İhtiyaç gerçekten büyülü bir kelime.Kendi ihtiyaçlarımız sözkonusu olduğunda, sahip olduğumuz duygularla başkalarının ihtiyaçları dolayısıyla sahip olduğumuz duygular benzer duygular değil.İhtiyaç kelimesiyle birlikte doğa, toplum, ahlak görüşlerimiz aynı anda devreye giriyor ve gerçekten neden sözedildiğini anlama zorluğu karşımıza çıkıyor.Eğer iktisatçılar haklıysa insanın birden fazla ihtiyacı vardır ve nelere ihtiyacı olduğu sayıca sınırlandırılamaz.Gelgelelim ihtiyacın nerede başlayıp nerede bittiğini, o ihtiyacın sınırlarını bilmeyebiliriz; neyin ihtiyaç olduğu konusunda anlaşamayabiliriz.Öyle zaman gelmiştir ki Roma komutanlarından Pompeius (m.ö 106-48) Roma'ya tahıl taşıyan gemilerin tayfaları kötü hava şartları yüzünden denize açılmamakta direnince Nevigare necesse est, vivere non est necesse (Seyrüsefaine ihtiyaç vardır, yaşamaya ihtiyaç yoktur) diyebilmiştir.İnsan oluşumuzu anlamaya kalkarsak ihmal edilemeyecek bir yaklaşım, bir bakış açısı bu.
...

...
Meselenin can damarı yine de bir paradoks: İnsanların ihtiyaçları olduğundan yola çıkarak hayatı ve hayatını düzenlemeye girişenler, bir gün kendilerinin ihtiyaçtan vareste kalacakları önyargısını içlerinde barındırırlar.İhtiyaçlarını tatmin ettiklerinde ihtiyaçları kalmaz.Öte yandan isteklerini dile getirmekle yetinenler, her zaman muhtaç olduklarını bilenlerdir.İsteyenler, ihtiyacın cinsi ve miktarını ister istemez "verecek" olana bırakmışlardır.Üstelik bütün istekler yerinde, meşru, yararlı olmayabilir.Bu yüzden isteklerimizle savaşabilir, isteklerimizi önleyebiliriz.Ama ihtiyaç öne sürüldüğünde almak istediğimizi sanki bir hakka dayanarak alma iddiasını da yürütürüz.İnsan olarak bizim doyma hakkına mı, dudaklarımızı boyamak hakkına mı sahip olduğumuzun ölçüsü nerede bulunacak?
Tahrir Vazifeleri
İsmet Özel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder