12 Aralık 2015 Cumartesi

geçmiş zaman yandaşları, necdet sakaoğlu, #tarih dergisi, reşad ekrem koçu


Topkapı Sarayı'nın eski müdürü Tahsin Öz tarafından, müze arşivinde bulunan kıymetli bir vesika vardır ki dalkavuk esnafının mahiyetini gereği gibi aydınlatmaktadır.l. Sultan Mahmud devrine ait olup kime hitap ettiği belli olmayan bir vesika bir dilekçedir.Bugünkü dille içeriği şudur:

"Devletli inayetli, merhametli efendim.Kimsesiz dalkavuk kullarının arzuhalidir.Her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde İstanbul'da davetli davetsiz iftarlara gideriz.Ulemanın, ricalin devletin sair büyüklerinin mevki sahiplerinin, büyüklerin sofralarında çeşit çeşit yemekler, türlü türlü reçeller, süzme aşureler, şerbetler, tavukgöğüsleri, elmaspareler, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmek kadayıfları, hoşaflar yer ve içeriz.Üstüne göbek tütünü ve kahveyle ikram görürüz.Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırlarıyla velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı da hepimize dokunmaktadır.Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceğimiz aşikardır.Kadim nizam ve kanuna göre yeniden bir nizama bağlanmamızı, içimizden uygunsuzların tard edilmesini, tavır ve hareketleri hepimizin makbulü olan Şakir Ağa'nın kahya tayin olunmasını eline memuriyetini bildiren bir vesika ihsan buyurulmasını niyaz ederiz.Emr ü ferman devletli, inayetli efendim sultanım hazretlerinindir.İmza: Dalkavuk kulları"

Bu vesikanın altına da şu dikkate değer satırlar yazılmıştır:

"Dalkavuklar kibar ve rical huzurlarına girdiklerinde etek öperler.Oturacakları yer trabzan yanındaki küçük minderdir.Vazifeleri, hane sahibi olan zatın mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak, zikri müstekreh (çirkin) tabirlerden ve küfürlerden gayretle sakınmaktır.Hane sahibi ne söylerse fevkalade yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırısında söz söylemeyeceklerdir.Verilen ihsanı gizlice alacaklardır.Verilen paranın çokluğu ile meslektaşları arasında övünmeyeceklerdir.

Reşad Ekrem Koçu
"Dal" gibi eğilip bükülenler dolamasız kavuk giyenler
Dilcilere göre dal sıfatı ile kavuk isminden kurulu "dal-kavuk" çevresine tülbent sarılmamış kavuk demekmiş.Mecaz anlamda ise meddahla, musahiple meslektaş zenaatkarlara ad olmuş.Bize göre bu hüner sahiplerine, dolamasız kavuk giydikleri için değil, efendilerinin karşısında ağzı sola açık Arap ünsüzü "dal" gibi iki büklüm olmalarındandı.Türkçe'de "dal" iki büklüm olmuş kambur anlamındaydı."Kamet-i dal" eski bir deyimdi.Çıplak anlamıyla "dal", dal fes, dal kılıç, dal gibi deyimlerinde doğrudur.Dal'ın iki büklüm, kambur anlamına geldiğini bilmemiz için sıbyan mektebinde Elifba okumamız; "elif uzunca be karnı açık te ona benzer...dal beli bükük zel ona benzer..." tekerlemesini ezberlememiz gerekirdi.
---
Çalışmakla, tahsille başka meslekler kazanılırdı ama dalkavukluk bir bakıma Allah vergisiydi.
---
Ne kadar yetenekli, olsalar da dalkavuklar zelil adamlar kabul edildiklerinden, bunların, esnafın ve askerinkine benzer serpuş külah giymelerine izin verilmeyerek içi boş, dışı sarıksız kavuk giymeleri yeterli görülmüş.Serpuşlara sarılan tülbent veya çemberler, bir sınıfı veya rütbeyi temsil ettiğinden dal-kavuğun, giyenin kimliğini boşalttığı varsayılmış.Bu da bir sav. 
---
Dalkavuklar hükümdarların gözüne girer hatta bazen güzel nükteler yanında iğneleyici sataşmalardan da çekinmezlermiş.Batı saraylarında daha çok cüceler ve sakatlar krallara dalkavukluk yapmaktaydılar.
Dalkavuklara ve şaklabanlara aşırı düşkün olan lll. Murad'ın meclisinde maskaranın biri yapacaklarını yapmış ve işini bitirip gideceği sırada, kendisine ihsanda bulunulurken, "Yok hünkarım bugün altın istemem, yüz değnek isterim." der.Sebebi sorulunca, "Hele ellisini vurun, ondan sonra sual buyurun " deyince padişah, "Vurulsun!" diye ferman eder ve elli değnek vurulur.Elli olunca maskara, "Durun! Bir ortağım var ellisini de ona vurun!" der.Ortağının kim olduğu sorulunca "Her gün beni davete gelen Bostancıdır.Ben ihsan alıp giderken -Seni ben getirdim aldığının yarısı benimdir" der ve elimden alır.Değneklerin yarısının da onun hakkı olmak lazım gelir, cevabını verir.
---
19. yüzyıl mirasyedilerinden Veli Efendi-zade Mehmed Efendi dalkavuklarına kış günü yaz oyunu, yazın kış oyunu oynattırırmış: Ortalık buz tutmuşken kendisi tandır başında kürklü börklü salep içerken, pencereler açtırır, yazlık entarili ayakları çıplak  tir tir titreyen dalkavuklarına dondurma yalama yarışı yaptırır; yaz günü, ince patiska entari yalın ayak bahçede oturur, buzlu şerbet içerken kat kat kalın kürkler, yün çoraplar giydirilmiş dalkavuklarına kaynar salep ikram ettirirmiş.

Bir yaz günü dalkavuk esnafından beş on âmâyı yalısına getirtmiş.Bunlara "lağ cengi" (laf atışması) yaptırarak eğlendikten sonra, "hadi namaz vakti" demiş.Tembihli uşaklar: "Namaza buyurun diyerek körleri koltuklayp yalının önündeki rıhtımda saf tutturmuşlar.Kayığa binmiş bir uşak da imam olmuş."Allahü Ekber!" deyince biçare körler secdeye gidince denize yuvarlanmışlar.

Yine bir kış günü sözde Boğaz'da balığa çıkmış.Kendisi sarılmış sarmalanmış.Dalkavuğunu denize düşersen boğulmaz yüzersin aldatmacasıyla soydurup iç donuyla karşısına oturtmuş.Dalkavuk, soğuktan mosmor olmuş.Beyefendi: "Hatırın için daha dolaşsak derim ama burnumun ucu çok üşüdü" deyince dalkavuk cevabı yapıştırmış: "Devletli efendim ben de sıcak bir yer kaldı, burnunu k..ıma sok" demekten çekinmemiş.
---
"Dalkavuğun burnuna fiske vurma, fiske başına 20 para, başına kabak vurma, her seferinde 20 para, tokatlama tokat başına 30 para, oturduğu minder veya sedirden aşağı yuvarlama 34 para, yüzüne mürekkep veya kömür vurma 37 para, ellerini ve ayaklarını domuz topu bağlama 40 para, bir salkım üzümün sapıyla beraber yedirilmesi 40 para, kafasına yumruk indirme yumruk başına 40 para, çıplak başınıtokatlama tokat başına 45 para, elinde beş on kıl kalmak ve dişlerini leylek gibi çatırdatmak şartı ile sakal zelzelesine 60 para, sakal boyamasına 60 para, merdivenden aşağı yuvarlama 180 para, sakalının yarısı veya cümlesi arpa boyunca kırkılırsa latifeyi yapan, dalkavuğun üç aylık nafakasını verir bu nafaka ayda 30 kuruştan 90 kuruştur.Eyerinin bir tarafında üzengi bulunmayan haşarıca bir ata bindirilip temaşasından hoşlanırsa 300 para, sakız (bostan) dolabına bağlanarak su içinde bir miktar durdurulmak şartıyla bostan kuyusunda bir devrine 600 para.Birden fazla her devirde ayrıca 100 para verilir.


Dalkavuk boğulur ölürse cenaze masrafı latifeyi yapana aittir.Kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındık sıçanını ağzının içine kapatma 100 para." (R. Ekrem Koçu, Tarihimizde Garip Vakalar, 1958) ...






Necdet Sakaoğlu
Osmanlı Biat Kültürünün Yıldız Oyuncuları
Geçmiş Zaman Yandaşları
#tarih Dergisi 
Kasım-2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder