Ludwig kendisini utanmaz filozof yaptıysa, Paul da utanmaz deli yapmıştı, kaldı ki sadece Ludwig gibi felsefesini yazıp yayımlayana filozof denir diye bir şey de yok, yaptığı felsefelerden hiçbirini yayımlamayan hatta hiçbir şey yazıp yayımlamayana da filozof denir.Yayımlamak sadece ortaya çıkarır ve ortaya çıkanın ilgi görmesini sağlar çünkü ortaya çıkan şey yayımlanmadan önce ne ortaya çıkabilir ne de ilgi uyandırabilir.Ludwig, (felsefesini) Yayımlayan'dı, Paul ise (felsefesini) Yayımlamayan ve tıpkı Ludwig'in sonuç olarak doğuştan (felsefesini) yayımlayan olması gibi, Paul da doğuştan (felsefesini) Yayımlamayan'dı.
---
Getirdikleri para bir yana bırakılırsa ödüller dünyanın en çekilmez şeyidir, daha önce Almanya'da da başımdan geçmişti, ödüller insanı yüceltmez, ilk ödülümü alırken de aynı şeyi düşünmüştüm, tam tersine alçaltır, hem de utanç verici biçimde.Sadece getirdiği parayı düşündüğüm için katlandım bu işe daima, sadece bu nedenden çeşit çeşit eski püskü belediye saraylarına ve bütün o zevksiz tören salonlarına adımımı attım.Kırkıma kadar.Bu ödül törenlerinin alçaltıcılığına katlandım.Kırkıma kadar.O belediye sraylarında, tören salonlarında üzerime işettim, çünkü bir ödül töreni insanın üzerine işenmesinden başka şey değildir.Ödül törenlerini daima akla gelebilecek en büyük alçalma olarak algıladım, yücelme olarak değil.Çünkü ödül insana daima bu alandaki en yetersiz kişiler tarafından verilir, insanın üzerine işemek isteyen ve verdikleri ödülü kabul ettiniz mi de bol bol işeyenler tarafından.Üzerinize işemekte de kesinlikle haklıdırlar, çünkü onların verdiği ödülü alacak kadar adileşmiş, alçalmışsınızdır.
---
Ödül kabul etmek zaten sapıklık, demişti o sıra dostum Paul bana, devlet ödülü kabul etmekse sapıklıkların en büyüğü.
---
Büyük kentten ayrıldıktan sonra taşrada ruh zenginliklerini korumak isteyenlerin, Paul'un dediği gibi, müthiş bir potansiyelle donanmış, yani inanılmaz bir beyin tözü depolamış olmaları gerekir ama onlar da er ya da geç durgunlaşır, büzüşürler ve büzüşmenin farkına varıldığında çoğu kez artık çok geç kalmışlardır, önüne geçilmez biçimde çürür giderler, ne yaparlarsa yapsınlar iflah olmazlar.
---
Viyana kahvelerinden hep nefret etmemin nedeni, oralarda her zaman benzerlerimle burun buruna gelmemdir, işin gerçeği bu, hiç durmadan kendimle burun buruna gelmeyi de istemem doğrusu, hele kendi kendimden kaçmak için gittiğim kahvelerde hiç, ama işte tam da oralarda kendimle ve benzerlerimle burun buruna geliyorum.Kendime bile katlanamıyorum, vızırdanıp duran, bir şeyler yazan koca bir sürüye nasıl katlanayım.Edebiyattan kaçınıyorum elimden geldiğince, çünkü elimden geldiğince kendimden kaçınıyorum.
---
İnsanların yüzde doksanı gibi ben de hep bulunmadığım yerde, az önce bırakıp kaçtığım yerde olmak istiyorum.Bu ölümcül çekim son yıllarda iyileşeceğine kötüledi, giderek daha kısa aralarla Viyana'ya oradan geriye Nathal'e, Nathal'den başka bir büyük kente, Venedik ya da Roma'ya gidip dönüyorum, ya da Prag'a gidip geliyorum.Şurası gerçek ki, kısa süre önce terk ettiğim yerle varmak üzere olduğum yer arasında sırf arabanın içinde otururken, evet sırf arabanın içindeyken mutluyum, araba yolculuğu sırasında mutluyum, varacağım yere vardığım an dünyanın akla hayale gelebilecek en mutsuz insanıyım, neresi olursa olsun varacağım yere varıyorum ve mutsuzum.Aslında dünyanın hiçbir yerinde rahat edemeyen, sadece bulundukları yerden başka bir yere giderken, iki yer arasında mutlu olan insanlardanım.
---
Ölenler kafalarını içeri çeker, yaşayanlar ve ölümü düşünmeyenlerle işleri olsun istemezler.
Wittgenstein'in Yeğeni
Thomas Bernhard
---
Getirdikleri para bir yana bırakılırsa ödüller dünyanın en çekilmez şeyidir, daha önce Almanya'da da başımdan geçmişti, ödüller insanı yüceltmez, ilk ödülümü alırken de aynı şeyi düşünmüştüm, tam tersine alçaltır, hem de utanç verici biçimde.Sadece getirdiği parayı düşündüğüm için katlandım bu işe daima, sadece bu nedenden çeşit çeşit eski püskü belediye saraylarına ve bütün o zevksiz tören salonlarına adımımı attım.Kırkıma kadar.Bu ödül törenlerinin alçaltıcılığına katlandım.Kırkıma kadar.O belediye sraylarında, tören salonlarında üzerime işettim, çünkü bir ödül töreni insanın üzerine işenmesinden başka şey değildir.Ödül törenlerini daima akla gelebilecek en büyük alçalma olarak algıladım, yücelme olarak değil.Çünkü ödül insana daima bu alandaki en yetersiz kişiler tarafından verilir, insanın üzerine işemek isteyen ve verdikleri ödülü kabul ettiniz mi de bol bol işeyenler tarafından.Üzerinize işemekte de kesinlikle haklıdırlar, çünkü onların verdiği ödülü alacak kadar adileşmiş, alçalmışsınızdır.
---
Ödül kabul etmek zaten sapıklık, demişti o sıra dostum Paul bana, devlet ödülü kabul etmekse sapıklıkların en büyüğü.
---
Büyük kentten ayrıldıktan sonra taşrada ruh zenginliklerini korumak isteyenlerin, Paul'un dediği gibi, müthiş bir potansiyelle donanmış, yani inanılmaz bir beyin tözü depolamış olmaları gerekir ama onlar da er ya da geç durgunlaşır, büzüşürler ve büzüşmenin farkına varıldığında çoğu kez artık çok geç kalmışlardır, önüne geçilmez biçimde çürür giderler, ne yaparlarsa yapsınlar iflah olmazlar.
---
Viyana kahvelerinden hep nefret etmemin nedeni, oralarda her zaman benzerlerimle burun buruna gelmemdir, işin gerçeği bu, hiç durmadan kendimle burun buruna gelmeyi de istemem doğrusu, hele kendi kendimden kaçmak için gittiğim kahvelerde hiç, ama işte tam da oralarda kendimle ve benzerlerimle burun buruna geliyorum.Kendime bile katlanamıyorum, vızırdanıp duran, bir şeyler yazan koca bir sürüye nasıl katlanayım.Edebiyattan kaçınıyorum elimden geldiğince, çünkü elimden geldiğince kendimden kaçınıyorum.
---
İnsanların yüzde doksanı gibi ben de hep bulunmadığım yerde, az önce bırakıp kaçtığım yerde olmak istiyorum.Bu ölümcül çekim son yıllarda iyileşeceğine kötüledi, giderek daha kısa aralarla Viyana'ya oradan geriye Nathal'e, Nathal'den başka bir büyük kente, Venedik ya da Roma'ya gidip dönüyorum, ya da Prag'a gidip geliyorum.Şurası gerçek ki, kısa süre önce terk ettiğim yerle varmak üzere olduğum yer arasında sırf arabanın içinde otururken, evet sırf arabanın içindeyken mutluyum, araba yolculuğu sırasında mutluyum, varacağım yere vardığım an dünyanın akla hayale gelebilecek en mutsuz insanıyım, neresi olursa olsun varacağım yere varıyorum ve mutsuzum.Aslında dünyanın hiçbir yerinde rahat edemeyen, sadece bulundukları yerden başka bir yere giderken, iki yer arasında mutlu olan insanlardanım.
---
Ölenler kafalarını içeri çeker, yaşayanlar ve ölümü düşünmeyenlerle işleri olsun istemezler.
Wittgenstein'in Yeğeni
Thomas Bernhard
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilEn sevdiğim yazardır kendisi. Beton ve Bitik Adam romanlarını özellikle. Beton'u okudunuz mu bu arada? (Yeni keşfettim bloğunuzu, çok güzel)
Silteşekkürler..beni alan, bernhard karakterlerinin cümlelere eşlik edercesine yaşaması olmuştur.kitaptan kafasını kaldırırken bile birkaç cümleye ihtiyaç duyar okuyucu..beton'u okumadım.temininde sıkıntı yaşamıştım diye hatırlıyorum.'odun kesmek' de ayrı güzeldir.
Sil