İnsanlığın neden bu atomist medeniyet evresinden geçmek
zorunda olduğunu açıklayacak bir şeyler söylememiz gerekiyor.Günümüzde
insanlar "bize iyi muamele ederseniz verimlilik artar." diyor..Bunun
açık açık söylenmesi başlı başına önemli bir şey...Horkheimer
---
Çalışmanın başarısı çabayla sorunlu bir ilişki içindedir.Çalışma kesin, garantili bir biçimde çalışanların hayatını yeniden üretmiyor, onları çalışmaya ikna edenlerin hayatını yeniden üretiyorsadece.İnsanları çalışmaya razı etmek için emeğin kendinde şey olduğu safsatasını yutturmaya çalışıyor...Adorno
---
Çalışma kavramı....Bizi uygarlıktan önceki, insanın çalışmaktan çocukluğuna kaçmayı bir ölçüde başardığı evreye dönmemizin mümkün olmadığına ikna etmek için Marksizm de burjuva dünyası da elinden geleni yaptı...Horkheimer
---
Geriye ne iyi kalır ne de kötü, ama kötünün ayakta kalması daha olasıdır...Horkheimer
---
Horkheimer: "Özgürlük birikim yapabilmek değil, bilakis biriktirmeye ihtiyacımın olmamasıdır."
Adorno: Marks da söylemişti bunu.Marks, çalışmaktan kurtulmayı tahayyül ediyordu bir yandan.Diğer yandan, toplumsal emeğin üzerine muazzam bir parıltı kondurdu.Bu iki moment doğru dürüst formülleştirilemiyor Marks'ta.Marks emeğin ideolojisini eleştirmedi, burjuvaziyle hesaplaşabilmekk için emek kavramına ihtiyacı vardı çünkü."
Horkheimer: "Burada bir diyalektiğe ihtiyacımız var.İnsanlar kendilerini işten uzaklaştırabilecek kaotik düşünceleri bastırıyorlar ve böylece çalışma onlar için kutsal bir şey haline geliyor."
---
Adorno: "Karl Kraus insanın tüketici ya da üretici olarak yaratılmadığını, insan olarak yaratıldığını söylüyordu.
Horkheimer: "Bugünlerde daha ziyade işçi-işveren birliklerinden bahsediliyor.
Adorno: "Bütün karşıtlıklar aynıkefeye konuyor.
Horkheimer: "Biz kaotik olanın tarafındayız, henüz dahil edilmemiş olanın."
---
Adorno: "Dünya sadece delirmiş değil, hem deli hem rasyonel."
Horkheimer: "Karamsarlığını yalancı çıkaracak tek şey, bugün hala düşünmeye devam ediyor oluşumuz.Bütün ümit düşüncede.Ama bunun da yok olacağını gayet iyi tahayyül edebiliyorum."
---
Adorno: "İnsanlar her konuda hayvanlardan çok daha dehşet verici; buna raağmen her şeyin başka türlü olabileceğini de sadece insanlar düşünüyor."
Horkheimer: "Tek tek insanlar, insanlık değil."
---
Horkheimer: "Eklenmesi gereken bir ara bölüm: Hapishane: Bir cezalandırma biçimi olarak kullanıldığında, çalışmanın mutluluğa dönüşmesini engellemek çok zordur.Çalışmayı olabildiğince nahoş kılmak gerekir."
Adorno: "Bir iş ne kadar gerksizleşirse, o kadar kötüleşir, o kadar ideolojiye dönüşür."
Horkheimer: "Ve bir o kadar yanlış uygulanır.İnsanlar aç kalmaya devam ettiğine göre, bütün çalışma gereksizdeğil demektir.Çalışma saptırılmıştır.Otomasyon.Başkalarına yardım etmeyi, doğru malları kişilere ulaştırmayı, hastalıklara çare bulmayı daha çok dert edinmemiz gerekiyordu.Bugün çalışma yanlış bir biçimde ortadan kaldırılıyor."
---
Babama kitle kültürünün yalan yanlış olduğunu söyleseydim, "Ama benim hoşuma gidiyor." derdi...Adorno
---
Düşüncenin hakikiliğinin alametifarikası, kendi menfaatinin dolaysızlığını reddetmesidir.Hakiki düşünce haklı kalmak istemeyen düşüncedir...Adorno
---
Bir toplama işlemi yapmanın, bir müzik parçasını dinlemekle aynı anlamda bir faaliyet olduğunu söyleyemezsin.Nasıl ki bir sandalyeyi bir yere itmekle sandalyeye oturmak arasında bir fark varsa, bu ikisi arasında da bir fark vardır.Dinlenme, bakma momenti teori tarafındadır...Horkheimer
---
Dünya bugün olduğu gibi kaldıkça her şeyin yanlış olacağını biliyorum...Adorno
---
Horkheimer: "Devrimci olmayan bir durumda, devrimci yazılar yazıyor ve kültürün pozitif veçheleriyle ilgilenmiyorsan, yazdığın her şey umutsuz bir görünüm alır."
Adorno: "Ama Marks hiç de umutsuz grünmüyordu."
Horkheimer: "Marks'ın sekter bir tarafı yoktu.Bu toplumda yaşadığımızı ve bu toplumun bir parçası olduğumuzu inkar eden tek bir sözcük bile yazmamalıyız."
---
Biz pratiği değil, buyurmayı reddediyoruz.Hala yaşayabildiğimiz için, bir şeyler yapmakla yükümlüyüz...Horkheimer
Teori ve Pratik Üzerine
Bir Tartışma (1956)
Theodor W. Adorno & Max Horkheimer
Sesler yok olmuyor. Geniş ovalarda yankılanıyor. Rüzgârın taşıdığı. Kılıç şakırtıları, nal sesleri, gövdesi yarılan bir adam. Mızrak saplanmış bir atın acıyla kişnemesi. Atın yıkılışıyla bize doğru yükselen toz bulutu. Terimizle karışan tozun gövdemizi çamura bulayışı. Aynı nehir akıyor, aynı tomruklar takılıyor kayalara. Kızıl ve eflatun karışımı ufuk, birbirine sarılan iki siluet o zaman da vardılar.
Tepenin üzerinde bir deve kervanı. Göç var. Derken bir silah sesi, bir daha. Öndeki deve silueti devriliyor. Düşmüyor ama, diz çöküyor, secde ediyor adeta. Ardından peş peşe silah sesleri!..
Sesler yok olmuyor . Olaylar, insanlar gelip geçiyor ama onların sesleri baki kalıyor. Baki kalan bu kubbede bir hoş sadadır bunun için mi denmiştir? Öyleyse, birtakım Japon bilim adamları kubbedeki sesleri duymamızı sağlayacak o makineyi icat ettikleri gün duyacağımız sesler acı içindeki inlemeler, ulumalar, çığlıklar ve avazlardır elbette, hoş sadalar değil. Eşinden ayrılan yaralı ördeklerin, oğlunu yitirmiş babaların, Aslı'sından ayrılıp yanan Keremlerin dertli iniltileri bulacak kulaklarımızı.
O acıyla inlemeleri biz en çok türkülerde duyarız. Hele de bağlamanın teline vurulduğu ilk andan, aşığın tiz bir ahla başlayıp nefes alamayacakmış gibi bitirdiği bozlaklarda. Bir ayrılık, bir yoksuzluk, biri de ölümdür anlattıkları. Seher yelinden haber sorar "O ne dedi sen ne dedin varınca?" diye. Diyar diyar gezerken çan sesleri arasından sitem eder ecele: Var git ölüm bir zaman da gene gel..1
Bozlak , bozulamak'tan gelir. Hem de Türkçenin bütün lehçelerinde. Bozulamak ise devenin acı acı bağırması, daha doğrusu bozulamasıdır. Deve başka türlü bir ses bilmez. Yalnızca acı acı bozular. Birbirinden çok uzakta yaşayan göçebeler dertli dertli feryat eden aşığın bu söyleme şekli ile devenin bozulaması arasında bir benzerlik görmüşlerdir. Bozlak demişlerdir. Deliboran bozular, Karacaoğlan, Abdallar 2, Muharrem ustayla oğlu hep bozularlar.
Bilmem duymayan var mıdır, herhangi bir hayvanın, insan da dâhil acı ile inlemesini. İster Ulysses Gaze'deki 3 ulumayı duyun, ister Gabbeh'teki 4 yaşlı adamın üzüntülü feryadlarını, ister bir belgeselde yavrusu ölmüş bir kurdun, aslanın, ayının, devenin belki içli içli, belki böğüre böğüre ağlamasını. Tarifsizdir.
Geçtiğimiz günlerde yine acıyla bozuladı develer. Anadolu'da göçerliği devam ettiren son Yörük topluluğu olan Sarıkeçililer’in develerine silahlı saldırı düzenlendi. 6-7 yaşlarındaki bir deve ölürken biri ağır olmak üzere 5 deve yaralandı.