7 Ağustos 2019 Çarşamba

ölümden hayata, tektaş ağaoğlu öyküleri



Yazı ve çevirileri hapislikler getirdi.
Herkes söyler, ben de bilirim: "iyi hapis yatanlar"dandı.
Toptaşı Cezaevi'nde dede yattı, baba yattı, Tektaş torun da...




Bilmem, sakinleri hayatta olan bir mezarlık biliyor musunuz?
...
Zavallı mezar taşları!Bu, Eyüp'te adım başında karşılaştığım mezar taşlarına, toprağa doğru yalvarıyormuşçasına eğilmiş halleriyle adeta altlarında yatan ölülerin duygularını nakşediyormuş gibi bir görünüşleri olmasından dolayı, uygun gördüğüm bir sıfatta.
...
Çok defa, masada otururken ufak bir kutuyu olduğu yerden alır üç karış öteye bırakırdım.Kutunun eski yerinin boş manzarası bana o kadar tesir ederdi ki çok geçmeden, yavaş yavaş ağlamaya başlardım.Çok zaman da, pencere kenarında dışarıyı seyrederken, camı nefesimle buğulandırır, üzerine parmağımla bir şekil yapardım ve kendi kendime derdim ki: "İşte bu şekli gözümle görüyorum, yani, bu şekil mevcut!Var!Şimdi ise olmayacak!..İşte!Hiçbir şey yok!Halbuki demin vardı..."

(Eyüp'e Dönüş)

---

...
İnsanların arasına doğru yürüdüm.Hiçbirini tanımıyorum etrafımda, sağımda, solumda gördüklerimin.Acaba içlerinden birisi Movgli'yi tanıyor mu?Benim Movglimi, çocukluğumun Movgli'sini, dişi kurdun ormanda tek başına bulup da, tabiatın kayalar içerisine oyduğu kuytu ininde kendi yavruları ile beraber emzirdiği, büyüttüğü, çikolata renkli, kapkara gözlü insan yavrusunu?Dişi kurt Movgli'ye verecek cızbız köfte bulur muydu dersiniz?
...
Movgli'den haberleri var mı?Kipling'in Movgli'si değil benim Movgli'm, çocukluğumun Movgli'si; dişi kurdun verecek cızbız köfte bulamayıp da kendi sütü ile beslediği, çikolata renkli derili, kapkara gözlü insan yavrusu ölümden hayata uzanan, yaşayanla yaşamayan arasındaki bağ...

(Ölümden Hayata)



---

...İşte tam bir mürteci tipi, diye düşünmekten kendimi alamıyorum.Eline fırsatı düşürünce ikinci bir Kubilay'ın kanını seve seve, aminle, tekbirle dökmekten kaçınmayacak.Hoşuma gitmiyor bu adam, bu sinsi ihtiyar.Hayır içimde ona karşı gittikçe kuvvetlenen tuhaf bir antipati doğmakta.Yüzüne bile bakmak istemiyorum artık.Asabımı bozacak.

(Bir Otomobil Yolculuğu)

---

..."Mamafih," dedi, yüzünde gayet ciddi, ehemmiyetli bir ifadeyle."Kabahatli gene biziz.Ölen herkes, her şey bizim için, hayattakiler için ölüyor.Kabahatli gene biziz.Küçük köpek öldüğü ve ben ölmediğim için onun ölümünden ben mesulüm, sen de mesulsün, hepimiz mesulüz."

(Cecilia)

---

...Ve siyah gözlü adam köprünün üzerinde, aşağıda köprünün ayaklarına çarparak geçip giden suların sesini dinlemekteydi.Biraz ötede suyun üzerinde ayın aksi parçalanmış gibiydi."Köprü şimdi ne kadar boş," diye düşünüyordu siyah gözlü adam."Bomboş! Durmadan akıp giden şu suyun üzerine asılmış kalmış.Asılmış, öylece kalmış...Sanki uyumakta.Köprü sanki canlı bir varlıktır.Atan bir kalbi var.Köprünün bu derin ve yalnız uykusu içerisinde atmakta devam eden kalbini bulup üzerine elimi koyabilir miyim?"

(Yaşanmış)



---

Hiç cami şerefesine çıktınız mı?Tâ tepeye, en son şerefeye, o birbirlerinin içinden geçip dolanarak tırmanan üç daracık merdivenden birinin, o eski aşınmış, yüksek basamaklardan çıkarsınız, içinizde tuhaf bir his vardır.Daracık bir yerdesiniz.Üstünüz basamak, altınız basamak, burnunuzda o tozlu, o serin, o eski koku...Zaman bütün manasını kaybetmiştir sanki.Siz kendi arzusuyla bostan kuyusuna koşulmuş, gözleri bağlı genç bir at gibisiniz.Merdivenlerin hiç bitmemesini istersiniz.Minarenin merdivenlerinde, sadece bir iki dakika için bile olsa, zamanın birliğine nüfuz edeceksiniz, ölüm korkusu kalbinizden gidecek, ölüm mefhumu zihninizden silinecek...Sonra birden, iki basamak daha, birdenbire tâ yukarıdasınız.Açıklığın ortasındasınız.Her şey ayaklarınızın altında.Evler, yollar, ağaçlar, deniz, insanlar...Burada güneş daha ılık, gökyüzü daha mavi, bulutlar daha beyaz; aşağıdaki ağaçların yeşilliğinde, damların kırmızılığında bir başkalık var, bir başka hava, bir başka ışık var.Çünkü burada hava tertemiz ve serin.
...
Şikayetsiz, isyansız tahammül ettim.Evet, evet, hepsine, her şeye tahammül ettim.Fakat bunun bir sonu olması lazımdı.Bunun bir sonu olması lazımdı.Bütün ümidim bu sondaydı.Bütün gururum onun üzerine kurulmuştu.

(Basri Hoca'nın Sözü)

---

"Büyüyünce ne olacak bilmem," demişti kocası yüzünü çevirip "Şimdi tıpkı bir örümceğe benziyor." Tam o sırada oğlan ufacık elini uzatıp babasının kocaman burnunu yakalayıvermişti.Tekrar kahkaha ile gülmekten kendini alamamıştı genç anne.

(Allahsızlar)

---

Kulaklarında gözleri gibi büyük, siyah, parlak küpeler vardı.Gülümsüyordu.Gülümserken birden kıpkırmızı bir ışığa boğulmuştu.İlk günü "Ne kadar güzelsin" demiştim.

"Işıktan," demiştin sen.
"Işık da güzel," demiştim.
"O başka," diye ilave etmiştin.
"Olsun!"
...
Sen cennete gideceksin.ben cehenneme.Sen cennette mesut, rahmindeki sonsuz kıpırdayışla -şimdi, burada, şu an ne kadar belirsiz, ne kadar manasız, ne kadar uzak!- tir tir titrerken ben cehennemde hiçten yapılmış bir boşluk içerisinde çırpınıp durmadan hapishaneme, kendi içime döneceğim.Sen Allah'a kavuşacaksın.Ben Allah'ı kaybedeceğim.Günah sadece benim günahım, işte biliyorum.(Ve işte biliyorsun.)Seni seviyorum.Seni gene seveceğim.
...
Meryem'e bembeyaz bir güvercin getirdiler bir gün melekler.Bir tanesi sırtına tavus kuyruğundan iki kanat takıp önünde diz çöktü.Allah gönderdi bu güvercini sana dediler.Allah'ın dediği olsun, dedi Meryem.Amin!Hep birden mırıldandılar: Amin! Ve sonra bahçede yemyeşil çimenlerin, beyazlı sarılı papatyaların arasında, ağustosböcekleri öterken, gözleri karşı duvardaki ufak pencerenin altında görünen nar ağacının, pomegranade, pomegranade, öğlen sıcaklığında yaprakların gölgeleri arasında parlayan patlamış narlarında, Madonna ai, titreyen ellerini birbirine kavuşturdu Meryem ve gözleri kapalı, yanakları kızarmış, ağzı yarı aralık, ellerini odanın içerisinde uçan beyaz güvercine doğru uzattı."Meryem güzel bir kadındı.Kocasından şüpheleniyorlar." demişti Tarih Hocası Sabri Bey.Ve bir gün, herhalde nasıl olduğunu bilmeden, yüzünü hamamdaki aynanın içerisinde son bir defa daha görmeden, ölmüştü Tarih Hocası Sabri Bey.Sabri Bey'in de zaten sarı olan yüzü büsbütün sararmış olmalıydı.Halbuki Meryem, Tarih Hocası Sabri Bey için, yüzünün o balmumu sarılığı karşısında da dua edebilirdi.Meryem, Sabri Bey'in kapıcısı için de dua edebilirdi.
...
...Mademki bu bembeyaz karlar üzerinde geyik yavrusunu boynundan vurmuşlar ve içimde bana boyunlarından  vurulmuş geyik yavrularının güzel, çok güzel olduklarını fısıldayan tatlı bir ses var ve mademki kolumda kuvvet, kalbimde aşk, koltuklarımın altında ter olduğunu biliyorum, bir yaz günü deniz kenarında kendimi  bir kocaman, yumuşak dalganın üstüne bırakabilirim, içerisi ışık dolu bir deliğin ötesine geçebilirim ve pomegranade! ellerimde tuttuğum narların kıpkırmızı tanelerini birer birer ağzıma atıp gücüm yettiği kadar gökyüzüne doğru haykırabilirim.

(Son Tren -Pomegranade-)

---

Mana olmayan yerde, mana aramanın manası ne?

(Cyclamens)

---

Fakat beni karşılayan gözlerinin gerisindeki acıdır.

(Aciz)


Tektaş Ağaaoğlu
Ölümden Hayata
h2o Kitap
Mart-2018


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder