28 Ağustos 2018 Salı

emanet hikayeler, necip tosun


...İçimden sormak geliyor ama cesaret edemiyorum.Parçalanmış bir zamanın önünde bana ne demek istiyor.Yaşamın içinde boğulmuş sanki.Gülüşü bile sararmış, buruşmuş içine kanıyor.Kendi acısının etrafında dönüyor, dönüyor içindeki çığlığı bastırıyor.İçini bir şeyler kemiriyor, tükeniyor.Artık sonuna kadar yırtılmış bir hayatın içinden salkım söğütlere, kavaklara, kapkara gökyüzüne bakıyor, soluk, renksiz ve yenik.Hayatı Savunma Biçimleri'nin tümünü yitirmiş.Kendi içine düşmüş de çıkamıyor gibi.
...
Ah, belki de içinde bir öykü yazıyor, hiçbir zaman okuyamayacağımız o öyküyü.Belki, gittikçe kararan bir yolda ışık ve gölge oyunlarıyla oluşturuyordur öyküsünü, kim bilir.Ama biliyorum içimize dökülen her şey kağıda dökülmüyor, sessizce o yola dökülüyor, yapraklar gibi.Kimse toplayamıyor.
...
Zaten kırılmış, hayat oyununda yenilmiş kızları Adalet Ağaoğlu yazıyor, ben değil.Ama eminim senin öykünü "Körebe" metaforuyla anlatırdı.Gözleri bağlı, kasabada unutulmuş kahramanlar ancak böyle anlatılabilir.Çünkü oyun bitmiş, herkes dağılmış, sen orada, öylece, gözlerin bağlı olarak unutulmuşsun.Kimse sana Hadi Gidelim dememiş, gözleri bağlı körebe oyununda terkedilmişsin.

(Körebe)

---

Buraya gelenler, birbirlerine sarılıp, birbirlerini görmezden gelerek var olurlar.Çünkü burada kimse kimsenin acısını bilmez, zaten buraya acıyı unutmak için gelinir.Kimse kimsenin içine sızmasın diye de önlerine oyuncaklar, alıp onları başka dünyalara götürecek teselliler konur.Küçücük bir merhaba, kırık bir gülümseme ve ardından gelen kahkahalarla yeni dünyaya inilir.Her biri azalıp azalıp kimse bulamasın, kimse göremesin diye, iyice öne eğilip küçülmeye, yok olmaya, kendini yitirmeye çalışır: Ben bir başkasıyım, sen bir başkası, biz bir başkasıyız.Oyun masasına gömülüp, bir tayfa, karanlığın içinde, maskeliler toplantısında yürünür, yürünür.

(Hayata Düşmek)

---
Hasan'a baktım, sakat dediğimiz Hasan, dünyanın en ağır yüküyle karşı karşıyaydı.Zaten kendine bakmaktan aciz ola, sadece simitle hayata tutunan birinin omzuna şimdi de özürlü bir çocuğun yükü eklenmişti.Allah'ım bu ne büyük bir yüktü.Kasabanın soluk, kirli evleri üstümüze yürüyor gibiydi.Anlayışsız aileler, kör bakış, acımasız anlayış Hasan'ı yine boğuyordu.Gözlerini benden kaçırdı, yere, simit tablasına indirdi.Sustu.Gözünden bir damla gözyaşı simit tablasına düştü, sonra bir damla daha.Tıpkı Çavdar Tarlasındaki Çocuklar'daki dama tahtasının üstüne düşen gözyaşı gibi.Damlalar simit susamlarını kendi içine çekti.
...
Bilmez miyim Hasan, elbette çocuk için.Kendin için ne isteyebilirsin ki hayattan.Kimseden bir şey istemedin Hasan, bir şeye sahip olmak nedir bilmedin.Hiç yenilmedin Hasan, hiç galip gelmedin çünkü hayatın içine girmedin, gölge bir suret olarak başında simit tablası hayatı seyrettin.Hazır, hayat sana değmedi, yanından sessizce geçip gitti.Bilmez miyim.Bir yarının, dir düşün olmadı, bir gelecek tasarımın, bu kasaba dışında bir penceren.Bilmez miyim?Elbette çocuk için.Sen örselemedin o hayatı, sana örselenmiş bir hayat verildi.İşte sen de örselenmiş hayatı buraya, bu parka gömmeye geldin.Bilmez miyim?

(İki Damla)

Necip Tosun
Emanet Öyküler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder