24 Ekim 2015 Cumartesi

boğaziçi mehtapları, abdülhak şinasi hisar

Resim: Tuncer Erdem
...Sağa ve sola sapılınca korulardaki, kalbimizin bizi hayatla barıştıracak yollarını insanlardan iyi bilen ihtiyar ağaçlar kendilerine gelenlere kucak açar ve muhtaç oldukları teselliyi ve gönül rahatlığını gölge, koku ve sessizlik halinde bol bol sunarlardı.
---
Geçmiş bir zamanı anlamak için bize belki ilmimizden ziyade cehlimiz yardım edebilir.Zira belki bilgiden ziyade bilgisizliğin verdiği bir sadelik lazım gelir.Eski zaman adamlarının muasırları olabilmek için devirleri hakkındaki cehlimiz kadar devrimiz hakkındaki bilgimizden kurtulmalıyız.
---
Bu yoksulluklardan kısa bir zaman için olsun kurtulmanın çaresi de yoktu.Çünkü o zamanlarda yorgun başımızı, viran gönlümüzü ve lüzumlu eşyamızı alarak bir başka diyara gitmek, asıl yalnızlığımızın kalabalığına kavuşmak, adımlarımızı nice bağlardan çözüp kurtaran, bizi gençleştiren, hatta çocuklaştıran yolculukların tedavisinden ve zevkinden istifade etmek imkanı bile yoktu.O zamanlarda arada bir varılır bir Avrupa yoktu.Avrupa, hariciye memurlarından başkaları için kapanmış, bilinmez ve yasak bir yerdi.Hudutlarımız içinde mahpus bulunduğumuzu ispat etmek ister gibi, hudutlarımızdan çıkar çıkmaz bize firari denilirdi.
---
İhtiraslarımız ve zaaflarımız kaderimizin yoksullukları ve aksilikleriyle birleşerek talihimiz bir yerde çözülmez bir kördüğüm gibi bağlanınca; belalar bir yerde gökten başımıza ateşler gibi yağmaya başlayınca bu yerimizi değiştirmekten başka çaremiz kalmaz.
---
Evin en rahat köşelerinde kediler horlardı.
---
Hayatları hala tabiatın lütfuna veya kahrına göre kurulan insanların ruhlarında ezeli bir ferahlık çağlar.
---
Ah! Hangi gün, hangi gece, hangi saat, hangi an geçmişti ki biz onda saadetimizi aşkımıza feda etmeye hazır değildik?
---
Sazda esasın hüzün olduğu kabul edilmiş gibidir.Hatta sazın ıstılahları bile çok kere hüzünlü kelimelerdir.Bununla beraber saza yalnız gamlı sıfatının verilmesi hiç doğru olmaz.Musiki her zaman gönüllerin hüzünleriyle zevklerinin birleştiği sınırda çağlayan seslerdir.Sazın başlıca söylediği belki ıstırap değil, elbette tatları olan bir hicrandır ve yoksulluk değil, elbette zevkleri olan bir daüssıladır.
---
Saz kayığının etrafında böyle sabırsızlıkla bekleyen kayık ve sandallarda bulunanların, hele çalgıya en yakın olanların, teşrifatlı bir merasimin davetlileriymiş gibi, küçük bir gürültüden bile kaçındıkları görülürdü.Güya hep gölgeden ve hayalden yapılmışlar gibi, kendilerinden hiçbir ses çıkmazdı.
---
Musiki her ruhun kaybetmiş olduğunu her zaman duyarak daima hasretini çektiği bir cenneti vaat eder.Bize güya hakikatlerin ötesinde gelecek harikulade hakikatlerin neşesinden dem vurur.Bizim hakiki cennetimiz ancak kaybetmiş olduklarımız, varabileceklerimiz de ancak hayalimizle varabildiklerimiz olduğu halde bize kaybolmuş bir cennetin tekrar elimize geçmesi tarzında bir dünyadan bahs ile bunu vaat eder.
---
Suların sükutu üstünde sandalların sükutu kayıyordu ve biz geçtikçe sanki üstünde bulunduğumuz sular gibi yarılıyor, açılıyor ve bizi karşılıyordu.

Boğaziçi Mehtapları
Abdülhak Şinasi Hisar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder