ümit kurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ümit kurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2024 Pazartesi

Türk Üniversiteleri Hep Milli Bahçe İçinde Oynadı - Edhem Eldem / Türkiye'de Tarih ve Tarihçilik: Kavram ve Pratikler


Ümit Kurt & Doğan Gürpınar röportajından...

...

İster istemez bu aklıma "alaturka" ifadesini getiriyor.Her zaman merak etmişimdir, kötü veya yarım yamalak demek için kendi "milli" kimliğine atıfta bulunan, dolayısıyla esas itibarıyla kendini başarısız veya ikincil  sayan başka bir ulus var mı diye.Yanılıyor olabilirim ama galiba yok.Bu arada bunu yaparken de aynı anda (ve aslında) başkalarından nefret eden, yabancı düşmanlığıyla milliyetçiliği doruklara vardırmış bir ulus...Tabii ki bunun Batılılaşma, daha doğrusu hazmedilmemiş olan bir Batılılaşmayla (alaturka Batılılaşma mı demen gerrekirdi?) alakası olduğu aşikar gibi...

...

Türk üniversiteleri hep "milli" bahçe içinde oynadı, ithal ikamesi mantığında olduğu gibi, yerli pazara yetecek kadar, ama aslında uluslararası pazarda gerçek manada rekabet edemeyecek şekilde bilim üretti.

...

"Batı/gâvur/el zaten bizden nefret ediyor, tarihimize yanlı bakıyor, yalan söylüyor, bizim bizden başka dostumuz yok." Bu varsayılan mazlumiyetin rahatlığıyla da içeriye dönük ikinci, üçüncü, bilmem kaçıncı sınıf tarihçilik yapmanın kapısı açılmış oluyor.

...

Meseleyi daha da sorunlu kılan, AKP milliyetçiliğinin Kemalist gelenekten ayrıştığı noktalardır.Kemalist gelenek her ne kadar gayet milli, yerli ve esas olarak yabancı düşmanı idiyse de, en azından retorik olarak Batı ilim ve kültürüne saygıda kusur etmemeye çalışıyordu.AKP ise ideolojisini Türk ve İslam milliyetçiliğinin eklemlenmesine dayandırdığından biz/onlar ayrımını katmerli bir şekilde hem ulusal, hem dini boyuta taşıyarak  Huntington-vari bir medeniyetler çatışması mertebesine getirmiştir.Son on yılda diplomaside giderek artan başarısızlıklar ve bunun neticesinde Batıyla gerilen ilişkiler bu durumu daha da perçinlemiş, tarihin bu kopuşu meşrulaştıran bir araca dönüştürülmesini beraberinde getirmiştir.Buna bir de ideolojinin dayatılmasında kullanılan siyasi araçların farkını eklemek gerekir.Kemalizm her ne kadar popülist siyasetinin uğruna ideolojik söylemini halkın ağzına bir parmak bal çalarak yaymaya çalışıyor idiyse de esas itibariyle tepeden inme, orduya dayanan bir dayatma yöntemine mahkumdu.Oysa AKP'nin bugünkü gücü, bu tür araçlara tevessül etse bile büyük ölçüde halk desteğiyle de bu siyasetini gütmesine imkan vermektedir.Zaten demokratik geleneği ve kültürü olmayan bir toplumda "millet ve ümmet" veya "din ve devlet" retoriği sayesinde "milli irade" mefhumunu demokrasi kisvesi altında bir tahakküm aracına dönüştürmek kolaylaşmaktadır.Bu anlamda AKP Kemalizmin bir karşıtı olmaktan çok, Kemalizmi şimdiye kadar zımnen kullanılan dini retorik ile daha da güçlendirerek Türk-İslam sentezine uyarlayarak popülist meşruiyetini daha önce varılmamış seviyelere yükseltmiş bir tür neo-Kemalizm veya İslamo-Kemalizm olarak görülmelidir.

...

O tarihlerde (1980 sonrası) her üniversitede kanunla kurulan Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüleri, bu yapılanmanın temel taşları olarak düşünülüyordu.Bu yapıların adlarında "devrim" değil de "inkılap" kelimesinin geçmesi ise Kemalizm'i ulusalcı solun elinden alınıp muhafazakar bir milliyetçiliğin eline verilmesinin tipik bir tezahürüdür.

...

Fakat zaten Türk geleneğinde baskın olarak aranan ve arzulanan, "boynuzun kulağı geçmemesi", yani hocanın öğrencisi üzerinde varsayılan üstünlüğünü muhafaza etmesidir.Burada söz konusu olan liyakatsizlikten çok, liyakat tanımının kültürel olarak ideal addedilen Batı liyakat modelinden farklı olmasıdır.Gerçi Batıda da aslında bu tür liyakatin bazen baskın çıktığı, geleneksel denebilecek türden hiyerarşik ve "iç üremeci" modellerin kullanılabildiğini de unutmamak gerekir.

...

Edhem Eldem
Türk Üniversiteleri Hep Milli Bahçe İçinde Oynadı
Doğan Gürpınar-Ümit Kurt Röportajından
Türkiye'de Tarih ve Tarihçilik: Kavram ve Pratikler
Derleyenler: Doğan Gürpınar - Ümit Kurt
Heretik Yayınları, 2018

Yön Dergisi Hareketi Üzerine Birkaç Değini - Emre Can Dağlıoğlu / Türkiye'de Tarih ve Tarihçilik: Kavram ve Pratikler


...

Avcıoğlu ve kitaplarının etkisi sadece dönemin sol düşünce dünyasıyla sınırlı değildir.12 Mat 1971 Muhtırası öncesinde, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler (akt.Birand vd.,2008:183), Türkiye'nin Düzeni için "Bu kitabı okumayan subayı ben eksik görürüm" derken, 1975'te Cüneyt Arkın'ın canlandırdığı Yeşilçam'ın meşhur komiseri Cemil'in öldürülürken elindeki kitaplar yine Avcıoğlu'nun yazdığı Milli Kurtuluş Tarihi (1974-5) ciltleridir. (Arslan 2005:198)

...

Yön bir hareket olarak, 1960'larda soldaki atılımı net bir şekilde ve çeşitli yollarla iktidar perspektifiyle süslemeye çalışmıştır.

Bu anlamda, var olan literatürde, Yöncülerin iktidar perspektifi sol-Kemalist, iktidarı ele alma yöntemleri de askeri darbeyi desteklemek olarak yorumlanır.Bu tespitler bir yere kadar yerinde olsa da, Yöncü tezleri, kestirmeden cuntacılık-parlamentoculuk ve Kemalist sosyalizm-demokratik sosyalizm diktotomilerinde değerlendirilemeyecek derecede değişken ve salınımlıdır. (Gürpına 2013: 258-9). Bu anlamda, Yöncü tezler, Kemalizm, sosyalizm, milliyetçilik ve Üçüncü Dünyacılığın eklektik ve muğlak bir şekilde karışımıdır.Dolayısıyla, bu muğlaklığın tüm bu ideolojileri yeniden içeriklendirmelerini sağlamış ve nihayetinde hepsini aşan bir noktaya ulaşmıştır.

Yön'ün ortaya koyduğu Türkiye projesi, Kemalist devrimin eksik bıraktığının tamamlanması "ivedilikle sosyal adalet içinde hızlı kalkınma" sağlanmasıdır.Zira sosyalizmi hedefleyen yeni bir devrimle tamamlanması gereken Kemalist devrim eksik kalmış bir devrimdir./Şener, 2011:346) Bu bağlamda, Kemalizm ve Mustafa Kemal, eleştiriden muaf tutulmayacaktır.Zira devrim, Ankara Palas'ta ve Karpiç'te yönünü kaybetmiş, kısa zamanda emperyalizmle işbirliği içinde olan komprador-ağa sınıfının hakimiyetine girmiş ve bu yüzden halkla buluşamamıştır.İleri yönde birçok devrim gerçekleştirilse de, devrimci kadro, toprak reformunu ihmal etmiş ve milli kapitalizm kurma yolunu seçmiştir.(Atılgan,2002c) Dolayısıyla, düşmanla işbirliği yapan yüksek burjuvazi ve azınlıklara mensup aracılar ile Osmanlı'dan devralınan köhne memur burjuvazi ve azınlıklara mensup aracılar ile Osmanlı'dan devralınan köhne memur burjuvazi tarafından kuşatılan Cumhuriyet'i kuran ihtilalci kadro en devrimci dönemlerinde dahi ne ekonomi politikalarına halkçı bir vasıf kazandırabilmiş ne de feodalizmi tasfiye etmeyi başarabişmştir. (Avcıoğlu, 1964)

...

Bu bağlamda, Yön'ün Mustafa Kemal ikonografisi de dikkat çekicidir.27. sayısıyla verilen Atatürk posteri, savaş alanında çekilmiş bir fotoğraftan, bakımsız ve kalpaklıdır.Bu bakımdan, Cumhuriyet'in kuruluşu sonrasında resmedilen tıraşlı, bakımlı ve fraklı devlet adamı figürünün karşısında yer almaktadır.Bu karşıtlığın tezahürü niteliğinde 1965 genel seçimlerinden sonra Meclis'in açılışına temayül gereği olan frakı  giymeden katılan Mehmet Ali Aybar, Yöncüler'in övgüsüne mazhar olur ve "fraksız" Mustafa Kemal bir kez daha övülür.

...

30 Haziran 1967'de Yön, 222. sayısıyla yayın hayatına son verir.Hareket, bu sayıda yayınlanan "Yönden Okuyucuya" başlıklı yazıda, "Türkiye'nin tablosunu ve çıkış yollarını ısrarlı bir yayınla ve ana çizgileriyle gözler önüne sermek" olan amacını tam olarak yaptıklarını ve "söylenmesi gereken her şeyi söyledikleri"ni belirtir.

Avcıoğlu da bu sayıdaki yazısında 

"Artık her şey bilinmektedir.Mesele bundan böyle bilmek değil, bilinenleri gerçekleştirebilmektir."

sözleriyle, Yön'ün misyonunu doldurduğunu ve artık fikirleri uygulamaya geçirmede daha aktif rol alan bir mecraya ihtiyaç olduğunun sinyallerini vermiştir.

...

Emre Can Dağlıoğlu
Türkiye Solunun "Azınlık Meselesi": Yön Dergisi ve 1964-1965 Rum Tehciri
Türkiye'de Tarih ve Tarihçilik: Kavram ve Pratikler
Derleyenler: Doğan Gürpınar - Ümit Kurt
Heretik Yayınları, 2018

Sağ revizyonizm ve onun ittihatçılık okumaları üzerine - Doğan Gürpınar / Türkiye'de Tarih ve Tarihçilik: Kavram ve Pratikler



...

Bu süreçte İttihatçılık tarihsel gerçeklikten ve karmaşıklığından bağımsız ve ancak bir dereceye kadar ilintili şekilde keyfi olarak tanımlanarak Kemalizm'den daha kapsayıcı bir tabir olarak Türkiye'deki günahların müsebbibi ilan edildi.*Bir maddi gerçeklikten çok bir soyutlama, bir yafta olarak kullanıma sokulan İttihatçılık bu keyfi kullanımda genelde pozitivist, hatta materyalist bir zihniyeti ima edildi.Zaten geleneksel sağ tarihçilik dar bir fikriyatı İttihatçılara teşmil etmekteydi.(Kısakürek,1998:469): "Maddeci ve satıhçı (Ahmet Rıza) (...) için her şey müspet ve riyazi bir müşahade meselesidir." Bir tür Abdullah Cevdet imgesi, tüm İttihatçı asker entelektüel ve siyasi kadroları kapsar olarak hayal edildi.(Kısakürek, 1998:469): "İslam'ın en kuduz düşmanlığını yapmış olan Abdullah Cevdet'ten başlayarak hemen bütün İttihatçıları sari ve şamil bir ruh haletini gösteren bir incelik vardır." Geleneksel sağın ttihatçı-karşıtlığı İttihatçıların atfedilen materylizmden ve dinsizliğinden kaynaklanmaktayken, yeni sağ revizyonizm ve hamaset bir ince dokunuşla bu karşıtlığı yükselen post-modern ve post yapısalcı söylem üzerinden dönüştürdü ve İttihatçıların temel günahı post-modern literatürün modernite eleştirisi üzerinden "pozitivizme" ve "modernistliğe" atfedilmeye başlandı.Özellkle Şükrü Hanioğlu'nun 2002'den başlayarak Zaman gazetesinde kaleme aldığı ve akabinde de kitapta bir araya getirilen pozitivizm ve İttihatçılık makaleleri**, pozitivizmi, Türk modernleşmeci zihnindeki merkeziliğini muhafazakar entelektüel kamuoyunda daha bilinir ve işlevsel kıldı.Bu süreç, yine akademik kavramsallaştırma ve kültürden siyasi ve popüler entelektüel düzleme geçişin ve bir epistemolojinin sıradanlaşması patikasının dikkate değer bir örnek sunar.


Aynı şekilde İttihatçılığa günah keçiliği misyonu yüklendi.Buna göre Türkiye tarihinin tüm olumsuzlukları bir şekilde İttihatçılarla başlamaktadır.Tüm günahlar İttihatçılar tarafından musallat edilmişlerdir..1915'le "hesaplaşma" da Abdülhamid'in Ermeni katliamları arka planı ve tenkil politikaları denkleme eklemlenmeden İttihatçılara münhasır tutuldu.(Armağan, 2015:4) İttihatçılar, öncesi Abdülhamid II ve sonrası Mustafa Kemal arasında muhtemelen bugün "sahipsiz" kaldıklarından ve günahlarının, Abdülhamid II ve Mustafa Kemal'e kıyasla mazur görülmeleri çok daha zor olduğundan "kolay hedef" olarak seçildiler."İttihatçı zihniyet" çok karmaşık ve günahkar bir tarihin  fazla kafa karıştırmadan zahmetsiz bir şekilde temizlenmesi için çok faydalı ve işlevsel bir kalıp olarak işlevselleştirildi."İttihatçılar" bu şekilde Osmanlı coğrafyasına adeta uzaydan gelmiş ve kendi öncülleriyle ilişkisellikleri ve etkileşimleri olmayan mahluklar kılınmaktadır.Sosyal Darwinizm, pozitivizm, materyalizm gibi İttihatçıları bu "topraklara" ve "kendi geçmişine" yabancı kılan dinamikler de 1915'le irtibatlandırılarak bir günah sadece bir avuç Babıali darbesicine yazılmakta ve çetrefilli bir tarih yok sayılarak vebal bir "dışsallığa" aktarılmaktadır.

...


* Sağ muhafazakar kesimden Türkiye'ye pozitivizmin girişi ve implikasyonlarına dair erken bir akademik çalışma için bkz. Korlaelçi (1986)

** Hanioğlu'nun 2002-2006 arası Zaman'da yayınlanmış pozitivizm, materyalizm, İttihatçılık ve Kemalizm makalelerin kitaplaşmış hali için bkz. Hanioğlu (2006)

Doğan Gürpınar
Sağ-Revizyonizm: Mustafa Armağan, Derin Tarih ve Bir Melez Söylemin İcadı
Türkiye'de Tarih ve Tarihçilik: Kavram ve Pratikler
Derleyenler: Doğan Gürpınar - Ümit Kurt
Heretik Yayınları, 2018