"Ama yanlış anlama" dedi Cincinnatus ve bir kahkaha patlattı.Kalktı ve sabahlığını, gece takkesini, terliklerini çıkarttı.Keten pantolonuyla gömleğini çıkarttı.Bir perukmuşçasına başını çıkarttı, pantolon askılarıymışçasına kürek kemiklerini çıkarttı, göğüs zırhıymışçasına göğüs kafesini çıkarttı.Kalçalarını ve bacaklarını çıkarttı, demir kolluklarını andıran kollarını çıkarttı ve bir köşeye attı.Kendinden arda kalan ne varsa havada hemen hiç iz bırakmadan çözünüp eridi.Cincinnatus önce serinliğin keyfini çıkarttı; sonra gizli ortamına gömülüp özgürce, mutluluk içinde...
---
Kimileri kalemlerini patates soyar gibi kendilerine doğru yontarlar, kimileri de bir sopayı sivriltircesine kalemi kendilerinden öteye açarlar.Rodion bu sonunculardandı.Birkaç bıçaklı ve tirbuşonlu eski bir çakısı vardı.Tirbuşon çakının yanında yatardı.
---
"Bugün sekizinci gün" diye yazdı Cincinnatus boyunun üçte birinden fazlasını yitirmiş olan kalemle "ve ben yalnızca hayatta olmakla kalmıyorum, yani özbenliğimin küresi hala varlığımı sınırlandırıp gölgede bırakmakla kalmıyor, herhangi bir ölümlü gibi öleceğim zamanı da bilmiyorum ve kendime herkes için geçerli bir formülü uygulayabiliyorum: Bir geleceğin olasılığı kendi kuramsal erişilmezliğine ters orantılı olarak azalır.
---
Belki gelecek yüzyılın bir vatandaşı, zamansız bir konuk (ev sahibi henüz yataktan kalkmamış!) belki de yalnızca umarsızca şenlikli, sırıtkan bir dünyada bir karnaval maskarası olarak acı dolu bir yaşantı sürdürdüm -bu acıyı sana tanımlamak isterdim- ama zamanımın yetmeyeceği korkusunu içimden atamıyorum.
---
Bildiğim bir şey var, bildiğim bir şey var, bildiğim...Daha çocukken, beni ve yüzlerce başka çocuğu, yaşıtlarımın hiç zorlanmadan, acı çekmeden dönüşüverdikleri yetişkin birer kukla olarak güvenli var olmayışa hazırladıkları kocaman, kanarya sarısı, soğuk bir evde yaşarken; daha o zaman, o kahrolası günlerde, bez kitaplar, alacalı bulacalı okul gereçleri, ruhu donduran cereyanlar arasında bilmeden biliyordum, şaşmadan biliyordum, kişi kendini nasıl bilirse öyle biliyordum, bilinmesi olanaksız olanı biliyordum -üstelik bugünden daha büyük bir açıklıkla bildiğimi bile söyleyebilirim, çünkü hayat beni yıprattı: Sürekli tedirginlik, bilgimi gizlemek, yalan içinde yaşamak, korku, düşkırıklığı yaratmamak, avaz avaz ilan etmemek için bütün sinirlerimin acılı zorlanışı...Bugün bile belleğimde bu çabanın başlangıcının-yani bana doğal görünen şeylerin gerçekte yasak, olanaksız olduklarını, onları düşünmenin bile suç sayıldığını anlamama neden olan ilk olayın- kazındığı bölgede bir sızı duyarım.
---
Öyle gevşedim, öyle pelteleştim ki işimi bir meyve bıçağıyla bitirebilecekler.
---
Birden Cecilia C.'nin gözlerindeki anlatımı ayırt etti -bir an, yalnızca bir an- ama sanki gerçek (her şeyin kuşku konusu olduğu şu dünyada) kuşku götürmez bir şey dışa vurmuştu, sanki bu korkunç yaşamın bir köşesi kıvrılmış ve bir an astar görünmüştü.
---
...hani gecenin bir yarısında haykırarak uyanırsın ve dadının "Şışşt, şışşt" diyerek geldiğini duyduğunda bile haykırmayı sürdürürsün ya, işte böyle korkmalısın Marthe, beni pek az sevsen de anlamalısın, hiç değilse bir an anla, sonra dilersen yine unut.
---
"Duymuş olmalısın" dedi Cincinnatus, "yarından sonra beni yok edecekler.Artık başka kitap almayacağım."
"Almayacaksın" dedi kütüphaneci.
Cincinnatus sürdürdü: "Bir iki zararlı gerçeği kökleyip ayıklamak isterdim.Biraz zamanın var mı?Kesin bilgi sahibi olduğum şu anda şunu söylemek isterim...Beni öylesinw bunaltan o bilmezlik ne hoşmuş...Kitaplara paydos..."
---
-Şu küçük ciltler...Arapça, değil mi? Ne yazık ki doğu dillerini öğrenecek zamanım olmadı!
"Yazık" dedi kütüphaneci.
-Boşver, ruhum bu açığı kapatır.
---
Uyumaya çalıştım, uyuyamadım, yalnızca iliklerime dek üşüdüm ve şimdi güneş doğuyor.
---
Her şey yerine oturdukça beni uyuttu, her şey.
İnfaza Çağrı
Vladimir Nabokov
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder