6 Temmuz 2015 Pazartesi

ikiilebir, reha çamuroğlu

Bir tek bizim kültür kuşağımızda var şu mahut narkotiğe 'esrar' denilmesi.Esrar yani sırlar.Sırları çözmenin yolu onları yakmaktan geçiyor kısacası.Bütün bu sarmalandığım anlamsızlık içinde hiç korkum yok.Bütün tehlikelere girer, esrarı yakarım.Yakar ve yok ederim.Ya da yanar ve yok olurum.
---
Seni kölelikten koruyamayan irfanı ben yemem oğlum!
---
Bozkırı bölen, Tanrı'nın çayırlarının ortasına duvar kuran bu şehirleri, bendini dağıtan bir su gibi dümdüz edip geçtiğimizde, içimizden gelen ulumanın, sesine olsun dayanabilir miydi?
---
Bağdat Kütüphanesi'nin ve içindeki binlerce kitabın yakılışını anlatmıştı Büyük Baycu."Sanki" diyordu, "yakılan her kitap yaprağı ayrı bir ses çıkarıyor, hatta çığlık atıyor, içine hapsedilmiş ruhu serbest bıraktığımız için bize teşekkür ediyordu...Kopuz çaldık başlarında, çökür çaldık, kımız içtik.Neşelerini paylaştık.Onlar değil, sanki biz yükseliyorduk göklere.
---
Bin yılda hapsettiklerini bir günde serbest bırakmıştık.Küller yüzüme, bıyığıma sakalıma sürtünüp geçiyor, sanki hoşça kal demeden önce beni okşuyorlardı.
---
İlk gençliğim miydi, yoksa çocukluğumun son günleri miydi, tam hatırlamıyorum, işte o yıllarda gördüğüm ve hiç unutmadığım, unutamadığım birkaç kare fotoğrafı yeniden hatırlamamdı utanma nedenim.Vietnam Savaşı'nın son yıllarıydı yanlış hatırlamıyorsam.Saygon'da bir meydanda çekilmiş birkaç kare fotoğraf.Bu derviş-rahiplerden birini gösteriyordu.Meydana gelişini, Buddha gibi oturuşunu, sürüp gitmekte olansavaşa karşı birkaç basit ve sakin söz söyleyişini, arkadaşlarının onun üzerine bidonlarla benzin döküşünü...Sonra bir göz işaretiyle kibrit çakışlarını...Alevler içinde oturuşuna devam edişini...Canı kalmayana kadar verişini...Artık sadece kömürleşmiş bir kalıp olduğunda, sanki o kalıp dahi iradesinin emrindeymişcesine, yine Buddha oturuşunu bozmaksızın yana devrilişini...Devrilmiş bedenden etrafa yayılan kıvılcımları...Senelerce bu sahneler üzerinde düşünmüştüm.Her aklıma gelişinde farklı "ben"ler olarak farklı yönlerinden düşünmüştüm.İlk gördüğümde bu birkaç kareyi, bir Marksist'tim.Din üzerine herhengi bir kafa yormuşluğum yoktu.Metafizik ise lanetli bir kavramdı benim için.Pekşi ne oluyordu da bu din adamı "bizim kavgamız" için kendisini bu kadar kahramanca, bu kadar mütevazi bir tavırla feda ediyordu?Vietnam Savaşı'nı yakından izliyordum.Bu, her Marksistin görevi olmalıydı.Amerika Birleşik Devletleri'nin bu savaşta bir Vietnam direnişçisi öldürebilmek için bir milyon dolar harcadığını da biliyordum."Kendini yakacağına gerillaya katılsaydı ya!" böyle diyordum...Sonra ben değiştim.O değişemezdi.O "Nirvana"sındaydı.Onun için değişim bitmişti.Bitmiş miydi?Neyse bu başka bir bahis.Evet, ben değiştim, en azından bunu biliyorum.Artık, "Gerillaya katılsaydı ya!" demiyordum.Biliyordum ki o Amerikalıları kınıyordu -daha ağır bir sözcük değil, sadece kınamak, bunu bilerek isteyerek kullanıyorum- ama Vietnam direnişçilerini de kınıyordu.O öldürmek istemiyordu.Kınadığını söylemek istiyordu, insanlık denilen bu durumu kınadığını söylemek...İki tarafa da benzemek istemiyordu.Onun kendi yolu vardı.Bin gerilla gücünde bir barış ejderhasının kendi insanlığını yakarak yaptığı bir kınamaydı bu.Evet, sadece bir kınama.
---
Biz kötü bir şey yapmadık Baba, biz sadece Gök Tanrı'nın çayırlarında at koşturduk.Bize 'giremezsiniz' dediler, girdik.'Bozamazsınız' dediler, 'Siz bozmadınız mı?' dedik ve bozduk.Ezelden beri, binlerce senedir atalarımız çayırlarda at koşturur, görülmüş müdür bir taşı diğerinin üzerine koydukları?Bozan kim biliyor musun?Bozan, taşı taşın üzerine koyandır.Biz geldik ve eski haline getirdik.
---
Burada yaşayan insanların belki de tek suçları toprağın karnını yarmak olmuştu.
---
Kierkegaard diye bir arif vardır.Kırk iki yaşına gelince bütün yazabileceği eserleri yazdığını hisseder ve ölmeye yatar.Onun gibi bir şey.Ne söylediklerim yeni, ne de yaptıklarım.Üstelik yaptığım ya da söylediğim anda hepsi daha da anlamzsız geliyordu.
---
"Hep yeni tepelere yürüdüm biliyorsun" diyerek kestim sözünü."Hep yürüdüm.Hayyam'ı bilir misin bilmem.Geldi mi bu taraflara sözleri?Ama onun dediği gibi yaptım bir müddet sonra.'Tam yatmasın aklın hiçbir şeye' dedim kendi kendime.Aklımın kölesi olmamaya çalıştımYeni tepelerin arkasını kurcaladım.Yeni seyirlere koştum durmadan.Her seferinde ilk yavuklumun elini ilk kez tuttuğumda duyduğum gibi bir heyecan duydum.Bedenim titremelere tutuldu.Sonra yoruldum galiba.Evet!Evet!En doğru kelime bu.Yoruldum Barak.Yoruldum yahu!

İkiilebir
Reha Çamuroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder