…Paşaoğlu, adeta Allahu Teala’nın yarattığı güzelliği
hakkıyla his ve idrak ettiği için tozutan dahi bir ressamın fırçasından çıkmış
harikulade bir resme benzeyen bahçeye dudak
bükerdi.Sorbon’da tahsil gördüğü için tabii ilimlere alaka hissetmiş
beyefendi için papatyalar, asteraseae, zambaklar liliaseae, güller rosaseae
idiler.Kısacası adam, şair şuara takımı gibi huluskar, içli sulu zırtlak
değildi ve yalıda baba parasıyla tanzim ettiği laboratuarında, binlerce şiirin
on binlerce mısraında geçen, umutla yüz binlerce canana ve yavukluya takdim
edilen çiçek nevilerini, bunlara gelen arı, yusufçuk, uçuç gibi böcekleri
mikroskop altında inceler, hangi akla hizmetse bir de notlar alırdı.
--
Paşaoğlu kumarda kaybettiğini düşünürken Aman Baba onun,
Allah aşkında kazanacağını düşünüyordu.
--
…Gömleğini üstüne bir yün aba giyen Rebaz’ın burnundan,
soğuğun etkisiyle olsa gerek, bir sümük huzmesi sarkar, burnunu çekti mi huzme
yukarı doğru yaylanır, ama bir türlü yere damlamak bilmezdi.Bu nedenlerle
rakipleri onun ellediği taşları almak zorunda kaldıklarında, gayr-i sıhhi
kalelere, sidikli atlara, kığlı fillere, sümüklü vezirlere ve bitli piyadelere
dokunmaya çekinirler, ama gözlerini adamın asla mat olmamış, belki de bir Olemp
ilahı kadar ölümsüz şahından da alamazlardı.
--
Cezasının bitmesine bir buçuk ay kala gardiyanlardan
Kur’an-ı Kerim istedi…Ama onlar, bir ırz düşmanına Mushaf vermeyeceklerini
beyan ettiler.Ne var ki o, ab-ı ru döküp ayaklarına kapanınca, insaf edip
taşbaskı bir Kur’an getirdiler.O da oturdu ve günler boyunca kıraat edip sadece
hatmektmekle kalmadı, bir de ezberleyip hafız oldu.O kadar yanık okuyordu ki,
gardiyanlar onun iftira kurbanı bir masum olduğunu düşünmeye başladılar.Hatta
bir ikisi, onun firarına göz yumacaklarını bile ima etti…
--
…Ancak bu kölelerden aceleci olan bazıları, ilahi kanunları
terk edip, tabiatın kanunlarını keşfetmek için paçaları sıvadı.’Adı her ne
olursa olsun, Efendimiz acaba ne demek istiyor?Onun kanunlarını bilelim ve
ihlal etmeyelim de başımıza iş miş açılmasın!’ diyerek cilt cilt ilim kitapları
yazdılar.İşte medeniyeti inşa eden köle ruhlular nizam ve efendi peşindeyken,
hiçbir kanun tanımayan o hür Moğol, kanun nizam sallamadan bozkırlarda at
koşturuyordu.Böylece kölelere aradıkları Efendi’yi, yani kendisini takdim
etti.Sarayları ateşe verdi, mabetleri yaktı, Çin vazolarını paramparça etti ve
şehirleri terk ettiğinde kütüphanelerin alevleri göklere yükseliyordu.
--
Ancak Ateşçi, “O bir
çiftçi ve onun işi toprakla, benim işim ise ateşle.Bu yüzden ben ondan
üstünüm!” dedi.
--
Allahû Teâlâ'nın Âdem ile Havva'yı
Cennet'ten kovmasının neticeleri pek iyi olmamıştı.Çünkü âdemoğullarından
bazıları Dünya'yı cennet bellemiş ve zorbalığa meyletmişlerdi.
--
Anlaşılan bu dünya cennet falan
değil, cehennemin ta kendisiydi.Cennet olmasaydı, onu icat etmek
gerekecekti.Nitekim biri etti ve onu da çarmıha gerdiler.
--
Aslında kendine ağlıyordu.Çünkü bu
dünyada, en büyük haksızlığı yine kendine yapmıştı.
Yedinci Gün
İhsan Oktay Anar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder