...
Podzatılkin'in kızının özelliği, hiçbir özelliğinin olmamasıydı.Onun zekası hakkında kimse bir şey söyleyemez, çünkü bu konuda yeterli bilgimiz yoktur, o bakımdan bunun üzerinde fazla durmayalım.Genel görünüşü de ahım-şahım bir şey değildi; burnunu babasından almıştı, çenesini de anasından; gözleri kedi gözleri gibi ufacık, yüzünün biçimi ise orta güzellikteydi.Piyano çalmasını biliyor, ama nota kullanmadan bu çalgıyı tıngırdatıyordu.Mutfakta anasına yardım eder, korsesini takmadan sokağa çıkmaz, perhiz bozan yemekleri ağzına koymaz, yazı yazarken kimi harfleri çokça kullanmaya pek düşkündü.Bir de adı "Roland" olan yakışıklı erkeklere bayılırdı.
...
(Evlilikten Önce)
---
...
Ortada büyük bir masa...Masanın üzerinde fındık-fıstık kabuğu konulmuş bir tabak, bir makas, yeşil renkli merhemle dolu bir kavanoz, birkaç kasket, boş kadehler görülüyor.Masanın çevresinde Kuzma Yegorov (köyün muhtarı), hasta bakıcı İvanov, kilise zangocu Feofan Manafuilov, bas sesli ilahici Mihaylo, ev sahibinin oğlunun vaftiz babası Parfenti İvanoviç ile teyzesine ilçeden konuk gelmiş bulunan Jandarma çavuşu Fortunatoc oturmaktadırlar.Masanın biraz ilerisinde Kuzma Yegorov'un delikanlı oğlu Serapiyon dikilmekte...Serapiyon il merkezinde berber olarak çalışmakta olup, pazar tatilinde anasını-babasını ziyarete gelmiştir.Delikanlının ürkek bir durumu var, titreyen parmaklarıyla bıyığını elleyip duruyor.
...
(Yargılama)
---
...
Bir süre sustu, sonra yeniden başladı.
Üstelik güzel kadın!Karı yaşlı olsa başına belayı aldın demekti, ama böyle biriyle yaşamak büyük mutluluk! Kadın değil ateş, kor parçası vallahi!Boynu da ne güzel, biçimli, ince ince tüylü !"
Stepan döndü, ağabeyinin yüzüne dik dik baktı.
"Günah! Günah! Bunu hiç düşündün mü?"
"Ne günahı? Yoksul adama günah mı olurmuş?"
"Cehennem ateşinde yanmak için zengini de bir, yoksulu da bir.."
...
(Hanımefendinin Arabacısı)
---
...
Kahkahalar sona ermek bilmiyordu.Birinci sıra koltuklarda oturan dazlak kafalılar gülmekten katılıyorlardı.Şefin suratı bir anda kırışıklarla kaplanarak yaşlı Ezop'un yüzüne dönüştü.O an duyduğu nefretten dolayı suratı lanet okuma isteğiyle kasılarak kıpkırmızı kesildi, adamcağız olduğu yerde tepinmeye başladı, elindeki değneği kaldırıp yere fırlattı.Oysa değneğini mareşal asasından daha yüce sayardı.Orkestra karmakarışık sesler çıkardıktan sonra birdenbire sessizliğe gömüldü...Soprano kız geriye doğru bir adım attı, çakılıp kaldığı yerde sallanarak arkasına baktı.Orada, sahne arkasında birtakım solgun, öfkeli insanlar gözlerini kendisine dikmişlerdi.Hepsi de kudurmuş hayvanlar gibi haykırarak onu yuhalıyorlardı.Operanın müdürü de şöyle bağırıyordu:
"Mahvettin bizi, kahrolası sürtük!"
...
Eğer namusuyla yaşayan, erdemli insanların söylediklerine bakılırsa yeryüzünde herkes yaptığının karşılığını bulacaktır.Bu duruma göre bizim orkestra şefi de cezasını çekecek miydi acaba?
...
(Operada Tatsız İki Olay)
...
---
Baron altmış yaşlarında, sıska, ufak tefek bir adamdır.Sırtında, ensesinden aşağıya doğru kocaman bir kamburluk bulunmaktaydı, bu kabarıklık ancak mezara girdikten sonra düzeleceğe benzer.Adamın köşeli bir kafası, şiş burnu, sulu gözleri, leylak rengine kaçan çenesi vardır.Hafif mavilik tüm yüzüne yayılmıştır, maviliğe neden olduğu sanılan bir şişe ispirto, tiyatro aksesuarcısının dalgınlığı sonucu kilitlemeyi unuttuğu dolapta durur.Beylik ispirto dışında Baron arada bir şampanya da içeri şampanyayı ise soyunma odalarında şişelerin, bardakların dibinde bolca bulma olanağı vardır.Baron'un sarkık yanakları, gözlerinin altındaki torbalar en ufak hareketinde, kurumak için ipe asılmış çamaşırlar gibi titrer.Kulaklıklı kürk şapkasının astarından kafasının dazlak yerinde yeşil bir iz kalmıştır.Baron giymediği zamanlar şapkasını götürür, bozulduğu için haylidir yanmayan, üçüncü kulisteki boynuz biçimli gaz lambasına asar.Sesine gelince, çatlak bir tencerenin tınlamasını andırır.
Peki, giyim kuşamı nasıldır dersiniz?Eğer onun kılığıyla alay etmeye kalkarsanız etkili insanları fazla takmıyorsunuz anlamına gelir ki, bu da size bir saygınlık kazandırmaz.Hele günlük giysisinin üstüne geçirdiği kahverengi pardösüyü hiç sormayın!Düğmeleri kopmuştur, dirsekleri parlar, astarı saçak gibi lime lime sarkar.Pardösü adamın dar omuzlarında kırık bir askıda durur gibi duruyorsa bunun ne zararı var?
...
"Uçurumun derinliklerine bakıp
Uzak dalgaların hışırtısını duyduğunda
Bu ıssızlık sürükler seni umutsuzluğa!"
...
Anlattığımız olayın geçtiği akşam Baron öfkeden, kıskançlıktan kuduracak gibiydi.Neden derseniz, Hamlet rolünü ince sesli, en önemlisi de kızıl saçlı bir gence vermişlerdi.Hamlet kızıl saçlı olabilir miydi?
...
"Ey kanlı şehvet düşkünü ikiyüzlü alçak!
Satılık, duygusuz, aşağılık zalim!"
...
(Baron)
---
...
Geçenlerde emekli olan bir zabıta müdürünü alalım ele.Adamcağız "toplantı yasağı koyulmamasına" takmış kafayı.Kalabalıktan ürktüğü için ailesiyle topluca yemek yemeyi bıraktı, köyün sürülerini kendi toprağına sokmaz oldu, yüzlerce ağacı bir arada görmemek için ormanını kesti.Bir gün onu bir toplantıya çağıranlara, "Toplanmanın yasak olduğunu bilmiyor musunuz?" diye çıkıştı.
...
(Mariya Grandioza Olayları)
---
...
Dalıp gittiği anılarından yorulduğunu hissetti.Tüm bedeni anılara dayanamayarak bitkin düşmüş, neredeyse hastalanmıştı; bacakları sanki onu taşıyacak durumda değildi.Çok sevdiği ayini izlemek için kiliseye kadar yürüyemeyeceğini anlayınca gerisin geriye evine döndü, çizmelerini, kürkünü çıkarmadan yatağa devrildi.
...
(Hırsız)
---
...
Genç kadın Gruzdev'e ürkek ürkek baktı.Soruyu soran adamın onurlu, sıcak, içten bakışları vardı; daha doğrusu ona öyle geldi.Bu düşmüş yaratıklar onurlu bakışlara bayılırlar, pervanelerin lambanın çevresine üşüştükleri gibi ışığa atarlar kendilerini.Böylelerine başka bir şey vermeniz gerekmez, bir kerecik sıcacık bakmanız yeterlidir.Masa örtüsünün saçaklarıyla oynayan Katya, acıklı öyküsünü utana sıkıla bir çırpıda Gruzdev'e anlattı.Hepimizin bildiği, sıradan bir öyküydü bu da.Karşısına çıkan bir erkek, verilen söz ve aldatılma.
...
(Laf, laf, yalnız laf)
---
...
7 Şubat: Tam yirmi kili birden izin için dilekçe vermesin mi bugün! Yani neredeyse memurların hepsi.Tümünün isteği de Kronştad'a gitmek.Nerede bu Kronştad? Samara ilinde değil mi? Bakın işe!
8 Şubat: Öyle üzgünüm ki! Canımın sıkıntısını memurlardan çıkardım.Her birini başka bir göreve verdim dürzülerin.Görsünler bakayım gönül işiyle ığraşmak neymiş! Geceleyin düşümde Kronştad'ı gördüm.
...
(Yirmi Altı)
---
...
Ağzında bir gevrek geveleyen Zazubrin, "Kırmızı astarla ilgili bir anım daha var," dedi."Gürcistan'da görev yaptığım sırada Konvertov adında ufak tefek bir albay vardı.Çoktan ölmüştür şimdi, toprağı bol olsun.Kendi halinde, hoş bir ihtiyarcıktı.Birkaç savaşa katılıp çarpıştığını biliyorum.Yararlı hizmetlerinden ötürü er rütbesinden ta albaylığa yükseltmişler.Çok severdim rahmetliyi.Albaylık rütbesini aldığında ata binecek durumda değildi.Çok yaşlanmıştı.Manevralarda kınından çıkardığı kılıcını gerisin geriye sokamadığı için ona emireri yardım ederdi.Kaputunun düğmelerin bile emireri iliklerdi.Beni bağışlayın, bu tirite dönmüş adamın tek bir düşü vardı, o da general olmak.Yaşlı, çökmüş bir ayağı çukurda ama gönlünde ne aslanlar yatıyor!
Adamcağız general olmayı kafasına koyduğundan emekliliğini de istemiyordu.Böylece bizde beş yıl daha hizmet etti ve diyebiliriz ki, sonunda amacına ulaştı.Ama nasıl ulaştığını tahmin edemesiniz.Adamcağızın yazgısı böyleymiş, demek ki.General rütbesini verdikleri gün ansızın katıldı kaldı.Yüzüne, sağ kolu ile iki bacağına birden inme inmişti...Bizim gösteriş düşkününe sırmalı general apoleti takmak nasip olmadı, istemeye istemeye emekliye ayrıldı.Yaşlı karısıyla birlikte memleketleri Tiflis'in yolunu tutmak zorunda kaldılar.Giderlerken adamcağızın bir yüzü ağlıyor, öbür yüzü kaskatı duruyordu.Pelerininin kırmızı astarıyla övünmek artık tek sevinç kaynağıydı onun için.Yolda giderken eteğini kanat gibi açıp içindeki kırmızıyı göstermekten gurur duyuyordu.Hamama gittiği zaman bile astarını dışa çevirip pelerininin öyle asardı.'Görün işte ben kimim' dercesine.Küçük bir çocuk sanki...Bir süre böyle avundu.Yaşı çok ilerlediği için gözleri de sönüverdi bir gün.Tuttular, caddelerde dolaştırsın diye yanına bir emireri verdiler.Bizim kır saçlı, tiride dönmüş ihtiyar üflesen yere düşecek durumdaydı, gelgelelim "Ben generalim!" diye caka satmasından yanına varılmıyordu.O karda kışta böbürlenerek pelerininin önünü açıp gezmesi görülmeye değerdi.Ne garip adamdı!Çok geçmeden karısı da öldü.Bizim bunak ağlayıp sızlıyor, karısıyla birlikte gömülmek istiyordu, ama bir yandan da pelerininin kırmızı astarını papazlara göstermekten kendini alamıyordu.
...
(Kale Gibi Dayanıklı Kadın)
---
...
İvan Petroviç gülücükler saçan yüzünü kaldırdı ve karşısında yazıcı Merdiayev'i gördü.Merdiayev patlak gözleriyle tam önünde dikilmiş, imzalaması için bir yazı uzatıyordu.Amirimiz yüzünü buruşturdu; sıradan bir iş, şiir dolu konuşmanın canına okumuştu.
"Bunu sonra da getirebilirdiniz.Konuştuğumu görmüyor musunuz?Ne terbiyesiz, nezaketsiz insanlar var şu dünyada! Bay Galamidov, bir de toplumumuzda Gogol'ün yarattığı tiplerin kalmadığını söylersiniz.İşte karşınızda aradığınız tip! Pasaklı, dirsekleri tiftimiş, saçlarını hiç taramaz, üstelik gözleri şaşı...Hele şunun el yazısına bir bakın! Bu yazının içinden şeytan bile çıkamaz.Düzen filan arama, belli ki okuması yazması kıt.Kunduracı çırakları böyle yazarlar ancak!"
...
(Okumanın Yararları)
---
...
"Bizde artık iyi yazar yetişmiyor" diye bir konuşması var ki, öldürür insanı.
Bu kanıya çok kitap okuduktan sonra varsa bari! Değil kitap, dergi dahi okuduğu görülmemiştir.Turganyev'i Dostoyevski ile karıştırır; karikatürden, şakadan anlamaz.Lelya'nın tavsiyesi üzerine bir keresinde ünlü Şçedrin'i okumuştu da bu yazarı "bulanık" bulmuştu.
"Puşkin'e gelince, ma chere, o hepsinden iyidir.Güldürücü şeyler yazmıştır, bilirim" dder.Ne tuhaf, değil mi?
...
(Yazlıkçı Bayan)
---
Albay, karısının giysilerini özenle uzattı, saçlarını düzelttikten sonra salonda bekleyen arkadaşlarının yanına döndü.Konuklar generalin portresi önünde yığılmışlar; paşanın şaşıran gözlerine bakarak onun mu, yoksa yazar Lajeçnikov'un mu daha büyük adam olduğunu tartışıyorlardı.Yazarların ölümsüzlüğüne inanan Dvoyetoçiyev, Lajeçnikov'un daha büyük olduğunu savunuyordu.Prujinski'nin savı ise değişikti:
"O bakımdan bir diyeceğim yok; kimi zaman güldürücü, kimi zaman acıklı öyküler yazdığı için Lajeçnikov'un yazarlığına kimse toz konduramaz.Ama gönder onu bakalım cepheye, bir bölüpe komuta edebilecek mi? Ya general, öyle mi? Komutasına koca bir kolorduyu versen, bana mısın demez!"
...
(Kol Kırılır Yen İçinde Kalır)
---
...
Anton Pavloviç Çehov
Albion'un Kızı
Öyküler - Cilt 1
Çeviren: Mehmet Özgül
İletişim Yayınları, 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder