Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğim için, hiçbir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felaketten korkmuyordum.Bunun ikisi de imkansızdır.Çünkü ruhi varlığımız hazla kederin muvazenesine istinat eder, işte en büyük adalet ve müsavat!İnsan, çektiği ıstırap nispetinde zevk duyar...
---
Gece yarısından sonra kaldırımlarda uyumak için kuru bir parça yer arayan etsiz ve tüysüz, kuyrukları bile tüysüz, vücutları uzun ve karınları çukur, sıska ve sessiz, filozof ve mütevekkil, aç ve yorgun köpekleri bilir misiniz?Onları ben pek iyi tanırım, onların hayatı benim hayatımdır ve bu en güzel hayattır, inanınız.
İnanınız ki en cesur yaşayan biziz; üç büyük korku bizde yoktur: Sefalet, hastalık, ölüm korkusu.Bu en büyük üç zaaftan kurtulduk.Biz, kaldırım çocukları ve kaldırım köpekleri, insanların ve hayvanların en kuvvetlisiyiz.Ölümden korkmuyoruz ki hastalıktan korkalım, hastalıktan korkmuyoruz ki sefaletten korkalım, sefaletten korkmuyoruz ki, dolgun bir karın sıvamak ihtiyacıyla hamilerimizin önünde elpençe divan duralım ve onlara "Afiyeti devletiniz nasıldır efendim?" diye soralım.
Biz kendi kendimize sorarız:
"Afiyeti devletiniz nasıldır efendim?"
Ve kendi kendimize cevap veririz:
"Hep öyle, hep öyle, hep öyle!"
Hep öyle ne demek?
İyi mi?Fena mı?Bilmiyoruz.İyi olmadık ki fena olup olmadığımızı bilelim.Demek fena da değiliz.Fena olmamak iyidir, öyle ise iyi gibiyiz.İyi veya fena, biz hürüz.
---
"Bir kralın başını parçalamak istiyorum.Dün gece bu arzu beni uykusuz bıraktı.Yahut kervanlarla çöllerden geçmek, namütenahi seraplar içinden geçmek, usançtan boğuluncaya kadar, birbirinden hiç farkı olmayan sahralara uzanmak...Ey benim küçük sıpam, nasılsın?Heyhat!Ben yıldızları saya saya bitirdim ve bu dünyada yapılacak yani benim yapabileceğim hiçbir şey kalmadı."
---
Ah benim sol memem kadar kalbime yakın çocuk!Bir sözün hiç hatırımdan çıkmıyor: Kediler bile demiştin, fakat cins kediler, leşlerinin çirkinliğini gizlemek için tenha yerlerde ölmeğe giderlermiş.
---
Ve boş bir terazi ibresinin iki taraftan birine meyletmesi için kefelerden birine hayatın ilave edeceği meçhul yeni ağırlığı bekleyerek binnefis yaratılışların gizli akıntısına ve esrarlı oluşuna kendimi bıraktım.Durmanın ve beklemenin ileri atılmadan daha müthiş bir kuvvet oldukları anları bilirim.Sabrın heykelleri olan uzak Asya ilahlarına bayılıyorum.İnallahe maassabirin.
---
Vildan'ı özlediğim günler oldu.Fakat aramağı düşünmedim.Onun hayalinde bile arzularımı daima kesen sivri ve keskin bir köşe vardı.Neydi bu, neydi bilmiyorum.Belki de onun bana benzeyen tarafıydı ve kendime karşı nefretimle birleşiyordu.
---
Gideceğim, gideceğim...Suyun üstünde geminin direkleri benim için sallanıyor.Denizlerin, dağların, memleketlerin ötesinde...Oralara, oralara...Tek başıma vahşi ormanlardan geçeceğim.Sayıklamıyorum, sana projemi söylüyorum, inan bana, cinsim ben cins, çırılçıplak öleceğim, fakat leşimi kimse görmeyecek ve bu hançerin haysiyetini kurtaracağım.O, bir kalbe girecek, benim kalbime girecek, ah, kaçmak, gitmek, gitmek, oralara, vahşi ormanlara, vahşi ormanlardan sahralara...Ve insan ayağı basmamış yerlerde, bir ağaç altında ebediyyen kalacağım.Asırlarca iskeletim o ağaca yaslanmış duracak.Beni kimse bilmeyecek, bulamayacak...Gideceğim, emelsiz, imansız oralara gideceğim ve ıssız dağlarda ilk aşkımın türküsünü söyleyerek gideceğim.İnan bana, inana bu sefer rüya içinde değilim.O, bir kalbe girecek.Ah, vadediyorum.
Peyami Safa
Bir Tereddüdün Romanı