18 Şubat 2016 Perşembe

tren bir hayattır, tanıl bora

 Mat i Syn (1997)-Aleksandr Sokurov

"...O zaman pederin Ankara deefterdarlığı vesilesiyle, Bursa'dan arabalara binerek Ankara'ya vu'ku bulan seyahatimiz, şimdikine nispeten gayet büyük bir sefer idi.Hakikat halde Bursa'dan itibaren şosesiz, tesviyesiz, bozuk yollardan araba içinde mevce vurarak köylerde kulübe içinde yatarak gitmek; dağ başlarında müsadif olduğumuz tek tük yolcuları görünce, hemcinse tesadüften dolayı büyük sevinmek, nihayet seferin onuncu günü bir tepe üzerinden Ankara'yı görerek enva-yı müşkilat-ı seferiyeye hatime çekeceğimizi anlayub i'lan-ı sürur etmekle Haydarpaşa'dan müteharrik odalar içinde, hareketin ikinci günü akşamüzeri Ankara'yı görmek arasında o kadar büyük bir fark vardır ki..." Ahmed İhsan Tokgöz, Servet-i Fünun
 ---
...Tren deyince bana, bu konserve kutuları gelmiyor aklıma kardeşim.Benim sendikamın amblemi daima buharlı tren olmuştur.Ben buharlı tren hastasıyım.İki sene önce Almanya'ya gittim, orada hala o makineler var ve hala çalışıyor.Özellikle gittim, makinistin yanında durdum.Fotoğraf çektirdim çocuklara.Bizde buharlı makine gerçekten demiryolculuğun başlangıcı ve devamı.Sonra çıkanlar, bunlar bana sardalye kutusu gibi gelmiştir...

Benim girdiğim yıllarda Bırık Osman derdik biri vardı.Babamdan büyüktü.Dağ gibi bir adamdı.95-100 kilo belki.İnanır mısın, cebinden mendilini çıkarıp treninin tekerleklerini temizlerdi boş kaldığı zaman, silerdi.Maaşını aldığında, cebinden para verip tekerleklerin kırmızısını, beyazını çekerdi.Böyle insanlar vardı.Sevgi o kadar ileri derecede.Ha içinde haylazları, bilmem neleri yok muydu?Hiç ummadığın zaman bir istasyondan bir bakarsın, pat diye bir müfettiş biner.O müfettişin oraya geldiğini kimse bilmez.Baskın yapardı.Şöyle bir hadise anlatılırdı misal, yolda tren bir ara duruyor, sürü var.Sürüden bir tane kuzuyu ateşçiye aldırtıyor makinist.İçerde ateş de yanıyor ya.Tam kesip pişirme niyetindeyken, haber alıyorlar ki istasyonda müfettiş var.Hayvanı canlı canlı kazana atmışO adam hep anılırdı. ( Zafer Boyar söyleşisinden)
---

Yolcu trenin penceresinden gördüğü yerleri düşünür.kıyıda köşede kalmış kasabaları, yapayalnız köyleri, ormanları, bozkırı.Bunlar yolcunun simgeleridir.Gerçekte bu simgeleri değersiz görmekle yalnızca bunları değil, kendi imgelemini de değersizleştirir, bir yolcu.Öyle ki, bana göre, yolcu, yol simgelerinin gözünün önünden hızla geçip gitmesinden ne anlayacaktır?Hız, belki bedeni hızlandırır ama imgelemi yavaşlatır.
 ...
Ankara'dan Kars'a trenle yolculuk ettiğim sırada -bir kompartımanımız vardı ama pulman vagonlarda da boş koltuklara oturabiliyorduk- okumak üzere yanıma Umberto Eco'nun baş belası Foucault Sarkacı'nı almıştım...Tren raylarından çıkan ritimli metalik ses, Foucault Sarkacı'nın okurda bıraktığı etkiye eşlik eder.Bugün hale Foucault Sarkacı aklıma gelse, trenler de gelir.Elbette, uçağın nimetlerini yadsıyacak değilim.Ama tren mi uçak mı diye soracak olanlara da yanıtım budur.Varın siz karar verin: Uçakla bir buçuk saat, trenle Foucault Sarkacı! (Faruk Duman)
 
Tren Bir Hayattır
Derleyen: Tanıl Bora

voskhozhdeniye, the ascent (1977), larisa shepitko


Ah Sotnikov! Hala çözülmemiş, buzdan kahramanımız. 






-Alçaklar! Sana ne yaptılar böyle?

-Kolya, sen de - Sen de çığlık attın mı?
 
-Önemi yok.
 
-Dayanabildin mi?
 
-Bu da geçer.

-Alçaklar.-Böyle olmayacak.Çare bulmalıyız.Beni dinle.Önemli olan hikâyelerimizin birbirini tutması.
Şöyle olacak; Yiyecek arıyorduk, köy yakılıp yıkılmıştım ve sonra Lesiny'e geldik. Anladın mı?

- Mantıksız.

- Kes şunu! Aptallık etme de dinle.Dubovoi Bölüğü'ndeniz.Bölük, Parkovsky Ormanı'nda.Zaten herkes biliyor.Hele oraya girmeyi bir denesinler, onları duman ederler!Dinle, bir çıkar yol düşünmeliyiz. Nalları dikmek kolay.Bizim çıkar yol bulmamız lazım!

-İşe yaramaz.

-Onlara oltada balığı oynamamız lazım.Çok çekersen, misina kopar ve her şey gider!Rol kes biraz.
Bana şimdiden seni polis yapacağız dediler.Neden bana öyle bakıyorsun?'Rol' dedim sana.

-Dünkü çocuk değilim ben.Nasıl yapabildin?
Biz askeriz.Asker.
Pis işlere bulaşma.Lekesi asla çıkmaz.

-Ölüp gidelim o zaman...Kurtçuklara yem olalım.Öyle mi?

-Olabileceklerin en kötüsü bu değil.

-Hayır.Bizim konumuz bu değil.

-Şimdi anlıyorum.Anlıyorum.Önemli olan kendimize karşı dürüst olmak.

-Budala!Budalanın tekisin, Sotnikov.Boşuna okul okumuşsun.
Yaşamak istiyorum!
Yaşamak!Şu alçakları öldürmek için!
 Anlıyor musun?Ben askerim, sense bir ceset.
Senin, inadın ve prensiplerinden
başka bir şeyin kalmamış!
 
-Vicdanını bir kenara bırakarak yaşamaya devam edebilirsin.

-Sen vicdan mı dedin bana?
Peki, şu kadını...ve beni; bu güçlü kuvvetli adamı, bu belaya kim sardı.
Sen! Vicdanlı şahsiyet.
Ve çatıdayken - yaralı ve hasta halde - neden ilk ellerini kaldıran sen değildin, ha?Vicdanın mı kaldırma dedi?
 Bu Rybak seni ve köyü kurtardı.Anlıyor musun?Benim vicdanım... düşün diyor!Görevimizi yerine getirmeliyiz!Senin derdin; Vicdan, vicdan!
İçinde hiç umut kalmadı mı senin?Yalan söylüyorsun.Umudun var.Açıklıktayken geri dönmeyi umduğun gibi.
Ve başardık da! Döndük!Yaşamak zorundayız!

-Polis olarak mı?Öyleyse boşa vakit harcama.

-Sen var ya - Sen nesin biliyor musun?Ölmeden mezara girmişsin!Ve beni de yanına çekmek istiyorsun!
 Yalnız kalmaktan korkuyorsun! Seni yalancı pislik! Korkuyorsun!Neden, sen - 
Sotnikov!





-Kimseye ihanet etmem.Etmem!
İnsanın kendi postundan daha önemi şeyler vardır. 
 

Adım Sotnikov - Boris Andreevich.
Bir annem, bir babam ve bir vatanım var.




-Direnişine ne olacak? Ya gözlerindeki o fanatik parıltıya? 
Hepsi korkuya teslim olacaklar.
(O gözler korkuya hiç teslim olmadı.)




Voskhozhdeniye (1977)
The Ascent
Larisa Shepitko
                                                                       TIRMANIŞ
                                     Vasili Bykov'un Sotnikov adlı romanından uyarlanmıştır.

dik âlâ, elif sofya


...
Beni sorma
Ben bildiğin gibiyim
Bilmediğim bir çengelde
hâlâ asılı kaburgalarım


Elif Sofya
Bulutların Geliş Hızı Üzerine
Dik Âlâ

17 Şubat 2016 Çarşamba

vicdan rahatlığı & ahlak, max horkheimer, geleneksel ve eleştirel kuram


...Herkesin kendi vicdanına uymasıyla, ne kaos ne de ondan kaynaklanan sefalet sona erer.Kendi kendisiyle barışık olma, çelişkisiz bir istence sahip olma yönündeki biçimsel talimat, ahlaki huzursuzluğun nedenini ortadan kaldırabilecek bir ilke oluşturmaz.Bir kez bile vicdan rahatlığıyla yapılmamış tek bir alçaklık var mıdır?..

Max Horkheimer

Materyalizm ve Ahlak (1933)
Geleneksel ve Eleştirel Kuram

yaşlı ormanın gizemi, dino buzzati


...Bu kuş gece gündüz ağacın dalında oturur, yoldan geçen birini gördüğünde öterek evdekilere haber verirdi.Gerçekten de çığlığı çok uzaklardan bile duyulurdu.Kuşun yegane yeteneği eve doğru ilerleyenleri bildirmekti; vadiye inenlere hiç ses etmediğinden bekçilik görevini layıkıyla yaptığı söylenirdi...Procolo bunun üzerine hiç düşünmeden, bu durumdan hoşlanmadığını ifade etti.Bunun gibi bir kuşa nasıl güven duyulabilirdi?AAmcası güvenli bir uyarı istiyorsa, oraya bir adam dikmeliydi.Ayrıca bu hayvan da elbette uyuyordu, uykusunda nasıl bekçilik edecekti?Aiuti, saksağanın genellikle tek gözü açık uyuduğunu belirtti.
---
Bernardi'nin dostları için katlandığı fedakarlıklar, kurnazlıklar ve yorgunluklardır.
---
Onun kaba sözlerini duyan etraftaki otlar kurumuş, yakınındaki ağaçlar yapraklarını dökmüştü.
---
Ama bir gün yeniden buluşacağız.Dallarımız yeniden birbirine değecek ve biz sohbetimize kaldığımız yerden devam edeceğiz, kuşlar yeniden bizleri dinleyecek.Burada olmayan, kocaman, çok güzel ve çok renkli kuşlar göreceksin orada.
---
"Uğursuz gölge, benden ne istiyorsun?" diye sordu.
"Hiçbir şey" diye karşılık verdi gölge.
---
Ben de senin savaşçı bir rüzgar olduğunu sanıyordum.Oysa seb, şairlere ilham veren meltem esintisinin hoş kokusuyla odama geliyorsun.Görünen o ki naif bir rüzgar olup çıkmışsın.
---
İki korkuluğun kşmliklerinin belirlenmesi: Uzun araştırmalar neticesinde, Fenchina mevkiindeki buğday tarlalarına bekçilik etmek üzere yerleştirilmiş korkunç görünümlü iki kişinin, aslında birer korkuluk olduğu sonucuna varılmıştır.Kuşların gerçekleştirdiği on beşinci denemede kimlikleri tespit edilmiştir.Bu korkunç insani figürlere birkaç santim kalana kadar yaklaşma cesaretini gösteren baştankara Marietta özel bir övgüye layık görülmüştür.Çevredeki bütün kuşlara saldığı korku ve endişeyi ortadan kaldırarak bunun bir aldatmaca olduğunu gözler önüne sermeyi başarmıştır.Kimliklerin belirlendiği haberi binlerce kanatlının iki tarlaya akın etmesine yol açmıştır.
---
Ağzı yiyecekle dolu bir tırtıl arkadaşına, "Bilmiyorum, ama bugün içimde tuhaf bir his var" dedi."Sanki içimde bir şey hareket ediyor gibi...Sağlığım gayet yerinde, sorun yok.Bu hafta içinde tam yarım gram almışım."
---
Biz her zamanki gibi ağaçların arkasındaydık ve onlara selam veriyorduk.Onlarsa bize göz ucuyla bile bakmadan yanımızdan geçip gidiyorlardı.Biz onlara isimleriyle sesleniyorduk.İçlerinden hiçbiri bize dönüp bakmazdı.Bizi göremez, sesimizi işitemez olmuşlardı artık; işte asıl neden buydu.Eski oyun arkadaşları rüzgarlar üstlerinden geçiyor, onlara hoş geldin dercesine dalların arasından ıslıklar çalıyorlardı.Çocuklar ise asık yüzleriyle, "Rüzgar çıktı, yavaş yavaş eve dönsek iyi olur.Fırtına geliyor." derlerdi.
---
Rüzgarlar, repertuarlarının en güzel kısmını oluşturan eski zaman devlerinin hikayesini anlatan şarkılarını söylediler.Biz bu öyküleri hiç duymadık, fakat bu şarkıları dinleyenlerin gönlünde büyük sevinç dalgalarının nasıl yükseldiği bilinmektedir.
---
"Bu gece ölme sırası bende" dedi Matteo, "Çözülmeye başladım bile...Birazdan yükselir, sonra da yavaş yavaş gökyüzünde kaybolur giderim."
...
Evet, sanırım bu defa büyüme sırası senin.Yarın çok daha güçlü olacaksın, senin için yeni bir hayat başlayacak, ama sen pek çok şeyi anlamayacaksın: Seninle konuştuklarında bile, ne ağaçları, ne kuşları, ne nehirleri, ne de rüzgarları anlayacaksın.Kalsam bile hiçbir sözümün artık anlamı olmayacak senin için.Sesimi duyacaksın elbette, ama bu sana anlamsız bir hışırtı gibi gelecek; belki de güleceksin buna...Hayır, inan bana doğru zamanda ayrılıyoruz, belki böylesi çok daha iyi.
---
Sadece yalanın uydurulmaya ihtiyacı vardır...Claudio Toscani

Yaşlı Ormanın Gizemi
Dino Buzzati

neden yok sponsorum, hüsrev hatemi'den duyduklarımız, nevhayat tulay gouwy


2000 yılı başlarıydı.Mürsel Işık, Hüsrev Hatemi'ye "Beraber hazırlayacağımız ikinci bir müzik albümü çıkarmak istiyorum.Fakat sponsor bulmak gerek" diye kısa mesaj gönderir.Hüsrev Hatemi, Antalya'da bir otel odasında aldığı mesajı,

"Felek sana son sorum
Neden yok sponsorum?"

diye cevaplar.Daha sonra bir mısra daha ekler:

"Zannetme var on sorum
Felek sana son sorum
Neden yok sponsorum?"


Hüsrev Hatemi'den Duyduklarımız
Nevhayat Tulay Gouwy

dedales (2003), rene manzor


Her birey, içinde yaşayan kişiliklerin özetidir.
Yarattığımız bütünlük izlenimi, engellerimizden kaynaklanır.
Başkaları karakterimizi; mahiyetimizi koruyan bir kalkan,
toplumsal ilişkiler için dizayn edilmiş bir zarf olarak tanımlar...
...ki bu sadece barış zamanlarında geçerlidir.
Saldırı durumlarında ve ancak böyle zamanlarda olduğumuz kişilere dönüşürüz.
Tehdit edildiğimizde, gizlemek için o kadar uğraştığımız her şeyi bir anda su yüzüne çıkarabiliriz.
Evet diyerek yalan söylemek, hayır demekten daha zordur.


 O yarayı kapatmak için kaç yalan gerekli?


 


Dedales (2003)
Rene Manzor

körleşme, elif sofya

Şimdi burada siyah
Şimdi burada kör oldum
Bir hayat sesi buldum çabucak
Sonra suya ve suça batmış ıslıkları duyacaktım.

Sırtını bırakmış gölgeye
Görünmeyen bir meyveye hunharca
Omurgası orada kuruyup dökülecek dediler
Mutantan bir yürüyüş aradım
Bir gidiş geliş haritası
ve esnek acılar aradım
Aklımı çeldim, çelmeledim
Burası uzun zaman önceydi
Süresini sürmeyen vakitler gibi
Tekrarlanıyordu körleşme
Zaman mekândan ayrılıyordu gizlice

Sesimin içi söyledi
Öl şimdi
Öl şimdi
Sadece ölürken öğreneceksin ölmeyi.
  
Elif Sofya

                                                                Körleşme
                                                               Düzensiz

solgun ateş, vladimir nabokov


Ölen ipekkuyruk kuşunun gölgesiydim ben
Pencere camının sahte mavisiydi kuşu katleden...
                                                               (Birinci Kanto)
---
Bir vakit ben, deli gençliğimde
Ölümden sonraki kurtuluşun herkesçe
Bilindiğinden şüphelenmiştim:
Bir şey bilmeyen sadece bendim;
Kitapların ve insanların büyük komplosu
Hakikati benden saklamaya yarıyordu....
                                                               (İkinci Kanto)
---
Tedbirler alabilmeyi: Ne yapmalı birden anlayınca
Genç ve korumasız bir genç kurbağa
Olduğunuzu işlek bir yolun tam ortasında;
Veya yanan bir ağacın altında
Bir ayı yavrusu olarak durduğunuzu,
Ya da bir papazın içinde kitap yiyen bir böcek olduğunuzu,
                                                              (Üçüncü Kanto)
---
Zaman büyümek demektir,
Ve cennette, büyümenin hiçbir anlamı yoktur.
                                                              (Üçüncü Kanto)
---
 Sonsuz hayat-demek aslında bir dizgi hatası
                                                              (Üçüncü Kanto)
---
Olaylar vardır, tuhaf durumlar, zihne
Sinmgeci gelen, kayıp teşbihlere
Benzerler; başıboş, ipini koparmış,
Hiçbir şeye bağlanamayan.Bir kuzey kralı varmış,
Hapisten kaçışı umutsuz görünse de, başarıya
Ulaşmış; çünkü kırk adam varmış ona
Sadık.O gece kralın kılığına girmişler,
Her biri, kaçan kralı taklit etmişler-
---
Sahte aşk meleklerinden oluşan özel bir yıkım grubu var muhakkak-Şeytan'ın  kutsal mekanlarda mide bulandırıcı kötülükler yapsınlar diye görevlendirdiği tombul, tüysüz küçük iblisler.
---
Küreklerine yaslanarak, ihtiyatla geçip giden büyük ekspres teni gözleriyle izleyen, göğsü bakır rengine dönmüş demiryolu işçilerinin terden parlamış mülayim yüzleri nasıl unutulur?
---
Öğrencilerin ödevlerinden bahisle: "Genellikle çok iyi niyetliyimdir (dedi Shade).Fakat affetmediğim bazı şeyler vardır."Kinbote: "Mesela?" "Gereken kitabı okumamak.Onu bir budala gibi okumak.İçinde simgeler aramak; örneğin, 'Yazar, yeşil yapraklar imgesini çarpıcı şekilde kullanmış, çünkü yeşil mutluluğun ve hğsranın simgesidir' Ayrıca, 'basit' ve 'samimi' kelimelerini övgü mahiyetinde kullanan öğrencilerin notunu feci şekilde kırma alışkanlığım var; mesela 'Shelly'nin üslubu her zaman çok basit ve iyidir' ya da 'Yeats her zaman samimidir.' Buna çok rastlanıyor; ne vakit yazarın samimiyetinden bahseden bir eleştirmen görsem, anlarım ki ya eleştirmen budalanın tekiymiş ya da yazar."Kinbote: "Ama bu düşünme tarzını lisede öğretiyorlarmış diye duydum?" "İşe oradan başlamalı.Bir çocuğa otuz konuyu anlatmak için otuz ayrı uzman gerekir.Çin hakkında hiçbir şey bilmeyen, enlemle boylamı birbirinden ayıramayan bezgin bir öğretmen, tutup da çocuğa pirinç tarlası resmi göstererek "İşte Çin budur" dememeli.
---
Her gün pisliklerin içinde eşelenip duruyoruz; tüm günahları sona erdiren günahımız belki affolunur.
---
Onlar bağlarken soylu ellerimizi
Dünyadan habersiz budalalarla alay edelim,
Ve sırf eğlenmek için, gözlerine tükürelim.

Müsaadenizle bu notu, hayli Darwincilik karşıtı bir özdeyişle sonlandıracağım: Öldüren, her zaman kurbanından düşük niteliklidir.
---
Ve hiç aldırmaksızın acıma,
Yavru geyiği bıraktı, kalbini aldı ama
---
Uzun sürebilseydi ömrü eğer,
Dışında zambaklar olurdu, içinde güller
---
680. Mısra: Lolita

Amerika'da büyük kasırgalara kadın isimleri verilir.Burada, dişi cinsiyetin öfkeli ve cadaloz olduğu ima edilmiyor; söz konusu kullanım daha ziyade, mesleki uygulamalara özgü.Mesela herhangi bir makine, onu severek kullanan kişinin nazarında 'dişi'dir; itfaiyecinin nazarında her alev parıltısı ("solgun" bile olsa!) dişidir; su, tutkulu tesisatçının nazarında dişidir.Şairimizin 1958 tarihli kasırgası için neden Linda ya da Lois yerine, az kullanılan -ve bazen papağanlara verilen- bir İspanyolca ismi tercih ettiği belli değildir.
---
725-728. Mısralar: Bay Shade...hepi toppu yarım bir gölge

Şairimizin kendine özgü bileşim sihrinin güzel bir örneği daha.Buradaki mahirane kelime oyunu, "gölge"nin aşikar eşanlamlarının yanı sıra, fazladan iki anlamı daha çağırıyor.Doktor, hem kendinden geçmiş haldeki Shade'in, kimliğinin ancak yarısına sahip çıkabildiğini söylüyor, hem de o esnada yarı yarıya hayalet olduğunu.Dostumu tedavi eden hekimi tanıdığım için, kendisinin böyle nüktedanlık gösteremeyecek denli sıkıcı biri olduğunu eklemeliyim.
---
Benzerlikler, farklılıkların gölgeleridir.Farklı insanlar, farklı benzerlikler ve benzer farklılıklar görürler.

Solgun Ateş
Vladimir Nabokov

the hedgehog le hérisson (2009), mona achache


Bütün bu şans ve berekete rağmen, uzun zamandır farkındayım ki, gittiğim yolun sonu bir akvaryum.
Öyle bir dünya ki, bütün yetişkinler, araba camına çarpan sinekler gibi.




Öldüğünüzde, önemli olan ölümün kendisi değil.Önemli olan, o anda ne yaptığınız.Taniguchi'nin mangasında,
kahramanlar, Everest'e tırmanırken ölmüştü.Benim Everest'im de işte bu.Bir film yapmak.


"Tüm mutlu aileler birbirlerine benzerler. 
Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır."Tolstoy


Öldüğün anda sen ne yapıyordun?
Sevmeye hazırdın.



Umarım senin hayatın vaatlerini yerine getirir.

Le Hérisson (2009)
Yaşamaya Değer
Mona Achache

16 Şubat 2016 Salı

marlboro dilekçesi, hüsrev hatemi'den duyduklarımız, nevhayat tulay gouwy

1998 yılı.Hüsrev Hatemi, bir tıp kongresi sebebiyle Paris'Tedir.Türkiye grubu ile bir kaldırım kahvesinde otururlarken, karşısındaki doktor hanımın önündeki sigara paketinden, bir sigara tellendirme isteği içinde uyanır.Birkaç dakika sonra bu istek iyice artar.Küçük bir kağıda şu iki mısraı yazarak doktor hanımın önüne sürer:

"Aynaya bak görmeğe bir hûbrû için
Bezl eyledik âb-ı rûmuzu bir marlburû için"*

Doktor Hanım, bu pusulayı çantasına atarken, "Teşekkür ederim, otel odasında anlamağa çalışacağım" diyecek olur.Hüsrev Hatemi "Aman şimdi anlayın, sizden bir sigara istiyorum der" ve Marlboroya kavuşur.

*Sen güzel bir yüz görmek için aynaya bak, biz yüzümüzün suyunu bir Marlboro için döktük, saçtık.

Marlboro Dilekçesi
Hüsrev Hatemi'den Duyduklarımız
Nevhayat Tulay Gouwy

ağız tadı, elif sofya


Bana birkaç hayvan geldi güneyden
Birkaç ağaç çığlığı
Kapanması zor yaralar geldi
Üstümde derin çizgili bir üst deri
ve su pireleri yaşıyordu
Sularınıza ırmak olmak
gelmiyordu içimden

Kalkıp geçtim geçmişteki mevsimlerden
Bir beden diğerine titreyişle değerken
Tek ve uzun bir cümle ile bırakıldım
Yüzünüze çarpan budur
Budur saçlarınızda dolaşan
Gözünüze batan diken
Yaranızı yırtan budur

İri, iyi sesleri unutup
O boşluğa sözcükler doldurdunuz
Bunun için ağzınızda
Ateşten geçirilmiş ölülerin tadı var

Elif Sofya
Ağız Tadı
Dik Âlâ

satantango (1994), bela tarr


Satantango (1994)
Bela Tarr



 

mahmud ile yol başındaki derviş, feridüddin attar, ilahiname


Vaktiyle Mahmud ordusuyla gidiyordu
Yolda karşısına bir derviş çıktı

Şah ovada ona selam verdi
Derviş de selamını alıp yoluna devam etti

Temiz yaradılışlı şah askerlerine dedi
Kendini beğenmiş şu dervişe bakın

Derviş ona dedi: Akıllı biriysen
Derviş senin gibi olur; niye bana nispet edersin?

Yüzden çok şehre, köye gittim
Her mescitte senin yoksulluğunu gördüm

her evde arpa arpa, hatta yarım arpa
Senin gibi yoksul için vergi topluyorlar

Hiçbir pazar, dükkan görmedim ki
Senin zulmünnden oradan feryat yükselmesin

Şimdi, gözün iyi görüyorsa
Bak, ikimizden hangisi yoksul acaba?

Feridüddin Attar
Mahmud ile Yol Başındaki Derviş
İlahiname

bir daracık pencere, birgitay aktaş

Bir Daracık Pencere-Birgitay Aktaş

...
Her ayın her gününde
Her yılın her ayında
Günde bir kerpiç düşer
Gönlümün sarayında(n)
... 

Şanlıurfa-Cemil Cankat-Muzaffer Sarısözen


ihsan oktay anar karakterleri




   






              


İhsan Oktay Anar Karakterleri

camel, rajaz


Camel-Rajaz

 

edebiyatçılar üzerine, elias canetti


Her zaman kanayan yarası olmayan bir yazar, benim için yazar değildir.Gururdan dolayı merhamet görmek istemiyorsa yarasını saklamayı tercih edebilir, ama onsuz olmamalı.
---
Böyle bir geceyi ben 1931 Ağustosunda, Woyzeck'i ilk kez okuduğumda yaşadım.Bir önceki bütün yıl boyunca Körleşme'de yaşamıştım.İnzivaya çekilmiş bir hayattı o, bir çeşit angaryaydı; o yıl normal olarak olup biten her şey uzaklaştırılmıştı.Ama işte Kien, kitaplarıyla birlikte kendini yakmıştı, anlaşılmaz bir şekilde  kendi kitaplarımı o kaderin içine çekilmiş hissettim: bu, Kien'e kitaplara dokunma izni verişimin suçu muydu, kendi kitaplarımı onunkiler için kurban etmem hakseverlik miydi?Her ne ise, benden gizlendiler ve ben kendimi yanıp kül olmuş ve kör olarak kendi yarattığım çölde buldum.
---
Senin için çaresiz bir dert olan, onun için bir seanstır.
---
Her şeyi birbiriyle ilişkilendiren edebiyatçılar benim için çekilmezdirler.
---
Ölümü intiharla disipline edeceğini öne süren şu B.! En iyi şeyin ölüm olduğuna herkesi inandırmadan önce kendini öldürmüyor.
---
Hicivci, cezanın doğasını değiştirir.O kendini yargıç olarak görevlendirir, ama ölçüsü yoktur.Yasası, keyfiliktir ve abartıdır.Kırbacı sonsuzdur ve en ücra fare deliğine kadar uzanır.Oradan kendini hiç ilgilendirmeyen bir şey çekip çıkarır, ve başlar kırbaçlamaya, sanki kendi haksızlığının öcünü alır gibi.Etkisi, insafsızlığındadır.Asla kendini denetlemez.Kendini denetler denetlemez, hali bitiktir, kolları halsizleşir, kırbaç elinden kayar.
---
"Hayat Bilgisi" pek bir şey değildir ve yaşamadan sırf  romanlardan da , mesela Balzac'tan öğrenilebilir.
---
Gogol'ü canlı tutan, onun kalpsizliğidir.Bu, onun korkusu kadar büyüktür.Bundan sıyrılmak için alay eder, ama korkusu asla dinmez.
---
Belirtmek gerek: Tolstoy 82 yaşına kadar yaşadı.Dostoyevski ise yalnızca 59..23 yıl çok uzun bir zamandır.Tolstoy daha 1887'de ölmüş olsaydı gerçekten var olabilir miydi?
Ömürlerdeki haksızlığı görmemek çok imkansız.
---
Sanatı mesafesizliğinden oluşan edebiyatçı: Dostoyevski!
---
Dostoyevski beni "manzaralar"dan korumuştur.
---
Ben Freud olsaydım, kendimden kaçardım.
---
"Ben yalnızca aşağı bölgelerde nefes alabiliyorum" Robert Walser'in bu cümlesi, edebiyatçıların kader cümlesi olabilirdi.
---
Kafka'nın karmaşaları, bakış açısından gelmedi.Onun katılığı, bağımlılık katılığıdır.Kendini uzaklaştırmak için Taoist olur.
---
Vaazlar mümini gururlandırır.Kafka vaazdan vazgeçer.Babasının öğütlerini iletmez; ilginç bir suskunluk, onun bu en büyük meziyeti, oğullara babalardan intikal eden öğütler zinciri mekanizmasını kırmasına izin verir.
...
Asla bir Tanrı olmak istemeyen Kafka, hiçbir zaman da bir çocuk değildi.Bazılarının onda ürkütücü buldukları ve beni de huzursuz eden şey, onun sürekli yetişkin halidir.Emir vermeksizin, ama oyun da oynamaksızın düşünür o.
..
Kafka'yı okurken kimden böyle utanıyorsun?-Sen kendi gücünden utanıyorsun.
Kafka'nın önünde bu bitmek bilmez küçülme:
Önüme geleni yediğim için mi? (Ben ne yediğim üzerine hiç kafa yormamışımdır)
Benim yapamayacağım şekilde dakikliğe özen gösterdiği için mi? (ben sadece abartılarımın dakikliğini bilirim)
Mutlu olabildiğim ve bundan kaçınmadığım ortaya çıktığı için mi?
Kendinde bir tek iyi şey görmek ona izin verilmediğinden mi? (bense iyi şeylerle donanmış haldeyim)
Onun hastalığı mı bulaştı bana da, şimdi kendimden nefret etme tarzımı onunkiyle değiştirdim?

Kafka'dan gelen bir esinti: Sanki tınlayan bir zayıflık.Ama bu bir zayıflık değil; bu, öbür taraftan vazgeçme; bundan arta kalan ise vazgeçmenin tınısı.
---
Musil: O kırk yıl boyunca kendi içinde yerleşip kaldı ve içinde tutuklu olarak da öldü.
---
Susturulmuş insanlar hakkında yargımız olmaz.

Elias Canetti 

Biricik olana ilişkin deneyim, bilinenin sınıfına dahil etmek olur.Şurada , önümde, sudaki sazların arasından sırılsıklam ve koca boynuzlarıyla doğrulan manda, zoolojik açıdan çoktan belirlenmiştir, şu türün ve alt-türün bir örneğidir.Latince terim o uzmanlık alanına ait kitaplar hazırdır, kitabı açıp bakarım ve mesele biter.Ama manda harekete geçip bana doğru gelirse, iş değişir.O zaman türe ilişkin soru uçup gider, o zaman hayvan, bir defaya özgü bir şey olup çıkar, şimdi o, ad takılamayan bir şeydir.Bir ölüm ve yaşam sorunu söz konusudur.Üstesinden gelinmesi gereken bir şey vardır...Canetti korumasız kalır.O, manda ile ne sınıflandıran bir zoolog olarak, ne de kemik yapısını değerlendiren ve pazar fiyatını belirleyen bir tüccar olarak karşılaşabilir.Dev hayvan ona doğru saldırır ve Canetti bu saldırının üstesinden gelmek durumundadır.

Peter Von Matt


Edebiyatçılar Üzerine
Elias Canetti
Çeviren: Gürsel Aytaç

mystic queen, camel


Mystic Queen-Camel
 

kulaklı baba, tasavvuftan dilimize geçen deyimler ve atasözleri, abdülbaki gölpınarlı

Şeyhin biri, edebe uymayan dervişini seyyah etmiş.Derviş, Hakullah toplaya toplaya köyden köye giderken bir de merkep almış.Fakat yolda, sizler baki, merkep nalları dikmiş.Derviş, köylülerin şehre giderken geçtikleri yoldaki bir tepeye merkebi sırlamış.Mezarı biraz yüceltmiş, baş ve ayak ucuna birer sopa dikmiş; eline tesbihini alıp başucuna oturmuş.Köylüler pzara giderlerken mezarı ve dervişi görmüşler; merak edip yanına giderek işi sormuşlar.Derviş, mana aleminde bize emredildi, gel, bizim makamımızı uyandır buyruldu; bu aziz, her derde derman olan Kulaklı Baba Hazretleri'dir der.Köylüler dua ederler, çevrelerinden kopardıkları parçaları, muratları olsun diye sopalara bağlarlar; dervişe gönüllerinden kopanı verirler.Kulaklı Baba duyulur; nezir, niyaz derken yatırın yanına bir kulübe kurulur; iş zamanla büyür; oraya bir büyük türbe, yatırın üstüne mükellef bir sanduka yapılır; haremlikli, selamlıklı, mukabelehaneli, derviş hücrelerini de ihtiva eden bir astane meydana çıkar.

Dem geçer, devran geçer, eski dervişin şeyhinin yolu oraya düşer.dergaha inen şeyh, dergahın şeyhi tarafından karşılanır; doğru türbeye giderler; eşiğe niyaz ederek içeriye girerler.Kulaklı Baba'ya baş kesip Fatiha verirler; şeyh dairesine giderler.Dervişler, misafir şeyhe kahve getirirler, çubuk sunarlar.Sohbet başlar.Misafir şeyh, erenler der, fakıyr sizi tanıyacak gibi oluyorum; acaba bir yerde görüştük mü?

Kulaklı Baba Dergahı şeyhi, sultanım der, fakıyr, filan vakit seyahat verdiğiniz derviş feşmenım.
Şeyh, sizden gizli olmaz der; işi anlatır.Misafir şeyh, Kulaklı Baba şeyhinin kulağına doğru şu sözü söyler:

-Kimse duymasın, sırrola, nur ola, bizim dergahta da onun büyük babası yatar.


Kulaklı Baba: Kimliği bilinmeyen yatırlara, yahut  kendini erenlerden göstermeye çalışanlara verilen addır.

Kulaklı Baba
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı