20 Haziran 2022 Pazartesi

Franco Matticchio


Franco Matticchio

Son Çocuk - Murat Köseoğlu

Murat Köseoğlu - Son Çocuk
Pera'daki Yaşlı Dilenci

Saatler durur gibi
Yağmur kızıl rengi
Bu öksüz yuvalar
İsimsiz sokaklar
Son şehir susar gibi.

Saatler durur gibi
Yağmur kızıl rengi
Kaybolmuş anneler
Tükenir ninniler
Son çocuk ağlar gibi.

Kaybolur son kahkahalar
Yavaş yavaş durur zaman
Yas tutar kurutulmuş bir yaprakta
Saklı gül kokulu bir roman.

Bir çılgınlıktır gider
Bir şaşkınlık sürer
Ümitsiz bir çığlık:
Geriye dön, geriye dön son çocuk.

Buz tutmuş zamanlarda
Buz tutmuş bir rüya
Ümitsiz bir çığlık:
Geriye dön, geriye dön son çocuk...

Murat Köseoğlu

Esirin Olsam - Murat Köseoğlu

 Murat Köseoğlu - Esirin Olsam
Pera'daki Yaşlı Dilenci

Gözyaşın olsam gözlerinde,
ağlayıp da siler miydin ?
Bir garip olsam düşmüş yere,
yine de ezer geçer miydin?

Esirin olsam ellerinde,
yaban ellere satar mıydın beni?
Gülücük olsam dudaklarında,
yine de silip atar mıydın beni?

Sen ışık olsan ben pervane,
alev olur yakar mıydın?
Sen deli olsan, ben divane
Bucak bucak kaçar mıydın?

Esirin olsam ellerinde,
yaban ellere satar mıydın beni?
Gülücük olsam dudaklarında,
yine de silip atar mıydın beni?

Murat Köseoğlu



İki minyatür ile Merve Karlı

 

Merve Karlı

Rabbim Cleveland dedi

Bak İşte Yaklaşıyor Fırtına, Yeni Türkü - Murathan Mungan

Yeni Türkü - Fırtına (1988)
Şiir: Murathan Mungan
Beste: Derya Köroğlu

Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Yeniden yanyana onlar

Ne geçmiş tükendi
Ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar

Murathan Mungan

19 Haziran 2022 Pazar

Şiir Nerede Başlar? (21) - Mihail Bulgakov

Bir zamanlar bir yerde...neredeydi hatırlamıyorum...ıssız bir adaya düşen bir İngilizle ilgili şeyler okumuştum.İlginç bir adamdı İngiliz.O kadar uzun zaman o adada mahsur kalmış ki halüsinasyon görmeye başlamış.Bir gemi gelip içindekiler onu kurtarmak için kayıkla kıyıya yanaştığında bizim münzevi bunu bir serap, uçsuz bucaksız denizin bir illüzyonu sanıp, adamlara ateş etmiş tabancasıyla.Ama yine de tıraşlıymış adam.Issız adada her gün tıraş oluyormuş.

...

Mihail Bulgakov
Genç Bir Doktorun Anıları

Şiir Nerede Başlar? (21)

Utangaç Balıklar İçin Buzlu Camdan Akvaryum - M. Kutlukhan Perker / Mecburi İstikamet



İnanma "suçu yoktur fikrin" dediklerinde,
Bak aklın müebbete mahkûm kafatasında.
Uzakta bir yerde, senden çok ileride,
sakın gelme taklaya, malum olur abdala.

Tilki aklın faresi,
hep senden beslenecek...
Sen sandın ki herkesi
kucağa oturtacak.
Tilki ya ısıracak, 
ya ensenden öpecek

İnanma her cemale,
bazen ışık yanıltır.
Yüze düşmeyen gölge,
cemalde nur değildir.

Ortada bir yerlerde,
senden daha merkezde
sakın yapma maraza,
lafın geçmez gareze.

Ya aklın sana küser,
ya fikrin terse yatar.
Fikrin terse yatarsa
izah etmek mübahtır.

Aklın sana küserse açarsın kollarını,
ellerin kısa gelir, kolların kısa gelir.
İşte derviş o vakit,
susabilmek sevaptır...



Bakar hep, görür net
hiç hatırlamaz.
Susturmak için bağırır,
ürkünce aldatır,
Mevlana'dan korkar,
Mevla'dan korkmaz.

Sahibi esaret, esiri feragat,
elçiye zeval olmaz.

Alçaktan uçar,
Yüksekten düşer,
kıblesi terstir,
Menzil'i şaşmaz.

Söyler biraz,
anlatır çok,
aklında kalmaz.



Türbenin orda buluştuk,
ben, Müfit, Ali, bir de hacı.
Bir Arnavut göçmenden almıştık ilacı.
Ama türbenin bahçesinde değil, arkasında buluştuk.
Paket benim sağ cebimde duruyordu.

Kıyıda ağları denize
atıyordu bir balıkçı,
ve tam tepesinde
yarım ay parlıyordu.

Öyle parlak ki bizim
gecemiz gibi ışıl ışış.
Tam olamamış şekli,
irademize işaret ediyordu.

Sağ cebimden çıkarttığım
tesbihin kopmuş tanelerini
birer birer denize attım.
Tesbih tanelerini yutan her balık,
kendini balıkçının serdiği ağa bıraktı.

33. balığın sandala teşrifiyle,
gökte yarım ay, hilal şeklini aldı.
"Yunus peygamberin sesini duydum" dedi Müfit,
"yok" dedi Ali,
"o konuşan balıkçı"

"Cebinde" dedi balıkçı,
"her şey birbirine karıştı"
Anladık tesbih taneleri
dönmeye başlayınca karnımızda

29 balık sağımızda, solumuzda
ağlarda öyle uzanmış yatıyordu.
Yanlarında ben, Müfit, Ali, bir de hacı.
Ve gökte fazladan bir ay daha parlıyordu.

...

M. Kutlukhan Perker
Utangaç Balıklar İçin Buzlu Camdan Akvaryum

- Mecburi İstikamet -
Karakarga Yayınları

 

18 Haziran 2022 Cumartesi

Karagöz ile Hacivat Tablosu (1936), Ressam Mehmet Muazzez Özduygu

Karagöz ile Hacivat Tablosu (1936)

Ressam Mehmet Muazzez Özduygu
(Kadıköylü Muazzez)

Gece Okuması - Chris Dunn


Gece Okuması - Chris Dunn 

Kanada Turnası - Russell Mav

Kanada Turnası

 - Russell Mav -


Emekli Bir Askerin Portresi - Alexei Korzukhin


1883, Portrait of the Retired Soldier

Emekli Bir Askerin Portresi
Alexei Korzukhin

Esspé Cartoons (Pierre Stora, 1944-2010)





Esspé Cartoons
(Pierre Stora, 1944-2010)

Golem - Gustav Meyrink


...

Düşünce ve eylemlerimin zembereği başka, unutulmuş bir yaşamda saklıydı, bunu görüyordum -onları asla bilemeyecektim: Dibinden kesilmiş bir bitkiyim ben, başka kökten fışkıran bir aşı.O "yola" açılan bağlantıyı zorla kurmayı başarsam, oraya kilitlenmiş hayaletlerin ocağına düşmeyecek miydim yeniden?

...

Hissediyorum: Orada, kavranılmaz şeyler birbirine bağlanmış ve yolun nereye gittiğini bilmeyen kör atlar gibi yan yana koşturuyorlar.

...

İnsanlar yattıkları yerden kalkınca uykudan silkindiklerini sanırlar; bilmezler ki duyularının kurbanı ve az önce elinden kurtulduklarından daha derin bir uykunun ganimeti olurlar.Sadece tek bir hakiki uyanıklık vardır, bu da senin şu an yaklaştığın şeydir.İnsanlara bundan bahsetsen hasta olduğunu söylerler çünkü seni anlayamazlar.Bu yüzden onlara bundan söz etmek beyhude ve gaddarcadır.

Akıntı gibi sürüklenirler -
Ve uyku gibidirler,
Aynı yakında solacak bir ot misali -
Akşamleyin biçilip kuruyacak bir ot misali.

...

Schemajah Hillel'in suratu ciddiyetten taş kesildi.

"İnsanlar hiçbir yoldan gitmezler, ne hayat ne de ölüm yolundan.Bu yüzden fırtınadaki saman tanesi gibi başıboşturlar.Talmud'da şöyle der: "Tanrı dünyayı yaratmadan önce, varlıklara bir ayna tuttu; aynada onlar varoluşun ruhani ıstıraplarını kabul ettiler.Diğerleri ise direndiler ve Tanrı bunları yaşayanların kitabından sildi.Sense bir yoldan gidiyorsun ve o yola özgür iradenle girdin -bunu şu an kendin bilmiyor olsan da: Kendini sen buraya getirdin.Kederlenme: Yavaş yavaş, bilgi gelince, hatıra da gelir.Bilgi ile hatıra birdir."

...

Bir defasında babamın, dünya bizim bozulduğunu düşünmemiz için var, dediğini duydum, -sonra, hayat ancak bundan sonra başlar.'Hayat'la kastettiğinin ne olduğunu bilmiyorum ama ara sıra bir gün bir şekilde 'uyanacağımı' hissediyorum.Bunun hangi durumda olacağını tasavvur edemesem de.Ve her seferinde, bunun öncesinde mucizeler olmalı, diye düşünüyorum.

Arkadaşlarım bana sık sık, 'Hiç mucize yaşadın mı ki sürekli bunu bekliyorsun?' diye soruyorlardı ve hayır dediğimde birden mutlu ve zaferlerinden emin oluyorlardı.Söylesenize, Herr Pernath, siz böylesi kimseleri anlayabilir misiniz?Küçük de olsa gerçekten de mucize yaşadığımı, ufak tefek..."Mirjam'ın gözleri ışıldıyordu, "size söylemeyecektim aslında..."

...


Bir yerlerde bir zaman, "Sadece çok aptal biri dış görünüşe güvenmez," diye okumuştum.Ne kadar doğruydu!Ne kadar doğru!

...

Bu adamı daha önce hiç bu kadar yakından görmemiştim.İnsanı iten, tüyler ürpertici çirkinliği değildi.(bu benim daha çok merhamet duymamı sağlıyordu: Bizzat tabiatın, doğarken öfke ve tiksintiyle suratına tekmeyi bastığı bir yaratık gibi görünüyordu) -bunun suçu başka bir şeyde, ondan yayılan tartıya gelmez bir şeyde yatıyordu.

...

Kafasında koni biçimli, düz kenarlı şapkası, burma bıyıkları, yüzünün kurşun grisi rengi ve gözünün altındaki yara iziyle Vrieslander, unutulmuş bir yüzyıldan gelen, suda boğulmuş bir Hollandalı gibi görünüyordu.

...

Hemen şimdi -öğleden önce.Yemeğe bile gitmemeli.Dolu mideyle dünyadan ayrılmak iğrenç bir düşünce!Islak toprakta yatıp içinde sindirilmemiş, çürüyen yemekler barındırmak.

...

"Neden hapisten firar edecekmişim ki?" diye çekinerek itiraz ettim, "Ben masumum."

Güzel Wenzel, "Bu firar etmemeye sebep değil!" diye karşı çıkıp şaşkınlıktan gözlerini patlattı.

...

"Yaşadığınız şeyi kısmen sembolik olarak görmelisiniz" diye açıkladı Laponder."Etrafınızda dikilen mavimsi ışıltılı insanlar, bir anadan doğan herkesin yanında sürüklendiği mirasla kazanılan 'ben'ler zinciriydi.Ruh 'tek başına bir şey' değildir, bu hale getirilmelidir ve buna da 'ölümsüzlük' denir; sizin ruhunuz henüz çok sayıda 'ben'den oluşmakta -tıpkı bir karınca yuvasının çok sayıda karıncadan oluşması gibi; binlerce atanızın ruh kalıntısını içinizde taşıyorsunuz- soyunuzun başlarını.Her varlıkta bu böyledir.Yoksa suni kuluçkayla yumurtadan çıkarılan bir tavuk milyonlarca yılın tecrübesi içinde olmasa, nasıl gidip hemen doğru gıdayı bulabilir?'İçgüdünün' varlığı, ataların vücuttaki ve ruhtaki varlığını açığa çıkarıyor.-

...


Bende durum şöyleydi: Görünürde hiçbir sebep olmadan 21 yaşımda bir sabah sanki değişmiş gibi uyandım.O zamana kadar beğendiğim şeyler bir anda bana önemsiz görünmeye başladı: Yaşam bana bir Kızılderili hikâyesi gibi aptalca geliyor ve önemini yitiriyordu; rüyalar kesinlik kazandı -çürütülemez, inandırıcı bir kesinlik halini aldı, anlıyorsunuzdur: İnandırıcı, gerçek bir kesinlik; gündüz hayatı ise rüyaya döndü.

...

Gustav Meyrink
Golem
Çeviri: Sami Türk

Tolgahan Baş - Halimiz Duman (Duman Cover)

Tolgahan Baş - Halimiz Duman (Duman Cover)

Bruno Schulz Çizimleri

 





Bruno Schulz Çizimleri

Walter Trier Cartoons

 




Walter Trier (1933)

Gibi Dizisi - Unutulmazlar

 İlkkan yaş meselesi
- Kayıp Zaman -

İlkkan Varoluşçuluk Felsefesi
- Var olmak -

 - Sözlerin miktarı & tesiri -


İlkkan yoklama
- Burada Olmak -

- Feyyaz & iyice okumak -


- Badana parametreleri -


- Hayatın acı gerçekleri -


- Abi, dost ... -

İbnülemin'in, Asaf Halet Çelebi'nin 'Defter-i Meşahir'ine yazdıkları

*İbnülemin’in, Asaf Halet Çelebi’nin defter-i meşahirine yazdıkları... (çevrim yazısı ikinci görselde) 


Bu gülistân-ı gam-alûde misâl-i gonce 
Hande-ber-leb geliriz âh perişân gideriz


*Kaynak: Ahmet Raci https://twitter.com/fahmethilmi

İki Gözüm Seneler Geçiyor - Sertab Erener 1994 & 2020

 
Sertab Erener - İki Gözüm Seneler Geçiyor
1994 & 2020

Deniz Kenarında Geyikler - Ralf Rothmann Öyküleri


 
...

"Ne haltlar karıştırdın bütün gün?"

Elimle orman tarafını işaret ettim ve adama baktım.Sigarayı kesinlikle içine çekmiyordu; burnundan taşan kıllarsa arı bacaklarını hatırlattı bana.Ama kolunda uydu sinyaliyle çalışan bir saat vardı, kalın bir model."BMW'ye biniyorsanız ve Berlin'de yaşıyorsanız neden plakanız B-MW değil?"

Sigarasını söndürürken kamp masası hafifçe sallandı; kolundaki kaslar bir an kasıldı."Doğru.Olabilir.Hiç düşünmemiştim.Sence bu iyi bir fikir mi?"

Başımı evet anlamında salladım ama annem tuhaf bir homurtu sesi çıkardı."Saçmalama!Çok bayağı değil mi?Merhemin kapağını kapattı ve tüpü çimlerin arasına attı."Öyle bir şeyi Türkler, bir de pezevenkler yapar."

...

(Doğu'nun Gururu)

---

...Ödevim şekle şemale girmeye başlamıştı, bu da iyi bir his veriyordu; her ne kadar aslında iyi bir adam olan profesörüme sinirlensem de."Hayvanlar, ruhumuzun gölgesi ve gölgemizin ruhudur," diye yazmıştı; o da cümlemin üstünü çizmişti, sayfa kenarında da "Gayri bilimsel" yazılıydı.

...

Üzerinde iç çamaşırı vardı, Feinripp, açık mavi, kolunu yanımdan uzatıp duvarı yokladı, "Vay, merhaba!" derken otomatiğin şalterine birkaç kez vurdu."Hayvanlar yine kabloları kemirdi demek ki.Aslında şaşmamak lazım, aşağıdaki kargaşa düşünüldüğünde.Her yer çerçöp içinde.Berlin'de kişi başına üç sıçan düşüyormuş, gerisini siz düşünün.Daha bugün okudum.Dört milyon sıçan eder!Sıçtığımız borulardan üst katlara kadar tırmanıyorlar!"

...

(Ruhun Gölgeleri)

---


...Okul arkadaşı, daha ziyade horultuya benzeyen bir kahkahayı patlattı."Bankalar bu söylediğini işistse!" Beni bir kez daha okşadı, kürekkemiklerimi, ben de sırtımı dikleştirdim."Bak şimdi: Fırıncıların horozlardan bile önce kalkması gerekir, değil mi?" O kadarını biliyorsun herhalde.Dolayısıyla rüyaların en güzellerini yarıda kesmek zorunda kalırlar; epey hareketli rüyalar görürken birden kulağının dibinde zil çalar.Hayat böyledir işte.Ve erken kalkan erkeklerin de üçüncü bir bacakları olur.Anlıyor musun?"

...

(İki Bacaklı Fırıncım)

---

...Benim tatlı Sarah'ım.Öyle bir göz kırpışı vardı ki -insanın ağlayacağı gelirdi.Bakışında Peru'yu görebilirdin, rüzgârla yatan otları, hem de hiç oraya gitmemiş olmasına karşın.Sarah burada doğdu, Wuppertal Hayvanat Bahçesi'nde.

...

Aslında yaşlı kaplanımız çok tatlıydı.Tüm hayatını kafeste geçirmişti ve çubukları çizgi sanıyordu ya da tam tersi, bilmiyorum.

...

Palyaçolar daha ziyade tatsızdır, makyajlarının altında mahkeme duvarı gibi suratları vardır ve tek düşündükleri çektikleri inşaat kredileridir.

...

Bütün bunlar Dormagen'den çıktıktan sonra oldu, arazi acayip genişledi ve ben Peru'yu düşündüm ve aslında sınır diye bir şeyin olmadığını, öyle değil mi?Bunlar sadece insanların kafalarındaki ya da kağıt üzerindeki çizgiler, hayatla alakası yok, hele lamalarla hiç yok.Ara sıra yiyecek bir şeyler aldılar ve karanlık bastırmasına rağmen tarlalarda yürümeyi sürdürdük.Ara sıra bisiklet yollarından da gdiyorduk ve o zaman toynakları cam gibi ses çıkarıyordu.

...

(Bütün Yol)

...

Deniz Kenarında Geyikler
-Öyküler-
Ralf Rothmann
Metis Yayınları

Melike Şahin - Kara Orman

Melike Şahin - Kara Orman

Susuyorum sanki edebimden
Yummadım gözümü kederimden
Yunamadım kirli sözlerinden
Yoruldu ciğerim nefesinden

Sağımı solumu kaplıyo bu kara orman
Fırtına var, devriliyor 
Ömürlük yıldızlar 
Farkına var, şeytanının 
Gam dolu bu kara huyu 
Bak yanıyor değdiği her 
Çiçeği bahçemin

Melike Şahin

İlk Aşk, Maksim Gorki - Sovyet Öyküleri 2

...

Eski bir apartmanın bodrum katında oturuyorlardı.Apartmanın önünde, caddenin bir ucundan diğer ucuna kadar, tüm bahar ayları boyunca ve hemen hemen tüm yaz boyu kurumayan kirli bir su birikintisi vardı.Kargalar, köpekler burayı ayna olarak kullanıyorlardı, domuzlarsa buraya gelip banyo yapıyorlardı.

...

"Hayatımda sadece dört hastam oldu ve yüzde yetmiş beşi öldü"

...


Yaşamımda ilk kez, zayıfın düşmanı olduğumu hissetmiştim.Daha sonraları, daha ciddi vakalarda, kuvvetli olanın zayıf tarafından çevrelendiğinde nasıl feci bir şekilde çaresiz kaldığını, yok olmaya mahkûm olanların anlamsız varlıklarını korumak için kalbin ve aklın en değerli gayretlerinin nasıl harcandığını sıklıkla gözlemledim.

...

"Yoksul evlenirse, geceler bile kısalır," der hüzünlü bir Rus şarkısı bilge sözlerle.Kendi tecrübem bana bu gerçeği teyit ettirdi.

..

Hayata karşı tutumunda, çocuğun bir sihirbazın sınırsız becerilerine olan inancına benzer bir şey vardı.Gösterilen tüm numaralar ilginçti ama henüz en ilginci gösterilmemişti.Yarına kadar, hatta daha sonraki güne gösterilmeyecekti belki ama sonunda kesinlikle gösterilecekti.

İnanıyorum ki, ölüm ânında bile hâlâ en ilginç, en şaşırtıcı numaranın gösterilmesini bekliyordu.

...

1922

Maksim Gorki
Sovyet Öyküleri 2
Yazılama Yayınları
Çeviren: Levent Özübek

Malone Ölüyor - Samuel Beckett


Yine de bir süre sonra büsbütün öleceğim sonunda.

...

Bu arada şunu söylememe izin verin, hiç kimseyi bağışlamıyorum.Onların hepsine rezil bir yaşam, sonra da cehennem ateşi ve dondurucu soğuklar diliyorum, bir de geleceğin iğrenç kuşakları arasında saygın bir ad.Bu akşamlık bu kadar.

...

On dört yaşında, yapılı, şeftali yanaklı bir oğlandı.El ve ayak bilekleri kalındı, bu nedenle annesi ileride babasından da iri olacağını söylüyorduTuhaf bir çıkarsama.Ama en çarpıcı tarafı, fırça kıllarını anımsatan sert ve dimdik sarı saçlı, yuvarlak, koca kafasıydı.Hocaları bile zeki göründüğünü düşünmeden edemezlerdi bu kafanın, böylece buraya bir şey sokamamanın hüznü de iyice büyürdü içlerinde.Bir gün hepimizi şaşırtacak, derdi babası, keyfi yerinde olduğu zamanlar.Bu düşünceye varmasında, tüm olumsuz koşullara karşın arada sırada oğlunu savunmasında, kuşkusuz Sapo'nun kafasının büyük etkisi vardı.Ama oğlunun bakışlarına dayanamaz, onunla göz göze gelmekten kaçınırdı.Aynı senin gözlerin, derdi karısı.Bay Saposcat aynada gözlerini inceleyebilmek için yalnız kalmaya can atardı o zaman.Soluk maviydi gözleri.Biraz daha açık, derdi Bayan Saposcat.

...


Büyükler, adalet yanlıları yakalar ve döverlerdi beni; düzene, oyuna, sevince yeniden teslim ederlerdi..Çünkü ciddilik sorun yaratmaya başlamıştı çoktandır.Hastalığımdı bu benim.Başkaları nasıl frengili doğuyorsa ben de ciddi doğmuştum.Ciddiyetten kurtulmaya da yaşamaya da yaratmaya da ciddiyetle çabalamıştım, anlıyorum kendimi.Ama her yeni çabalayışımda pusulamı şaşırıyor, çıkar yol bulmak için de ya karanlıklarıma gömülüyor ya da böyle bir şeyi ne kendisi yaşayan ne de başkalarında bu görüntüye katlanabilen birinin önünde diz çöküyordum.Yaşamak diyorum ama bilmiyorum anlamını.Ne yaptığımı bilmeden çabaladım buna.Belki de yaşadım, kim bilir, hiç farkına varmadan.

...

Yaşamayı da başkalarını anlatmayı da nasıl bilmiyorsam, kendimden söz etmeyi de beceremedim oldum olası.

...

Söylemime başlarken bir şeyler düşünüyor olmalıydım bu konuda, yoksa hiç girmezdim söze, dilimi tutar, sıkıntılarımı içime gömer, koniler ve silindirlerle, bir de kuşların çok sevdiği darılarla oyunlar oynardım; biri gelip de beni gömene kadar sürerdi bu.Ama ne düşünüyorsam, çıkmış gitmiş belleğimden.Ama önemi yok bunun, başka bir şey düşünüyorum şimdi.Belki de aynı şeyi düşünüyorum yine; düşünceler öylesine benziyorlar ki birbirlerine, biraz düşünün göreceksiniz.Doğmak, yani karbon gazını soluyacak kadar bir süre yaşamak, sonra teşekkür edip ayrılmak dünyadan; aklıma gelen düşünce bu işte.Hep düşümdü bu benim, çok düşlemiştim gerçi ama gerçekleşmemişti bir türlü.Evet, şimdi yaşlı bir ceninim ben, saçım başım ağarmış, kötürümüm, annem hapı yutmuş, çürütmüşüm onu, kangrenin yardımıyla yakında doğuracak beni, babam da bu cümbüşün içinde belki, gömütlüğün içine viyaklaya viyaklaya düşeceğim kafa üstü ama viyaklamayacağım, değmez çünkü.Anlatmış olduğum küf tutmuş bu öyküler şişip büyüyecek, sonunda oldu işte, bu senin masalın, diyecekler.Ama neden coşkuya kapıldım böyle, bir şeyler değişti mi yoksa?Hayır, yanıtım hayır buna, doğmayacağım ben, bu nedenle hiçbir zaman ölmeyeceğim de, daha iyi böylesi.Eğer tutup da kendimden, sonra da ötekinden, küçüğümden söz edersem, sevgiye, kendime benzeyen bir yaratığa duyduğum gereksinmeden olacak bu; hassiktir, neler saçmalıyorum.Ama bazen bana öyle geliyor ki doğdum ben, uzun bir yaşam sürdüm, Jackson ile tanıştım, kentlerde, ormanlarda ve çöllerde aylaklık ettim, gözlerim yaşlı deniz kenarında bulundum uzun süre, geceleri insanlara ait küçük sarı kesikli ışıkların pırıldadığı adaları ve yarımadaları seyrettim, içlerinde mutlu dakikalar geçirdiğim tüm gece boyunca kocaman beyaz ya da canlı renkli ışık demetlerinin yansıdığı mağaralara diktim gözlerimi, kumlara çömeldim, kayalar korunak oldu bana, yosunların ve nemli kayanın kokusunu duydum içimde, rüzgâr uğuldar, dalgalar köpük köpük yüzüme vurur ya da sahile bir iç çekişle uzanarak çakılları ıslatırdı, hayır, mutlu değildim, hiç mutlu olmadım ama gece bitmesin, sabah olmasın, insanlar da, yaşam akıp gidiyor eğlenmemize bakalım, demesinler istedim..Ayrıca doğduğum ya da doğmadığım, yaşadığım ya da yaşamadığım, öldüğüm ya da ölmekte olduğum hiç önemli değil, şimdiye kadar nasıl yaptıysam öyle sürdüreceğim bundan sonra da, ne yaptığımı, kim olduğumu, nerede olduğumu, varlığımı sürdürüp sürdürmediğimi hiç ama hiç umursamadan.Ağzımdan dökülen sözlere hiç aldırış etmeden, kollarıma almak için, kendime benzeyen, küçük bir yaratık yapacağım, yapmayı deneyeceğim.Sonra zavallılığını ya da bana ne kadar çok benzediğini görüp yiyeceğim onu.Sonra uzunca bir süre, kime nasıl yakaracağımı bilmeden yalnız ve mutsuz kalacağım.

...


Macmann için baharmış, güzmüş bir şey fark ettiğini sanmıyorum, belki yazı kışa yeğliyor ya da kışı yaza ama pek olası görünmüyor bu bana.Ama bir daha yerinden kalkmayacağını, başka bir yere gitmeyeceğini, konumunu değiştirmeyeceğini düşünüyorsanız yanılırsınız, çünkü önünde uzun yaşlılık günleri var onu bekleyen, ardından da kimsenin pek bir şey bilmediği, sahip olduklarınıza bir şey eklemeyen, karmaşıklıklara da hiçbir açıklık getirmeyen bu tür kapanış sahnesi ama yine de bir yararı olduğu söylenebilir bu son sahnenin; samanların ambara yerleştirilmeden önce kurumak için dışarıda bırakıldığını anımsatırım size.Öyleyse istesin istemesin ayağa kalkacak, çeşitli yerlerden geçip başka bir yere varacak, oradan da başka bir yere, belki de buraya gelecek; rahatsız gözükmüyordu burada ama hiçbir şeyden emin olamıyorum.İşte yıllar böyle akıp gidecek.Çünkü ölmek istemiyorsanız eğer, gidip gelmek zorundasınız; yemeğinizi benim gibi yattığınız yere getiriyorlarsa iş değişir kuşkusuz.Hiç kımıldamadan üç ya da dört gün geçirebilirsiniz, yadsımıyorum bunu ama soruyorum size, önünüzde onca uzun bir yaşlılık ve havaya karışana kadar geçireceğiniz bir süreç dururken, bu dört gün okyanusta bir damla değil de nedir diye.Bunları henüz bilmediğiniz kesin, yaşama bir pamuk ipliğiyle bağlı olduğunuzu düşünürsünüz her insan gibi ama kazın ayağı öyle değil.

...

Bundan sonra Murphy, Mercier, Molloy, Moran ve öteki Malone'lar için her şey bitmiş olacak (ölümden sonra yaşam varsa o zaman iş değişir kuşkusuz).Ama acele etmeyelim bu kadar, önce ölelim, sonra görürüz neler olacağını.

...

Şu ana kadar beni burada yaşatanlar toprağa verilişim sırasında da küçük bir tören düzenlerler sanıyorum.Burada Malone yatıyor, yazacak mezar taşımda, şu dünyada kendimi affettirmek için geçirdiğim süre konusunda az da olsa bir fikir verebilmek, bir de adadaki ve mezar ötesindeki adaşlarımdan ayırt edilebilmem için doğum ve ölüm tarihlerim eklenecek yanına.Yaşamım boyunca bir adaşımla karşılaşmamı tuhaf buldum doğrusu.Ama zamanım var daha.Burada yatan hıyardı, yaşam boyu bayardı, yazacaklar belki.

...

Samuel Beckett
Malone Ölüyor