24 Ekim 2015 Cumartesi

aşık nihânî-aşık reyhanî atışması, bekir salim


Âşık Reyhanî daha 14-15 yaşlarında… Bir cuma günü Bardız'a gider ve “nam salmak” için 
90 yaşındaki “badeli âşık” Bardızlı Nihânî'ye meydan okur. Nihânî ağırlığını bastona vermiş, 
cuma namazından çıkmış evine doğru ilerlemekte… Reyhanî onu bir nağme ile karşılar:

Hele bakın Nihânî'nin hâline,
Kocalanmış, dişi düşmüş geliyor.
Ecel kuşağını sarmış beline,
Hayat köprüsünden geçmiş geliyor.

Baba nerde inci, mercan sözlerin?
Mahşer perdesini çekmiş gözlerin.
Eğilmiş kametin, yorgun dizlerin,
Ümit bir bastona düşmüş geliyor.

Seller coş ettikçe dere darlanmış.
Dalgalar vurdukça uçmuş, yarlanmış.
Kervan yoruldukça yük ağırlanmış,
Akşam olmuş, güneş aşmış geliyor.

Nihânî Baba da yıllardır çalmadığı “gam curası”nı alır, bakalım ne cevap verir:

Ben de senin gibi yüce dağ idim,
Şimdi başım duman oldu ne yapim?
Mor sümbüllü bahçe idim, bağ idim,
Dolu dövmüş bostan oldum ne yapim?

Bir zamanlar meclislerde baş idim,
Hamzalara, Halitlere eş idim.
Turna telli, bülbül sesli kuş idim;
Feryat ettim, sesten oldum ne yapim?

Ben de Nihânî'yim bir bostan ektim.
Hargımı payladım suyumu çektim.
Vardım hasılatı harmana döktüm.
Varidatım noksan oldu ne yapim?

Komşu köylere de haber salınır; akşam bütün ahâli toplanır ve âşıklar atışmaya zorlanır. 
Reyhâni'ye öncelik verir badeli âşık:

REYHANÎ:

Hele bakın bu dünyanın işine,
Gözleri kan dolmuş figan gözetir.
Neredeyse varmış doksan yaşına,
Hâlâ gelmiş bennen meydan gözetir.

NİHÂNÎ BABA:

Elif hiçbir mahreç ile hecelmez.
Aşıklar yorulmaz, dünya dincelmez
Ömür geçer amma gönül kocalmaz
Yüz yaşında bile meydan gözetir.

REYHANÎ:

Baba senin hükmü halın kalmadı.
Söndü peteklerin balın kalmadı.
Bir yana gidecek yolun kalmadı.
Gayrı seni bir kabristan gözetir.

NİHÂNÎ BABA:

Böyle ham fikiri sokma araya,
Çam sakızı ilaç olmaz yaraya,
Azrail gelirse bakmaz sıraya,
Bazen pir yerine civan gözetir.

Reyhanî ihtiyarlığından dem vurarak Nihânî'ye galebe çalamayacağını anlayınca, o koca çınarı, 
badesini içtiği Afganistan'daki maşukuyla zora düşürmek ister:

REYHANÎ:

Âşıklarda maşuk için va'd olur.
Zannetme ki bu dünyada tat olur.
Belki acem kızı senden yad olur.
Onu da el alır, düşman gözetir.
Nihânî ağlamaya başlar... Cevap muhteşem:

NİHÂNÎ BABA:

Merhametin yok mu ben ihtiyara,
Aciz vücuduma açtın bir yara,
Ben yar ile söz kesmiştim mezara,
İkrârımız Ulu Divan gözetir.

Reyhanî gönül almak için bir başka ayağa geçmek istese de, 
Nihânî, “Dur evladım, bir ayak da ben açayım, sen de arkamdan gel!” der, dokunur sazın tellerine, 
bir “muamma”ya yelken açar: 

NİHÂNÎ BABA:

Ben seni bilirdim has kumaş gibi,
Sen kendin gösterdin kara taş gibi,
Şavkın ziya verse ay, güneş gibi,
Önen gelen bulutlara ne dersin?

REYHANÎ:

Çok serttir, çekilmez feleğin yayı,
Sen arifsin, okumuşsun imlâyı,
Bulut olup siper çekme semayı,
Dağıtacak rüzgârlara ne dersin?

NİHÂNÎ BABA:

Bir gün dağ başını sis duman alır.
Umutlar gelecek bahara kalır.
Bir söz var ki, “Yel kayadan ne alır!”
Önen gelen şu dağlara ne dersin?

REYHANÎ:

Anladım ki dağlar gibi ulun var.
Gelenin var, geçenin var, yolun var.
Çiçeğin var, çimenin var, gülün var;
Üstünü örtecek kara ne dersin?

NİHÂNÎ BABA:

Esnafı tanırlar has kumaş ile,
İnsanı ölçerler ağır baş ile 
Çok öğünme altı aylık kış ile,
Eritecek bir bahara ne dersin?

REYHANÎ:

Çeliktir çekilmez feleğin yayı
Korkarım ki olur emeğin zayi
Sel olursun basmak için ovayı
Mevcut olan derelere ne dersin?

NİHÂNÎ BABA:

Hiç rast gelmedin mi er oğlu ere?
Düşün sözlerimi fikret bir kere
Bir denize ne yapacak bir dere?
Önen çıkan ummanlara ne dersin?

REYHANÎ:

Mert elinden zehir içer giderim.
Namert altın olsa geçer giderim.
Lütuf olsa yelken açar giderim;
Üstündeki kaptanlara ne dersin?

NİHÂNÎ BABA:

Sözüm haksız ise gel beni kına,
Faydasız bir işin düşme ardına,
Pusulan kaybolur, çıkar fırtına,
Gidemezsin bir kenara ne dersin?

REYHANÎ:

Haberin yok mudur Perverdigâr'dan;
Bütün âlemlere yar olan Yar'dan?
Hazreti Yunus'u kurtardı dardan,
Sahip olan o Settar'a ne dersin?

NİHÂNÎ BABA:

Evladım, belli ki etmişsin talim.
Lâkin şöyle biraz halim ol halim.
Hâsılı vesselâm uzatmayalım,
En nihayet bir mezara ne dersin?

REYHANÎ:

Sen usta ben çırak gerisi hava,
Öper ellerinden beklerim dua,
Hakk buyurmuş külli nefsin mevtiha,
Bozulmayan mukaddere ne dersin?

Sonunda Reyhanî, Nihânî'nin elini öper. O da onun sırtını sıvazlar, “İnşallah sert bir kayaya rast gelmezsin!” diye dua eder.


Bekir Salim/Zaman Gazetesi

1 yorum: