"Şehvetin çekiciliği ile günahın kefaretini iki elinde tutan aciz bir mümin gibi..."
...Nihat arkadaşının yazdıklarına hayrandı; onun şiirlerine bakıp kıskançlık duyuyordu.Kendisininkinin boşuna bir çaba olduğunu bir zaman sonra anladığında bu işten vazgeçti.O yüzden Zeliha Sadık kocasının beceriksizce yazdığı şiirlerden hiç haberdar olmadı.Oysa evlerinde fotoğraf albümünün olduğu nişin içinde Kur'an'ın yanında duran, bir gazetenin verdiği kitabın içinde, daha doğrusu son sayfası ile kapağı arasında, küçük sarı bir kağıdın üzerine o yıllardan kalma bir "eserinin" bir parçası yazılıydı:
Yol perişan, yolcu yorgun
Bilmem bu mesafeler nasıl bitecek
Kader denilen azap türküsü
Söyledikçe, nasıl nasıl sürecek
Aslında Nihat bu kadarını bile bir arkadaşından -o da bir başkasından- esinlenerek döktürmüştü.Bu mısraların Nihat'ın hayatında önemi çoktu.Hayatında ilk kez bir kadınla yatmasını hatırlatıyordu ona.Bir hafta sonu yedi arkadaş, Nihat'ın açıkça belirttiği gönülsüzlüğüne karşın, bir kadınla anlaşmışlar ve kadın evlerine gelmeye yanaşmayınca yakınlarındaki, zaten adı çıkmış bir otele gitmişlerdi.Hepsi sırasını kapının önünde beklerken Nihat en sona geçmiş; büyük bir merak içinde debelenirken, bir yandan da utançtan ne yapacağını bilememekten tırnaklarını kemirmişti.Ancak sonunda sıra ona gelince kalbi gümbür gümbür çarparak odaya girmişti ve içeri girer girmez donup kalmıştı.Kadın inanılmaz bir şekilde annesini andırıyordu; bakışları onun gibi bıkkın ve aşağılayıcıydı.Ne yapacağını bilemeden süklüm püklüm öylece duruyordu.Kadın yatakta, ağzında bir sigara bezgin bir halde ona bakarken apış arasını kaşıyordu.Nihat'tan bir hareket gelmeyeceğine kanaat geçirdikten sonra yerinden doğrulup ona uzanmış, parmağını kemerinin arasına sokup yanına çekmişti.Kadın toy oğlana acımıştı ama eğlenecek bir neden çıkmış gibi de alayla bakıyordu.Nihat bir şey yapması gerektiğini biliyor -hatta ne yapması gerektiğini de az çok kestiriyor- ama utancı harekete geçmesini engelliyordu.İşte o anca aklına gelen ilk şeyi söylemişti:
Yol perişan, yolcu yorgun
Bilmem bu mesafeler nasıl bitecek
Kadın gülmekle, bu kısa şiirin arsında ima edildiğini varsaydığı anlamı çözme arasında gidip gelmiş ve sonunda basmıştı kahkahayı.Nihat ilk kez o gün orada bir kadınla yatmıştı.
---
Ağabeyim, nasıl desem, biraz tuhaf biridir.Çocukluğundan beri uzak yerlere gitme emeli vardı.Ancak hayat anlaşılmaz bir gaile; istediği o yerlerin hiçbirine gidemedi.Parasızlıktan mı?Hayır.Annem hiç istemedi...
Ağabeyim çok sigara içer...Gırtlak kanserine yakalandı.Boğazına bir delik açtılar.Bu onu mahvetti.Zaten çok konuşkan biri değildi ama ondan sonra hiç konuşamaması, daha doğrusu yalnızca hırıltılar çıkartabilmesi onu altüst etti.Ama sigaradan da vazgeçmedi biliyor musunuz?Hatta size korkunç bir şey söyleyeyim; sigarayı o boğazına açılmış deliğe sokup içmeye başladı.Alay eder gibi.Annem onu çok severdi.Yanından ayırmak istemezdi.Zavallı annemin ölümünden sonra ağabeyim iyice allak bullak oldu.Hep bir yerlere gitme istediğinde annemin onu yanında tutmasına karşılık onun ölümünden sonra neredeyse evden bile çıkmadı.Garip bir paradoks yani.Anlıyor musunuz?Bu sizi uzun süredir kapattıkları bir hücrenin kapısını bir sabah ardına kadar açık bulduğunuzda, artık başka bir yerde yapamayacağınızı düşünerek oradan ayrılamamanız gibi bir şey.
...
Kayıp Şahıslar Albümü
Tayfun Pirselimoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder