Her endişesi bir iç çekmeyle çözüme ulaşır, yerini duyarsızlığa ya da uyuklamaya bırakırdı.
...
"O kitapta bilmediğim ne var sanki?Bu kitapları niçin yazarlar ki?Yalnızca kendilerini eğlendirmek için herhalde."
"Gerçekliğe büyük bir sadakatle yazıyorlar." dedi Penkin."Eğlendirici derecede aslının aynısı."
...
Bu dünyaya gelişini annesi dışında bir kimsenin fark etmiş olması şüpheliydi, yaşarken de onu fark eden çok az kişi vardı ve dünyadan giderken de herhalde kimse fark etmeyecekti.Kimse onu sormayacak, ona acımayacak ve kimse ölümüne sevinmeyecekti.Ne dostu, ne de düşmanı vardı, fakat tanıdığı yığınlaydı.Belki cenaze alayı oradan geçen birinin dikkatini çekecek, bu silik kişilik hayatında ilk kez bu yolcu tarafından yere kadar eğilerek saygıyla selamlanacaktı.Hatta belki de başka meraklı biri cenaze alayının önüne koşarak ölenin kim olduğunu soracak ve adını hemen oracıkta unutacaktı.
...
Muhtemelen, günümüzde bile ülkemizin ücra köşelerindeki çeşitli Oblomovka'larda her varlıklı evde mesleksiz, üretken olmayan, yiyecek ekmek bulamayan, sadece tüketmeye hazır sağlam mideleri olan, fakat kuyruğu dik tutan, hiç de düşkün görünmeyen bir sürü kadın ve erkek niçin varsa, işte Oblomov'un evindeki iki misafir de aynı nedenle vardı.
...
Bütün memurlar, müdürün Oblomov'u odasına nasıl çağıracağını, ona soğuk ve sakin bir üslupla, 'Evrkı Arhangelsk'e siz mi gönderdiniz?' diye nasıl soracağını, Oblomov'un müdüre hangi sesle yanıt vereceğini merak içinde bekliyorlardı.Bazıları hiçbir yanıt vermeyeceğini, bunu yapamayacağını ileri sürüyordu.Hem Oblomov, hem diğer memurlar müdürün yalnızca bir uyarı ile yetineceğini biliyorlardı, buna rağmen arkadaşlarının telaşlı halini gören Oblomov korktu; duyduğı vicdan azabı verilecek cezadan çok daha ağırdı.Oblomov hak ettiği cezanın belli olmasını beklemeden daireden ayrılarak eve gitti, doktor raporu gönderdi.
Rapor, sorunu ancak geçici olarak çözmüştü, ne de olsa er ya da geç iyileşmesi ve sonra da eskisi gibi yine her gün işe gitmesi gerekecekti.Oblomov daha fazla dayanamadı ve istifa etti; böylece devlet hizmeti kariyeri sonlanmış oldu ve bir daha da memuriyete geri dönmedi.
...
Oblomov'un öğretim hayatı da böylece sona ermişti.Son dersini dinlediği gün bilimsel kariyerinin Herkül sütunlarına ulaşmış oldu.Daha önce ilkokulda öğretmenin ödev verirken tırnağını koyarak belirlediği son satır gibi, tasdiknamesine müdürün attığı imza da, kahramanımızın bilgisini ondan öteye götürmeyi gerekli görmediği son çizgiyi belirlemişti.Kafası, eski dava dosyalarının, kişilerin, dönemlerin, rakamların, dinlerin, siyasal iktisat, matematik ve benzeri alanlarda birbiriyle ilişkisi olmayan olgu ve bilgilerin karmaşık, tozlu bir arşivi haline gelmişti.Başka bir deyişle, farklı bilgi alanlarından derlenmiş farklı ciltlerin oluşturduğu bir kütüphaneye dönüşmüştü.Tahsil İlya İlyiç'in üzerinde tuhaf bir etki bırakmıştı; öğrendikleriyle hayatı arasında atlayıp geçmeyi denemediği koca bir boşluk, bir uçurum vardı.Onun için, hayat kendi başına ayrı bir şey, bilim bütünüyle ayrı bir şeydi.
...
İlya İlyiç'in bu iç dünyasını ne bir gören ne de bir bilen vardı.Herkes onun durumunda özel bir şeyin olmadığını, yalnızca günlerini yatarak geçirdiğini, afiyetle yemeğini yediğini düşünüyor, ondan başka bir şeyin beklenemeyeceğini söylüyordu.
...
Calep, efendisi biraz daha çok yesin diye özen gösterir, az yediğinde üzülürdü, bu ise efendisi tabaktaki yemeğin tümünü yiyip bitirdiğinde kahrolurdu.
...
Zahar çok dağınık ve pisti.Pek seyrek tıraş olurdu; gerçi elini yüzünü yıkıyordu, ama sanki sırf yıkanıyor gözükmek için yapıyordu bunu.
...
Zahar'ın bütün gece gözünü kırpmadan Oblomov'un başucunda oturması gerekseydi ve efendisinin sağlığı ve hatta hayatı bakımından bu nöbet yaşamsal bir önem arz etseydi, Zahar mutlaka nöbet sırasında uyurdu.
...
Bu arada Oblomov bir ay önce yarıda bıraktığı kitabın açık kalmaktan sararmış sayfasını okumayı başarmıştı.Kitabı tekrar yerine koydu, esnedi ve yine o gına getirici 'çifte felaket' üzerine derin düşüncelere daldı.
...
"Size engel olan ne?"
"Ne yok ki? Her şey."
...
Bu son 'acıklı' laflar Zahar'ın yüreğine iyice dokundu, hafiften hıçkırmaya başladı.Hırıltılı, çatallı seslerin karışımı bu kez hiçbir müzik aletinin çıkaramayacağı, belki Çin gongu ya da Hint tamtamı türünde bir çalgının çıkarabileceği bir noktaya ulaştı.
...
Birbirlerini anlamayı zaten bırakmışlardı, sonunda kendilerini de anlayamaz hale geldiler.
...
Çekingen ruhunun derinliklerinde, Tanrı vergisi tabiatının pek çok yönünün hiç uyandırılmadan öylece bırakıldığını, bir kısmına sadece şöyle bir dokunulduğunu, fakat hiçbirinin sonuna kadar gelişini tamamlayamadığını büyük bir elemle hissediyor, bu acı gerçeğin bilincine varıyordu.
...
Herkes birbirini her gün görürdü; her birinin düşünsel hazinesi çoktan keşfedilmiş ve tükenmişti, dış dünyadan gelen haberlerse çok azdı.
...
Oblomov, rüyasında, sadece bu türde bir ya da iki akşamı değil, gündüzü ve gecesi aynı bu şekilde yaşanmış haftaları, ayları, yılları görürdü.Bu hayatın tekdüzeliğini hiçbir şey bozamazdı ve Oblomovkalılar bundan şikayetçi değildi; çünkü başka türlü bir yaşayış tarzını kafalarında canlandıramazlardı.Canlandırabilseler bile ürpererek ona sırtlarını dönerlerdi.Başka türlü bir hayatı ne isterler ne de sevebilirlerdi.Koşullar yaşayış tarzlarında bazı değişiklikleri, bu değişiklikler ne türden olursa olsun zorunlu kıldığında buna üzülürlerdi.Eğer yarınları bugünlerine, öbür günleri ise yarınlarına benzemezse üzüntüden perişan olurlardı.Başkalarının peşinden koştukları çeşitlilik, renklilik, yenilik ve değişiklikler, rastlantılar, risk onların nesine gerekti?Bırak bu kaseyi başkaları yudumlasın, o Oblomovkalılara göre değildi!Bırak başkaları canları nasıl istiyorsa öyle yaşasın!
Rastlantısal olaylar, yararlı tarafları olanlar bile huzur bozucudur.Bunlar, uğraşmayı, özen göstermeyi, durmadan koşuşturmayı, alıp satmayı, yazıp çizmeyi gerektirir.Kısaca aceleyle, telaş içinde hareket edeceksin, bu da ciddi bir iştir, şaka değil!
...
Ve İlyuşa, limonlukta özenle yetiştirilen egzotik bir çiçek gibi evde üzgün üzgün oturur, tıpkı camın altındaki bu çiçek gibi yavaş yavaş büyür, cansız görünürdü.Akacak mecra bulamayan enerjisi, gücü içine doğru çevrilir, diriliğini kaybeder ve solardı.
...
Öyle görünüyor ki, sen yaşamaya üşeniyorsun!
...
"Gözlerinize bakarken insan size her konuda hak verebilir!" dedi Oblomov.
...
Oblomov'un kendi yorgunluğunun Olga'yı da yorduğunu, onu daha kayıtsız ve soğuk birisi yaptığını fark etmesi kendisi üzerinde güçlü bir uyandırıcı, canlandırıcı etki, hatta Olga'nın kınamalarından bile daha güçlü bir etki yarattı.
...
...Sürüklendiğim uçuruma dikkatlice bakmayı ancak dün gece başarabildim ve ne kadar derin olduğunu görerek daha fazla sürüklenmemeye, durmaya karar verdim.
...
Elveda güzel melek, yanlış bir dala konan kuş nasıl ürkerek, çabucak o daldan uçup giderse, siz de bir tesadüf sonucu istemeyerek konduğunuz daldan tıpkı onun gibi umarsızca, süratle, neşe içinde uçup gidiniz!
...
Soniçka, Oblomov hakkında konuşmak için de hiç tereddüt etmez, onunla gönül eğlendirdiğini, alay ettiğini, onun gülünç biri olduğunu, böyle 'çuval' gibi bir adamın sevilemeyeceğini, buna kimsenin inanmayacağını söylerdi.
...
İlya İlyiç'in kendisi şişmanlamış, pörsümüştü; göz çukurlarını yiyip bitiren can sıkıntısı orada bir illet gibi öylece duruyordu.
...
Görünüşe bakılırsa, İlya İlyiç ağrısız, acı çekmeden ölmüştü, adeta kurmayı unuttuğumuz bir saatin durması gibi durmuştu kalbi!
İvan Gonçarov
Çeviri: Nuri Yıldırım
Yordam Kitap
...
"O kitapta bilmediğim ne var sanki?Bu kitapları niçin yazarlar ki?Yalnızca kendilerini eğlendirmek için herhalde."
"Gerçekliğe büyük bir sadakatle yazıyorlar." dedi Penkin."Eğlendirici derecede aslının aynısı."
...
Bu dünyaya gelişini annesi dışında bir kimsenin fark etmiş olması şüpheliydi, yaşarken de onu fark eden çok az kişi vardı ve dünyadan giderken de herhalde kimse fark etmeyecekti.Kimse onu sormayacak, ona acımayacak ve kimse ölümüne sevinmeyecekti.Ne dostu, ne de düşmanı vardı, fakat tanıdığı yığınlaydı.Belki cenaze alayı oradan geçen birinin dikkatini çekecek, bu silik kişilik hayatında ilk kez bu yolcu tarafından yere kadar eğilerek saygıyla selamlanacaktı.Hatta belki de başka meraklı biri cenaze alayının önüne koşarak ölenin kim olduğunu soracak ve adını hemen oracıkta unutacaktı.
...
Muhtemelen, günümüzde bile ülkemizin ücra köşelerindeki çeşitli Oblomovka'larda her varlıklı evde mesleksiz, üretken olmayan, yiyecek ekmek bulamayan, sadece tüketmeye hazır sağlam mideleri olan, fakat kuyruğu dik tutan, hiç de düşkün görünmeyen bir sürü kadın ve erkek niçin varsa, işte Oblomov'un evindeki iki misafir de aynı nedenle vardı.
...
Bütün memurlar, müdürün Oblomov'u odasına nasıl çağıracağını, ona soğuk ve sakin bir üslupla, 'Evrkı Arhangelsk'e siz mi gönderdiniz?' diye nasıl soracağını, Oblomov'un müdüre hangi sesle yanıt vereceğini merak içinde bekliyorlardı.Bazıları hiçbir yanıt vermeyeceğini, bunu yapamayacağını ileri sürüyordu.Hem Oblomov, hem diğer memurlar müdürün yalnızca bir uyarı ile yetineceğini biliyorlardı, buna rağmen arkadaşlarının telaşlı halini gören Oblomov korktu; duyduğı vicdan azabı verilecek cezadan çok daha ağırdı.Oblomov hak ettiği cezanın belli olmasını beklemeden daireden ayrılarak eve gitti, doktor raporu gönderdi.
Rapor, sorunu ancak geçici olarak çözmüştü, ne de olsa er ya da geç iyileşmesi ve sonra da eskisi gibi yine her gün işe gitmesi gerekecekti.Oblomov daha fazla dayanamadı ve istifa etti; böylece devlet hizmeti kariyeri sonlanmış oldu ve bir daha da memuriyete geri dönmedi.
...
Oblomov'un öğretim hayatı da böylece sona ermişti.Son dersini dinlediği gün bilimsel kariyerinin Herkül sütunlarına ulaşmış oldu.Daha önce ilkokulda öğretmenin ödev verirken tırnağını koyarak belirlediği son satır gibi, tasdiknamesine müdürün attığı imza da, kahramanımızın bilgisini ondan öteye götürmeyi gerekli görmediği son çizgiyi belirlemişti.Kafası, eski dava dosyalarının, kişilerin, dönemlerin, rakamların, dinlerin, siyasal iktisat, matematik ve benzeri alanlarda birbiriyle ilişkisi olmayan olgu ve bilgilerin karmaşık, tozlu bir arşivi haline gelmişti.Başka bir deyişle, farklı bilgi alanlarından derlenmiş farklı ciltlerin oluşturduğu bir kütüphaneye dönüşmüştü.Tahsil İlya İlyiç'in üzerinde tuhaf bir etki bırakmıştı; öğrendikleriyle hayatı arasında atlayıp geçmeyi denemediği koca bir boşluk, bir uçurum vardı.Onun için, hayat kendi başına ayrı bir şey, bilim bütünüyle ayrı bir şeydi.
...
İlya İlyiç'in bu iç dünyasını ne bir gören ne de bir bilen vardı.Herkes onun durumunda özel bir şeyin olmadığını, yalnızca günlerini yatarak geçirdiğini, afiyetle yemeğini yediğini düşünüyor, ondan başka bir şeyin beklenemeyeceğini söylüyordu.
...
Calep, efendisi biraz daha çok yesin diye özen gösterir, az yediğinde üzülürdü, bu ise efendisi tabaktaki yemeğin tümünü yiyip bitirdiğinde kahrolurdu.
...
Zahar çok dağınık ve pisti.Pek seyrek tıraş olurdu; gerçi elini yüzünü yıkıyordu, ama sanki sırf yıkanıyor gözükmek için yapıyordu bunu.
...
Zahar'ın bütün gece gözünü kırpmadan Oblomov'un başucunda oturması gerekseydi ve efendisinin sağlığı ve hatta hayatı bakımından bu nöbet yaşamsal bir önem arz etseydi, Zahar mutlaka nöbet sırasında uyurdu.
...
Bu arada Oblomov bir ay önce yarıda bıraktığı kitabın açık kalmaktan sararmış sayfasını okumayı başarmıştı.Kitabı tekrar yerine koydu, esnedi ve yine o gına getirici 'çifte felaket' üzerine derin düşüncelere daldı.
...
"Size engel olan ne?"
"Ne yok ki? Her şey."
...
Bu son 'acıklı' laflar Zahar'ın yüreğine iyice dokundu, hafiften hıçkırmaya başladı.Hırıltılı, çatallı seslerin karışımı bu kez hiçbir müzik aletinin çıkaramayacağı, belki Çin gongu ya da Hint tamtamı türünde bir çalgının çıkarabileceği bir noktaya ulaştı.
...
Birbirlerini anlamayı zaten bırakmışlardı, sonunda kendilerini de anlayamaz hale geldiler.
...
Çekingen ruhunun derinliklerinde, Tanrı vergisi tabiatının pek çok yönünün hiç uyandırılmadan öylece bırakıldığını, bir kısmına sadece şöyle bir dokunulduğunu, fakat hiçbirinin sonuna kadar gelişini tamamlayamadığını büyük bir elemle hissediyor, bu acı gerçeğin bilincine varıyordu.
...
Herkes birbirini her gün görürdü; her birinin düşünsel hazinesi çoktan keşfedilmiş ve tükenmişti, dış dünyadan gelen haberlerse çok azdı.
...
Oblomov, rüyasında, sadece bu türde bir ya da iki akşamı değil, gündüzü ve gecesi aynı bu şekilde yaşanmış haftaları, ayları, yılları görürdü.Bu hayatın tekdüzeliğini hiçbir şey bozamazdı ve Oblomovkalılar bundan şikayetçi değildi; çünkü başka türlü bir yaşayış tarzını kafalarında canlandıramazlardı.Canlandırabilseler bile ürpererek ona sırtlarını dönerlerdi.Başka türlü bir hayatı ne isterler ne de sevebilirlerdi.Koşullar yaşayış tarzlarında bazı değişiklikleri, bu değişiklikler ne türden olursa olsun zorunlu kıldığında buna üzülürlerdi.Eğer yarınları bugünlerine, öbür günleri ise yarınlarına benzemezse üzüntüden perişan olurlardı.Başkalarının peşinden koştukları çeşitlilik, renklilik, yenilik ve değişiklikler, rastlantılar, risk onların nesine gerekti?Bırak bu kaseyi başkaları yudumlasın, o Oblomovkalılara göre değildi!Bırak başkaları canları nasıl istiyorsa öyle yaşasın!
Rastlantısal olaylar, yararlı tarafları olanlar bile huzur bozucudur.Bunlar, uğraşmayı, özen göstermeyi, durmadan koşuşturmayı, alıp satmayı, yazıp çizmeyi gerektirir.Kısaca aceleyle, telaş içinde hareket edeceksin, bu da ciddi bir iştir, şaka değil!
...
Ve İlyuşa, limonlukta özenle yetiştirilen egzotik bir çiçek gibi evde üzgün üzgün oturur, tıpkı camın altındaki bu çiçek gibi yavaş yavaş büyür, cansız görünürdü.Akacak mecra bulamayan enerjisi, gücü içine doğru çevrilir, diriliğini kaybeder ve solardı.
...
Öyle görünüyor ki, sen yaşamaya üşeniyorsun!
...
"Gözlerinize bakarken insan size her konuda hak verebilir!" dedi Oblomov.
...
Oblomov'un kendi yorgunluğunun Olga'yı da yorduğunu, onu daha kayıtsız ve soğuk birisi yaptığını fark etmesi kendisi üzerinde güçlü bir uyandırıcı, canlandırıcı etki, hatta Olga'nın kınamalarından bile daha güçlü bir etki yarattı.
...
...Sürüklendiğim uçuruma dikkatlice bakmayı ancak dün gece başarabildim ve ne kadar derin olduğunu görerek daha fazla sürüklenmemeye, durmaya karar verdim.
...
Elveda güzel melek, yanlış bir dala konan kuş nasıl ürkerek, çabucak o daldan uçup giderse, siz de bir tesadüf sonucu istemeyerek konduğunuz daldan tıpkı onun gibi umarsızca, süratle, neşe içinde uçup gidiniz!
...
Soniçka, Oblomov hakkında konuşmak için de hiç tereddüt etmez, onunla gönül eğlendirdiğini, alay ettiğini, onun gülünç biri olduğunu, böyle 'çuval' gibi bir adamın sevilemeyeceğini, buna kimsenin inanmayacağını söylerdi.
...
İlya İlyiç'in kendisi şişmanlamış, pörsümüştü; göz çukurlarını yiyip bitiren can sıkıntısı orada bir illet gibi öylece duruyordu.
...
Görünüşe bakılırsa, İlya İlyiç ağrısız, acı çekmeden ölmüştü, adeta kurmayı unuttuğumuz bir saatin durması gibi durmuştu kalbi!
İvan Gonçarov
Çeviri: Nuri Yıldırım
Yordam Kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder