7 Mayıs 2018 Pazartesi

sinek azabı, elias canetti


"...ve ben, ancak inleyerek arayan birini tasvip edebilirim." 
Pascal


Bildiğim en aşağılık duygu, ezilenlere karşı duyulan tiksintidir, bu tiksinti ezilenlerin niteliklerinden yola çıkarak ezilmişliklerini mazur göstermeyi gerektirir.Pek yüce ve dürüst filozoflar bu duygudan uzak değildir.
---
Tanrı'ya çaktırmadan uzun yıllar yaşamayı ummuştu.
---
Kendi gölgesi bile ona sıklıkla ağır geliyor.
---
Mideye indirilmemiş hayvanlar da ölülerin arasında sayılabilir.
---
Onun umutsuzlukları bana göre fazla dakik.
---
Adam o kadar kötü ki, kendi kulağı bile dilinden korkuyor.
---
Sarı mısırın tepesine binmiş kargalar o mısıra yaşam duygusunu en şiddetli haliyle tattırır.
---
Yaşlılara karşı derin bir saygısı var: yaşlıların yaşadığı, kendisinin ise görmediği her sene için onlara hayranlık duyuyor.Çocuklara adeta tapıyor: çocuklar kendisine, bir daha göremeyeceği yılları haber veriyor.
---
Başkalarının kavramlarla düşünmesi gibi, o da hayvanlarla düşünüyor.
---
Yok olmuş kavimler intikamını alır.
---
Kölelerin minderli sıralarda oturup, gümüş kürekler çektiği kadırgalarıyla övünüyor.
---
Eskiden savaş neyse, tek bir intihar da öyle olmalıdır.
---
Kuşların pagan sesleri.
---
Şiirin nehirleri her yerde akar, üstelik birbirlerine dökülmeleri gerekmez.
---
Ruh bazen de çok uzun bir hikaye anlatımına yoğunlaşmalıdır.Yaşamını sırf iğnelerle ve gaddarlıklarla sürdüremez.Ona zarif iplikler de lazımdır.
---
İnancından dönmemek için ne çok dönüş hikayesi okuması gerekti!
---
Kendi hayatımın iyi kötü bütün gerçeklerinde beni rahatsız eden bir yan var.
---
En çirkini: cimri bir tavus kuşu.
---
İnsanlar hep aynı şeyi söyleyenlerden çekinir.Fakat bu aynı şeyi yeterince saygısızca söyleyenin kölesi olurlar.
---
O kadar ciddi ki, bir solucanla bile arayı açabilir.
---
Geceleyin çok yükseklerde uyuyarak uçan siyah sağanlar hakkındaki o haberde beni derinden etkileyen şey, rüya ile uçuşun örtüşebiliyor olması.
---
Kısa süreliğine hayvan olabilmek için ömrümden yıllar verirdim.
---
O, dünyaya tekrar gelmek için fazla yaşlı.
---
Bir insanın gelişimi bıraktığı sözcüklerinden oluşur.
---
Tıpkı Quevedo ve Goya gibi çağımızın sayısız ciddi ve sert veçhesine ulaşmak, ne kendimden ne de bu veçhelerden korkmak istiyorum.Yaşama umudu azalmış insanları yaşamaya zorlamak istiyorum.Tüm tehditleri ortadan kaldıran tersine bir kıyamete varmak istiyorum.Sert olmak ve umut etmek istiyorum.
---
Grevdeki karıncalar.
---
Aralarından o kadar nefret akıyor ki...berikinden ötekine, ötekinden berikine.Bazen, bu nefreti daha iyi hissetmek için, ellerini kavuşturmuş öylece oturuyorlar.Kutlu bir anın gelip çatmasını bekliyorlar, kendilerinden daha güçlü olan ve hiçbir engel tanımayan bir yıldırımın, tanrının kılıcı misali inip kendilerini ayıracak olduğu kutlu bir an.
---
Kendisini çok sevdiğim, Victoria ve Albert Müzesi'nde kütüphanecilik yapan Wheen bugün bana çocukluğundan kalan bir olayı, hayatında ilk kez rencide oluşunu hatırlattı.Avustralya'da, Sidney'de büyümüştü, oranın yerlileriyle henüz karşılaşmamıştı.Bir gün sekiz yaşlarındayken, Botany Bay'e bir sınıf gezisi düzenlenir.Gezi öğretmenlerle birlikte yapılacaktır.Botany Bay'de yerlilere ait bir doğal koruma bölgesi vardır.Yerliler bu bölgede pislik içinde çok sefil bir yaşam sürer ve ölesiye içmektedirler.Öğretmen çocukları alır, yerlilerin bir tür şefliğini yapan yaşlı bir adamın yanına götürür.Adam bir mağaranın girişinde uzanmaktadır, çocuklar tarafından fark edildiğini anlayınca , sırtını döner.Öğretmen onu ikna etmeye çalışır, kendileriyle konuşmasını ister, çünkü onu görmeye gelmişlerdir.İhtiyar adam dönüp küçük Wheen'e şöyle bir bakar ve öyle bir soğukluk sergiler ki, Wheen böylesini hayatında hiç görmemiştir.Sonra sırtını tekrar döner ve bir daha da oradaki hiç kimse için yerinden oynamaz.Sergilediği tiksinti, Wheen'in bir daha asla unutamayacağı türdendir.Sonraki yaşamı boyunca kendisini istenmeyen, iğrenç biri olarak görmüştür.

Çok sonra genç bir adam olarak, Avrupa'ya giderken Süveyş'te gemiden iner ve yanında genç bir kızla yerlilerin semtine uğrar.Karşılarına, çok güzel ve mağrur yüzlü bir yerli çıkar.Ortada hiçbir neden yokken, gelir Wheen'in suratına tükürür.Başka konulara girdiğimiz için Wheen'e ancak daha sonra, bu olay üzerine nasıl bir tepki verdiğini sorabildim.Beklenenin aksine, suratına tüküren adama vurmamış ve özellikle de genç kız ondan normal olarak böyle bir tepki beklediği için kendisini berbat hissetmiş.Wheen bana bu davranışını korkaklıkla açıkladı.Bu konuyu etraflı bir biçimde tartıştığımızda, korkak sözcüğünden bir türlü vazgeçemedi.Bir saat sonra ayrılırken birden bana, hayatımda hiç beyaz olduğum için utanıp utanmadığımı sordu.
---
Çocukluğunda çok iyi beslenip, bir daha hiç yemek yeme gereği duymamak.
---
Ne zaman söyleyecek bir şeyi olmasa, Tanrı'dan söz eder.
---
Kendime dair anlattığım doğru şeyler bana büsbütün yalanmış gibi geliyor.
---
Kadın intihar edeceğini söylüyor, ama önce adamın kendisinden özür dilemesini bekliyor.
---
Ne ketum bir alın, sanki ardında bütün insanların tarihi yatıyor.
---
"Eraritjaritjaka" - Aborjin dilinde arkaik şiirsel bir ifade, anlamıysa, "kaybolup gitmiş bir şeyi yürekten isteyerek."
---
Adamın sahiciliği abartıda yatıyor.Abartmazsa yalan söylüyor.
---
Anlaşılmaz olan hiçbir şey var olmaktan vazgeçmez. (Pascal)
---
İzak Babel'den ileride ne olurdu acaba?Kaçışındaki onca korkudan ve zeka gösterisinden sonra?
Boyun eğmiş insanlar hakkında yargımız yoktur.
---
Onuru aşınmış İspanya'da Cervantes'in sıkıntısı.Ellisinden sonra gelen geç bir eser ve çok çok sonra gelen büyük övgüler.Genç yaşta asker ve köle, beş yıl boyunca en aşağı yerde bulunup, buradan yüzünün akıyla çıkması, kırkında vergi toplayıcısı olması, ama bunda başarısızlığa uğraması, bitlerden çektiği kadar ailesinden de çekmesi, bu aileye -yazmak sayesinde- yenik düşmemesi, bastırılamaz bir yazma hali...yaşantısı öylesine zengindir ki, yazdıkları asla boğucu değildir.
---
Evrim kuramından hoşlanmamak.Nerede bu kurama rastlasam, bir tür felç geçiriyorum.Bu kuram bana, tıpkı yaratılış kuramı gibi hiç inandırıcı gelmiyor, hatta ondan da renksiz geliyor.
(Evrim kuramında) Her şey en geniş zamana dayandırılır, asla kavrayamayacağımız zaman aralıkları devreye girer.Yeni biçimlerin yararlılığının teminatı olarak, hayatta kalma sokulur işin içine, böylece kitlesek ölüm faydalı bir şeye dönüşür.Yeni bir şeyin ortaya çıkabilmesi için, sonsuz sayıda hayatın yerle bir olması gerekir, temelde iktidar alanına dayanan korkunç bir tasarım.
---
Carlyle rüyalarına dair:
"Rüyalar!Benim rüyalarım hep nahoştur -kafa karışıklığından başka bir şey değil- elbiselerimi kaybetmek ve benzeri şeyler, güzel bir şey yok yani.Her gece aynı rüyalar, uzun zamandır.Ben rüyalarımda, uyanıkken olduğumdan daha kötü bir adamım -kahpece şeyler yapıyorum, bir suç yüzünden dava edildiğimi düşlüyorum.Rüyaların benim açımdan hiçbir önem taşımadığı sonucuna çok zaman önce vardım.

William Allingham, Bir Günlük
----
Dolu dolu, üç cilt hayat hikayesi, yükünü azaltmasına yetmedi, o günden beri eskisine kıyasla daha fazla geçmiş oluştu içinde.
---
Bir şeyin sürekli adını anarak ona dönüşmenin yolu Karl Kraus yıllar boyu kendi kendisine öyle çok Swift der ki, sonunda "İnsanlığın Son Günleri"nde hakikaten ona dönüşür.
---
Munch'un vahşilik ve kölelikle ilgili bir resminde, bir at kafası gördüm.Artık biliyorum, atları neden öyle kederle sevdiğimi.
---
Birinin bittiğini nasıl anlarız?Isırığından mı?Yazısından mı?Kahkahasından mı?
---
Haçlı seferleri zamanında Usame adındaki bir Arap şövalyenin en ağır kaybı:4000 kitaplık kütüphanesi.
"Dört bin cilt paha biçilmez yazı!Bunların kaybı ömrüm boyunca kalbimi dağlayacaktır."
---
Hayvanların, derisi yüzülmüş ölü aslandan korkması:
"Bir keresinde evlerimizden birine bir aslan kafası getirildi.Kediler onu görünce evden fırlayıp çatıdan atladılar, oysa daha önce hiç aslan görmemişlerdi.Öldürdüğümüz aslanın derisini yüzer, kadavrasını kale burcundan aşağı atardık.Fakat ne bir köpek, ne de kuşlar bu kadavraya yaklaşırdı.Kuzgunlar eti fark ettiğinde, inişe geçerdi.Fakat ete yaklaşır yaklaşmaz çığlık atar, oradan yine uzaklaşırlardı!"
Usame bin Munkiz, Kitabü'l-İtibar 
---
Edat düşünürü.
---
Herkesin dirilmesi ne harika!Ama dirilir dirilmez hesaba çekilmeleri mi lazım!
---
Adam ölümü yorumluyor.
---
Tarihten hiçbir şey öğrenilmeyeceğini tarihten öğrenmek.
---
Başkalarının hayatımı kurcalayacak olması içimi tiksintiyle dolduruyor.Hayatım onların elimnde bambaşka bir hayata dönüşecek.Oysa ben onun olduğu gibi kalmasını istiyorum.Hayatını gizlemenin öyle bir yolunu bulmalı ki, hayatımız yalnızca onu bozmayacak kadar zeki olanlara görünmeli.
---
Adamın öyle bir cehennem demesi var ki, sanki orada cezasını çekmiş, sonra da herkesin rızasını alarak salıverilmiş gibi.
---
Orada ülkelerin başkenti yoktur.Bütün insanlar sınıra yerleşir.Ülkenin içi boş kalır.Başkent bütün sınırdır.
---
Orada, kalbi kırılmış biri gözlerini temelli yumar ve sadece  yalnız başına kaldığında gizlice açar.
---
Son rehineyi salıverdiğinde, olduğu yere yığıldı ve ruhunu teslim etti.Rehinelere dayanan dünya iktidarı.
---
Hayvanlara bağlı kalmak yerine, şekillerine bağlı kalıyor.Onlar katledilmiyor çünkü.
---
Eziyet sözcüğüyle ittifak kurdu ve şimdi Çincesini arıyor.
---
Daha iyi gizlenebilmek için, aranıyor olmak istiyor.
---
Bugün bir kadının, Misia Sert'in anılarında, en korkunç hikayeyi buldum.Ona Sinek Azabı adını veriyor ve kelimesi kelimesine buraya aktarıyorum.

"Küçük uyku arkadaşlarımdan biri, sinek yakalama sanatında ustalaşmıştı.Bu hayvanlar üzerinde yaptığı meşakkatli araştırmalar ona, onları öldürmeden iğneye geçirmek için iğnenin saplanması gereken noktayı tamı tamına saptama olanağını tanımıştı.Bu şekilde, canlı sineklerden oluşan kolyeler imal ediyordu ve kendini, o küçük umarsız ayaklar ve titreyen kanatlar cildine dokunduğunda hissettiği ilahi duygunun büyüsüne kaptırıyordu."

Sinek Azabı
Elias Canetti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder