1 Kasım 2011 Salı

bir zamanlar anadolu'da


"Ölüyü hiçbir zaman bulamazlar aslında, çünkü kendileri de ölü, kendilerini, kendi cenazelerini arıyorlar" Muhammet Uzuner

Bozkırda, ahkâma yer bırakmayacak kadar boğulmuşluğumuzla baş başa...Akıl sır erdirme gayretinin, sonuçlar karşısındaki hükmen mağlubiyeti.O mağlubiyetin, uzağa bakan adamların gözlerindeki tarifi..Ve tüm bunların sebeplerden müteşekkil olamayacağına inandıracak kadar kalıcı hasarlar..Savcı'nın bilip de inanmayı asla istemediği, Naci'nin karısını, "neden bizim oğlumuz" diye söyleten..Ya da gecenin bir vakti cesedi unutturup, hepsinin birlikte kafa yordukları; öyle bir muhtarın nasıl olup da o güzellikte bir kızı olabileceği.Sebepler işte..Doktor o arayışa ancak otopsi raporunda son verir.Yolculuk boyunca biriktirdiği tüm sebepleri, ölüm nedeninden düşer.

"batmak, çıkmak, görünmemek, neden olsun ki özel bir anlamı" diyor Mehmet İşten.Anadolu'da o özel anlamların karşılığı yine 'batmak'tır.Ve o arayışta, battığı yeri dahi kestiremez insan.O çeşme, bu çeşme arar durur.Çıktığı yerdeyse görünmemek kaydıyla varlığını sürdürebilir ancak, doktor gibi..Malzeme ve yaşama eksiğinin bol olduğu yerlerde.'Allı turna'larla, sual edeni olmayan ellere selam söyler hep.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder