-Yalnız ben görebilirim.Ude yalnız benimle konuşabilir.
-Ude?
-Gozo'nun yardımcısı.
-Kendi neden konuşmuyor?
-Her şeyi bilir de ondan.
-Ya bildiği her şey yanlışsa?
-Sizin kütüphaneniz gibi bildiği değişmiyor sürekli.
-Cirleş suratın bile her gün buruşurken bildiğin nasıl aynı kaldın?
"Tiran yükseldikçe sözünden çıkmayan dört adamı, dört adamdan paye bekleyen yüzlerce armut kafalı, yüzlercesinin artıklarına muhtaç binlerce muşmula suratlı, mecburlardı artık her söylediğini yapmaya.
Aç kölelere döndü şehrin geri kalanı.Tiran durdurmak için talanı aldı bütün yetkileri üzerine, halka adaletli dağıtacaktı erzağı.Halk bir daha göremedi adaleti.Tiran köleleri yarıştırıp eğlenirdi.Kazanan zavallılara erzak verirdi.Bilmez ki köle erzak zaten kendinindi.
Güçlü köleler askeriydi artık tiranın.Saldırdılar, içine ettiler oranın buranın.Ne kadar ganimet, erzak, şarap varsa...yine fıçısına doldu tiranın.
Kapladı dünyayı köleler şehri Marsolat.Ormanda bekleyen ağaçlarındı kabahat.Kesip attılar çamları, meşeleri, çınarları.Ne hayvanlar kaldı geriye ne bitki, ne hayat.
Tek damla yağmur düşmedi tiranın büyük ülkesine.İçecek su kalmadı, çeşmeler döndü gilaburu sirkesine.Ölümcül illetler yılan gibi akarken sokaklara, her gün canları giden köleler şükrediyordu ülkesine.
Tiran artık korkuyordu hastalıktan ve halkından.Dünyanın en uzun kulesini yaptırdı kesme taşından.Kapattı kendini bir arşın yüksekteki evine.Yüz adım yaklaşan köle ayrı düşerdi başından.
Kapkara bir kış günü açlıktan...ölülerini yedi insanlar.Yeter dedi köleler, başladılar yıllar süren savaşa.
Toz duman dağılınca ne halk kaldı yaşayan, ne asker, ne tiran.Arta kalanlar dağıldılar dünyanın üzerine.Aynı utancı bir daha yaşamamak için, Murka yasasıyla yemin etti herkes birbirine.Bundan sonra ne hayvanları yiyeceklerdi ne de ölülerini.Doğayı alt eden insan balta vurur geleceğine."
"Seyyahlar yollara aşık olurlar sanırdım."
"Kütüphanecibaşı ölünce yerine geçti Dazar.Şehir göçe gidecek iken dedi ki 'bir fikrim var!"
'Tekrar hayvanları yemeliyiz eski çağlardaki gibi." İhtiyarlar inatçıydı.Bir türlü ikna edemedi.Kimseler görmeden, kimseler duymadan, bir gün ihtiyarlar kayboluverdi ortadan.Ölümler her geçen gün artarken...bir tek Dazar kaldı kararları uygulayan.Ortada dolanan mereleri yediler önce.Seyyahlar görmesin diye gizlice, şehrin dışına taşıdılar kütüphaneyi.Koca şehre yetmedi mereler.Onlarca mızrak dövdü demirciler.Avcılar açıldılar gözetleyip yolları.Gizlice avladılar ormandaki hayvanları.Önce küçük hayvanlar, mereler, kuşlar, balıklar.Sonra büyükleri, daha daha büyükleri."
"Geçse de üzerinden uzun yıllar, Marsolat muhteşemdi" diyordu kitaplar.Eğer güçlü olacaksak geçmişteki kadar, gerekliydi bize muhteşem tiranlar.Eskisi gibi değildi Caborya halkı.Ele geçirdi onları bencillik ve hırsları.Düzen değiştikçe arar oldular, onlara yön verecek eski zaman tiranlarını.Ne söylese ne yapsa Dazar, doğruluğundan şüphe duymadılar.Hatasını söylemeye cesaret edeni, yakalayıp bu zindanlara attılar."
"Düşman, ilk umuda saldırır.
Ne de olsa umutsuzları alt etmek kolaydır.
Sen de kaybetme umudunu diyeceğim ama söylediklerimi anlar mısın emin değilim."
-Hadi bana cevabını bilemeyeceğim bir şey sor.
-Ne sorayım?
-Bilmem.
-Gördün mü?Senin bilemeyeceğin bir şey sormak zor değil.
-Ölüleri neden kimsenin bilmediği yerlere gömerler?
-Ataların toprak olduğunda, aynı saygıyı toprağa da göstermen için
- Umut nedir Gozo?
- Gozo umuttur Sagre.
"Yelkovan ölmedi Sagre.
Yaşıyor güneşin doğduğu yerde.
Artık üzülme, toprağa gitmez ölüler.
Yaşarlar hepsi güneşin doğduğu yerde."
"Ude uçmuyordu başında.
Gozo görünmedi ortada.
Geçti yine kayaların başına.
Yalnızca baktı toprağa toprağa."
"Dazar durmadan yeni düşmanlar yarattı.
Hiçbir zaman azalmasın diye halkının ona ihtiyacı,
seyyahları, kitapları, hayvanları, doğayı,
düşman ilan etti halkına dünyanın geri kalanını."
"Buradaydım yanarken Marsolat'taki büyük kule.
Buradaydım tepemde oturuken Sagre."
Gozo ve Sagre
Uğur Erbaş
İletişim Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder