11 Mayıs 2024 Cumartesi

Eğer Ben Kâbil İsem - Emre Taş



...

Karadonlu Kel Müftü ne iş görür? Fetva soran ona sorsun, o yazarsa tavsiye, ben yazarsam hüküm olur! Ama anlayış ne arar bu alem halkında?Kalkıp vardık, kandil yakıp, gözlüğü burun ucuna getirip okuduk...

...

"İmam olsan yılda yetmiş pare çocuğun olur, böyle her kapıya konanı almakla" 

...

Fetva mektubunun sahibine duyduğum öfke sonradan yerini büyük elemlere bıraktı.Gökten yağanı yer kabul etmez mi? Başa gelen ekilir elbet.Hasbinallahü ve nime'l vekil.

...

"Oldu olacak kırıldı nacak"

...

Şiir-i münasip

Yiyenler bağ-ı hikmetten yemişler
Vaktinde kaçmak erliktir demişler

Onu kızıma bir sineğin tek kanat çırpışı kadar bir vakitten uzunca bakarken görsem, vallahi papucu eline verirdim, billahi alimin kılıcı yok demez sivri kamışı gözüne değdirdim.Neyse ki öyle bir edepsizlik edemezdi, Sevindik oğluydu.

...

Üç hafta sonra Ali Bey'e Kamburlu Dağ eteğine gelesin diye rica yolladım.Vardı geldi.Kar yücelerden kalkmamıştı, rüzgar Yezid nefesi.Yine de güneş sipahisi, piyade toprağın pamuk kalkanını şuleden mızrağıyla deliyordu.

...

"Ay görmüşün yıldıza minneti yok."

...

Zülfü sevdavi mizaçtır, teni soğuktur.Vücudunda safrası bol olduğundan derisi solgun, bedeni ince, kemikleri ağır, gözü uykusuzdur.Başı kederli, yüreği bunlu, ince fikirli ve maziye düşkündür.Gözlerinde remed denen kara perde illeti çıkmıştır, daim şişer kapakları, kızarır, ışığa çok bakamaz.Bu yüzden anası, gözlerine rüşena sürmesi çekip gül suyu damlatır, inciğine hacamat yaptırır.Amcazadelerinin kendisiyle "sürmeli" diye eğlenmesine pek bozulur, onları hiç sevmemesinin sebeplerinden biri de budur, dediğine göre.Anası onun soğuk mizaçlı olduğunu bilip vücudu ısınsın diye aşına bol zahter, karanfil ve kimyon katar; erişte aşı, koyun etli, dere otlu nohut ve yumurta lokması gibi sıcak yapılı şeyler yedirir.Yazları çok bunalan bu oğlan ağzında reyhan çevirmeyi iptilaya dökmüştür.Mahkememize geldiğinde dahi ağzı taze reyhan kokardı.Hâlâ ondan bahsederken burnunun ucuna rayihası gelir.

...

Bir an evvel akın eri olma talebi babasının "daha toysun" demesi ve kalkanla yüzüne vurup onu yere yıktıktan sonra "bilemedin hamleyi" deyip bozması ile savsaklanmıştır.Ezan-ı Muhammedi kulağına okuduktan sonra üç kere "Zülfikâr, Zülfikâr, Zülfikâr," demelerine rağmen köye yazıcı geldiğinde deftere namını Zülfü diye yazdırdılar, kıvırcık saçlarından sebep.Bu dahi onun yüreğine gam gussa olmuştur, "Yüce görklü sanımız var iken bir köçek ismiyle defter ettiler," diye.Kanı deli aktığında ve beli suyu dışarı vardığında bir gönül muhabbeti kuramamış bakir oğlandır.Olanca ömrünü anası Miru Hatun'un yüzünü güldürmeye adadığını söyler.

...

Allah her anaya böyle oğul versin, bir tek akıbet benzemesin.

...

Ortalık ılık toprak kokusu, yağmur sonrası, kanatsız bütün hayvanatın nereye varsa kalır izi.

...

Zülfü delikanlı olduğunda, hiç değilse bir canı alacak kadar kudrete ermişti.Ormanlarda tavşanlar, sülünler, hınzır yavruları tuzaklıyor, boyunlarını kırmaya, hançeriyle boğazlamaya, elleri arasına alıp boğmaya yelteniyor, yapamıyordu."Onlar nefretimi celbetmediler, hayatıma kahır salmadılar, nasıl kıyam?" derdi.Anca kendine kıyan birine kıyacağını sezerdi.

...

"Büyük vuruş yaptık," diye atladı Koparan Bey kardaşının sözünün peşine."Derin yaralar aldık, upuzun yollar teptik, ağzımız kan yutmaktan , boğazımız kan kusmaktan ne dediğini bilmez, kulağımız tüfenk patlamasından uğuldar halen, işittiğine idrak yetirmez.Zülfüyare dokunduk, bizi bağışlayın, yurdumuza varıp küffar ile gazaya devam edelim," dedi.

...

"Onlar barışır görüşür ağam, olan gene biz kenarın erenine olur.Elim kurusun bir daha Osmanoğlu uğrunda kılıç sallarsam.El yahşi biz yaman, el buğday biz saman."

...

Anlattığına göre Zülfü, Memi'nin ayaktaşlarını sevmezdi.Amcası oğlanları bön, kaz kafalı ve hürmetsiz idiler.Sadece burunlarının ve aletlerinin dikine giden hüdü südü bilmez hoppa zirzop delikanlılardı.Öyle ya babaları Koparan bile "Dünyada saadet heman yiyip içmek, osurup sıçmak," derdi.Allah ıslah eyleye.

Zülfü, Memi ile dövüşmeden konuşabildiği anlardan birinde ona şu meseli anlatmıştı: Bir gün birtakım adamlar yolda yürürlermiş.İçlerinden biri sokak kenarında bir yığın insan necaseti görmüş ve yarenlerini bırakıp oradan kaçmış.Sonra arkadaşları kaçanı bulmuşlar."Neden öyle ettin?" diye sual etmişler.O da "Geçtiğimiz yerdeki bok ile lakırdı ettim," demiş."Bana dedi ki: 'ben yetmiş yedi temiz gıdadan ve seksen sekiz yarar eczadan oldum, yanında gezdiğin o ademler ile biraz hemhal olunca bu hale konuldum.'"

...

Mohaç'tan Yüce Yaradan'ın bahşettiği aferle döndüler.Ali Bey ve Koparan Bey iyice tazeliklerini yitirmişlerdi.Ahir ömürlerinde ellerindeki uc köyü Sevindik, bu yeni fetihle birlikte tali ve önemsiz bir köye dönüşüverdi.Cenkte, damadımız Sancak Beyi Gedik İsa Bey'in emirlerine Ali gibi küskün akıncılar tarafından pek kulak asılmamış, erenler bildikleri gibi at oynatmış ve utkular elde etmişlerdi.Buyruklarına itaat edilmediğine öfkelenen Gedik Bey, sonuç muvaffakiyet olunca Sultan Süleyman efendimiz hazretlerinin -Tanrı saltanatını ve ömrünü ziyade eylesin- huzuruna koşmuşi ipek hilatler kuşanmıştı.Bizim at cambazları da bir araba parelenmiş Üngürüs miğfeleri, paslı zırhlar ve Nuh nebiden kalma köhne tüfenklerle döndüler, eritip kapı menteşesi, kazan kulbu, at üzengisi yaptılar.Ali Bey yedi kat öküz derili kalkanın kırk pare küffar okunu nasıl havada yakaladığını anlatmış, ok gövdelerinden birini Memi'ye hediye etmişti.Zülfü artık Memi urunu kesip atmak gerektiğini derinden hissetti.Miru ise iyiden iyiye cansızlaşmış idi.

...

"Kılıç dahi apak sayılmaz.Cebrail eliyle Şit peygambere indirildiğinde dümdüz idi, kadimde kardaş kanı döktüğünden beri eğri dövülür, derler" dedi Zülfü."Tüfengin ise caniliği yok.Sadece bir kancayı çekersin.Yay gibi katı güç istemez, kılıç ve kargı gibi vahşiyane amel talep etmez."

...

"Zor ile cimanın neticesi ahmak evlat derler."

...

Birbirlerine bakındı aşağıdakiler."Sen kimsin ki Hacı Bektaş köçeğine kanlı olasın bre teres?Sırtımızı unlu gördün de değirmenci yamağı mı sandın?Birimize ne olursa cümlemizedir.Senin kanının güdecek baban, kardaşın, belki evladın vardır.Biz ise kırk bin yol kardaşıyız, kan güderiz."

...

Zülfü sarsıldı ise de dengeyi buldu, kılıcı doğrulttu."Gitmezim, vallahi de billahi de geri dönmek bilmezim.Ya sen ya ben, ya herru ya merru!" Pusatı ne yana tutacağını bilemiyor, eli ayağı titriyor."Hamle kafirin, de haydi."

Demesiyle tekmeyi yemesi bir oldu.Adam, üç basamak merdivenden Zülfü'nün kaburgasına tepik çalıp yiğidi kılıç topuz çekmeden sırt üstü yere yıktı.Garibin nefesi kesilip tekrar açıldığında bu kez Dragan, yiğidin o sancılı kaburgasına oturdu.Vurdu babam vurdu, pazının zekatını sundu.Yiğidin yüzünde kırılmadık kemik komadı, kaşını açtı, gözünü şişirdi, burnunu yamulttu, elmacık kemiklerini kara kara etti, dayağı su etti içirdi, ağzını yüzünü abdal çarığına çevirdi.

...

"Molla Nasreddin," diye söze girdi Pekmezci Dede oğlanı."Bir gün bir çeşme görmüş, bakmış ki lülesine tahta tıkamışlar, akamaz.Acımış çeşmenin sancısına, çıkarmış tahtayı, su püskürmüş suratına, sırsıklam olmuş bu defa.Kızmış çeşmeye: Daima eylemesen halkla kavga, götüne sokmaz idi kimse tıpa..Hülasa, senin de damarını tıkamışlar ise bir iş etmişsindir dünya üzerinde bir kula.Çıkarma kendini şimdi sütten çıkmış ak kaşığa.Öç öçtür nihayet.Yol göster sen bana, ben de sana.Kazanırsan dost kazan düşmanı anan da doğurur ey ağa."

...

Bu çocuk Tanrı Teala'nın hikmeti sayesinde muhteşem bir resmetme kabiliyetiyle doğmuştu.Öyle ki dünyaya gözlerini açtıktan henüz on bir ay kadar sonra toprak üstünde oynar iken İsa aleyhisselam suretini şehadet parmağıyla çamur üzerinde nakşetmişti, süphanallah.

...

Dragan, "Savaş ahmak işidir," dedi o gün kıza, içtenlikle."Kardaşlık ise benim ne olduğunu bilmediğim bir şeydir ve senin şimdiki halini idrak etmeme imkan yok.Sadece anam ile babamın bir evladı var idi, karında iken anamın yediği mantar sebebine öldü.Cerrahlar çıkardılar anamın rahminden, gömdüler nohut kadar bir ölüyü toprağa.Ama o vakit gözümle görmeme rağmen hiç acı duymadım ve kimse ağlamadı bile.Bir ismi ve belirgin cismi yoktu garibin.İnsana ad konmayagörsün bir kere, ismi geride kaldığında, belli olur göçüp gittiği.Senin ağanın adı var imiş, sen onu hiç görmesen bile, o addır senin peşine takılan.Ya unutacaksın o adı ya da yaşatacaksın ilelebet."

...

Türki dilde yazıp okumayı meraklısı öğrenir.Bizimki de hoca yanına düştüğünü fırsat bilip az zamanda sökmüştür.Birkaç ay sonra Dragan, "Kitaplığındaki kimi kitaplarını açıp okudum," dedi efendiye, pat diye."Güc ile dutmak yohdur din içinde," dedi, dediği gibi şamarı yedi.

"Evvela şunu belle, cin olmadan aşık atma şeytan ile," dedi imam.

...

Bu hoş geçim mevsimi uzun sürmedi.İbrahim Efendi bir gün öğlen namazını kıldırmak için geldi, duvarların beyazı üzerinde Fahrikainat efendimizin nur suretinin bir tasvirini görüp olduğu yere mıhlandı.Sanasın ki gönül kabesini fil ordusu sarmış.Dinimizde yoktur, oğlan henüz zırcahil, mescit kitaplığındaki birkaç siyer risalesinden o nur suretin tabirini okumuş, hayal edip nakışlamış duvara.İbrahim Efendi mescidin küçürek kubesini inletecek kadar yüksek bir avazla "Süphanallah" çekmişti.

"Kireç, kireç getir çabuk şeytanın çırağı, tam da rüyamda gördüğüm surette çizmişsin mübareği, hay seni iblis uşağı, çabuk kireç getir ört bu nuru, yoksa kıbleyi şaşırır cemaat, bilad-ı İslam'a yayılır bu fena bidar, seğirt!"

...

İkinci yılında oğlan oldu adeta bir Mani, sanasın ki Siyahkalem-i Muhammedi.Köy karılarına fal tabakları çiziyordu, Yusuf'un güzel suretini, Düldül'ün nurlu semerini, Simurg'a binmiş Bukrat tabibi, cinlere hükmeden Süleyman'ı, Hızır ile İlyas'ın buluşmasını, Yunus peygamberin balığın karnından çıkarılışını...İmam Efendi'nin emri üzere bunları köy kadınlarına bir akça mukabilinde fal diye çektirerek mescit sandığından kat be kat fazla akçalar devşiriyordu.

...

Pelerini pazısına doğru kapattı kethüda."Evvela kumral bir mübareğin sureti idi.O nurlu kumral gibi tek evlat olmak isterdim, babasız.Gözüne, sakalına, saçına kara kattırdım, mübareğin başına yeşil örtü attırdım, yanındaki haçın üzerine zülfikâr çizdirdim sonra.Sen sen ol, duvarlara çizme gönlündekini, kağıda çizip iki kapak arasına sakla.Yahut dürüp kuşağının içine koy.Al a bu yatağını, sana el kaldıran olursa barsağını deş, deştikten sonra iyice bir çevir.Haydi."

Kabzasında cim harfli kakılı bıçağı aldı Dragan.

...

Bir de Hatice var idi ki, emmisi kızıdır, ablası yerindedir.Gel gör ki yiğide karın ağrısı göbek burgusu, can tasası ve yürek oynaması isabet etti.Kıza tutkun olduğunu daima yoldaşlarından gizlerdi, içten içe kendini Kâbil'in ikizi Aklima'ya meyil veren Habil gibi hissedip, akıbetinin dahi o misüllü olmasından korkardı.Hatice'yle ilgili bir ruznamesi bile vardı; onun keçi gütmesine, derede kap kacak yumasına, ipe don sermesine, avluda yün eğirmesine, adım atışına bile, beceriksize gazeller yazıyor, onu resmeden berbat nakışlar yapıyordu.Çalı süpürgesiyle avluyu süpürürken toz gubar içinde kalmış kızcağızın bir memesi ucu nasıl olup fistanın dışına uğramış ise, bu ergen yiğidi olan biteni, memenin şeklini,rengini ve hatta kokusunu bile öyle bir gazele dökmüştür ki fakir buraya suretini geçirmeye ak sakalımın her bir kılından haya ederim.

...

Defter-i Memi Can'dan suret

"Ben ağası olaydım onun, böyle mi ederdim?Kim tayin etti onun önce, benim sonra doğacağımı?O bana ağa diye doğmadı amma ben ona küçük kardaş diye doğdum, belki haklıdır sonra gelmem sebebine.Ama kim dedi o büyük bu küçük olsun diye?Keşke ben doğaydım ondan önce, gösterirdim ağalık nasıl olur ibneye."

...

Memi Şah, nişan aldığı yeri, hedefini ve kastını ifadesinde bildirmemiştir.Tek, "Ben atmadım, Allah attı," demiştir.

...

Memi tasviri aldı.Sağını solunu inceledi, anasının tasviri.Hüsrev ü Şirin nishasının yaprakları arasından düşene eşti, aynı elden çıktığı belli.

"Ağana ilet," dedi Dragan."Hiçbir davam kalmadı ikinizle, soyunuz ve sopunuzla.Bir göz aldın, o göz ki benim gönül evimden dünya cehennemine açılan pencere idi, onu kapadın, ustana rahmet.Amma oğlan bil ki o pencere içeri sızan tek ışığın da menfezi idi.O nur ki, elinde tuttuğundur."

...

Şiir-i münasip

Ne mahkûm belli orada ne hakim
Düğündür ki çalan kim oynayan kim

...

Deli gene şiire girdi: "Tac u kabayı terk idüp üryan olayın bir zaman/Gurbetde seyran eyleyüp mihman olayın bir zaman/Geh düşüben gahi turup gh gülüben gah ağlayup/Geh kan yudup sarhoş olup sekran olayın bir zaman." Gözlerimin içine boş boş baktı."Yanında olamadım o sıra, son şiiridir elime ulaşan" dedi, sormuşum gibi."O mektup ve bu şiir, ölüme giden bir adamın haykırışıdır, kurbanlık koyun bile çırpınır, direnir son kez, hoş görülmelidir.Ama hoş görülmeyecek olanlar var Kadı Efendi ve onlar sultanlar değil.Sen gibi katle cevaz verenlerin hepsi ya öldü ya da delirdi.Bizim elimiz değdi mi değmedi mi sorma, bağrı yanık kulun ahı tutar, tek onu bil.Korkud Han Davetü'n-nefsi'de padişahlara dedesinin kanunu ile amel etmelerinin ahiretlerini felakete sürükleyeceğini söylüyordu ima yollu.Müslümanın Müslümanı siyaseten katline cümleten muhalif idi.Eğer senin meşum cevazın olmasa, Selim Han ile dahi anlaşıp o ahitnameye ilaveten bir kanun yazabilirdi: Kardaşlar nice başa geçecek, diğerlerinin kanına girilmeden nasıl hüküm olunacak, bu nizamsızlık ve vicdansızlık bidati nasıl kaldırılacak."

...

Hakikaten tahtı ister olan kişi Büyük İskender'in tahtı reddeden oğlunu, halifeliği bırakan Hasan hazretini, tahttan feragat eden ulu ceddi Murad-ı Sani'yi misal gösterir mi?Taç için ağzı suyu akan kişi, Hazret-i Peygamber'in iki kişiye bile amirlik etmemesini söylediği Ebu Zer'den bile zayıf olduğunu, emirlik belasıyla imtihan olunmaya kadir olmadığını itirafa cesaret edebilir mi?

...

Beni katletseler bu denli canım acımazdı.Derisi yüzülüp tuza bandırılan ben olaydım."Kendini bilene babasının kanı helal, kendini bilmeyene anasının sütü haram" dedim.

...

Emre Taş
Eğer Ben Kâbil İsem
İletişim Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder