3 Temmuz 2019 Çarşamba

kıtlıktan ve zulümden doğduk, bir celtic hikâyesi, cem türktekin


Kıtlıktan ve Zulümden Doğduk - Bir Celtic Hikâyesi
Cem Türktekin

Çoğu spor kulübünün övgü ve gururla dillendirdiği, hatta yücelttiği bir kuruluş hikayesi vardır. Ancak “Kıtlıktan ve Zulümden Doğduk” yazılı bu pankartla anlatılmak istenen hikayeyi gölgede bırakacak bir efsane henüz anlatılmadı yeryüzünde.

Hikayenin başrolünde olan Celtic Futbol Kulübü’nü Protestan Glasgow Rangers’la yaşanan mezhep çatışmasıyla tanıdı insanlar. Bu nedenle Celtic’i sadece Katoliklerin temsilcisi olan, dinci bir kuruluş olarak niteleyen çok insan oldu. Ancak çok farklı bir içyüzü vardı hikayenin. Kulübün genlerinde Katolik inancının propagandası değil; emperyalizme, sömürüye ve faşizme meydan okuyan bir başkaldırı vardı aslında. 131 Yıllık tarihlerinde Avrupa tribünlerinde boy gösteren en büyük Antifa hareketlerinden biri olmaları da bu sayede gerçekleşti. Celtic’in ve o’na aididiyet besleyen milyonlarca İrlandalı’nın kıtlık ve zulümle birlikte anılan makus talihi, kulübün kurulduğu 1888’den yüzyıllar öncesine uzanır. Acı hikayenin başrolünde ise üzerinde güneş batmayan imparatorluk olan sömürgeci Britanya Krallığı vardır, ya da yaygın bilinen ismiyle İngiltere. Kendisi de İrlanda kökenli olan John Lennon, seslendirdiği Luck of the Irish şarkısında anlatır İngilizler tarafından İrlandalılara reva görülen 1000 yıllık açlık, sefalet, sürgün ve işkenceyi. “İrlandalı şansına sahip olsaydın keşke ölseydim diyerek yaşardın”. Coğrafi yakınlığından dolayı İngilizlerin en kadim sömürgesidir İrlanda. Tüm dünyanın altını üstüne getiren İngiliz emperyalizminin 1000 yıl önce ilk yerleştiği ve sömürgeciliğin stajını yaptığı ülkedir aynı zamanda. Bağımsızlığını elde ettiği 1921 yılına kadar çilekeş bir İngiliz sömürgesidir İrlanda. İngilizler tarafından mal gibi alınır, satılır, köle olarak kullanılırlar. Küçük bir zümre dışında İrlandalıların kendi ülkelerinde malvarlığı edinme hakkı dahi yoktur. Mülkiyet edinme hakkı sadece İngilizler tarafından imtiyaz tanınan elit azınlıktadır. Bu şartlar altında İrlanda halkına biçilen tek rol elitlerin topraklarında çalışmaktır, savaş zamanı ise hiç bilmedikleri topraklarda İngiliz kralı için ölmek. 1845’te patlak veren büyük kıtlıkta İngiltere hiçbir şey yapmadan seyreder İrlandalıların ölümle verdikleri amansız mücadeleyi. Ülke bu sırada 9 milyon olan nüfusunun yarısın kaybeder. 1 milyondan fazla insanı yaşamını yitirmiştir, kalanlar ise ülkeyi terk etmekte bulur çareyi. İrlandalıların ülkeyi terk etmek zorunda kalmaları İngilizler tarafından planlı olarak gerçekleştirilir. Zira, önem kazanan Avustralya’ya İngilizce konuşan birilerinin önden gidip bölgenin iskana açılmasını sağlaması gerekmektedir. Avustralya’da bulunan yırtıcı hayvanlara ve insan eti yiyen kabilelere karşı korunmasız olarak kıtaya sürülecek bu insanların hayatları 5 kuruş değerinde olmayan, sahipsiz kişiler olması gerekmektedir. Avustralya’da bulunan yırtıcı hayvanlara ve insan eti yiyen kabilelere karşı korunmasız olarak kıtaya sürülecek bu insanların hayatları 5 kuruş değerinde olmayan, sahipsiz kişiler olması gerekmektedir. Kıtlık yıllarında, aç kalan çocukları için kral Travelyen’ın mısır tanelerini çaldığı bahanesiyle Avsutralya’ya sürgün edilen Michael’ın hikayesini anlatan Fields of Athenry bu yüzden Celtic kulübünün gayri resmi marşı olarak her maç öncesi çalınır Celtic Park’ta. Kıtlık yıllarında benzer bir hikayeyle Avustralya’ya sürülen bir başka İrlandalının hikayesini anlatan Black Velvet Band da İrlandalılar için gözyaşı dökülen bir başka şarkıdır(Peaky Blinders’tan) 19. YY’nin sonlarına gelindiğinde üretken nüfusunun neredeyse tamamını kaybeder İrlanda. Zira açlık ve bitmeyen hastalıklar, İrlandalılara İngilizlerin tayin edeceği sanayi bölgelerine göçmekten başka çare bırakmamıştır. 

Göç bölgelerinden belki de en önemli olanı, petrol yatakları keşfedilen ve ucuz(bedavadan biraz pahalı) işgücüne ihtiyaç duyulan, İskoçya’nın Glasgow kentidir. Kıtlığın pençesinde boğuşan İrlanda’dan onbinlerce insanı petrol sahalarında köle olarak çalışmaları için Glasgow’a getirir İngilizler. Ancak Glasgow’a göçen İrlandalıların sefaleti hız kesmeden devam eder. Zira İrlandalılar Katolik’tir, BK’nın resmi mezhebi ise Protestanlık. Bu nedenle Katolikler açlıkla terbiye edilirken, Protestanlar bizzat Kraliyet tarafından temin edilen toprakları işleterek refah içinde yaşarlar. Glasgow’daki yerleşik İskoçların tamamı Protestan’dır ve Krallık tarafından korunan, imtiyaz sahibi, zengin bir sınıfı oluştururlar. Birleştik Krallık’ın tüm var oluş tezleri Evanjelizm’in yayılması üzerine kurulu olduğu için Katolikler rejim için tehdit olarak algılanırlar. Bu nedenle Glasgow’a göçen İrlandalılar en ağır işlerde, hiçbir sosyal güvenceleri olmaksızın, açlık sınırında çalışmaya mahkum edilirler. Glasgow’daki İrlandalı çocukların ölüm oranı Protestanlara göre 4 kat daha fazladır. Doğan her 2 İrlandalı çocuktan 1’inin açlık ve hastalık yüzünden ölmesi sebebiyle Katolik bir rahip tarafından 1887 yılında Celtic adı altında bir vakıf kurulur. Ancak vakfa bağış yapacak kimse bulunamaz, zira sadece ekmek ve patates yiyerek hayatta kalan İrlandalıların vakfa bağış yapması mümkün değildir. Diğer taraftan zengin ve müreffeh Protestanların bir Katolik vakfına bağış yapmaları ise hayal sınırlarının dahi ötesindedir. Bu nedenle vakfa para toplamak için Britanya adalarındaki en büyük tutku olan futbol gelir akıllara. Vakıf tarafından, İrlandalı gençlerden kurulu bir takım oluşturulur. Bu takımın Glasgow’daki mahalli Protestan takımlarıyla maç yapması planlanır ve zengin Protestanlar tarafından müthiş ilgi gören maçlar oynanır. Hasılatlarla kasasını dolduran Celtic vakfı, cellatları olan Protestanların parasını alan ilk İrlandalı oluşum olarak tarihe geçer. Elde ettikleri gelir sayesinde Glasgow’da yüzlerce bebek için süt ve aşı parası elde edilir, böylece ölüm oranında düşüş sağlanır. Bir yıl sonra, zengin Protestanların paralarını almak için daha kurumsal düşünmeye başlar ve bir futbol kulübüyle mücadele etmeye karar verir vakıf. 1888 Yılında yokluklar içinde kurulan Celtic FC’nin hikayesi böylece başlar. Glasgow’daki İrlandalı gençlerin en yeteneklilerinden bir 11 kurar ve Protestanların en ünlü ve görkemli kulübü Glasgow Rangers’a maç teklifinde bulunurlar. O dönem Ada’nın en zengin kulüplerinden olan Rangers, Birleşik Krallık’ın İskoçya’daki propaganda aracı olarak görev yapmaktadır. Tamamen birlik yanlısı Protestanlardan oluşan kulüp ihtişam ve görkemiyle gövde gösterisi yapmakta, Kraliyetin gücünü tüm İskoçya’ya ilan etmektedir. 

O dönem Ada’nın en zengin kulüplerinden olan Rangers, Birleşik Krallık’ın İskoçya’daki propaganda aracı olarak görev yapmaktadır. Tamamen birlik yanlısı Protestanlardan oluşan kulüp ihtişam ve görkemiyle gövde gösterisi yapmakta, Kraliyetin gücünü tüm İskoçya’ya ilan etmektedir. Fakir İrlandalıların bu teklifi zengin ve mağrur Protestanlar tarafından gülünç bulunsa da, iki kesim arasında yüzyıllardır devam eden kan davasından dolayı geri adım atmaz ve sahaya çıkmayı kabul eder Rangers. Tüm imkanlara sahip olan ve 16 yıl önce kurulmuş, oturmuş bir düzene sahip olan bir kulübün yırtık ayakkabılarla sahaya çıkan fakir Katoliklere kaybedeceğine kimse ihtimal vermemektedir.Ancak beklenemeyen bir sonuç ortaya çıkar ve o fakir çocuklar zengin Rangers’ı 5-2 mağlup eder. Bu sonuç tüm birlik yanlılarını ve Protestanları şok eder, zira her alanda devam eden 300 yıllık kan davasında Katoliklerin hanesine yazılan ilk galibiyettir bu maç. Adına Old Firm denilen ve 131 yıldır büyük nefretle devam eden derbinin ilk fitili böylece ateşlenir. Celtic, maçtan elde ettiği gelirle oyuncuları için sağlam ayakkabılar aldıktan sonra kalan paranın tamamını vakfa aktarır. Celtic vakfı bu parayla küçük bir yetimhane kurar ve bakıma muhtaç İrlandalı çocukların açlıktan ölmesine engel olur. Tarihte, 1000 yıldır acılar içinde boğuşan İrlandalıların yüzünü güldüren belki de ilk hadise olarak kayıtlara geçer Celtic’in galibiyeti. Çok kısa sürede tüm İrlandalıların desteğini alır ve 1892’den itibaren kupa kaldırmaya başlarlar. 1905’ten itibaren üst üste 6 şampiyonluk kazandıkları kadroda, 17 yıl önce kurdukları yetimhanede yetişen 4 futbolcu yer alır. Celtic artık 3 milyon nüfuslu İskoçya’nın sınırlarını aşmış, Amerika’dan Avustralya’ya kadar tüm çilekeş İrlandalıların ulusal takımı haline gelmiştir. 

Rangers’la aralarında var olan gerilim ise o günlerden bu yana hiçbir zaman dinmez. Kraliyet yanlısı zengin Protestanlar ile fakir Katolikler arasında pay edilen Glasgow sokaklarında yılın 365 günü yaşanmaya devam eder derbi. Glasgow kentinde yaşanan rekabet, dünya üzerinde başka hiçbir şehirde görülmeyen bir ayrışmanın yeşil sahalardaki uzantısı haline gelir. Şehirde bulunan mahalleler yeşil ve mavi olarak ayrılır ve sosyal hayat dahi taraflar arasında ikiye bölünür. Özellikle 1970 ve 1980’lerde oynanan tüm maçlar, İngiliz işgali altındaki kuzey İrlanda sorunu yüzünden çok büyük olaylara sahne olur. Kuzey İrlandalı cumhuriyetçilerin örgütü IRA, özellikle 1970 ve 80’lerde Celtic ile özdeşleştirilir ve kulüp birçok kez terör soruşturmasına tabi tutulur. Buna karşın Celtic, IRA yanlısı olduğunu asla inkar etmez ancak terörist ithamını ısrarla reddeder. Ancak kuzey İrlanda’da süren şiddet sadece IRA tarafından değil, Protestanlar tarafından oluşturulan UVF ve UDA gibi paramiliter örgütler tarafından da körüklenmektedir. Bu iki örgüt, Belfast ve Derry de birçok Katolik sivilin ölümüyle sonuçlanan eylemin altına imza atmalarına karşın Rangers’a yönelik en ufak terör soruşturması açılmamıştır. Rangers’ın bu örgütlerle olan bağı aleni olmasına karşın terörist olmakla suçlanan daima Celtic’dir. Rangers ise kraliçeye bağlı, yurtsever bir kulüp olarak nam sahibi olur. 

İki taraf arasında yükselen tansiyonun Kuzey İrlanda’dan gelen rüzgarla alev aldığı en büyük olay 1980’de yaşanır. İskoçya Federasyon Kupası finalinde yaşanan olaylarda kısa sürede büyür ve tüm şehre yayılır. 1980, İngiliz hapishanelerinde tutuklu bulunan IRA mensubu Bobby Sands’in eylemlere başladığı yıldır. Bobby Sands ve arkadaşları kendilerine uygulanan tecritin kaldırılması ve temel insan hakları ihlallerine son verilmesi için cezaevlerinde direniş başlatılırlar. Celtic’in 1-0 kazandığı kupa finalinin ardından, kupa töreni yapılırken sahaya giren Celtic taraftarları, Rangers taraftarlarının bulunduğu kale direğine “Bobby için” yazılı bir pankart asar ve olaylar patlak verir. Rangerslıların sahaya girmesinin ardından büyüyen olaylar tüm şehre yayılır ve güçlükle kontrol altına alınır. Maçı yayınlayan BBC Scotland kale direğine bağlanan pankartı sansürler ve olayların aşırı alkol tüketiminden meydana geldiğini duyurur. Bu maçla birlikte İskoç stadyumlarında alkol satışına son verilir ancak asıl meselenin alkol olmadığını her iki taraf da çok iyi bilmektedir. 1980 Mayıs’ında yaşanan bu olaylardan birkaç ay sonra açlık grevine başlayan Bobby Sands, eyleminin 66. gününde, 5 Mayıs 1981’de yaşamını yitirir. Açlık grevindeki diğer IRA mensuplarının ölümleri de Bobby Sands’i takip eder. Celtic taraftarları, bugün halen Bobby Sands başta olmak üzere H(hunger) Block eylemcisi tüm tüm IRA mensuplarını çekinmeden anmaya devam etmektedirler. 

Celtic taraftarının Birleşik Krallık’ta nefret edilmelerine sebep olan, kendilerinin ise gurur duyduğu bir diğer eylemleri her yıl Ada’da “rememberence day” ya da “poppy day(gelincik günü)” olarak geçen Britanya/İngiltere askerlerini anma etkinliklerini protesto etmeleri. Bir sömürge imparatorluğu olan İngiltere’nin yüzyıllar boyunca dünyanın dört yanında ölen askerleri için tertiplenen bir nevi şükran ve yas günü bu. Çanakkale’den Falkland adalarına, Irak’tan Afganistan’a kadar tüm dünyada ölen İngiliz askerlerinin anılması şeklinde tertipleniyor. Poppy Day(Gelincik Günü) etkinliklerinde tüm futbol takımlarının yakalarına kırmızı gelincik takarak saygı duruşuna iştirak etmeleri isteniyor. 1970’lerin sonuna kadar bu etkinliğe katılmayan Celtic kulübü, aldığı büyük cezaların ardından duruşundan taviz vermek zorunda kaldı. Ancak tribünlerdeki Celtic taraftarı için Gelincik Günü halen saygı değil, nefret çağrışımları yapıyor. Bu nedenle her yıl yapılan anma etkinliklerini protesto etmeye devam ediyorlar. İskoç Futbol Federasyonundan her yıl aldıkları astronomik cezalara rağmen, açtıkları aşağıdakine benzer pankartlarla ve bestelerle adeta meydan okuyorlar İngiliz kraliyetine. “İrlanda’da, Afganistan’da, Irak’ta yaptıklarınız cehennemdeki şeytanları bile utandırır(gölgede bırakır). Kana bulanmış gelinciklerinizi(poppy) halkalarımızdan(Celtic formasındaki yeşil çizgiler) uzak tutun” 

Her yıl yaşanan Poppy Day krizi bir tarafa, Glasgow’da, Rangers taraftarlarıyla yaşanan gerginlik 2014 yılında yapılan İskoçya’nın bağımsızlık referandumunda zirveye ulaştı. Celtic taraftarları gelenek olarak İngiliz sömürüsüne ve Kraliyetine karşı oldukları için net şekilde İskoçya’nın bağımsızlığı yönünde irade koydu ortaya. Bağımsızlık referandumunda EVET yönünde çalışan belki de en büyük sivil toplum örgütü Celtic tribünleriydi. Buna karşın Glasgow Rangers taraftarları açık şekilde HAYIR cephesinde yer aldı. Celtic taraftarı, oriijin olarak İrlandalı olmalarına karşın İskoçya’nın bağımsızlığını savunurken, İskoç olan Rangerslıların İngiliz hakimiyetinde kalmayı yeğlemeleri ironik gelebilir.Ancak değildir. İskoçya’da zengin ve müreffeh kesimi oluşturan ve bunu tamamen Londra merkezli politikalara borçlu olan Protestanların bu refahı muhafaza etmelerinin tek yolu İngiltere ile yüzyıllar önce kıyılan nikahın devam etmesi zira. 

Bugün, Glasgow Rangers tribünlerinde kendini gösteren ve İngiltere’siz hayatta kalması mümkün olmayan bu imtiyazlı tabaka refleksinin geçmişi Glasgow Rangers’tan yüzyıllar öncesine dayanır diğer taraftan. Braveheart filminde de isim verilmeden değinilir hatta İngiliz yanlısı İskoç soylu/burjuva sınıfının, halka yaptıkları ihanete. Bağımsızlığa en çok yaklaştıkları Falkirk savaşında William Wallace, bizzat kurduğu İskoç ordusuna destek olmaları için İskoç soylularla anlaşır. Anlaşmaya göre kendisi cepheden saldırırken, soylu sınıfından Bruce’a bağlı İskoç süvarisi kanatlardan İngilizlere baskın yapacaktır. Ancak İskoç soylulardan beklenen o yardım gelmez, zira İngiliz kralı Uzun Bacaklı Edward’ın kendilerine verdiği toprak ve altın karşılığında şahsi çıkarları uğruna Wallace’a ve halkına ihanet eder İskoç soylular. Savaşçılarının çoğunu kaybeden, kendisi de yaralanan Wallace savaşı bu ihanet yüzünden kaybeder. Buna rağmen Kral Edward’ın peşine düşer ancak koruma şövalyelerinden biri tarafından engellenir. Şövalyeyi öldürmek için zırhını çıkardığında ise karşılaştığı manzarayla yıkılır, zira İngiliz kralı koruyan o şövalye, İskoç Bruce’tur. Malesef mi demek lazım bilmiyorum ancak 2014’te yapılan referandumun kazananı da %55 oyla Bruce geleneğinin bugünkü temsilcisi olan birlik yanlısı(Loyalist) Rangers cephesidir. 

Asıl konuya dönecek olursak, Celtic kulübü devrimci ve sol dinamiklerle kurulduğu için sadece Katoliklerin özgürlük mücadelesinden ibaret bir faliyet sahası yok. Kendileriyle benzer, çilekeş geçmişi olan tüm toplumların tribünlerdeki sözcüsü olmaya devam ediyorlar onyıllardır. En büyük yoldaşlık hikayeleri ise Filistin’le. Kulüp ismi anıldığında Belfast ve Derry ile birlikte akla ilk gelen şehirler Ramallah ve Gazze bu yüzden. Filistin intifadasına verilen destek sadece tribün dinamiklerinden değil, Kuzey İrlanda’da savaşan cumhuriyetçilerin 1970’lerde FKÖ ile kurdukları yakın bağdan kaynaklanıyor aslında. Belfast’ın Katolik mahallelerindeki duvar yazılarında Filistin intifadasının ve FKÖ’nün geniş yer tutmasının sebebi bu. Ancak şunu belirmek gerekir ki Celtic taraftarlarının köktendinci Hamas yönetimiyle en ufak teması ya da gönül bağı bulunmamakta. Karşı oldukları olgunun Semitizm değil, Siyonizm olduğunu her fırsatta ısrarla dile getiriyorlar bu yüzden. Nazizm ve beyaz ırk fanatizmine karşı olduklarını ayrıca belirtmeye gerek yok. Bu nedenle Filistin için sergiledikleri çabaların Yahudi düşmanlığı olarak algılanmaması için ekstra hassasiyet gösteriyorlar. 2016 Yılında karşı karşıya geldikleri İsrail takımı Hapoel Beersheva maçında Gazze bombardımanına dikkat çekmek için açtıkları Filistin flamalarından dolayı UEFA tarafından ciddi para cezasına çarptırıldı kulüp. Taraftarlar ise çok kısa sürede örgütlenerek bu parayı aralarında toparladılar kulübe külfet doğmasına izin vermediler. Hatta arta kalan 176.000 £ da kamplardaki Filistinli mültecilere bağışladılar. Celtic taraftarlarında başgösteren Filistin hassasiyetinin Rangers cephesinde de bir karşılığı olacaktı elbette. Bugün herhangi bir Rangers maçında Union Jack’in hemen yanında İsrail bayrakları görülmesinin sebebi bu. Celtic’in, İskoçya sınırları dışındaki en büyük dostu St Pauli, hasmı ise Ajax. Almanya’da aşırı sağ’ın karşısında tribünlerde tek başına direnen St Pauli ile aralarında dostluk bulunması sürpriz değil. Ancak Ajax’la olan düşmanlık biraz ironik. Kuruluşundaki Yahudi bağlantıları sebebiyle Avrupa’da aşırı sağın daima hedefinde olmuştur Ajax kulübü. Ancak sol’un Britanya adalarındaki neredeyse tek temsilcisi olan Celtic’le hasım olmaları açıklamaya muhtaç bir durum. 2013 Yılında Şampiyonlar Ligi’nde karşılaştıklarında Ajax’ın Celtic Park’ta İsrail bayrağı açmasıyla tırmandı olaylar. Glasgow’da yaşanan gerginliğin ardından Ajax taraftarları rövanşta Celtic tribünlerinde Filistin bayrağı görmek istemediklerini duyurdular. 2013 Yılına kadar Amsterdam Arena’da Filistin bayrağı açabilen kimse olmamıştı zira. Buna rağmen Amsterdam’a çok kalabalık giden Celtic tribünleri Amsterdam Arena’daki Filistin siftahını yaptılar. Ancak Celtic’e çok pahalıya patladı bu, çıkan olaylarda 28 kişi tutuklandı, 100’den fazla kişi ise maçlara giriş yasağı aldı. Celtic tribünlerinin hırçın ve ele avuca sığmaz tavrından dolayı bugüne kadar milyonlarca pound ceza ödeyen kulüp yönetimi ise endüstriyelleşmenin sonucu olarak radikal olarak nitelediği Green Brigade grubunu dağıtma kararı aldı. 2006 yılında kurulduğunda 5000’den fazla aktif üyesi bulunan grup bugün yaptırımlardan dolayı 1000 kişinin altına düştü. Ancak herşeye rağmen 1887’de kıtlıktan ve zulümden doğan Celtic ruhu bugün halen ayakta.

Ek-1 Flooda kasvet havası hakim olduğu için yazma gereği duydum; Celtic taraftarı sadece kıtlık, sürgün, katliam üçgeninde gidip gelen depresif bir grup değil. Ada’da Liverpool’la birlikte iç saha performansı en yüksek olan, son derece eğlenceli ve sinerjik bir tribünleri var. Punk ve alternatif rock kültür seviyesi çok iyidir, yine Ada’da en iyi beste yapan tribün grubudur. 2012’de Juventus’la ŞL 2. turunda eşleştiklerinde The Clash grubuna atfen açtıkları şu pankart güzel nükte içeriyordu mesela. O yıl final Londra’daydı zira.

Ek-2 Liverpool demişken, İngiltere’de Celtic’le arası iyi olan tek kulüp İrlanda lobisinden dolayı Liverpool’dur, hatta YNWA bestesi de Celtic kökenlidir. Liverpool daha medyatik olduğu için beste onlara mâl edilmiştir, Celtic de dostlarını kırmayıp ses etmemiştir.

Cem Türktekin
@JasonMcAteer7

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder