza, az kullanılmış anlar acele satılıktır.Çok acele, çünkü tempus transit gelidum mundus renovatur!Wagner, kalipso, caz sevenlere.Bolivya'dan üç-beş dönüm toprak alıp çiftçilik yapmak isteyenlere.Şövalyelere ve silahşorlara.Kaybolmak isteyenlere...Biraz klasik bir hava, biraz da romantizm.Bir parça da şiddet!Afiyet olsun...
Seyhan Erözçelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder