28 Eylül 2020 Pazartesi

Din ü Millet Sorar İsen, Yunus Emre - Cemal Söyleyen

Din ü Millet Sorar İsen - Yunus Emre
Cemal Söyleyen

din ü(ve) millet sorar isen aşıklara din ne hacet
aşık kişi harap olur harap bilmez din diyanet 

aşıkların gönlü gözü maşuk diye gitmiş olur
ayrık(artık) surette ne kalır kim(ki) kılısar(kılsın) zühd ü taat(ibadet) 

taat kılan uçmak(cennet) için din tutmaya(tutmasın) tamu(cehennem) için 
ol(o) ikiden fariğ olur(vazgeçer) neye benzer bu işaret 

her kim dostu sever ise dosttan yana gitmek gerek
işi gücü dost olunca cümle işten olur azat 

onun gibi maşukanın(sevgilinin) haberini kim getirir
cebrail ü(ve) mürsel(peygamber) (eğer "cebrail-i mürsel" ise: 'gönderilmiş cebrail') sığmaz şöyle olundu işaret

soru hisap(hesap) olmayısar(olmaz/olmayacaktır) dünya ahiret koyana(iki dünyadan da vazgeçene)
münker ü nekir(sorgu melekleri) ne sorar terkolunca cümle murat(arzu)

havf(korku) u(ve) reca(umut) gelmez onda(ona) varlık yokluk bırakana
ilm ü amel sığmaz onda ne terazi var ne sırat

ol(o) kıyamet pazarında her bir kula baş kayısı(kaygısı)
yunus sen aşıklar ile hiç görmeyesin kıyamet 

Yunus Emre

*son üç beyit, kıyamet suresinin 1. ve 2. ayetleri ile isra suresinin 13. ve 14. ayetlerinden bahsediyor.








Din ü Millet Sorar İsen - Yunus Emre
Cemal Söyleyen

Gufrani - Kim bilir (Devriye) - Lütfü Gültekin

 
Kim Bilir (Katre İdi Ummanlara Karıştım) - Aşık Gufrani
Seslendiren: Lütfü Gültekin


Katre idim ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir
Alemleri kaç devredip dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir

Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim
Alt'anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden kaç soruldum kim bilir

Kaç kez gani oldum kaç kere fakir
Kaç kez altın oldum kaç kere bakır
Bilmem ki kaç katip ismimi okur
Kaç defterde kaç görüldüm kim bilir

Kaç alet oldum ellerde bakıldım
Semadan kaç kere indim çekildim
Balçık olup binalarda yapıldım
Kaç yıkıldım kaç kuruldum kim bilir

Bazı nebat oldum toprakta sürdüm
Bilmem kaç atanın sulbünde durdum
Bir defa Cennet-i alaya girdim
Fakat harra kaç sürüldüm kim bilir

Beni birkaç şekle nakl etti Hallak
Külli şeye kadir Feyyaz-ı Mutlak
Kaç kez kase oldum kaç kere bardak
Kaç yoğruldum kaç kırıldım kim bilir

Hikmet-i Yezdan'a karışmak muhal
Bazı geda eyler bazı da rical
Bu kaçıncı kemal kaçıncı zeval
Bir Mansur'um kaç dar oldum kim bilir

Şikar olup saydolundum tutuldum
Nice nice pembe olup atıldım
Dokundum tezgahta halka satıldım
Kaç açıldım kaç dürüldüm kim bilir

Kaç kere süt oldum kaç kere ayran
Kaç kez davar oldum kaç kere kurban
Kaç kez memluk olup misali hayvan
Elden ele kaç verildim kim bilir

Kaç kez gezdim ehli dükkan elinde
Kul ne bilir her şey sultan elinde
İlaç idim Hekim Lokman elinde
Kaç kurudum kaç karıldım kim bilir

Kaçıncı Adem'in evladındanız
Kaçıncı alemin bünyadındanız
Kaçıncı fırkanın efradındanız
Kaç gelindim kaç varıldım kim bilir

Gufrani der tarikatım boş değil
Güzel dinle bağrım demir taş değil
Felek ile hiç aramız hoş değil
Kaç barıştım kaç darıldım kim bilir

Aşık Gufrani

Aşık Akif Timurhan Zevraki - Dostlar Sizi

Güzel Dost
Söz-Müzik: Muhlis Akarsu
Solist: Latife Eraslan
Fondaki Şiir: Aşık Zevraki


Çeşmim yaşı döndü Nil’e 
Ark edemem dostlar sizi 
Gözüm görmez gelsez bile 
Farkedemem dostlar sizi 

Bökem değil çalı çubuk 
Ne kuşburnu ne kızambuk 
Ne harossuz ne çaylambuk 
Herk edemem dostlar sizi 

Bugün varsak yarın yoğuz 
Aynı hicranla mechuruz 
Tüm vücutlarda tek ruhuz 
Terk edemem dostlar sizi 

Zevraki’yi sarmış köküz 
Ne camuş söker ne öküz 
Aynı bülbül aynı büküz 
Ürkütemem dostlar sizi

Aşık Akif Timurhan Zevraki


Aziz Francesco (Assisili Francis) - Lazzaro Felice (2018) & Allah'ın Garibi - Kazancakis

Assisili Aziz Francesco
Resim: Candido Portinari

Allah'ın Garibi - Assisili Francesco (Aziz Francis) & Lazzaro Felice (2018)

"İzin verin size bir hikaye anlatayım, bir kurdun hikayesi.
Çok yaşlı bir kurt zayıf düşmüş.
Artık avlanamayacak duruma gelmiş.
Bu yüzden sürüden dışlanmış...
...Ve yaşlı kurt tavuk ve koyun çalmak için evlere gitmiş.
Acıkmış.
Köylüler her yolu deneyerek onu öldürmeye çalışmış ama başaramamışlar.
Her gece nöbet tutmuşlar.
Tuzaklar, ağlar kurmuşlar...
kurt sanki görünmez gibiymiş.
...
... Rivayete göre bir Aziz hayvanlarla konuşuyormuş.
Hayvanlar onu anlıyor ve ona itaat ediyormuş.
Bu yüzden onu almaya gitmişler.
Aziz ateşkes istemek için kurtla konuşmaya razı olmuş.
Böylece onu bulmak için yola koyulmuş.
...
Aziz çok uzun bir süre yürümüş.Kilometrelerce...
Sonra kış gelmiş.
Aziz bitkin düşmüş.
Üşümüş, çok acıkmış.
Ama kurdun izine rastlamamış.
Kurdun da aç olduğunu bilmiyor tabii.
Bir süre iz sürmüş.
Aziz, bitkin, karlar üzerine düşmüş.
Kurdun onu bulduğu yer orasıymış.
Kurt yaklaşmış...
pençelerini kaldırmış ve dişlerini sivriltmiş, onu yemeye hazırmış ancak...
Daha önce hiç bilmediği bir koku duymuş ve durmuş.
Aziz'in her yerini koklamış.
Bu koku da ne?
Bu iyi bir adamın kokusuymuş..."



Lazzaro Felice (2018)  
Alice Rohrwacher


"Onu iki aslanla bir kuyuya atmışlar.
Büyük aslanlarmış.
Ama onu yememişler.
Bu yüzden nöbetçiler çıldırmış
ve daha da fazla işkence etmeye karar vermişler.
Kafasını kesmek istemişler.
Ona ne yapmışlar biliyor musun?
Parlayana kadar baltayı bilemişler...
Ve sonra..."



"Kim olduğunu merak ediyorsun?
Aziz Agatha.
İnancı yüzünden korkunç şekilde işkence gördü;
önce kerpetenle göğüslerini kopardılar,
sonra onu kızartmak istediler.
Bunları bana Markiz anlattı."



"Kendini iyi bilen kendi mevcudiyetinde alçak gönüllüdür.
Başka insanların övgüsü onda memnuniyete yol açmaz...
Evrendeki her şeyi bilseydim ve acımayı hor görseydim,
bana kim Tanrının rahmetini getirirdi?
Amellerimi kim yargılardı?
Bilgi arzusunu aşan kişi,
bu dikkat dağınıklığı ve hayal kırıklığının köküdür."



"Tanrı korkusu olmadan bilginin nesi iyidir?
Tanrıya hizmet etmede, kendini unutup çalışan en bilgeden çok daha iyidir"



"Benim küçük çiçeğim
Vazodaki bir karanfil gibisin
Gökten melekleri indiriyorsun"


Final Sahnesi


"Müzik gidiyor. kapıyı kapat!"



...

Doğduğumuz toprağa doğru yol aldığımız o günleri hatırladıkça, Giles'a daha bir hak veriyorum: zizin insanların can evine işleyen bir koku çıkardığı doğruydu.Dağlara ve ormanlara sinerek herkesi şaşırtıyor, korku ve kaygıyla dolduruyordu içlerini.Bütün günahları zihninde yüzeye çıkıyordu insanın; bütün korkaklıkları, alçaklıkları, unuttuğunu sandığı zamanın sildiğini düşündüğü bütün ruh zayıflıkları meydana konuyordu.Ayakları altında birden cehennemin çene kemikleri açılmışken, yüreği karmaşa içinde havayı kokluyor, yüzünü kokunun geldiği yöne çeviriyor ve titrek adımlarla kaynağına doğru gidiyordu.

Kardeşler -bağlı kalanların hepsi- Portiuncula'ya koştular.Francesco hemen hemen bütün kanını kaybetmişti.Kulübesinde yere yatırdık, kardeşler çevresini aldı, ikide bir öpüyorlar, yaralarını nasıl aldığını, kanatlara çakılı İsa'nın görünümünün parlaklığını, Tanrı'nın oğlunun ona söylediği gizli sözlerin neler olduğunu aman vermeden sorup duruyorlardı.Ellerini ve ayaklarını saklayan Francesco sevinçten bir ağlıyor, bir gülüyordu.Acıyı yenmişti: birinin ama kekndisinin değil, başka birisinin acı çektiğini duyuyordu.Bu dünyadan çoktan ayrılmıştı bile, bizlere acıyarak bakıyordu.
...

Allah'ın Garibi
Assisili Francis
Nikos Kazancakis

Zemlyanka (Yeraltı Sığınağı), Aleksey Surkov

 
Zemlyanka - Aleksey Surkov

Daracık sobadaki ateş titreşiyor
Odundaki sakız gözyaşı gibi sızıyor
Ve sığınakta çalınan akordeon bana
Senin gülücüğünü ve gözlerini çalıyor.

Moskova'ya yakın kar beyazı bir tarlada
Çalılar senden bir haber fısıldadı bana;
Diri çıkan sesim ne kadar hazin
En çok bunu duymanı isterim.

Şimdi sen çok uzaktasın ya
Engin karlar var artık aramızda
Öylesine zorken sana gelmem,
Burada dört adım var ölüme.

Çal akordeon, kar fırtınasına inat çal
Yolunu şaşırmış mutluluğu çağır buraya
Senin tükenmez aşkın sayesinde
Soğuk sığınakta ısınıyor içim.

Stalingrad çevresinde 1942'nin son birkaç haftasında Kızılordu'nun gözde şarkısı, benzer kıvrak melodisiyle Lili Marlene'in bir Rusça dengi olan Zemlyanka'ydı.(Yeraltı Sığınağı) Aleksey Surkov'un önceki kış bestelediği ve en meşhur mısraından dolayı bazen "Dört adım var ölüme" olarak da bilinen bu unutulmaz şarkı, "aşırı kötümser" havası nedeniyle ilk başta ideolojik bakımdan marazi sayılıp mahkum edildi.Ama Zemlyanka cephe hattı birlikleri arasında öylesine tutuldu ki, komiserler duruma başka bir açıdan bakmak zorunda kaldı.

Alıntı: Stalingrad, Antony Beevor
Çeviri: Nurettin Elhüseyni

Sesli Kitap: Kalda Hattı'ndan Anılar, Franz Kafka - Seslendiren: Akın Altan

 
Sesli Kitap
Kalda Hattı'ndan Anılar - Franz Kafka

Seslendiren: Akın Altan


Stalingrad, Antony Beevor

O akşam alay subaylarına yakındaki çatışmaya ilişkin belli "özel emirler" bildirildi.Bunlar arasında partizan faaliyeti görülen yörelerde "köylere karşı toplu cebir tedbirleri ve meşhur "Komiser Emri" vardı.Sovyet siyasal subayları, Yahudiler ve partizanlar SS'e ya da Gizli Sahra Polisi'ne teslim edilecekti.Feldmareşal von Brauchitsch'in çoğu kurmay subaya ve haliyle bütün istihbarat subaylarına bildirilen 28 Nisan tarihli emriyle, ordu komutanları ile cephe gerisi alanlarda faaliyet gösteren SS Sonderkommando ve güvenlik polisi arasındaki ilişkileri düzenleyecek temel kurallar ortaya konuldu.Onların "özel görevleri" esasen "iki karşıt siyasal sistem arasındaki nihai kapışma"nın bir parçasını oluşturacaktı.Son olarak, bir yargı emri uyarınca Rus sivilleri her türlü temyiz hakkından mahrum bırakıldı ve askerler sivillere karşı işleyecekleri cinayet, tecavüz, ya da yağma gibi suçlardan fiilen muaf tutuldu.

...

Alman komutanlarının en büyük hatası "İvan"ı yani sıradan Kızılordu askerini hafife almaktı.Kuşatılan ya da sayıca düşük konuma geçen Sovyet askerlerinin, Batı ordularındaki akranlarının teslim olacağı bir ortamda dahi çarpışmayı sürdürdüklerini kısa sürede anladılar.Barbarossa'nın ilk sabahından itibaren olağanüstü cesaretin ve özverinin sayısız örnekleri yaşandı, her ne kadar büyük çapta karışıklığın yol açtığı panik olayları muhtemelen aynı sayıya ulaşmış olsa da.Brest-Litovsk Kalesi'nin savunulması en çarpıcı örnektir.Alman piyadeleri bir haftalık yoğun çatışmadan sonra tesisi ele geçirdi; ama bazı Kızılordu askerleri ilk saldırıdan sonra yeni mühimmat ya da erzak ikmali olmaksızın neredeyse bir ay dayandı.Savunucularından biri duvara şu yazıyı çiziktirdi: ""Ölüyorum ama teslim olmayacağım.Elveda Anavatan."

...

Bu mücadeleye Komünist Parti öncülük etmeliydi; çünkü faşizm tamamen yok etmeye yönelikti.Vasili Grossman'ın Yaşam ve Yazgı romanı bu mantığı iyi yansıtır.Stalinizm'le ters düşmüş eski bir Bolşevik olan Mostovskoy, "Menfur faşizm bize Lenin'in davasının haklı olduğunun başka bir kanıtını, kapsamlı bir kanıtını gösteriyor." diye bildirir.

...




Genç bir tank komutanı istiladan tam bir ay sonra, "Amacımız milyonlarca hayattan daha mühim bir şeyi savunmaktır." diye yazdı güncesine."Kendi hayatımdan söz etmiyorum.Yapılacak yegane şey anavatana biraz yarar sağlayacak şekilde hayattan ayrılmaktır."

...

Ukrayna'da Alman ordusuyla birlikte olan bir gazeteci, "Bu ölülere, bu ölü Tatarlara, bu ölü Ruslara yakından bakmalı" diye yazmıştı."Bunlar yeni cesetler, kesinlikle gıcır gıcır.Pyatiletka (beş yıllık plan) denen yeni fabrikadan henüz çıkmışlar.Hepsi aynı.Seri üretim malı.Endüstriyel bir kaza sonucu ölen bu işçilerin cesetleri yeni bir soyu, güçlü bir soyu simgeliyorlar.

...

"Uçsuz bucaksız Rusya bizi yutuyor" diye yazdı karısına Feldmareşal von Rundstedt, emrindeki orduların Uman'ı başarıyla çembere almasından hemen sonra.Alman komutanlarının ruh hali kendini beğenmişlik ve tedirginlik arasında gidip gelmeye başlamıştı.Çok geniş toprakları ele geçiriyorlardı, ama önlerinde ufkun sonu yok gibiydi.Kızılordu'nun iki milyonu aşkın asker kaybetmesine karşın, ortaya habire yeni Sovyet orduları çıkıyordu."Savaş başladığında" diye yazdı General Halder güncesine 11 Ağustos'ta, "yaklaşık 200 düşman tümeni olduğunu hesaplamıştık.Daha şimdiden 360 tanesini saymış durumdayı."Kapı kırılmıştı, ama yapı çökmüyordu.

...

Madalyalar konusunda bile alaycılık ortaya çıktı.Ertesi yıl verilmeye başlanan kış harekatı madalyasına kısa sürede "Donmuş Beden Nişanı" adı takıldı.

...

Ara sıra mezalim durduruldu, ama aralar pek uzun sürmedi.295. Piyade Tümeni'nin papazları 20 Ağustos'ta, kurmay başkanı Yarbay Helmuth Groscuth'e Belaya Çerkov kasabasında 90 Yahudi öksüzün berbat koşullarda tutulduğunu bildirdi.En büyükleri yedi yaşında olan çocuklardı bunlar.Anne babaları gibi kurşuna dizileceklerdi.Bir rahibin oğlu ve inançlı bir Nazi karşıtı olan Groscurth, o ilkbaharda Barbarossa'ya ilişkin yasadışı emirlerin ayrıntılarını Ulrich von Hassell'e gizlice aktaran Abwehr (savunma) subayıydı.Hemen mıntıka komutanını arayıp buldu ve infazın durdurulması için diretti.Sonderkommando'nun başındaki Standartenführer Paul Blobel'in müdahalesini Reichsführer SS Himmler'e rapor edeceği yolundaki uyarıya rağmen, daha sonra Altıncı Ordu karargahıyla temas kurdu.Feldmareşal von Reichenau da Blobel'e destek verdi.90 Yahudi çocuk ertesi akşam, Sonderkommando'yu vicdan azabından kurtarmak için Ukraynalı milislerce kurşuna dizildi.

Groscurth konuyla ilgili eksiksiz bir rapor yazarak doğrudan Güney Ordu Grubu karargahına gönderdi.Dehşet ve öfke içinde karısına şunu yazdı: "Bu savaşı kazanamayız ve kazanmamıza da fırsat verilmemelidir."

...




Stalin'in uluslararası hukuktan hoşlanmayışı Hitler'in imha savaşı planına uygun düşmüştü; dolayısıyla Sovyetler Birliği itilanın üzerinden bir ay geçmeden Lahey Sözleşmesi'ne karşılıklı uyulması yönünde bir öneride bulununca, nota cevapsız kaldı.Stalin böyle inceliklere uymaya genellikle inanmayan biriydi, ama Alman kıyımının vahşiliği onu sarsmıştı.

...

Müttefik ordularının asıl zaafı ancak o sonbaharda sınamadan geçti.Hitler itiraf etmemekle birlikte, hatasını anladığında, felaketten kaçınmak için artık çok geçti.O aşamadaki neredeyse takıntılı aşırı iyimser  hırsları üzerine  düşünüldüğünde , Lev Tolstoy'un 1886'da yazdığı "Bir İnsanın Ne Kadar Toprağa İhtiyacı Vardır?" hikayesini hiç okumadığı ya da okuduysa bile sindirmediği açıkça görülür.

...

384. Piyade Tümeni'ndeki bir bölük komutanını şaşırtan bir şekilde, Kazaklar Alman askerlerinin yağmalarından sonra bile dostça tutumlarını sürdürdüler.Ona hediye olarak yumurta, süt, hıyar turşusu ve hatta tam but halinde jambon verdiler.Komutan kazların tanesi iki marktan satın alınmasını sağlayacak bir düzenleme getirdi."Açık söylemek gerekirse, insanlara doğru davrandığınız zaman, ellerindeki her şeyi veriyorlar." diye yazdı güncesine."Hayatımda hiç buradaki kadar bol yemek yemedim.Hasta düşene kadar kaşıklarla bal ve akşamları da haşlanmış jambon yiyoruz."

...

Birçok bina daha dümdüz oldu ya da tutuşup yandı.Anneler ölmüş bebeklerini kucakladı; çocuklar ise yanı başlarında can veren annelerini kaldırmaya uğraştı.

...

Bir Sovyet ağır havan taburunun komutanı olan Yüzbaşı Sarkisyan, denk olmayan güçler arasındaki bu muharebeyi kederle izledi ve gördüğü şeyleri daha sonra yazar Vasili Grossman'a anlattı.Uçaksavar toplarının her susuşunda Sarkisyan'dan şu feryat yükseldi: "Eyvah, şimdi işleri bitik!Tamamen yok edildiler!" Ama her seferinde bir duraklamadan sonra toplar yeniden ateşlendi."Stalingrad savunmasının ilk sayfası işte buydu" diye ilan etti Grossman.

...

"Şu anda gecikme suça denktir."

...

Sovyet tutsakların sorgulanması Almanların nasıl bir kararlılıkla  karşı karşıya olduğunu gösterdi."Bir bölükten geriye sadece beş adam  sağ kalmış; onlara Stalingrad'ın asla bırakılmayacağı emri verilmiş" diye belirtildi bir raporda.

...



Askerleri en çok etkileyen ise yaralıların feryatlarıydı.Bir Alman  "Bu bir insan sesi değil" diye yazmıştı güncesine."Acı çeken bir yabani hayvanın donuk bağırışı basbayağı."

...

Sergey adlı bir asker 23 Eylül'de karısı Lyolya'ya şu yalın mesajı yazdı: "Almanlar bize karşı koyamayacak." Mektubunda ev bahsi hiç yoktu.

...

Rus askerleri muharebede sürekli sigara içiyordu."Çarpışırken sigara içmeye izin var" diye anlatmıştı bir tanksavar tüfekçisi Simonov'a."Hoş görülmeyen şey hedefi vuramamak, bir kere ıskaladın mı, artık hiç sigara yakamazsın."

...

Stalingrad cephesindeki sıhhiye hizmetlerine yön veren zihniyetim daha açık bir ipucu, Moskova'daki Şçerbakov'a rapor edilen hastanelerdeki "sosyalist yarışma"nın sonuçlarıydı.İaşeciler birinci, cerrahlar ikinci ve sürücüler üçüncü sıradaydı.Bu uygulamada esas alınan ölçütlerin hepsi bazen bir akşamda iki kez olmak üzere kan nakli için çokça kan verdikleri için sıklıkla düşüp bayılan sıhhiyecilerin içten fedakarlığını son derece küçültmekteydi."Eğer onlar kan vermezse, askerler ölür" diye açıklanmaktaydı bir raporda.

...

"Biz Ruslar Stalingrad Muharebesi'nde ideolojik bakımdan hazırlıklıydık.Her şeyden önce, bedel konusunda hayallerimiz yoktu ve bunu ödemeye hazırdık." Bu sözler eski bir muharip subaya ait.Sovyet devletinin ve askerden çoğunun pek az hayale kapıldığını söylemek doğru olur.Dehşet verici muharebe gerginliğine katlanmayan ya da katlanamayan azınlığı da hatırlamak, çoğunluğun sergilediği cesareti aşağılamaz, aksine doğrular.

...

Sovyet rejiminin kendi askerlerine karşı neredeyse düşmana karşı sergilenen düzeyde bağışlamaz tutum takındığının göstergesi Stalingrad Muharebesi sırasında yargısız ve yargılı olmak üzere toplam idam sayısının 13.500'ü bulmasıdır.

...

Cephedeki askelerin siperlerinde Yoldaş Stalin'in kahramanca önderliğini hararetle konuştuğu ve çarpışmalarda Za Stalina! (Stalin İçin) narasıyla saldırıya geçtiği yolundaki gazete haberleri sırf propagandadan ibaretti.Asker şair Yuri Belaş bir ara şu mısraları yazmıştı:
        
                    Doğrusunu söylemek gerekirse -
                    siperlerde düşündüğümüz son şey
                    Stalin'di

Sovyet basını kişisel kahramanlık hikayelerini ne kadar abartırsa abartsın, resmi makamların bireye saygıdan yoksun oluiu Stalingrad'daki propagandayla doğrulanmaktaydı.Gazeteler anlaşıldığı kadarıyla Çuykov'ın bir askeri konsey toplantısındaki şu sözlerini sloganlaştırdılar: "Her asker kentteki taşlardan biri haline gelmelidir."

...


Cesetleri iç çamaşırlarına kadar soymak üzere, askerlerin geceleri ara bölgeye gönderildiği bile olurdu.Ölmüş silah arkadaşlarının ortalıktaki yarı çıplak görüntüsü birçok kişiyi isyan ettirdi.Kış var gücüyle bastırdığında, kar kamuflajı elbiseleri özellikle değerli hale geldi.Bir yaralı asker beyaz tulumunu kana bulanmadan önce çıkarmaya çalışırdı.Kar kamuflajı elbisesini çıkaramayacak kadar ağır yaralı olan bir askerin, elbiseyi ondan alanlardan lekeler için özür dilemesi çok rastlanan bir olaydı.

...

"Elveda yoldaşlar, ricat etmediğimizi bilin."

...

Stalin'in makam odasına 18. yüzyılda Türklerin baş belası Aleksandr Suvorov'un ve Napoleon'un inatçı hasmı Mihail Kutuzov'un yeni asılmış portreleri hakimdi.

...

Paulus'un 27 Kasım tarihli emrinin sonunda bunu destekler yöndeki slogan (Direnin!Führer bizi buradan çıkaracak" çok etkili olmuştu.(Schmidt daha sonraları bu ibarenin Altıncı Ordu karargahından kaynaklandığını inkar etmeye çalışacak ve hatta alt kademedeki bir komutanca uydurulduğunu ileri sürecekti.

...

Özellikle karlı stepte kalan Alman piyadeleri, "çatısız kale" hakkında şakalar yapmaktaydı.Totaliter bir sistemde eğitim görmüş olan gençlerin çoğu, içinde oldukları berbat durumun ardındaki sebeplerin anlatılmasını beklememekteydi.Führer'in teminatı onlar için asla kırılmayacak bir sözdü.

...

16. Panzer Tümeni'ne doktor olarak hizmet veren Dr. Kurt Reuber adlı rahibin birlik komutanı, başka bir tümenin terk ettiği pir piyanonun koyulabilmesi için özellikle büyük bir sığınak kazdırmıştı.Orada, toprak duvarların sesi boğması nedeniyle yukarıdan duyulmayan yeraltında Bach, Handel, Mozart ve Beethoven'in acıklı sonatlarını çalardı.Yorumu güzeldi, ama anlaşıldığı kadarıyla takıntılıydı da."Birlik komutanı duvarlar bombardımanlarla titrediğinde ve yukarıdan toprak döküldüğünde bile çalmaya devam ederdi." Subaylar dışarıdaki çarpışmalarla ilgili rapor vermek üzere içeriye girdiğinde dahi piyanosunu bırakmazdı.

...

En iyi donanımlı Sovyet askerleri keskin nişancılardı.

...



Stalingrad çevresinde 1942'nin son birkaç haftasında Kızılordu'nun gözde şarkısı, benzer kıvrak melodisiyle Lili Marlene'in bir Rusça dengi olan Zemlyanka'ydı.(Yeraltı Sığınağı) Aleksey Surkov'un önceki kış bestelediği ve en meşhur mısraından dolayı bazen "Dört adım var ölüme" olarak da bilinen bu unutulmaz şarkı, "aşırı kötümser" havası nedeniyle ilk başta ideolojik bakımdan marazi sayılıp mahkum edildi.Ama Zemlyanka cephe hattı birlikleri arasında öylesine tutuldu ki, komiserler duruma başka bir açıdan bakmak zorunda kaldı.

Daracık sobadaki ateş titreşiyor
Odundaki sakız gözyaşı gibi sızıyor
Ve sığınakta çalınan akordeon bana
Senin gülücüğünü ve gözlerini çalıyor.

Moskova'ya yakın kar beyazı bir tarlada
Çalılar senden bir haber fısıldadı bana;
Diri çıkan sesim ne kadar hazin
En çok bunu duymanı isterim.

Şimdi sen çok uzaktasın ya
Engin karlar var artık aramızda
Öylesine zorken sana gelmem,
Burada dört adım var ölüme.

Çal akordeon, kar fırtınasına inat çal
Yolunu şaşırmış mutluluğu çağır buraya
Senin tükenmez aşkın sayesinde
Soğuk sığınakta ısınıyor içim.

...

Führer her zaman konuşmaya yön vermeye çalışarak, olaylara kendi bakışını dayatır ve cephenin sadece bir kesiminden haberdar muhatabını genel duruma hakim  bir izlenim vererek bastırırdı.Bu görüşmede de aynı şey yaşandı.

...

O sırada yaralıları ayırma istasyonları öylesine aşırı kalabalıktı ki, hastalar yatakları da paylaşmaktaydı.Ağır yaralı bir askerin silah arkadaşlarınca içeriye taşındığında, umutsuz birçok vakayla zaten uğraşmaktan bir doktorun onlara el işaretiyle gitmelerini bildirmesi sıkça karşılaşılan bir durumduçBir Luftwaffe çavuşu bu durumu sonradan şöyle anlatacaktı: "Çok büyük ıstıraplarla, ağrıdan kıvranan birçok askerle ve ölüyle karşılaştığımız ve yardım etme imkanının olmadığı kanısına vardığımız için, tek bir söz etmeden teğmenimizi taşıyıp geri götürdük.Yerde birbirine sokulmuş halde yatan, birçoğunun kolu ya da bacağı kopuk olan, ölesiye kan kaybeden, soğuktan donan ve yardım edilmediği için sonunda ölen bütün o talihsiz adamların isimlerini hiç kimse bilmiyor.Alçı sıkıntısı yüzünden doktorlar parçalanmış uzuvları kağıtla bağlamak zorundaydı.Ameliyat sonrası şok vakaları hızla arttı." diye anlatacaktı bir cerrah sonradan.Difteri vakalarında da büyük bir artış vardı.İşin en kötü tarafı yaralıların üstünde bitlerin toplanmasıydı."Ameliyat masasında bitleri üniformalardan ve deriden spatulayla kazıyıp ateşe atmamız gerekiyordu.Bitleri üzüm salkımları gibi kümeleştikleri kaşlardan ve sakallardan ayıklamamız gerekiyordu."

...

Kessel'den yeni gelmiş bir Luftwaffw binbaşısı Feldmareşal Milch'e Paulus'un şu sözlerini aktardı: "Şimdiden sonra ne tür yardım gelirse gelsin, çok geç olacak.Bıktık artık.Askerlerimizde mecal kalmadı." Binbaşı Don Ordu Grubu'nun batısındaki genel durum üzerine ona bilgi vermeye çalıştığında, şu karşılığı vermişti:

"Ölüler askeri tarihle artık ilgilenmez."

...


Bitleri ayıklamak imkansızdı.Bandajları değiştiren sıhhiye erlerinin bileklerine ve kollarına doğru hastadan gri bir bit yığını tırmanmaktaydı.Bir adam öldüğünde, bitlerin canlı beden arayışıyla cesetten topluca yrılışını görmek mümkündü.

...

Paulus ve Albay Wilhelm  Adam 25 Ocak'ta bir bomba patlaması sonucu hafif kafa yaraları aldılar.Çariçe ağzının beş kilometre kadar güneybatısında General Moritz von Drebbet 297. Piyade Tümeni'nin bir kısmıyla birlikte teslim oldu.Onu teslim almaya gelen Sovyet albayı, "Birliklerin nerede?" diye sordu."Moskova tehciri"nin bir başka Alman komüsti olan yazar Theodor Plievier'in Sovyet radyosunda yaptığı bir programa göre, Moritz van Drebber yorgunluktan ve aşırı soğuktan kırılmış geriye kalan bir avuç askerine baktı ve şöyle cevapladı: "Albay, birliklerimin nerede olduğunu açıklamama gerek var mı sahiden?"

...

Paulus ve Schmidt'e türlü keskin metal eşyyı da kapsayan "yasak maddeler" için valizlerini aramakla görevli olduklarını bildirdi.Schmidt köpürdü."Bir Alman feldmareşali tırnak makasıyla intihar etmez!" diye bağırdı.

...

Goebbels ülkeyi askeri kederde kenetlenmek üzere radyo istasyonlarını ve basını seferber etti.Gazetelere trajediyi nasıl sunacakları konusunda talimatlar yağdırdı.Bu dramatik kavgayla ilgili her sözün tarihe geçeceğini unutmamaları gerekirdi.Basın her zaman Rus yerine Bolşevik kelimesini kullanmaktaydı."Bütün Alman propagandası Stalingrad kahramanlığından Alman tarihindeki en değerli varlıklardan biri haline gelecek bir efsane yaratmalıdır."Özellikle konuya ilişkin Wehrmarcht bildirisi "önümüzdeki yüzyıllarda yürekleri heyecanla titretecek bir tarzda kaleme alınmalıydı.Sezar'ın askerlerine nutkuyla, Büyük Friedrich'in Leuthen Muharebesi öncesinde generallerine hitabıyla ve Napoleon'un imparatorluk muhafızlarına çağrısıyla denk düzeyde olmalıydı.

Bildiri Strecker'in teslim olmasından yirmi dört saat sonra telsizde özel bir duyuru olarak yayınlandı."Führer karargahından, 3 Şubat 1943.Wehrmarcht Yüksek Komutanlığı, Stalingrad Muharebesi'nin sona erdiğini duyurur.Bağlılık yemininin gereğini yerine getiren Altıncı Ordu, Feldmareşal Paulus'un örnek teşkil edecek önderliği altında, düşmanın ezici sayı üstünlüğüyle imha olmuştur.(...)Altıncı Ordu'nun fedakarlığı boşa gitmedi.Tarihsel Avrupa misyonumuzun siperi olarak, altı Sovyet ordusunun saldırılarına karşı koydu.(...)Onlar Almanya'nın yaşaması için öldü.

...

Duvarlardaki Nazi propaganda sloganları gittikçe arttı; ama müstehzi Berlinliler duvar yazısını tercih etti: "Savaşın keyfini sür, barış çok daha kötü olacak." Propaganda sözcük dağarcığında "Diren" en aşırı kullanılan kelime haline geldi.

...

Tutsaklık neredeyse çarpışma kadar belirsiz bir kaderdi.

...

Antony Beevor
Stalingrad
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri: Nurettin Elhüseyni

27 Eylül 2020 Pazar

Provencial School (1992), Animasyon, İvan Maximov

Provencial School (1992) - İvan Maximov



















Provencial School (1992)
 İvan Maximov

Düzelti, Thomas Bernhard

 Bir gövdenin sağlam olabilmesi için, tek bir düzlemde durmayan,
en az üç dayanak noktası gerekir, diye yazmış Roithamer.

...

O, başkalarının vazgeçemediği her şeyden vazgeçti, sürekli başkalarının vazgeçmediği ve geride bırakamadıkları her şeyden vazgeçmeyi ve geride bırakmayı her zaman düşündü, başkalarının yaptıklarını ya da yapmadıklarını gözlemlemesi yeterli olmuştu, bunları kendisi için yapması ya da yapmaması gibi, başkalarının yapmadıkları onun çalışmalarıydı, onun çalışmaları başkalarının yapmadıklarıydı, bu mekanizma için daha çocuk yaşlarında, diğerleriyle ilgili her şeyi gözlemleyerek, kendisi, karakteri, düşüncesi dışında kalan her şeyi gözlemleyerek, böylesine büyük bir deneyim kazanabilmişti, çünkü o her zaman başka her şeyden ve başka herkesten başkaydı, böylece o sürekli her şeyi ve herkesi gözlemleyerek, diğerlerinden başka bir yöne girmesi, diğerlerinden başka bir yolda ilerlemesi, diğerlerinden başka bir yaşam sürmesi, diğerlerinden başka ya da diğerlerinin sürmeleri gerekliliğine inandıklarından başka bir varoluşu sürdürmek durumunda olduğunu yüksek derecede bir açıklıkla görmüştü, böylece onun önünde açılan ve başkalarının önünde açılmayan başka olanaklar doğmuştu, zamanla o bunları gittikçe artan çok özel, yalnız ona özgü, yalnız doğuştan onun olan ve eğitimle edindiği ritim içinde kendini bağımlı buldu, Roithamer başkalarının çok sonradan kavradıkları ya da hiçbir zaman kavrayamadıklarını çok önceden kavramıştı ve onun başkalarıyla olan ilişkisinin en belirgin göstergesi her zaman bütünüyle idraksizlik ve bundan kaynaklanan sürekli anlayışsızlık olmuştu, herkes kendi arasında anlaşıyordu sürekli, ama onu asla anlamamışlardı, bugün ölümünden sonra da anlamıyorlar.

---

Erkek kardeşlerimle benim aramda anlayışsızlık, tiksinmeden başka bir şey yok, başka hiçbir şey, okuyoyorum bunu, Altensam ve kendi geçmişimi çürük bir koku gibi geride bıraktım.

---

O, Altensam'ı Altensam'la en az ilişkisi olan ortanca oğluma bırakayım ki, o ortanca oğlum Altensam'ı mahvetsin ve sonra da hangi biçimde olursa olsun son bulsun diye düşünmüş olabilir.

---

Her insanın sonunda kendisini öldüren bir fikri vardır, öyle bir fikir ki onu çözer ve onu izler ve onu önünde sonunda hep en büyük gerilim içinde öldürür, yok eder.

---

Bizim, Höller, Roithamer ve benim okul yolumuz aynıydı, Roithamer, Altensam'dan aşağıya iner, önce Höller'i alır, sonra beni, üçümüz Stocket'teki ilkokula giderdik, kışları bizim deri okul çantalarımıza odun kömürü bağlanırdı, öğrencilerin hepsi okula odun getirirdi, durumu iyi olanlar, anne babası zengin olanlar tıpkı Altensamlı Roithamer gibi sert odun parçaları, daha yoksul olanlar yumuşak odun parçaları getirirdi, öğrencilerin getirdikleri bu odun parçaları ile eski çini sobalar ısıtılırdı.

...

Üçümüz okula birlikte yürürken  bizimle ilgili en belirgin şey suskunluğumuzdu.

---

Roithamer (ve benim) gibi yapılı ve gerçekten her zaman korunmasız karakterler, varlıklar, her ne olursa olsun uyuma yeteneğine sahip değildirler, uykuya dalarlar ve uyanırlar, ömür boyu, ama asla uyuyamazlar.Kafalarından ve sinirlerinden sürekli bir şeyler geçer ve onları uyutmaz.Ömür boyu bu dayanılmaz duruma karşı çare ararlar ve böyle bir çareyi bulamazlar, çünkü bu hastalığın çaresi yoktur, ve bu gerçekten de akıl hastalığından başka bir şey değildir.Bu şekilde uykusuz insanlar akıl hastalığı ile doğarlar, daha çocukken bu akıl hastalığı onlarda vardır ve ister Roithamer cinsi ister Höller cinsi olsunlar iyileşmeleri olanaksızdır.

---

Herkes bir şekilde çıkış yolu bulamamaya mahkumdur.

---

Huzur yaşam değildir, diye yazmış Roithamer, huzur ve mutlak huzur ölümdür, diyor Pascal, diye yazmış Roithamer.

---

Nefret dışında hiçbir şey bizi ileriye, öne götürmez.

---

Anne babam hafızamda hep yaşlı kişiler olarak yer etti, yaşlı kişilerin altı çizilmiş, kendilerine bile tahammülleri yoktu ve çocuklarına ise daha da az tahammül etmeye yatkındılar, temelinde onlara yabancı, tuhaf olan yaratıkları dünyaya getirmeleri gerçeği yüzünden mutsuzdular, bir ya da birkaç doğum suçu işlemiş olmanın vicdan azabını çekiyorlardı, kimin önünde suçlu, kime karşı suçlu olduklarını bilmedikleri halde.Felaket bir gecede gelir, derdi babam, diye yazmış Roithamer, gecedenin altı çizilmiş.Annem sürekli endişeleniyordu, bayılma nöbetleri geçiriyordu, bunlar benim bayılma nöbetleri geçirmemi izliyordu ya da tersine oluyordu.Bizim soru sorma hakkımız yoktu, böylece onlar cevap vermek durumunda kalmıyorlardı.Denilir ya hani, hep sıkılıyorduk.

---

Acı denilenin kavranması için de büyük bir olasılıkla mutlu olunabilir, diye yazmış Roithamer.Örneğin en büyük mutsuzluğun yazılması en büyük mutluluk olabilir, diye yazmış Roithamer.Algılama olanağı, algılamanın dile getirilmesi olanağı en büyük mutluluk vesaire olabilir, diye yazmış Roithamer.Hangi saptama olursa olsun saptamanın kendisinin gerçeğine bilinçli olabilirsek en büyük mutluluk olabilir.

---

Fransa'da, ilk karısından farklı olarak, ikincisi annemiz, hep yaşlıydı, genç bir kadınken de yaşlıydı, bu gibi insanlar henüz çocukken bile yaşlıdırlar, diyor babam ve iyice bakıldığında bunu onaylayabilirim, bu gibi insanlar daha doğumlarında iyice yaşlı görünürler, yüzlerindeki ihtiyar görüntü hep ürkütücüdür, böylesi yeni doğmuş bir insan, ki annem bunlardandı, daha ilk bakışta yetmiş ya da seksen yaşındayken görüneceği gibi görülür, ama bu ihtiyarlık hep yüzde kalır.

---

Altensam'a gelişimin üzerinden henüz birkaç dakika bile geçmeden onu ufacık bir şey yüzünden azarladım, çünkü temelde ondaki her şey benim için iğrenç olmasının dışında bir şey değildi, temelde o ne yaparsa yapsın, benim için iğrençti, ne giyerse giysin örneğin, benim için iğrençti, ne söylerse söylesin, ne düşünürse düşünsün iğrençti benim için, doğrusu bu, diye yazmış Roithamer, bu gibi şeylerin üstünü örtmenin anlamı yoktu ve bu yüzden bu gerçeklerin üstünü örtmüyordum.

---

Benim kıymetli gördüğüm insanları benden ayırma sanatına egemendi.

---

Ortak geleceklerini sadece ortak, ömür boyu süren işkence olarak kavradıkları halde yine de biraraya gelen ve evlenenler olarak, birden bütün bu insanlar, hain kişiler olarak, diye yazmış Roithamer, birleşiyor, evliliğe kalkışıyor, kendi mahvoluşlarına dalıyor, adım adım akla gelebilecek en dehşetli duruma, evlilik mahvoluşuna, ki bu düşünce ve duyguların ve gövdenin mahvoluşu demektir, her yerde görebiliyoruz, bütün dünya bu gerçeği onaylayan örneklerle dolu, diye yazmış Roithamer, neden bu saçma mühürlenme diye soruyoruz kendimize, çünkü örneğimiz var, nasıl oldu da bu örnek oluştu?, bu son derece akıllı, sıradışı ve olağanüstü insan şu bütünüyle basit ve hain, hatta iyice pespaye insanı kendine çekip evlenebildi ve üstelik ondan da çocuklar yapabildi, doğa bu diyoruz, sürekli doğa diyoruz, bize ömür boyu inanılmaz ve anlaşılmaz, içindeki her şeyde akıl olan ama aynı zamanda akla yer olmayan doğa, diye yazmış Roithamer.Önce insanlardan hiçbir olağanüstü şey duymayız, onlar hakkında bir şey duyduğumuzda bu daha çok sadece itici bir şeydir.

---

Sonra kendilerini bir uçuruma atarlar ya da bir köprünün korkuluklarından aşağıya ya da kendilerini vururlar, amcam gibi, ya da kendilerini asarlar, öbür amcam gibi, ya da kendilerini trenden aşağıya atarlar, üçüncü amcam gibi, diye yazmış Roithamer.Kendimiz de intihara eğilimliyiz, diye yazmış Roithamer, eğilimlinin altı çizilmiş.Hele yeğenimiz, üçüncü amcamızın tek oğlu da Krems kıyısındaki Kirchdorflu bir doktorun kızıyla , hiç de iyi gitmeyecek bir evlilik yaptıktan sonra ntihar etmemiş miydi, diye yazmış Roithamer.

---

Biz sürekli düzeltiriz ve kendimizi düzeltiriz ve de en büyük acımasızlıkla, çünkü her an her şeyi (yazdığımız, düşündüğümüz, yaptığımız)  yanlış yaptığımızı kavrarız, yanlış davrandığımızı, o zamana kadar her şeyin bir yanlışlık olduğunu, bu yüzden bu yanlışlığı düzeltiriz ve bu yanlışlığın düzeltisini de düzeltiriz ve bu düzeltinin düzeltisinin sonucunu düzeltiriz vesaire, diye yazmış Roithamer.Ama asıl düzeltiyi erteleriz, başkalarının ise hiç çekinmeden hemen anında yaptıkları gibi yapmamışızdır diye düşünüyorum, diye yazmış Roithamer, onların kendileri bunu düşünmekten bile korktukları için artık düşünmezler, ama sonra kendilerini düzeltirler,, tıpkı yeğenim gibi, onun babası gibi, amcam, onlar iyice kavramışlardır, inanıyoruz buna, ama biz karakterler olarak bu insanları kavramamışızdır, çünkü onların düzeltileri bizi şaşırtmıştır, yoksa biz onların asıl önemli düzeltilerine, intiharlarına şaşırmazdık.

---

İnsanlar intihar etmek yerine işe dalıyorlar.

---

Höller tıpkı benim düşündüğüm gibi, amcam gibi her zaman intihar etmekten söz eden bir insanın, neredeyse sürekli bunu konuşan bir insanın kendini öldürümeyeceğini düşünüyordu, ama o kendini öldürdü.

---

Biz amcam gibi kendini öldürmüş bir insana hayranlık duyuyoruz, çünkü o insanların mutsuzluğuna daha fazla dayanamıyordu, ceketinin cebinde bulunan ve onun Kaserei yarığına kendini attığı günün tarihini taşıyan kağıda yazmıştı bunları, çünkü o sadece intihar etmekten söz etmemek, ama intihar etme yeteneğini gösterebilme konusunda bizden daha önde olduğu için, diye yazmış Roithamer.Her gün umutlarımızı bağladığımız kişilerdir kendilerini öldürenler, diye yazmış Roithamer, yetenek ve duruşlarını sevdiklerimizdir ve yakınlıklarının en çok hoşumuza giden oluu ve en güvendiğimiz kişilerdir, diye yazmış Roithamer, yetenek ve duruşlarını sevdiklerimizdir ve yakınlıklarının en çok hoşumuza giden oluşu ve en güvendiğimiz kişilerdir, diye yazmış Roithamer.

---

Çevre saygı sahtekarlığı gösterir ve dünyadaki fikirleri mahvetmek için her şeyi yapar, diye yazmış Roithamer.Böylece biz ne tarafa bakarsak bakalım dünyada mahvedilmiş fikirler görürüz, her şeyin mahvedilmiş fikirler olduğunu salim kafayla söylemek zorundayız.

---

Roithamer her şeyi yeniden düzenlemekten çekinmedim ve her şeyi yeniden düzelttiğimde, diye yazmış Roithamer her şeyi mahvetmiş oldum.

---

Hep çok ileriye gidildi, diye yazmış Roithamer, böylece en uç sınıra kadar gittik hep.Ama onu delmedik.Bir kez onu delmiş olursam, her şey son bulacak, diye yazmış Roithamer, her şeyin altı çizilmiş.O an geldiğinde o anın geldiğini bilmeyiz, ama doğru andır.Varolduğumuz kadar en yüksek yoğunlukta yaşarız, diye yazmış Roithamer (7 Haziran).Son niyet değildir.Ağaçsız alan.

Thomas Bernhard
Düzelti